Müslümanların En Acı Yüzyılı XIII. YÜZYIL
MOĞOL İSTİLASI
İslam dünyası; ardı ardına gerçekleşen haçlı saldırılarıyla boğuşurken, birden doğudan batıya doğru hızla yayılan Moğol İstilalarıyla karşı karşıya kalmıştı. Daha önce tarih sahnesinde önemli bir rolü görülmeyen göçebe Moğol boyları, 1206 yıllarından itibaren Cengiz Han idaresinde güçlü bir birliktelik oluşturdular. Eski dünyanın demirden ırkı Moğollar; kısa bir süre içinde Asya'nın doğusunu, Kuzey Çin'in büyük bir bölümünü hakimiyet altına alarak Müslüman Türklerin hakimiyeti altındaki Türkistan ve Harizm bölgesine girdiler. Bu bölgede kendilerini tahkim ettikten sonra İran'a doğru sarkarak büyük-küçük demeden İslam şehirlerini yerle bir eden amansız bir saldırı başlattılar.
Jean Paul ROUX'un «Türklerin dağlı ve ilkel boyları» olarak tanımladığı putperest Moğollar; inanılması güç bir acımasızlık örneği göstererek geçtikleri her yerde yakma, yıkma ve yok etme dışında hiçbir yöntem uygulamıyorlardı. Tarihin tanıdığı az sayıdaki askeri dehalardan biri olan Cengiz; ölüm makinesi haline getirdiği demir miğferli atlı birliklerden oluşan yıldırım ordularıyla, İslam dünyasını bir baştan bir başa çiğniyor, önüne çıkan bütün mamur şehirleri harabeye çeviriyordu. Cengiz Han'ın başlattığı ve hanedanının devam ettirdiği bu kanlı süreç, öncelikle Moğolistan'dan Azerbaycan ve Güneydoğu Anadolu'ya kadar uzanan İslam memleketlerinde çok acıklı manzaraların yaşanmasına sebep oldu. Nitekim büyük tarihçi İbn-i Esir, Moğol vahşetini kitabına şu cümlelerle kaydetmiştir:
"Bu büyük ve dehşet verici olay, muazzam musibet, gün ve gecelerimizi kararttı, hayatımızı perişan etti. Bölgede yaşayan bütün insanları ve özellikle Müslümanları kökünden kazıdı. Şayet birisi çıkar da;
«Cenab-ı Allah'ın Hz. Adem'i yarattığı günden bugüne kadar bu büyük felaketin benzeri görülmüş ve yaşanmış değildir.» derse, mutlaka doğru söylemiş olur.
Moğol İstilası felaketini yazan tarihler bu olayı bütün dehşetiyle ne kadar anlatıp dursalar, yine de kıyısından, kenarından geçmemişlerdir diyebilirim.
İnsanoğlunun yeryüzünde yaşadığı en büyük musibet ve felaketlerden birisi olarak, Buhtunnasr'ın (Nebukadnezar) İsrailoğulları'na karşı giriştiği katliam ve Kudüs şehrini tahrip etmesi olayı kaydedilir. Bu lanetli heriflerin tahrip ettiği ve Müslümanların başına getirdiği felaket ne İsrailoğulları'nın başına gelen felakete benzer, ne de Kudüs'ün tahrip edilmesine ... Harabeye çevrilen her bir şehir Kudüs'ün başına gelen felaketi yaşamıştır. Müslümanlardan öldürülenlerin sayısı İsrailoğulları'ndan öldürülenlerle kıyaslanamaz. Moğolların bir şehirde öldürdükleri Müslüman sayısı belki de yeryüzünde yaşayan bütün yahudilerin toplamından çok daha fazla idi.
Cenab-ı Allah'tan temennimiz, bu dünya ayakta durduğu müddetçe, kıyamet kopuncaya kadar; Ye'cüc ve Me'cüc olayı hariç, bir daha böyle büyük bir musibet ve dehşet verici bir felaketin insanların başına gelmemesidir.
Yine Tarihçi Cüveyni, «Cihangüşli» adlı eserinde Buhara ve Semerkand şehirlerinin başına gelen felaketi anlatırken şöyle söylemektedir:
"Kıyamete kadar nesiller çoğalsa bile, bu şehirlerin nüfusunun onda birine çıkamaz."
Cengiz'in tarih sahnesine çıktığı yıllar, İslam dünyasının siyasi açıdan tam bir dağınıklık içerisinde olduğu yıllardı. Bilindiği gibi Büyük Selçuklular dağılmış, hükmettiği topraklarda mahalli Selçuklu devletleri ve atabeylikler kurulmuştu. Abbasi Halifeliği'nin hakimiyet alanı sadece Irak'la sınırlı kalmıştı. Haçlı saldırılarının bütün hızıyla devam ettiği bu dönemde, İslam dünyası İsmaili-Batıni akımlarla da uğraşmaktaydı. Aynı dönemde, batı Avrupa'nın güçsüz feodal krallarını etkisi altında tutmayı başaran papalık da bütün enerjisini Haçlı Seferleri düzenleyerek mukaddes Kudüs şehrini ele geçirme yolunda harcamaktaydı. Ayrıca Rusyada da Moğolları dengeleyecek büyüklükte bir devlet mevcut değildi.
Asıl adı Temuçin olan Cengiz Han, dağlı göçebe Moğol birliklerinden disiplinli bir ordu kurduktan sonra Moğolistan'da sadece birkaç bin asker bırakarak 1205 yılında Çin'e saldırdı. Bu askeri harekat Moğol yayılışının ilk adımı olarak tarihe geçti. Temuçin; girdiği bütün şehirleri vahşice talan ettirdiği gibi, başkent Pekin'i de yakıp yıktı. Korku ve dehşet uyandıran bu seferiyle Kuzey Çin bölgesinin hakimiyetini ele geçirerek büyük bir itibar elde etti. Bir süre sonra güneye yönelen Moğol orduları bu bölgeyi de ele geçirerek Cengiz Han'ın sultasını Güney Çin'de de tesis etti.
1218-1220 yılları arasında Cengiz'in orduları Orta Asya hakimiyeti için ilk kez Müslüman Türklerle karşı karşıya geldi. Cengiz'in Moğolistan'dan başlayıp Çin' in kuzey ve güney bölgelerini de istila etmesiyle sonuçlanan emperyalist tutumu, komşusu Müslüman Harizmşahları da tedirgin etmişti. İki ülke arasında gerçekleştirilen diplomatik temaslarda, Cengiz Han'ın Harizmşahlar hükümdarı Muhammede kendisini «baba» kabul etmesini telkin ederek üstünlüğünü tescil ettirmeye çalışması da Müslüman tarafta siyasi bir gerginlik yaratmıştı. Bunun üzerine Cengiz Han'ın ticari heyet adı altında ülkesine casuslar gönderdiği şüphesine kapılan Kutbuddin Muhammed Şah, Otrardaki valisinin verdiği bilgiye dayanarak yüz kişilik Moğol heyetini öldürterek içinden çıkılması zor bir diplomatik krizin oluşmasına zemin hazırladı. Bu durum Cengiz Han'ın eline İslam ülkelerine karşı çoktandır beslediği emperyalist arzularını gerçekleştirebileceği önemli bir fırsat verdi. Eline iyi bir saldırı gerekçesi geçtiğini düşünen Cengiz Han, saldırıdan kaçınamayacak bir durumda kaldığını şu sözlerle ifade etmiştir:
''Altın dizginlerimin Müslümanlar tarafından koparılmasına nasıl müsaade edebilirim? Kendisinin «Moğol Ticaret Heyeti», Harizmşahların ise «Moğol Casusları» olarak kabul ettiği Moğol heyetinin öldürülmesine böyle yaklaşan Cengiz Han, 1219 tavşan yılında Müslüman halka karşı büyük ve acımasız bir sefer başlattı.
Vahşi Moğol birliklerinin çekirge sürüleri gibi Orta Asya Müslüman Türk şehir ve kasabalarını istilaya başlamasının önündeki en büyük engel sayılan Harizmşah Sultanı Muhammed Tekiş, güçlü ordusuna rağmen Moğollarla açıktan bir meydan savaşını göze alamadı. İlk yıkım haberleri karşısında paniğe kapılarak doğru dürüst bir savunma hattı da oluşturamadı. Bunun üzerine kuvvetlerini bölüp ülkesini şehir şehir savunma pozisyonuna geçmesi Cengiz'in işini daha da kolaylaştırdı. Böylece başta Otrar olmak üzere Hokant, Buhara ve Semerkand gibi birçok mamur İslam kenti Moğolların insafına terk edilmiş oldu. Muhammed Tekiş bir daha Moğolların önüne çıkamadı. Önce İran içlerinde Mazenderan'a, ardından da daha güvenli olduğuna inandığı Hazar Denizi'ndeki Abeskun Adası'na kaçtı. Bir müddet sonra o adada öldü.
Onun ölümü üzerine Harizmşahlar Devleti'nin başına gerçek bir İslam kahramanı olan Celaleddin Harizmşah geçti. On yıl boyunca o da Moğolları durdurmaya çalıştıysa da kuvvetlerinin yetersizliği yüzünden buna muvaffak olamadı. Moğollara karşı Kuzey Hindistan hattında başlattığı direnişi azimle sürdürmesine rağmen önce Irak'ın Basra bölgesine, ardından Azerbaycan'a ve nihayet Anadolu'ya kadar geri çekilmek zorunda kaldı. Moğollara büyük zayiatlar verdirmesine ve birçok mevzii zafere imza atmasına rağmen Celaleddin Harizmşah, emrindeki askeri gücün sınırlı oluşu yüzünden Moğolları durdurma ve İslam topraklarından atma idealini gerçekleştirememiş ve hayatını Doğu Anadolu'da acı bir suikast sonucu kaybetmiştir.
Celaleddin Harizmşah, Cengiz'in bile hayran olacağı kadar gözü pek, cesur ve mahir bir askerdi. Moğollarla giriştiği bir savaşta sıkıştırıldığı bir uçurumdan ırmağa atlayarak kurtulmayı başarmıştı. Bu duruma hayranlıkla şahit olan Cengiz Han;
"Ona hiçbir şey yapamazsınız. Böyle soğukkanlı ve cesur bir adam, bütün sıkıştırma denemelerinize karşı koyacaktır. Böyle bir oğula sahip her baba gurur duyabilir. Ve her oğul da böyle bir babanın soyundan geldiği için gurur duyabilir." demekten kendini alamamıştır."'
Yine Ermenistan bölgesinde süren bir savaşta Ermeni kralına haber gönderip;
"Boşuna askerler kırılmasın; ikimiz dövüşelim, kazanan galip sayılsın!" diyecek kadar kendine güvenen bir cengaverdi. Ne yazık ki, Harizmşah Sultanlığı bu başa göre çelimsiz bir vücut taşıyordu.
1221-1222 yıllarında Cengiz'in seçme komutanları Cebe ve Subutay komutasında gerçekleştirilen saldırıların ardından Horasan üzerinden Irak-ı Acem ve Azerbaycan'a girmeyi başaran Moğol birlikleri geride yanmış yıkılmış şehir ve kasabalar, viraneye dönmüş ev ve ocaklar, onlarca yıl geçse de izi silinemeyecek vahşi manzaralar bırakmıştı.
Moğol İmparatorluğu'nun genişlemesi Cengiz Han'ın 1227'de ölümünden sonra da devam etti. Ancak dünyayı titreten bu Moğol İmparatoru tarihe ceberutluğun ve ayak bastığı yerleri ateş topuna çeviren acımasız bir saldırganlığın sembolü olarak geçti.
Onun ölümünden sonra başa geçen Ôgedey döneminde Moğollar; hem Çin içerisinde güçlerini pekiştiren seferler yaptılar, hem de güçlü ordularıyla, prenslerden Batu kumandasında önemli bir direnişle karşılaşmadan Doğu ve Orta Avrupa'yı işgal ettiler. Nitekim tek bir merkezden idare edilemeyecek büyüklükteki bu muazzam devlet, Cengiz'den kısa süre sonra oğulları arasında dört hakimiyet sahasına bölündü.
ALTIN ORDA HANLIĞI (1242-1502)
Rusya, Doğu Avrupa, Kırım, Kafkaslar ve Kıpçak düzlüklerinde hakimiyetini diğer Moğol prenslerine kabul ettiren Batu Han (1226-1256) bu geniş coğrafyada Altın Orda Devleti'nin temellerini attı. İdil Nehri'nin aşağı havzasında Saray kentini kurarak burayı devletinin başkenti yaptı. Topraklarını doğuda ve batıda genişlettiği gibi, ölmeden önce Polonya ve Litvanya'yı da vergiye bağlayarak devletini güçlü bir imparatorluk haline getirdi.
Cengiz Hanedanı'ndan Berke Han (1256-1266) İslamiyet'i seçen ilk Altın Orda hanı oldu. Berke Han'ın iktidar dönemi, devletin en parlak dönemi olarak tarihe geçti. Zamanla İslamiyet sivil ve asker Moğol ahali arasında daha geniş kitlelerce benimsendi. Özbek Han zamanında İslamiyet devletin resmi dini haline geldi.
Altın Orda Hanlığı zamanla taht kavgalarıyla çalkalanmaya başladı. Toktamış Han, Timur'un desteğiyle başa geçip devleti toparladıysa da 1391-1395 yılları arasında yine Timur'un bölgeye düzenlediği seferlerle zayıflayarak çeşitli hanlıklara bölündü. Ortaya Kırım Hanlığı, Kasım Hanlığı, Gücüm Hanlığı, Astrahan Hanlığı gibi kimi uzun kimi kısa süre ayakta kalacak çeşitli devletler çıktı. Ancak Altın Orda Devleti'nin dağılıp parçalanmasının İslam dünyası için en trajik sonucu, dünya tarihini de köklü bir biçimde etkileyecek olan Rusya İmparatorluğu'nun çekirdeği Moskova Knezliği'nin temellerinin atılmasına zemin hazırlamış olmasıdır. Moskova Prensliği zamanla bölgedeki Müslüman hanlıkları birer birer etkisiz hale getirip kendisine bağlayarak Rusya Çarlığı'nı meydana getirecektir.
İLHANLILAR (1256-1336)
Cengiz'in torunu Hülagu tarafından kurularak İran, Irak, Azerbaycan ve Anadolu'da hakimiyet kurmuş etkili bir Moğol devletidir. Cengiz'in askeri politikalarını sürdüren bu devletin İslam dünyasını kritik bir şekilde etkileyen iki önemli zararı görülmüştür.
Bunlardan ilki, Anadolu Selçuklu Devleti'ni yıkılma sürecine sokan büyük Moğol saldırısıdır. Nitekim 1243 yılında Sivas'a seksen kilometre mesafede Kösedağ'da yapılan savaşta tecrübesiz sultan Gıyaseddin Keyhüsrev'in emrindeki Anadolu Selçuklu ordusu bozguna uğratılmış ve Anadolu' da siyasi hakimiyet İlhanlıların eline geçmiştir.
İlhanlıların Suriye ve Mısır'a yönelmeleri üzerine bir Kıpçak Türk'ü olan Baybars, İslam dünyasının yardımına koşarak İlhanlı ordusunu Ayn Calut Muharebesi'nde (1260) Filistin önlerinde durdurdu. Tarihe Moğolları yenmeyi başaran ilk komutan olarak geçen ve ardından Memluk tahtına oturan Sultan Baybars, Anadolu'daki İlhanlı sultasından kurtulmak isteyen bazı Selçuklu beylerinin yardım talebi üzerine 1277 yılında Anadolu'ya gelerek Elbistan' da Moğolları bir kez daha yenmeyi başardı. Ancak onun bölgeden ayrılmasının ardından Anadolu'ya gelen İlhanlı hükümdarı Abaka Han, aralarında sivillerin de bulunduğu on binlerce kişiyi katlederek gelenekleşmiş Moğol barbarlığını bir kez daha hatırlattı.
Moğol saldırısından sonra Anadolu Selçuklu Devleti her ne kadar varlığını 1300'lere kadar sürdüyse de, bir daha toparlanamayarak parçalandı. Anadolu'da, beylikler dönemi başladı. İçinde Osmanlı Beyliği'nin de bulunduğu on beş civarındaki Türk beyliği bu dönemin ürünüdür.
BAĞDAT'IN SUKUTU
Moğolların İlhanlı kolunun en önemli zararlarından biri de, dünya tarihindeki en önemli soykırım olaylarından biri olan "Bağdat'ın ele geçirilmesi ve bir milyona yakın Müslümanın kılıçtan geçirilmesi" olayıdır. Moğol saldırılarında Bağdat'taki saray, konak, medrese, kütüphane, cami ve kışla gibi bütün medeniyet unsurları tahrip edilmiş, Müslüman ahali eşine rastlanmayan bir acımasızlıkla hunharca katledilmiştir.
Hatta Hülagu'yu tanımakta gecikmiş olduğu gibi, ona karşı koymak için de yeterli bir kuvveti bulunmayan Halife Musta'sım, aile efradıyla öldürülmüştü. Moğolların vahşetle özdeşleşerek tarihe geçmelerine sebep olan bu yıkım ve katliam sonucunda beş yüz yıllık Abbasi Halifeliği de tarihe karışmıştır. Döneminin en büyük kültür merkezi olan Bağdat'ın bu feci sukutu, İslam dünyasında telafisi imkansız sosyal ve siyasi kargaşalara sebep olmuştur. Dicle'nin kıyısına yaslanmış bu büyük medeniyet merkezinin maruz kaldığı yıkım, katledilen insanların ve barbarca yırtılıp nehre atılan kitapların çokluğu yüzünden tarihçilerce;
"Dicle, on beş gün kan ve mürekkep aktı." sözleriyle ifade edilmiştir.
İlhanlıların göçebe yöneticileri çok geçmeden üstün yerli kültürün etkisi altına girdiler. Böylece tarih bir kez daha beynin pazuya üstün geldiğine şahit oldu. Yıkmak, öldürmek, yok etmek için belli bir kültüre ihtiyaç duyulmamıştı. Ancak kalıcı bir yönetim için iyi bir vergi sistemine, mal ve hizmetlerin güvenli bir yapı içerisinde dolaşımına ihtiyaç vardı. En önemlisi de, yönetici sınıfın sosyal ve kültürel yönden yönetilenlerle asgari bir müşterekte birleştirilmesi gerekiyordu. Muzaffer İlhanlı komutanlarının bu sayılan alanlarda İran ve Irak'ta mahalli Müslüman yöneticilerden faydalanmaktan başka seçenekleri yoktu. Çok geçmeden İslamiyet, Moğol kültürünü devam ettirmeye çalışan yönetici sınıfların da ilgi alanına girdi.
Büyük İslam bilgini Nasıruddin Tusi'nin bu değişimde çok önemli rolü olmuştur. O, Moğolları ikna ederek İran'ın çeşitli bölgelerinde birçok medreseyi kurduğu gibi Meraga'da büyük bir rasathane yapımına da muvaffak oldu. Bu durum Moğolların Müslümanlara önce iyi davranmasında daha sonra da İslam kültürüne geçmelerinde etkili oldu.
Aynı kritik rolü, Anadolu'da Konya'da önemli bir kültür merkezi oluşturarak Mevlana Celaleddin-i Rumi gerçekleştirdi. O, tüm Moğol işbirlikçisi suçlamalarına karşın İslamiyet'i sevgi ve irfan yoluyla Moğollara sunmayı başardı ve Moğolları etkisizleştirerek tahribatlarını da asgari seviyeye indirdi. Zaten zamanla Moğollar, Çin hariç girdikleri bütün topraklarda İslam alimlerinin çalışmaları sayesinde yumuşamış ve İslamiyet'e karşı ilgi duymaya başlamışlardı. Bu ilgilerini Müslüman tebaaya haklarını iade etmekle gösteren Moğol yöneticiler, hükümdarları Ahmed Teküdar'ın Müslüman olmasıyla İslamiyet'e daha da sıcak bakmaya başladılar. Dönemindeki başarılarıyla İlhanlıların en büyük hükümdarı sayılan Gazan Mahmud Han'ın İslamiyet'e geçmesi, ilhanlıların ihtidasını daha da hızlandırdı. Gazan Han ekonomiyi düzeltmek için talanı, haracı ve katliamları yasaklayarak yeni kanunlar koydu. Bütün bunlar, Moğolların giderek yerleşik hayata geçmelerini sağladı.
Gazan Han'ın halefi Olcaytu Han, samimiyeti ve entelektüel birikimiyle Moğolların kültürel dönüşümünün tamamlandığının işaretlerini veren bir iktidar dönemi yaşadı. Bölgedeki güçlü İslam kültürünün «demir yumruk» Moğol komuta kademesini kendi potasında eritmesiyle İlhanlı hanedanının eski siyasi gücü de zayıflamaya başladı. İlhanlıların tarih sahnesinden çekilmesinin ardından, İran ve Doğu Anadolu'da, hakimiyetlerini uzun süre devam ettiren Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletleri boy gösterdi.
ÇAĞATAY HANLIĞI (1227-1370)
Cengiz'in oğullarından Çağatay Han tarafından Batı ve Doğu Türkistan' da ve Maveraünnehir vadisinde kurulmuş bir Moğol devletidir. Tam bağımsız ve gerçek kuruluşu Duva Han zamanında tamamlanan Çağatay Hanlığı'nın ilk Müslüman hükümdarı Tarmaş Han'dır. ( 1326) Tarmaş Han Alaaddin adını aldı ve onun zamanında Moğolların İslamiyet'e geçişleri hızlanmış oldu. Zamanla bugünkü Özbekler, Maveraünnehir'e hakim olarak bu devletin devamını oluşturdular. Çağatay Hanlığı artan iç karışıklar sebebiyle güçsüz bir hale geldi. 1370 yılından itibaren Türkistan'da Cengiz soyundan geldiği kabul edilen Timur'un tarih sahnesine çıktığı yeni bir dönem başladı. Timur, Cengiz gibi zırhlı birliklerden oluşan ordusuyla kısa zamanda Türkistan' dan Anadolu'ya kadar uzanan güçlü bir imparatorluğu kurmayı başardı. Cengiz'den farklı olarak Timur, İslamiyet'i benimsemiş bir kişidir.
KUBİLAY HANLIĞI (1280-1368)
Çin'de Cengiz Han'ın oğullarından Kubilay Han tarafından kuruldu. Kore' den Almanya'ya kadar uzanan Moğol şiddet imparatorluğunun en etkili devletiydi. Gerek Altın Orda, gerekse İlhanlı ve Çağatay Hanları hiyerarşik olarak Kubilay Han'ın ve haleflerinin otoritesinin kendilerinden üstün olduğunu kabul etmişlerdi. Nitekim bu hiyerarşik üstünlüğü Kubilay Hanlığına hediyeler göndererek, vergilerden pay ayırarak gösteriyorlardı. Zamanla Çin milli isyanı sonucu Moğolların Çin'deki hakimiyeti zayıflayarak yıkıldı. Moğolların etkili olduğu yıllarda Çin Müslümanlarının Budist ve Konfüçyanist çoğunluğa karşı himaye görmüş olması bu devletin olumlu yanlarından birisidir.
MOĞOLLARIN İSLAM MEDENİYETİNİN GELİŞİMİNE OLUMSUZ ETKİLERİ
Şüphesiz Moğolların bu beklenmedik vahşi çıkışları, İslam medeniyetini son derece olumsuz etkileyen talihsiz bir gelişme olmuştur. Hatta bu gelişmeyi tek başına İslam dünyasının geri kalmışlığının sebebi olarak gören ilim adamlarından Prof. Dr. Osman TURAN:
"Gerçekten medeni hayatın tahribinden ve İslam dünyasının büyük bir felakete uğramasından sonra ilim ve kültürün gerilemesi için başka şart ve sebepler aramak beyhudedir. -ifadeleriyle bu felaketin İslam medeniyetine kritik etkisini ortaya koymuştur.
Moğolların Orta Asya işgallerinde inanılmaz oranlarda kan akıttıkları hemen hemen tüm kaynaklarda sabittir. Buhara, Semerkant, Ürgenç ve bir dönem Selçuklu Sultanı Sancar'a merkez olmuş Merv şehri teker teker Moğolların vahşi saldırılarıyla tek kelimeyle yok edilmişlerdir. Kaynaklar sadece Merv' de 700.000 ila 1.300.000 arasında Müslümanın şehid edildiğini kaydetmiştir. Yine kaynaklar milyonlarca insanın katledildiğinde hemfikirdir. Moğol tahribatının görgü tanığı büyük tarihçi Cüveyni, «Cihangüşa» adlı eserinde bu büyük felaketi şöyle tarif etmektedir:
"Cengiz Han'ın zamanına kadar dünyada muhtelif devletler ve kavimler mevcuttu.
Bunlardan gurur, kibir ve taşkınlığı en uç noktalara kadar çıkarmış kavimlere karşı Allah, Cengiz'e kuvvet verip onu han yaptı. O da Türkistan'dan Suriye'ye kadar kendine karşı koymaya çalışan ne kadar hükümdar varsa aile ve askerleri ile beraber hepsini yok etti. Yüz bin nüfuslu şehirlerde yüz kişi bile bırakmadı. Bu sözümüzü, ismi olup cismi olmayan şehirler doğrulamaktadır.
Her şeye rağmen İslam dünyası Moğollardan sonra yeniden toparlanmış ve Moğolların baskılarından kaçan yüz binlerce Türkmen, Anadolu' da büyük bir hareketliliğin habercisi olmuştur. Moğol fırtınasını atlatan İslam dünyası Osmanlı ile batıya yönelmiş, yeni ufuklara yelken açmıştır.
Ahmet Meral’in Kısa Dünya Tarihi adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder