Türk kavimleri içerisinde kendi dönemini yansıtan edebi metinleri kendilerinden sonra gelen kuşaklara bırakmış en önemli kavim Uygurlardır. Uygurca olarak günümüze kadar gelen metinlerin büyük bir bölümünü Budacılığa ait olanlar oluşturmaktadır. Büyük bir özenle kelimesi kelimesine Uygurcaya çevrilen Budacılığa ait bu Hintçe eserlerin hangi dönemlerde yazıldıkları bilinmemektedir. Bu metinlerin Vlll. yüzyıldan mı yoksa XV. yüzyıldan mı günümüze kadar kaldıkları kesin olarak belirlenememiştir. Bu metinlerin çevrildikleri dönemlerde Hindistan'daki Budacılık en son ve olgun biçimini almıştı.
Orta Asya'da ele geçen metinler iki kısma ayrılabilir. Birinci kısımda, Uygurlardaki günlük yaşama, ülke yönetimine ve ticarete ait bilgileri içeren metinler bulunmaktadır. Ne yazık ki bunlar çok azdır. Buna karşılık dinle ilgili olan ve ikinci kısmı oluşturan metinler daha çoktur. Dini metinlerin çokluğu o dönemlerde dinsel yapıtların daha fazla önem taşıdıklarını göstermektedir. Bunun yanında sanatsal yapıtlara daha az ilgi gösteriliyordu. Yine ne yazık ki o dönemlerde halk arasında çok geçerli olan ve bir tür Şamanizm sayabileceğimiz din hakkında da çok az yazı elimize geçmiştir. Yine Çin'deki dini öğretilerle ilgili bu bölgelerde elimize yazılı bir belge geçmemiştir. Anlaşılan ne Konfüçyüs, ne de Lao Tse'nin izdeşçileri kendi öğretilerini Orta Asya'ya getirmek için bir çaba göstermemişlerdir. Hindistan'daki Brahmanlar gibi Çin'deki dinsel öğretiler de komşu ülkelere misyoner göndermemişlerdir. Daha çok bu çağlarda etraflarındaki bölgelere misyoner göndermiş akımlar Budacılar, Manihaizm dini mensupları ve Nasturiler'dir. Suriye veya Ön Asya'daki bazı tarikatlar da görüşlerini yaymak için çok az sayıda misyoner kullanmışlardır. Budacıların bu dinler ve öğretiler içinde en güçlü rakipleri Manihaizm mensupları idi. Manihaizm dini eski İran dini olan Zerdüştlükten, Hıristiyanlıktan ve keza Budacılıktan pek çok unsurlar almış ve bunları bir araya getirerek karma bir din yaratmıştır. Propagandaya uygun bu din öz itibariyle birçok düşünce ve dinle uyum içinde bulunuyor, böylelikle her yerde kendine yandaş toplayabiliyordu.
Uygurca yazılmış metinlerin büyük bir kısmı Manihaizm dininin etkisi altındadır. Fakat bu metinleri anlayabilmek için Budacılığı iyice bilmek gerekiyor. Manihaizm dini Uygurlara batıdan Hazar Gölü ve Türkistan üzerinden gelmiştir.
Budacılığın Orta ve Doğu Asya'ya yayılması üç değişik yoldan olmuştur. Yolların birincisi Manihaizm dininin de izlemiş olduğu Batı yoluydu: Bu dönemlerde Batı Türkistan sınırı içinde Hint krallıkları en görkemli dönemlerini yaşamaktaydılar. Değerli pek çok el yazması bu parlak döneme aittir. Budacı şair Aşvagoşa'nın (Asvaghosha) yaklaşık 150 yılında yazdığı ünlü drama da Türkistan'da bulunmuştur. Bu eser Hindistan'ın en eski dramasıdır. Budacıların tıp, dilbilgisi gibi alanlardaki çalışmaları hakkındaki bilgilerimizi yine Türkistan'da ele geçen bu yazılardan edinmiş bulunuyoruz. Bu yazıların hemen hemen hepsi Budacı keşişler tarafından kaleme alınmıştır. Hükümdar Kanişka zamanından itibaren Budacılık Hindistan sınırlarını aşıp, kuzey batı hattını takip ederek Orta Asya içerisine yayılmıştır.
Budacılığın ikinci yolu Çin üzerinden geçer: Çin hacıları İ.S 4. yy.da Türkistan üzerinden Hindistan'a giderek Budacılık eğitimi almışlar ve dönüşlerinde çevirmek için ülkelerine metinler getirmişlerdir. Yine Hindistan'a giden Çinli hacıların bir kısmı da Çin Hindini dolanarak kendi ülkelerine dönmüşlerdir. Çinli hacıların çeviri faaliyetleri ve dil konusunda gösterdikleri özen ve dikkat bugün bile takdirle karşılanmaktadır. Hintli ve Çinli keşişlerin elbirliğiyle büyük bir sabır ve azimle giriştikleri bu faaliyetlerin sonunda Budacılığa ait yüzlerce metin Hintçeden Çinceye çevrilmiştir. Böylelikle Çincede Budacılığa ait muazzam metin birikimi oluşmuştur. Sonradan Budacılık Çin'den kısmen Uygurlara geçmiştir. Çin'de tahta basım tekniğiyle çoğaltılan metinler yine Uygurca'ya çevrilmiş ve yine tahta basım tekniğiyle çoğaltılarak Orta Asya'ya dağıtılmıştır. Budacılığa ait metinler Çin ve Uygur keşişleri tarafından büyük bir özenle Uygurcaya çevrilmiş ve birçok Hintçe terim olduğu gibi bırakılmıştır. Metinleri çevirirken Hintçe asıllarına sadık kalmak için kitapların biçimi de Hintlilerinkine benzetilmiştir.
Budacılığın üçüncü yolu Tibet üzerinden geçer: Tibet te Hint Budacılığına Çin'de olduğu gibi sadık kalmıştır; Tibetli ve Hintli keşişler yine büyük bir özenle metinleri Tibet diline aktarmışlardır. Dağlık bir bölge olmasına karşın Tibet komşularıyla birtakım ilişkilerde bulunmuştur. Tibet kültürü Çin ve Hindistan'daki dağlık bölge kültürleriyle bir benzerlik gösterir. Tibet'e Hint kültürünün Budacılık aracılığıyla ve Türkistan yoluyla geçtiğini tahmin etmekteyiz.
Orta Asya'da ele geçen metinlerde değişik kültür unsurlarına rastlamaktayız. Çin tarihindeki bazı kaynaklardan, Orta Asya'da bulunan ve dönemin dil ve kültürü hakkında bizi aydınlatmaya yarayan birtakım el yazmalarından bu dönemin oldukça karışık ve renkli bir görünüm sergilediğini görmekteyiz.
Uygur dilinin başyapıtları olan bu metinler incelendiğinde ilk görülen unsur Türk kültürü unsurudur. Türk kültürünün etkisi Orta Asya'da İ.S. 2. yy.'dan itibaren Hiung-nular'la, 6. Ve 7. yy. dan sonra Uygurlar'la beraber fark edilmektedir. Orta Asya'ya gelmiş olan Manihaizm gibi akımlar ve Sogd dili İran kültürünün etkileridir. Diğer kültür unsurları ise Türkistan'dan Tahar unsuru ve çok belirgin olan Çin kültürünün etkisidir.
Bu dönemlerde Çin'den Orta Asya'ya Çin Ordusu, Çin elçileri, tüccarları, rahipleri sürekli akın etmişlerdir. Hint kültürünün etkisi de beşinci unsur olarak görülmektedir ve Budacılık bu etkinin en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Hint kültürünün diğer bir etkisi Sanskrit dilinin Uygur diline kazandırdığı yeni kelimelerdir. Tibet kültürü Uygur metinlerinde görülen sonuncu etkidir.
Orta ve Doğu Asya'yı etkilemiş olan Budacılık Buda dininin oldukça yeni bir biçimidir. Buda kendi öğretisinin temel prensiplerini İ.Ö. 5. yy.da ortaya koymuştur. Böylelikle Budacılık Uygurlara geldiği zaman Buda'nın yaşadığı tarihten beri 1000 yıl kadar bir süre geçmiş bulunuyordu.
Eski Budacılık ile Yeni Budacılık arasında çok belirgin farklar vardır. Eski Budacılığa Hinayana, Yeni Budacılığa Mahayana adını veriyoruz. Eski Budacılığın temel gayesi kişileri dünyanın acılarından, ıstıraplarından kurtarmaktı. Oysa yeni Budacılık olan Mahayana Budacılığında bu kurtarma her şeyi ve herkesi kapsamaktadır. Onun için eski Budacılığa Küçük Gemi (taşıt) anlamına gelen Hinayana ve Yeni Budacılığa da Büyük Gemi (taşıt) anlamına gelen Mahayana adını vermişlerdir. Karamsar Hindu düşüncesine göre yaşam baştan aşağı ıstırap, acı kaynağıdır. Felsefe veya dinin, insanları bu acılar dünyasından kurtarması bekleniyordu. İnsan acılardan oluşan bir seli ancak bir kayık ya da gemiyle geçebilir. Onun için Buda bir kurtarıcı olarak görülmüş; insanları acı ve ıstıraptan kurtaracak ve mutluluk kıyısına ulaştıracak bir gemici gözüyle bakılmıştır. Hinayana ve Mahayana'ya gemi adının verilmesi de bu temel düşünceye dayanır. Hinayana Budacılığı her şeyden önce kendi kişisel kurtuluşunu sağlamaya çalışan tek tek kişileri düşünmesine karşın Mahayana Budacılığı bütün canlıları düşünmektedir. Bu görüşe göre Nirvana'yı reddedip bütün canlılar kurtulana dek çabalamak ve kurtuluşa ondan sonra ulaşmak amaç olarak alınmalıdır. Kişinin kendisini kurtarması hiçbir şey ifade etmez. Bu bencilce yapılmış bir iştir. Buda, yalnızca kendisini kurtarmakla kalmamış bütün insanların kurtulabilmesi için kendi öğretisini de bırakmıştır. Eski Budacılık ile Yeni Budacılığı ayıran yalnız kurtuluşa ulaşma konusundaki düşünce farklılıkları değildir. Aynı zamanda kullandıkları dil de farklıdır. Eski Budacılığa ait metinler Buda’nın konuşmalarında kullandığı Pali lehçesiyle yazılmıştır. Pali lehçesi o dönemlerde halkın kullandığı bir dildi. Zamanla Pali dili halkın kullandığı dil olmaktan çıkıp Budacı keşişlerin kullandığı bir dil haline geldi. İsa'dan sonraki zamanlarda ise Pali diline nazaran daha büyük bir kesimin anlayabileceği dil Sanskrit dili oldu. Budacılığı takip edenler de Budacı öğretileri Sanskrit dilinde yazmaya başladılar. Budacılığı öğrenen Uygur öğrencilere Sanskrit dilinin büyük yararları oluyordu. Öğrenciler artık eskisi gibi zorluk çekmemekteydiler. Çünkü Uygur öğrencileri gerek Yeni Budacılığın kılı kırk yaran titiz felsefi kurgularını, gerekse Eski Budacılığın fazla uzun ve Pali lehçesiyle yazılmış metinlerini öğrenmeye gerek duymuyorlardı. Misyonerlerden edinebildikleri ve Sanskrit diline çevrilmiş, anlaşılması kolay metin parçalarıyla eğitim görüyorlardı.
ESKİ METİNLERE GÖRE BUDİZM
(BUDACILIĞIN DİYALEKTİK YORUMU)
WALTER RUBEN
Hazırlayan: LÜTFÜ BOZKURT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder