28 Ocak 2022 Cuma

TÜRK MİTOLOJİSİ'NDE ANNE

 




Anne, insanın hayatının başlangıcı olduğu için pek çok kültürde, mitolojide çeşitli anlamlar, kutsallaştırmalar kazanmıştır. Türk Mitolojisi'nde de anne işlevi üstlenen çeşitli unsurlara rastlamaktayız. Ama bunlara geçmeden önce ilkel sürü topluluğundan avcı toplayıcı topluma geçildiğinde, kadının bitki, meyve toplayıcılığı yapması ve ilkel tarımı başlatmasıyla kutsallaştırıldığını da belirtmemiz gerekir. Türk Mitolojisi'nde ağaçtan türemenin sebebi de bu geçim tarzıyla bağlantılıdır. Şamanlık yapanların kadın oluşu, Şaman erkeklerin kadınlıkla ilgili unsurları üzerinde taşımaları, toplumun kutsalla bütünleşmelerini sağlamak içindir. Bu kutsallık da yine kadının doğurganlığıyla ve bitki toplayıcılığından kaynaklanan geçim tarzına bağlı yüceltmeyle ilgilidir. Erkek egemen yapının kökleştiği topluluklarda Şaman kadınlar büyük ayinlere katılamamaktadır. Ayrıca dışarıdan alınan gelinin kabilenin büyük törenlerine katılamamasının kabile tanrısına yabancı olmasından kaynaklandığı belirtilir. Kazak ve Kırgızlarda dış evlilikle eve alınan kadın evin, çadırın ateş yakılan yerinden yukarı geçemez. Bu da evdeki ata ruhuna saygısızlık etmemek şeklinde yorumlanır. Türk mitolojisinde anne işlevini üstlenen tanrı, kutsal ruh ve varlıkları antropogonik (insanlığın nerden geldiğini ve nasıl oluştuğunu anlatan mitler) mitlerde görmekteyiz.

Antropogonik mitlerde ilk insanın, soyların yaratılışı, türeyişi anlatılır. İlk insanın yaratılışının anlatıldığı mitler kozmogonik mitlerin içinde yer alır. Evrenin, dünyanın, tabiatın yaratılması makro kozmosu oluşturuyorsa, insanın yaratılması mikro kozmosu oluşturmaktadır. Evrenin yaratılmasında kullanılan toprak, kil, ağaç, kamış gibi unsurların insanın yaratılmasında da kullanılması bu düşünceyi desteklemektedir. Türk Mitolojisi'nde dağda, dağın eteğindeki mağarada, ağaçta doğum motifleri de kozmolojik inanışlıda birleşmektedir. Dağ, ağaç nasıl dünyanın  ekseni,  dayanağı, merkeziyse, insan da dolayısıyla bu kozmolojinin temelinde yer almaktadır. Bunun en önemli sebeplerinden biri de insanın varoluşuyla evrendeki bütünlüğe, kutsal varlıkların dünyasına katılma isteğidir. Böylelikle insanın varlığı ve hareketleri dini bir anlam kazanmaktadır.  Ayrıca tüm  insan davranışları için illo tempore (tarihin başlangıcında) tanrılar veya medenileştirici kahramanlar tarafından ihdas edilmişlerdir; bunlar yalnızca çeşitli işleri, çeşitli beslenme biçimlerini, çeşitli aşk ve ifade şekillerin vb. ortaya koymakla kalmamışlar, aynı zamanda görünüşte önemsiz olan hareketleri de ortaya çıkartmışlardır. Hayat ve insan bedeni de bu şekilde kutsallaştırılmış olur. Kandaş, cinsel, yetişkin topluluklarına katılmak, ölüm ve tekrar doğum simgeciliğiyle ilgili törenlerle gerçekleşebilmektedir. Bu törenler sırasında evrenin, dünyanın, insanın yaratılışıyla ilgili kutsal anlatıları dile getirildiği görülmektedir.

Altaylar ve Yakutlardan derlenen yaratılış mitlerinde, ilk insanın yaratılışı kozmogonik bütünlük içinde anlatılır. Verbitski'nin derlediği Altay yaratılış mitinde Tanrı Ülgen yeri, göğü ve insanı yaratır. İlk yaratılan insanlar tanrı katı olan Altın Dağ'da bulunmaktadırlar. Gökten kovulunca dünyaya inerler. Verbitski'nin yayınladığı bu anlatının geniş özeti, insanın yaratılışıyla ilgili pek çok unsuru içerdiği  için yararlı olacaktır.

"Ülgen bizim dünyamızda yedi erkek cins insan ve o kadar da ağaç yarattı. İnsanın kemikleri kamıştan, vücudu ise balçıktan yaratıldı. İnsanın bedeni yaratıldıktan sonra Ülgen insanın kulağına ve burnuna üfürdü. İnsan canlı ve düşünen bir varlık haline geldi. Ülgen kulağa üfürünce ruh, buruna üfürünce de akıl girdi. Yedi insanı yarattıktan sonra Ülgen Altın Dağ'ın bulunduğu doğu yönüne yöneldi, bir erkek ve bir ağaç daha yaratarak Altın Dağ'ın batı cephesine koydu. Ülgen sekizinci adamın ruhuna ve aklına çok üfürdü ve ona şöyle dedi: Ben iyi ve kötüyü yaratıyorum, sen de herkesi yönet, kime açlıktan, kime tokluktan ölüm ver, kime de bolluk ver! Sen bil... Sekiz adamı yarattıktan sonra Ülgen yedi yıl onları gözetimsiz bırak tı. Bu zaman zarfından sonra bakınca gördü ki, sekiz adam olduğu gibi duruyor. Sekiz ağaç ise yedi kol halinde büyümüş. Ülgen bunu görünce şöyle dedi: Niçin böyle ağaçlar çoğalmışlar da insanlar yok?    O zaman Altın Dağ'daki sekizinci adam cevap verdi: Dişisi olmadan nasıl çoğalırlar? Ülgen ona şöyle dedi: Yaratma anında ben sana sen bil, sen bil; kimin aç olduğunu, kimin yetişeceğini, iyiliği ve kötülüğü sen bil demiştim. Sen şimdi yedi kişiye gel, ben üç gün sonra sana döneceğim. Sekizinci insan yedi kişiye geldi ve kendi kendine şöyle dedi: Ülgen bana sen bil, sen bil demişti. Şimdi ne yapılacağını bileceğim . Ülgen' in yarattığı gibi kadınları yaratmaya başladı. Kamıştan kemikler, balçıktan beden yaptı. Fakat yapmış olduğu şeyler elinde kırıldı, dağıldı, ellerinde buruşturdu. Avuç içinde tutarak ona üfürdü. Bu arada Ülgen tarafından gönderilen bir köpek ağzında bir mektupla geldi. Bu mektupta sekizinci adama Maytere isminin verildiği yazılıydı.


Üçüncü gün Ülgen Maytere'ye geldiğinde, yapılan son kadın henüz cansızdı. Maytere Ülgen'i karşılamaya gitti. Kendi yarattıklarını gözetmesi için köpeği görevlendirdi. Erlik de özellikle bunu bekliyordu. Henüz tamamlanmamış yaratıklara gelerek onlara kendi nefesiyle üfürdü. Bu şekilde ruh ve aklı insana yerleştirdi. Fakat insan olması gerektiği gibi değildi; ruhu yılan gibi kindar ve pis  kokuyordu. Maytere bu olaydan habersizdi. Ülgen'i karşıladığında ona şöyle dedi:  Sen bana, sen bil, sen bil demiştin. Ben de insan-kadını yarattım, fakat onların henüz ruhu (canı) yok, sana sormaya geldim. Yaratmayı mı yoksa yarattırmayı mı emredersin? Ülgen birden şöyle söyledi: Hemen gel öne koş! Maytere döndüğünde kendi yapmış olduğu insanları canlı olarak görünce, köpek niçin Erlik'i bıraktın, o seni nasıl aldattı dedi. Köpek şöyle cevap verdi: Erlik bana kürk, ayakkabı ve yediğim zaman ölmeyeceğim lezzetli yemekler vereceğini vadetti. Maytere önceleri insanlar gibi hayat süren; yiyip içen, insanlarla konuşup anlaşan köpeğe bu günkü nitelikleri ceza olarak yükledi.

Daha sonra Maytere yedi erkeği çağırdı ve onlara Erlik'in yaratmış olduğu kadını göstererek, bu kadını içinizden kim alır dedi. Hiçbiri Maytere'ye ses çıkarmadı. Maytere, yedi kişiden birinin elinden tutarak kadına  getirdi.  Kadının yanına getirilen kişi şöyle dedi: Bu kişinin sureti, ruhu başka ve kokusu dayanılmaz.  Maytere diğerini getirdi. O  da  aynı  şeyleri  söyledi.  Üçüncü kişiyse  süratle kaçtı ve saklandı. Bu arada Ülgen geldi. Diğer dört erkekten birini Targın Nam diye isimlendirdi. Ülgen, Targın Nam'ın iki tarafından kaburga kemiklerinden tutarak kadını yarattı. Erlik tarafından canlandırılan kadın ve ondan üreyenler, Maytere tarafından iki deniz arasında bulunan ve güneş ve ay görmeyen bir yere hapsedildi

İnsanlar Erlik tarafından kandırıldıktan sonra, bu suçlarında dolayı Maytere onları 'Aruun Suclun'dan dünyaya kovar. Bu arada onlar artık Aruun Suclun'daki nitelikleri taşımazlar. Şu andaki niteliklerle cezalandırılırlar; çeşitli hastalıklar, kadınların doğurması vs:·


Radlof 'un derlediği Altay yaratılış mitinde de benzer unsurlar bulunur. Tanrı dünyayı yarattıktan sonra bir ağaç görür. "Dalsız budaksız bir ağaç bitmişti. Bu ağacı Tanrı gördü ve 'Dalları olmayan ağaca bakmak hoş bir şey değil; buna dokuz tane dal bitsin!' dedi. Ağaçta dokuz dal bitti. Tanrı yine şöyle dedi: Dokuz dalın kökünden dokuz kişi türesin ve bunlardan dokuz ulus olsun!"

Daha sonra Erlik, Tanrı'nın yarattığı insanları, hayvanları, kuşları görür, onun gibi yaratmak ister. İnsanların bir tarafındaki meyveyi yiyip diğer tarafındakilere dokunmadıkları bir ağacı görünce bunun sebebini sorar. O tarafı Tanrı'nın yasakladığını öğrenince, bekçi yılanın ağzına girip Törüngey'i ve karısı Eje'yi meyveleri yemeleri konusunda kandırır. Yedikleri anda tüyleri dökülür, utanırlar. Geri dönen Tanrı her şeyi öğrenir. Eje'ye kendi yaratıcılık vasfını yükleyerek onu insan doğurmak, doğum sancıları çekmekle cezalandırır. Tanrı, Törüngey'i Erlik'e uyduğu için, kendi aydınlık dünyasından mahrum edip yer altındaki karanlık dünyaya göndermekle tehdit eder. Erlik'i üç kat yerin altında karanlık dünyaya göndermekle cezalandırır. Maytere gelir, insanlara araba yapmayı, ot kökleri ve ısırgan otlarından yemek yapmayı öğretir. Mangdaşire de insanlara oltayla balık avlamayı, okla yay icat edip sincap vurmayı, hayvan beslemeyi  öğretir.

Bu anlatılarda insanın toprak, kil, ağaç veya kamıştan, Tanrı veya Tanrı'nın görevlendirdiği kutsal bir ruh tarafından burnuna, kulağına üflenerek yaratıldığı anlatılır. Evrenin temel unsurları olan toprak, su ve ağaç insanın da özü olur. Bu mitlerde dikkati çeken en önemli unsur da, insanların uygarlaştıncı bir kutsal ruh tarafından geçinebilmeleri ve beslenebilmeleri için eğitilmeleridir. Toplayıcılık ve avcılık en önemli geçim faaliyetleri olarak karşımıza çıkar. Bu mitleri oluşturan toplumların kökleriyle ilgili fikir sahibi oluruz. Hayvanların ve bitkilerin onların hayatındaki rollerinin salt gerçek dünya bazında değil mitolojik düzeyde de işlendiğini görürüz.

İlk insanın yaratılışıyla ilgili bir başka metin de on beşinci yüzyılda Türk-Memluk kaynaklarında geçer. Aybek  ed-Devadari'nin tarih kitabında, hicri 211 yılında Ulu Han Ata Bitikçi adlı Türkçe kitabın Farsça  tercümesinden  alındığı  belirtilmiştir.  Efsaneye  göre ilk çağlarda yağmurdan oluşan seller Karadağcı denilen dağdaki mağaraya çamur sürükler. Bu çamurlar mağaradaki insana benzeyen yarıklara dökülür. Su ve toprak yarıkta dokuz ay kalır, rüzgar eser, güneşin ısısı (ateş) pişirir. Erkek, güneşin çok sıcak olduğu saratan (yengeç)  burcunda, kadın ise yaz sonunda güneşin sıcaklığını yitirdiği sünbüle (başak) burcunda meydana gelir. Erkeğin adı Ay Atam, kadının ise Ayva'dır. İkisi evlenirler, dünyaya kırk çocuk gelir. Bunlar birbirleriyle evlenip çoğalırlar. Anne ve babaları ölünce çıktıkları mağaraya gömüp ağzını  altın  kapıyla kapadılar,  çiçekler  koydular. Bu metinde özellikle evrenin, dünyanın dört unsurdan oluşmasıyla bağlantılı olarak insanın da bunlardan meydana geldiği anlatılmıştır. İslami kültür çevresinde son derece tabiatçı bir bakış açısıyla yaratılış açıklanmıştır. Ayrıca ataerkil düşüncenin etkisiyle kadının eksik olduğu, çünkü onun tam yaratılabilmesi için mevsimin, sıcaklığın yeterli olmadığı vurgulanır. Tek tanrılı dinlerde  karşımıza çıkan Adem ve Havva'dan çoğalan insanlar motifı de burada yer almıştır. Ayrıca Verbitski ve Radlof'un metinlerinde insana  etik  değerler  yüklenirken bu metinde böyle bir unsura rastlamıyoruz. Önceki metinlerde iyilik ve kötülük ayrımı yapılmış, gökyüzü, Tanrı ve kutsal ruhlar iyi, yeraltı ve Erlik kötülüğün temsilcisi olmuşlardır. Ayrıca insana iyi ve kötüyü tercih etme hakkı verilmiştir.

Radlof'un Altay'da Lebed Tatarlarından derlediği yaratılış mitinde kadının yaratılmasına şeytan sebep olmaktadır. "Tanrı önce yeryüzünde tek başına yaşayan insan yarattı. Bu insan erkekti. Bir gün Tanrı'nın yarattığı erkek uyurken şeytan onun göğsüne bastı. Bunun üzerine erkeğin kaburgalarından bir kemik ayrılarak yere düştü. Bu kemik biraz daha uzayınca, bundan kadın meydana geldi:' Ataerkil düşüncenin hakim olduğu bu anlatıda erkeği Tanrı, kadınıysa şeytan yaratmıştır.

Radlof 'un Altayca Kara Orman Tatarlarından derlediği yaratılış mitinde de benzer bir anlayış hakimdir. "Evvel zamanda büyük Payana insan yaratmıştı. Fakat insana can (ruh) veremiyordu. O, can istemek maksadıyla büyük Kuday'a gitti. Köpeğe de şöyle dedi: Sen burada dur, havla ve dikkatli ol! Köpek orada kaldı. Bunun üzerine Erlik gelerek köpeği kandırmak maksadıyla konuşmaya başladı: Senin kılların yok, ben sana onların altın olanlarını vereceğim. Sen de bana bu cansız insanı ver dedi. Köpek altın kılları elde etmek için insanı ona verdi. Erlik ise insanı baştan aşağı tükürüğe boyadı. Kuday can vermek için geldiğinde Erlik kaçtı. Kuday tükürüklü insana baktı, fakat onu temizleyemedi ve ters çevirdi. Bu yüzden tükürük insanın içinde kaldı. Sonra Kuday köpeği döverek şöyle dedi: Köpek, sen fena olacaksın! İnsan sana ne isterse yapsın, seni dövsün, öldürsün, sen tamamıyla bir köpek olacaksın dedi." İnsan, Tanrı tarafından yaratıldığında temizdir, fakat Erlik insanın ruhunu kirletir. İnsanın iç dünyası kötüdür, kirlidir şeklindeki düşüncenin temeli, yaratılışta, kökende Erlik'e bağlanarak izah edilmiştir. Bu mit, İstanbul’da ve Erzurum’da derlenen iki efsaneyle olay örgüsü açısından benzer unsurlara sahiptir. Sadece Kuday ve Erlik yerine Allah ve Şeytan diye adlandırılan şahıs kadrosuyla farklılık gösterir.

Uno Holmberg'in yayınladığı bir Yakut efsanesinde ilk insanın yaratılışı şöyle anlatılır: " Tanrı dünyayı yarattıktan sonra, içinde yedi taş insan suretinin bulunduğu taştan büyük bir ev yapar. Bu kez Adam insan suretlerine bekçilik için bırakılır. Şeytan çıplak olan Adama yırtılması mümkün olmayan bir elbise vereceğini söyleyerek onu kandırır ve suretlere yaklaşır. Bunun üzerine onlar kirlenir ve toprak haline gelir. Daha sonra tanrı yaptığı suretlere bakmaya gelince durumu görür ve bekçiyi azarlayıp bir köpeğe dönüştürür. Yarattığı suretlerin de içini dışına çevirir ve onlara ruh üfler."

Yine Holmberg'in verdiği bir Altay anlatısında ilk insanlar şöyle yaratılmıştır: "Tanrı ülgen, etleri için toprağı, kemikleri için taşı kullanarak ilk olarak erkeği sonra da onun kaburga kemiğinden kadını yaratır. Onlara ruh verebilecek birini aramak üzere bulunduğu yeri terk eder ve söz konusu çifti beklemesi için tüysüz bir köpeği yoktan var eder. Ancak Erlik'in dışkısını yiyen köpek tüylerle kaplanınca, Şeytan'ın yaratılan ilk çifte yaklaşmasında  mahzur  görmez.  Şeytan, bir kamış boruyu anüsten sokarak uyumakta olan çiftin içine ruh üfler. Ülgen geri döndüğünde, insanları yalnız görünce yeni bir insan yaratıp yaratmadığından şüphelenir.  Böylece düşünürken bir kurbağa ortaya çıkar ve bu mahluklar için (kötü ruha sahip olmalarından dolayı) kendisini sorumlu hissetmemesini, onlara yaşamak ve ölmek hususunda karar hakkı tanımasını söyler. Bunun  üzerine ülgen onlara yaşama izni verir."

Buraya kadar özetlenen veya alıntı yapılarak aktarılan  metinlerde insanın topraktan yaratılması, Tanrı'nın ona üfleyerek ruh ve hayat vermesi, kadının erkeğin kemiğinden yaratılması, insanla ağacın Tanrı katında yer almaları, kötü ruh olan Erlik tarafından insanların aldatılması, Tanrı'nın sözüne uymamaları, Tanrı'nın katından kovulmaları Kitabı Mukaddes'le benzerlikler taşımaktadır. Yine de Altaylılardan derlenen yaratılış mitolojilerinde sadece insan türünün değil,  insan soylarının çeşitli  şekillerde yaratılışları da anlatılmıştır. On dokuzuncu yüzyılda derlenen bu metinlerde pek çok kültürden, inanıştan etkilenen şamanlığın içinde, tek tanrılı dinlerin olduğu kadar, Hint inanışlarının etkisinin bulunması normaldir.

İlk insan Adem'in yaratılışı, İslami anlatılarda Kur'an'ın çeşitli ayetlerinde, hadislerde yer alır. Bu unsurlarda Altay ve Yakut anlatıları arasında benzerlikler bulunur. Özellikle Adem'in kaburga kemiğinden Havva'nın yaratılmasında olduğu gibi. Bu durum Hristiyanlık ve İslamiyet'in  Şamanizm'e  etkisi olarak yorumlanır.  Fakat bu durum tersi de olabilir. Hadislerde Allah, Adem'i yaratmak için gerekli olan toprağı almak üzere dünyaya önce Cebrail'i, sonra da Azrail'i gönderir. Azrail'in getirdiği çeşitli renklerdeki toprak suyla karıştırılıp kırk yıl bekletilir, sonra da Allah ona başından ruh üfler. Orta Asya’daki çeşitli topluluklardan derlenen mitolojik anlatılarla

 


Ebulgazi Babadır Han'ın Şecere-i Terkime adlı eserinde Adem'in yaratılmasıyla ilgili bölümde benzerlikler görülür.

"Yüce Tanrı meleklere, ' Topraktan insan yapıp can vererek yeryüzünde kendi yerime halife bırakacağım' deyince melekler, 'Onlar yukarıdaki döşekle aşağıdaki döşeği zapt edemezler (gökyüzünü ve yeryüzünü tutamazlar). O yüzden sana asi olurlar, yoktan yaratman daha iyidir' dediler. Yüce Tanrı 'Siz benim bildiğimi bilmezsiniz, gidin topraktan bir kişinin suretini yapın' dedi. Azrail Tanrı'nın emriyle yeryüzündeki her türlü topraktan alıp Mekke-i Muazzama ile Taif'in arasında toprağı   balçık haline getirip Adem'in şeklini yaptılar. (Aradan) birkaç yıl geçtikten sonra yüce Tanrı ona can verdi ve bin yıl bu dünyada durdu. Adem Arapçadır. Arap(lar) deriye adem der, her şeyin dışına deri derler. Melekler toprağı, yeri kazıp içinden almadılar, dışında alıp Adem'in şeklini yaptılar. Onun için Adem dediler. Onların cennete gidenleri, oradan çıkanları ve yeryüzündeki yaşayanlarının hikayeleri halk içinde meşhurdur (halk arasında bilinir). Onun için anlatmadık."

Bu alıntıda yer alan,  Tanrı'nın insan yaratıp yeryüzüne kendisinin temsilcisi olarak bırakmak istemesi, insanın topraktan ve sudan (balçıktan) yaratılması, Tanrı'nın ona can vermesi, toprağın yüzüyle, insanın derisinin vurgulanması Şaman inanışlarını yansıtan Altay ve Yakut anlatılarıyla benzeşir. Hun, Göktürk ve Uygurların türeyişleriyle ilgili anlatılardaysa özellikle hayvan, ağaç, dağ ve ışık unsurlarının önemli bir yere sahip olduğu görülür.


Bahattin Uslu’nun Türk Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak