Giyim Kuşam
Kılık kıyafette devrim yaşamış bir toplumuz. Gerçekte kıyafet düzenlemeleri uzun bir tarihe yayılıyor. Yaşar Yücel’in yayımladığı ve 1643-44’de Şeyhülislam Yahya Efendi’nin yazdığını saptadığı, Osmanlı düzeninin niçin bozulduğunu araştıran eserler türünden Kitâbu Mesâlih’U-Müslimîn ve Menâfi’i’l-Mü’minîn adlı eserde, her millet, meslek ve zümrenin ayrı kıyafetinin olmasına ne kadar önem verildiği görülmektedir: “Şol kimesneler ki ekâbir olmayalar, hiç uzun kaftan giymeseler yasağ olunsa (...) se-vâbdür. Edebsize edeb öğretmek lâzımdur.” ... “Şimdiki zamânda ekâbirin kulları ma’lûm olsun, gavga itmesünler, gavga iden ma’lûm olsun diyü bir külâh vaz’olunmuştur gayetle ma’kul buyurılmışdur. Acemi oğlanları kısa saru külâh giyseler ahur halkı uzun sarı külâh giyseler uzanla kısa farkı hemân kifâyet iderdi.” ... “Bir husûs dahi budur ki bazı derzi kâfirleri vardır ki kırmızı yelken takye ve kırmızı arakiyyeler giyerler. Müslümanlar bilmezler ki Müslüman mıdur, kâfir midür bilmeyüb selâm virirler, ri’âyel iderler. Günahdur, bunlara dahi yasağ olunsa.”
I. Abdülhamid 1776’da elbise nizamnamesi çıkararak “hademe, esnaf ve hıref (zanaat) erbabı” devlet ricaline mahsus giyime özenip, kazançları süslerine yetmeyince yolsuzluklara cüret ettiklerini saptayarak, bu âdete son verilmesini ister. Zaman zaman çıkarılan nizamnamelerle Osmanlı yönetiminin giyimde gösterişten ve kadınlarda şeriata mugayir kıyafetlerden şikâyet ettiğini görüyoruz.
Bütün düzenleme ve modalara karşın Anadolu’da halkın kıyafetinin esas olarak 20. yüzyıla kadar değişmeden geldiği görülmektedir. İstanbul ve büyük şehirlerde kadın kıyafetlerinde görülen modalar ve sarık yerine fesin kabul edilmesine karşılık, yüzyıllarca kıyafet aynı kalmıştır. Bu durum, 15. yüzyıla kadar Avrupa için de geçerlidir.
Avrupa’da yaygın giyim Roma ve Eski Yunanlılarda olduğu gibi tünikti. Akdeniz’in kuzeyine çıkıldığında ise bu basit tünikler ‘dolak’lara dönüşüyordu. I350 ’den itibaren elbiseler, zamanın tutucularınca tepki çekse de daralmaya ve kısalmaya başladı. Kadın elbiseleri de aynı biçimde daraldı ve dekolte başladı. Bu tarihten sonra moda oluşmaya başladı ve yeni giyim tarzları her bölgeye aynı hızla yayılmadığından ulusal kıyafetler ortaya çıktı.
İtalyanların öncülüğüne karşın, modada Fransa kısa sürede etkin ülke haline geldi. Venedik’in gücünü koruduğu 15.-16. yüzyıllarda bile Fransız modası bu şehre girmişti. Fransız tarzının yayılmasında Fransız model bebekleri çok etkili olmuştur. Venedik’te açılan en eski konfeksiyon mağazalarından birinin adı bile, Fransız bebeği anlamına gelen La piavola de Fransa’dır. 18. yüzyılda artık tam anlamıyla modadan söz edilebilir. Özellikle kadın dergileri aracılığıyla kadın modası sektör halinde gelişmektedir.
Yeniçeri ordusu kapatılıp Asakir-i Mansure ordusu kurulduğunda, Osmanlı ordusunda ve padişahtan başlayarak bürokrasisinde, başlık dışında Avrupa modası geçerli olmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin Avrupa uyumuna dahil edildiği Kırım Savaşı sonrasında (1856) mobilyadan masa adâbına kadar Avrupa tarzı hızla benimsenmeye başladığı gibi, Kâtibim şarkısının çıktığı bu dönemde şehirli erkek kıyafeti de Avrupa tarzına uymuştur.
Son dönem Osmanlı kıyafeti hakkında Abdülhak Şinasi Hisar’ın betimlemesi, konuyu somutlaştıracaktır: “Sultan Mahmud devrinde eski parlak ve azametli kıyafetlerini bırakarak garplılaşmak temayülü ile ilk giydikleri Avrupa esvapları cedlerimizi fena halde çirkinleştirmişti. Zira onlar bu şeylerin iyisini kötüsünden ayırt edemediklerinden şalvara benziyen pantolonlar, cübbeyi andıran caketler, kürkü hatırlatan gocuklar, paltolar ve bu görgüsüz elbiselerle hiç uymayan renkli boyun bağları giyinip kuşanmağa ta o zamanlarda başlanılmıştı ve bu uygunsuzluk ta Sultan Hamid devrinde bile yer yer devam ediyordu,” (Çamlıcadaki Eniştemiz, 1944).
Giyim konusunun püf noktalarından biri, kumaş üretimidir. Kapitalizmin ve Sanayi Devrimi’nin doğuşunda dokumacılığın oynadığı rolü anımsayarak, kumaş türlerine kısaca bakmakta yarar var. Braudel’in saptamalarına göre, kapitalizm öncesinde Avrupa’da yün, pamuk ve ipek, Çin’de pamuk, Hint ve İslam dünyalarında hafif yün yoktur. Kara Afrika’da kumaşın bedeli altın ve köle olmuştur. Sonuçta kumaş üretenler Akdeniz, Avrupa, Iran, Kuzey Hint ve Kuzey Çin’dir. Dokuma tekniği, yeri, biçim ve rengine göre yüzlerle ifade edilebilecek kumaş cinslerinden bugün de önem taşıyan tabii ve sentetik kumaş hammaddeleri ile moda olmuş türlerin kısa tarihleri şöyledir:
ipek: Çin’de başlayan ipek üretimi uzun dönem sır olarak saklanmış, ‘sanayi casusluğu’ ile Çin dışına çıkarılmıştır, ipek İran’a geçtikten sonra burada da sır tutulmaya çalışılmış, Traianus döneminde (52-117) Bizans’a girmiş, Iustinianos döneminde (527-65) ipekböceği ve dut üretimi başlamıştır. Çin’in ipek tekeli gene de neredeyse 15. yüzyıla kadar sürerek, Araplar kanalıyla Sicilya ve Endülüs’e girdikten sonra İtalya’ya, 18. yüz yılda Savoy’a kadar yayılmıştır. İpek her zaman zenginlerin tüketim malzemesi olmuş, İslam dininde ise aslında erkeklerin ipek giymesi haram edilmiştir. İstanbul’un en büyük kapanlarından biri ipek kapanı olduğu gibi, Lale Devri’nde bir de ipek kârhanesi kurulmuştu. Orhon yazıtlarında ipeğin karşılığı agı sözcüğüdür ve ipeğe verilen değeri gösterir biçimde ağır ağır, değerli, ağış servet, mal mülk anlamlarına gelir. Akça sözcüğünün de agz’dan geldiği düşünülmektedir.
Pamuk: Hindistan’ın yerli ürünü olan pamuk buradan Çin ve Mısır’a götürülerek 10. yüzyılda Akdeniz bölgesine, 13. yüzyılda Avrupa’ya girmiştir. Venedik-Halep bağlantısı ile Avrupa uzun süre pamuk ihtiyacını Ortadoğu’dan sağlamıştır. Avrupa dillerinde pamuk sözcüğü Arapça kutn’dan (Portekizce cotao, Almanca Kattım, İspanyolca algodon, İngilizce cotton), bir iddiaya göre Eski Yunanca khiton’dan gelir.
1766 yılında İngiltere’de pamuk ipliği eğiren makinenin yapılması ile kumaş üretimi sanayi haline gelecek, kapitalizmin gelişimi ile Avrupa ülkelerinin birçok maddede olduğu gibi sömürgelerinde pamuk plantasyonları kurmaları sonucu tekstil sanayi hammaddeleri ve kumaş üretimi uluslararası pazar ve rekabete göre belirlenecektir. Örneğin, Amerika’da köleliğin tarihi, köleler yoğun biçimde pamuk tarlalarında çalıştıkları için, ikame mallar ve teknolojinin gelişimi ile yakından ilgilidir.
Türkiye’de pamuk üretiminin önem kazanması Çukurova bölgesini Osmanlıya isyan eden Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın ele geçirmesiyledir. İbrahim Paşa dokuz yıl süreyle Mısır, Suriye, Kıbrıs’tan getirdiği çeşitli tohumlar ve siyahi işçilerle 1830’lu yıllarda bu bölgede pamuk üretimini başlattı. ABD ’de iç savaşın patlak vermesiyle (1861) pamuk üretimi Ege bölgesinde de başladı. İlk çırçır fabrikasını 1864’de Adana’da Fransızlar kurdu. İngiliz’ler üç fabrika kurdular ve tarım makineleri getirdiler. Cumhuriyet’in başlarında Milli Mensucat Fabrikası ülkenin en büyük sanayi kuruluşlarındandı. Sümerbank kurulduktan sonra yeni dokuma fabrikaları açılmış, daha sonra özel sektör gelişmiştir.
Keten: İsviçre’deki tarih öncesine ait bulgular ve Eski Mısır mezarlarında bulunan parçalar keten kullanımının çok eski olduğunu gösterir. Fenikeli tüccarlar Akdeniz’de keten ticareti yapmış, Roma İmparatorluğu döneminde keten yayılmıştır. Yazları yağışlı ve serin geçen bölgelerde yetiştirilen keten yüz kadar türüyle Avrupa’da yaygındır, tekstilde kullanılan ketenin en büyük üreticileri Rusya, Polonya, Romanya’dır. Türkiye’de Marmara bölgesinde yetiştirilir. Ketenin varlığı ile kullanımı arasında fark görülmektedir. Keten Uzakdoğu’da çok eskiden beri bilinmekle birlikte daha çok yağından yararlanılmıştır. Eski Yunanlılarda da zengin kıyafeti olarak kalmıştır. Keten ve kenevir birçok kültürde birbirine karıştırılmıştır. Uygurcada kidin sözcüğü keten anlamında kullanılırken, birçok Türk dilinde ketene ipek kendir, ak kendir, yumuşak kendir nitelemeleriyle kendir kökenli adlar verilmiştir. Çince, Sanskritçe ve Avrupa dillerinde de aynı durum söz konusudur.
Kaşmir: Sanskritçe kaşmira, Khasa kabilesinin kasyapamira sözcüğünden geldiği de iddia edilir; ilk kaşmir kumaşlar Avrupa’ya Hindistan yoluyla gelen Keşmir keçisinin ince ve yumuşak yününden yapılıyordu. Fransa’da dokunan ve inceliğiyle bu kumaşa benzetilen şallara da cachemire denildi.
Kadife: Arapça. Uzun havlı kumaştır. Plinius’a göre doğulu halklar çok eski zamanlardan beri kadife üretmektedirler. Ortadoğu’dan ithal edilirken Venedik ve Cenova’da 12. yüzyıldan itibaren üretilmiş, gümüş ve altın işlemeli kumaş ve keseler yapılmıştır. 14- ve 15. yüzyıllarda Bursa’nın ipekli kadifeleri ve Üsküdar kadifeleri ünlüydü.
Atlas: Arapça atlas, İtalyanca sadrı raso gibi tüysüz, parlak demek olan talise kökünden adını alan, altın ve gümüş tellerle işlenmiş ipek kumaştır. Arapların aracılığıyla 14. yüzyılda Endülüs’ten İspanya’ya ve Avrupa’ya yayıldı. 15. yüzyılda İtalya ve Fransa tezgâhlarında dokunmaya başlandı. Selçukluların atlas-ı İstanbul! adıyla Bizans’tan, Osmanlıların da yezid frank atlası adı altında Avrupa’dan atlas aldıkları biliniyor. Kadifenin yerine daha fazla tercih edildiği dönemde miskî, şehrî (Bursa işi), Şam ve Maraş atlasları ünlenmişti. Evliya Çelebi İstanbul’da 105 dükkân ve çoğu Yahudi 300 atlasçı esnaf bulunduğunu, pirlerinin Endülüslü Mansur olduğunu yazar. Bugün daha çok yatak, yorgan, yastık kaplaması olarak kullanılıyor.
Tafta: Farsça tafte, İtalyanca taffeta. İlk defa Çin’de dokunmuş, Ortadoğu’da ferace, çarşaf, yazlık elbise bezi yapımında kullanılmış ipekli, sert bir kumaştır. Çözgü ve atkılarının yapım tarzına göre yelken bezi yapımında da kullanıldığından, bu biçimi ile atlasa yakın kabul edilebilir ve Sokollu’nun ünlü yelken bezlerini atlastan yapma iddiası da doğrulanır.
Saten: Çin’in Tsia-Tong şehrinin Arapçası zeyturı, cetuni’den İspanyolca aceytuni, ortaçağ Fransızcası zatony’den çağdaş Fransızca satin biçimiyle Türkçeye girmiştir. Atkı veya çözgülerinin ipek, yün veya pamuklu oluşuna göre birçok türleri üretilen parlak ipekli kumaştır. Daha çok erkek elbiselerinde astarlık olarak kullanılır. Çin, Fyon, Yunan, Türk sateni gibi türleri vardır.
Muslin: Arapçada Musullu, Musul işi anlamında musuli’den İtalyanca mussolino, Fransızca mousseline. Fakat Marko Polo zamanında başka cins kumaşın adıydı. İnce ve seyrek dokunmuş pamuklu bezdir. İpekten dokunanına şifon, kalınına ipek muslin, mermerşahi denir. Genellikle düz renktir; sağlam kumaştır, kadın elbisesi, pamuklusundan yazlık yapılır.
Moher: Ankara keçisinin yününden yapılan hafif kumaş ve örgü yünüdür. Muhtemelen Arapça seçme, beğenilmiş anlamında muhayyerden İtalyanca maccaiaro, Fransızca mocayart biçimleriyle deve ve keçi tüyü yünlülere ad olarak İngilizceye geçmiş, İngilizceden mohair, Fransızca mouhaire biçimiyle tekrar Avrupa’ya yayılmıştır. İngilizcede ilk kez 1570 yılında kullanıldığı saptanan sözcük 1753’te Türkiye moheri olarak geçmektedir ve Ankara keçisi yününü anlatır olmuştur. Ankara keçisi 1800’lerde Güney Afrika ve ABD ’ye götürülüp ilk kez Ankara dışında yetiştirildikten sonra Angora cins adına dönüşmüştür. Ankara kedisi konusunda da olduğu gibi (Robert Kent James, The Angora Cat, Boston, 1898), Ankara keçisi, üretimi ve yünü hakkında İngilizce araştırma ve yayınlar (Samuel Wilson, Melbourne, 1873; John L. Hayes, New York, 1882; George Fayette Thompson, Chicago, 1903) Türkçedekilerden (Fethi Açıl, 1961) çok daha eski tarihlidir. Bu arada tekstilde tüyü kullanılan Ankara tavşanı da Türkiye’de unutulmuştur.
Patiska: İç donu, yazlık, gecelik entari yapılan beyaz kumaş. Fransızca batiste, adını ilk üreticisi Cambraili Baptiste’den aldığı söylenir. Fransa’nın Kuzey Flandra bölgesindeki Cambrai şehri 1500’lü yıllarda patiska üretimi ile tanınmıştı; patiskanın İngilizcesi cambric sözcüğü de Cambrai şehrine ait anlamındadır. Bir açıklamaya göre de adını, vaftizden sonra çocukların başlarının silindiği kumaş olmasından alır. Şalaki, lahoraki sözcüklerinde olduğu gibi -ka eki Anadolu’da Rumlarca eklenmiş olmalıdır.
Poplin: Fransızca popeline, İngilizce poplin. Çözgüsü atkısından sık dokunmuş pamuklu kumaştır. Özellikle gömlek yapımında kullanılır. 17. yüzyılda İngilizceden Fransızcaya geçmiştir, ilk üretimi Flandra’da orta çağda tekstiliyle ünlü Poperinghe kasabasındadır. 1309-77 yılları arasında Katolik Kilisesi’ndeki bölünme sırasında papalık şehri olan Avignon’da üretimi yapılıp bu şehrin 1791’e kadar poplin üretimini elinde tuttuğu ve İtalyanca ‘papaya ait’ anlamında papalina, eski Fransızca papeline sözcüğünden adını aldığı da ileri sürülür. Gömlek, pijama, spor giyim yapımında kullanılır.
Jarse: Jerse de denir; adını Fransa’nın Jersey Adası’ndan alır; ipek ve yünden esnek dokunmuş kumaştır. Fransa’da 1660’lardan beri bilinir; trikotaj konusu haline gelişi 1880’lerdedir. Türkiye’de 1965’e kadar ithal naylon jarseden daha fazla itibar sahibi iken bu tarihten sonra jarsenin sağladığı prestij naylon giyimi geçmiştir.
Emprime: Fransızca imprime, desen ve resim basılmış ipekli, yünlü vb. kumaşlardır. Türkçesi basma, yalnızca küçük parça, yorgan yüzü, yemeni, bohçalık kumaşlar için kullanılırdı, elbiselik ‘basma’ önce Avrupa’dan getirtildi. İçi havlı, dışı perdahlı basmaya pazen, içi perdahlı, dışı havlı basmaya divitin denir. Pazen Fransızca basin’den gelir, İtalyanca pamuk anlamında bambax’tan türetilen bombasin sözcüğünün Fransızcada 14. yüzyılda aldığı biçimdir (13. yüzyılda fustaigne - fistan’dan gelen futaine de denirdi). Divitin Fransızca duvet (kuştüyü) sözcüğünden gelir; 16. yüzyılda Fransızca duveteux, İngilizce ve Almancaya duvetınet/Duvetinc olarak geçmiştir.
Müflon: İçinde keçe bulunan, kalın ve yumuşak, parlak tüylü kumaş. Sardunya’da yaşayan eğri boynuzlu, iri gövdeli koyun türüdür. Küçük Asya, Sicilya ve Kanada türleri vardır. Fransızcaya 1600’lerde girdi.
Orlon: Görünüşü ipeğe benzeyen, ısıyı çok iyi yalıtan sentetik elyaftır. 1948’de E. I. du Pont de Nemours &. Company tarafından üretildi ve ticari marka olarak tescil edildi. Yalıtkan ve dayanıklılığı nedeniyle çorap ve faniladan üstlüklere kadar birçok giyside ve üniformalarda kullanılır ve ev kadınlarının yünlü elbise, kazak, başlık, hırka vb. üretiminin artmasında doğrudan etkisi olmuştur. Ütü, güve ve solmak gibi sorunlar yaratmayan naylon çoraplardan sonra orlon kumaş büyük yenilik yaratmıştır.
Penye: Türkçede tişörtle neredeyse eşanlamlıdır; Fransızca peigne’den gelir. Latince tarak demek olan pecten’den gelen Fransızca taramak fiili peigner, önce peign-oir adıyla kadın sabahlıklarına ad olmuştu; tişörtün ilk biçimi herhalde buydu.
Amerikan bezi: Kaput bezi de denilen, dayanıklı ve ucuz pamuklu dokumadır.
Yerli dokuma tezgâhlarının Avrupa sanayiinden gördüğü zarar ekonomi tarihçilerince halen tartışılıyor. Göçebelerden başlayarak büyük şehirlere doğru insanların kendi çarığını yaptığı, bez ve kumaşlarını dokuduğu kapalı ekonomi birimlerinin, uluslararası pazara açık yeni tarz giyimin zorunlu hale geldiği çevrenin egemenliğine giriş süreci ikinci Dünya Savaşı sonrasına kadar sürmüştür. Ahmet Rasim “Bir Hasbihal” yazısında bu süreci anlatır: “Tring ile Iştayn ve emsâli hazır esvabçılar (...) ticaretleri saikasıyla alabildiğine ucuz elbise satarak bizi bir dereceye kadar Avrupa kıyafetine soktular. Flatta elan o azm-i ticarie ile memleketimizin belli başlı şehirlerinde şubeler açıyorlar. Fakkat dikkat ediyor musunuz? Bu kadar ucuzcu oldukları halde bile yine yirmi otuz sene zarfında İstanbul’un dört beş saat öte tarafında bulunan köylülerimizin kıyafetleri değişmedi. Salta, potur, cebken, camadan, şalvar ve saire bâki kaldı,” (Tarih ve Muharrir, 1913).
1850’de Bakırköy’de Barutçuzade Ohannes’in açtığı Basmahane 1860’da Hazine-i hassa işletmesi haline getirilmiş, 1867’de harbiyeye devredilmiş ve kumaş sanayinin temeli atılmıştır. Fakat Abdülaziz halen iç gömleği olarak Rize’den getirttiği nefis Rize bezini tercih etmektedir. 1836’da kurulan Feshane, Abdülmecid tarafından Darüssınaa’ya dönüştürülerek 1843 yılma kadar hayvan gücüyle çalışan dönme dolaplar kullanılmış, bu yılda buhar gücü kullanan makineler getirtilmiştir. Belçika Vervier fabrikasının ürettiği ilk tarağın da Feshane’ye alınmış olması ilginçtir. 1933 yılından itibaren Sümerbank, Osmanlı devrinden kalan dokuma sanayiini devraldı, 10 Mayıs 1939’da 360 kuruşa ucuz köy elbisesini satışa çıkardı.
Yeni açılan fabrikalara eklenen özel sektör işletmeleriyle Türkiye tekstilde ihracatçı ülke haline gelmiştir. Tekstilde 1940’da, konfeksiyonda 1965’te ihracat ithalatı geçti. Bossa, Güney Sanayi, Narin Tekstil, Altınyıldız Mensucat 1951’de, Taç Sanayi, Aksu 1952’de kuruldu. Bugün beş fabrika polyester naylon üretimi yapıyor. Konfeksiyonun gelişmesi ile, son yirmi yılda hem yamalı giyinen kalmamış hem de terzilik yalnızca zenginlere ve sosyeteye hizmet eden bir mesleğe dönüşmüştür.
Kudret Emiroğlu’nun
GÜNDELİK HAYATIMIZIN TARİHİ
kitabından alıntılanmıştır.