GÜNÜMÜZ TÜRK HIRİSTİYANLIĞI GÖKOĞUZLAR (Gagauzlar)
Gökoğuz Türkleri, kökenleri Orta Asya'ya dayanan Türk Hıristiyanlığının günümüz gözde ardılları ve Hıristiyan Türk topluluğu kavramının baş tacıdırlar.
Büyük göçler sonunda ve yüzyıllar süresi içinde türlü adlarla büyük devletler kurmuş olan ve Karadeniz'in kuzeyiyle Anadolu'da uzun süre kalan Uz (Oğuz), Peçenek ve Kuman Türklerinin günümüzdeki artakalanlarıdır onlar.
Fahrettin Öztoprak, Gökoğuz Türklerini şu üç dörtlüğüyle övmektedir:
"Ölüp alkanlara dahi boyandık Üçyüz yıl rüyadan sonra uyandık Galya'ya o yarım milyon dayandık, Peçenek, Kumanla Gök Oğuzlarız.
Buda'nın yuğu da yedi yıl önce Ondan da sekiz yıl sonrası nice? Po ovası şaşkın Hunlar gelince, Peçenek, Kumanla Gök Oğuzlarız.
Leke süren bile; o ki, akseder Kurtuba zamanı oyun rakseder Abdal kulu olup ozan iks'eder, Peçenek, Kumanla Gökoğuzlarız.
Peçenek ve Kuman Türkleri'nin ardılları olarak, özellikle Doğu Avrupa'da toplu olarak günümüzde varlıklarını sürdüren Gökoğuz Türkleri'nin yaşadıkları yerleri şöyle sıralayabiliriz: Romanya, Kuzey-Doğu Bulgaristan, Moldavya Ukrayna.
Yaşadıkları yerlere ilişkin daha kapsamlı açıklamayı, Doç. Harun Güngör ve Yrd . Doç. Mustafa Argunşah yapmakta ve Gökoğuzların, Moldavya'nın Güneyinde Komrat, Çadırlunga, Kongaz, Taraklıya ve Vulkaneşti kasabalarıyla, Ukrayna'nın güneyinde yer alan Zaporaje, Odessa bölgesinde, Rusya'nın Rostov bölgesinde, ayrıca Orta Asya'da Kokpekti, Zarma, Carsly, Urtzor kasabalarıyla, Kazakistan'ın Pavlador çevresinde, ayrıca Kırgizistanı'ın Frunze ve Özbekistan'ın Taşkent şehrinde yaşamakla olduklarını söylemektedirler.
Aynı Türk Hıristiyan topluluğunun, Bulgaristan'ın Provadya yakınında, Varna bölgesindeki köylerde, Dobruca ve Kavarna ile Bulgaristan'ın güneyinde yer alan Yanbol ve Topolovgrad çevresinde, ayrıca Romanya'nın bazı köylerinde yaşadıkları da sözü geçen kişilerce kaydedilmiştir. Gökoğuzların kendilerini Türk olarak hissettikleri ve herkesin de onları Türk soylu olarak bilmelerine rağmen, Karamanlıların benzerliğinde onlara da "Rum" (Hellen) damgasını vuranlar eksik olmamışlardır.
Gökoğuzların kökeninin Rum (Hellen) olduğunu savunanlar Yunanlı Amatos ve B. Lisof'turlar. Aynı görüşe katılanlar arasında St. Georgescu, F. Kanitz ve Romen asıllı N. Lorga'yı da koyabiliriz.
Ancak Gökoğuzların, bu konuda olumlu ve onurlu bir yanları vardır. Onlar Karamanlılar gibi kendilerine "Rum" (Hellen) sözcüğünü yakıştırmayıp hiç kullanmamışlardır. Kendilerinin soyca Türk olduklarını ve Oğuz soyundan olduklarını da açıkça belirtmektedirler.
Moldavya, Komrat Devlet Üniversitesi öğretim üyelerinden Maria Maruneviç, kendi topluluğunun kökenine ilişkin olarak şunları söylemektedir:
"Gagauzlar, bize öğretilenlere göre, sanki daha önceleri yokmuş gibi, sadece 18. yüzyılda tarih kaynaklarında anıldılar... Şimdi biliniyor ki gerçekten, milletimizin kendi topluluğu tarihi köken itibariyle çok daha ileriden, eskilerden alınmakta... Tarihi kaynaklara baktığımız zaman görülmektedir ki, 13. yüzyılda Gagauzların bulunduğu Mera topraklarına Uzların ili derlermiş. Bu ad bizim, kendimizin şimdiye kadar olan varlığımıza dair bir delil olarak değerlendirilebilir."
Gökoğuzların etnik tarihiyle ilgili olarak da aynı bilimsel kişi şu görüşlere yer vermektedir:
"Gagauz etnik tarihinin çözüme ulaşacak birtakım problemleri var... Gagauzların evvelki etnik kaynaklarıyla daha çok Türk ulusuna mensup olanlar ilgilenmelidir. Türk Ordu hayatının bir parçası olan Peçenekler, Uzlar ve Kumanlar, Gagauzların dağıldığı bölgeler ve Tuna yörelerinde çok bulunmuşlardır. Zaten hepsi de aynı soya mensuptur ve tarih onlardan bahsetmektedir. Bir irtibat rahatlıkla kurulabilir. M.S. bin yıllarına doğru gereken bilgiler var... O orduların içinde Gagauzların etnik tarihinde bir önem teşkil eden Oğuzlar bulunmaktaydı. İşte biz onların nesilleriyiz."
Bu açıklamalar ışığında Gökoğuzların, Türk-Oğuz ırkından geldikleri, etnik tümlüklerinin İ.S. onuncu yüzyıla dayandığını, Peçenek, Uz ve Kumanlar'la soydaş olduklarını apaçık görüyoruz.
Gökoğuzların 1064 yılından sonra Balkanlar'a göç eden bir Oğuz grubu kalıntısı olduğu, bunlardan bir bölümünün çok sonraları Tuna ötesine, Rusya'ya varıp, başka Türk unsurları ile kaynaşarak "Karakalpak" adıyla bir küme oluşturduklarını ve Ortodoks Hıristiyanlığı benimsediklerini Türkolog V. A. Moşkov ileri sürmektedir.
Yine bir Türkolog olan K. Jireck Gökoğuzları, Moğol akınından sonra Bulgaristan'a yerleşen Kumanların soyundan sayarken, Baskakov da onların Karadeniz'in kuzeyinden gelen bir Oğuz kümesi oldukları görüşünü ileri sürmektedir. Polonya asıllı Türkolog T. Kowalski'ye göre Gökoğuzlar, salt Karadeniz'in kuzeyinden gelerek Balkanlar'a yerleşen Peçenek, Oğuz, Kuman ve Karakalpaklar'ın torunları olmayıp bunlarla birlikte Anadolu Selçuklularının toplam sen-tezinden oluşan bir Türk topluluğudurlar .
Onların, Anadolu Selçuklu Türkleri'nin ardılları olduğu görüşünü savunan O. Turan, H. İnalcık, K. Karpat, W. Zajaczkowski ve İstoyan Cansızof'a karşın, Z.V. Togan, A . N . Kurat, A. Manof, M. Ülküsal, H.N. Arkun , İ. Kafesoğlu, H. Tanyu, M. Ciachir, Kara Şemsi, T. Menzel ve B. Cami de Gökoğuzların, Oğuz Türklerinin Balkanlardaki ardılları olduğu görüşü üstünde duruyorlar. Karamanlılara olsun Gökoğuzlar'a olsun "Hellen" damgasını vurma eğiliminde olan bazı Hellen kökenli tarihçilere koşut olarak, bazı Bulgar asıllı tarihçiler de Gökoğuzlar için düşüncelerini belirtirlerken, onların Bulgar asıllı olup, Osmanlıların baskısı ve zulmü karşısında dillerini değiştirmek zorunda kalıp, dinlerini koruyan Bulgarlar savını da belirtmekten geri kalmıyorlar.
Oysa Müstecip Ülküsal'a göre ve yerinde bir gerçek olarak "Gagauzlar temiz ve halis Türktürler. İddia olunduğu gibi ne dilini yitirmiş Rum, (Hellen) ne de Bulgardırlar".
Gökoğuz Türklerine genelde "Gagauz" ya da "Gagavuz" denildiği bilinmektedir. Bu adın çıkışı ve anlamı üstünde de etimolojik ve tarihsel görüşler sunulmaktadır. Tarihsel görüşe göre "Gagauz" sözcüğü, Selçuklu Sultanı İzzettin Keykavus'a dayanmaktadır. Bulgar tarihçi G.D. Balasçev'e göre "Gagauz" terimi, "Keykavus"dan gelmektedir. Bu görüşü Wittek, Zajaczkowski, Karpat, İnalcık, Turan da desteklemektedirler.
Tarihsel olmayan etimolojik görüşler içinde, Togan'ın "Gagauz" adının "Kaka-uz" ya da "Aga-uz" olabileceği görüşü yanında Orkun, Cami, Barkan, Nayır, Mladenov'sa bunun "Gök-uz"dan kaynaklandığı görüşündeler.
V. Hatiboğlu'na göre "Gagauz" sözcüğünün sonundaki "uz" eki, "Oğuz" sözcüğünden değil, "Guz" sözcüğünden gelmiştir. Sözcüğün başındaki bölümse, "Kara/Gara" olabilir. Bu durumda Gagauz sözcüğü "Gara-Guz"dan gelmektedir.
Bir başka açıklama da şu sıralama ve bileşimle yapılmaktadır: ,"Gaga" sözcüğü Kıpçak-Kuman Türklerine verilen bir ad olup, Gagauz sözcüğü de Gaga+Uz=Kıpçak+Oğuz bileşiminden oluşmuştur. Buna göre sözcük "Kıpçak ülkesinden gelen Oğuzlar" anlamına gelmektedir. Bu durumda Uzlarla Kıpçakların karışması sonucu "Ga-ga+Uz" sözcüğü de ortaya çıkmış olmaktadır.
Bu sözcüğün çıkışı üstüne birçok görüş ileri sürülmüştür. Ancak tümünün üstünde uzunca durmayıp, Gökoğuzların tarihçeleri üstüne olan düşüncelere yer vereceğiz.
Her şeyden önce kendilerinin tarihine ilişkin yeterli tarihsel çalışmanın bulunmadığını söylemekte yarar vardır.
Kendi tarihlerine ilişkin şu gerçekleri bilmekteyiz:
Oğuz (Uz) Türkleri, Gagauz adıyla 1036 yılından başlayarak Dobruca'da yaşamaya başlamışlar. Onların bir aralık Kavarna ve Balçık yörelerinde yaşadıkları da görülüyor. Ayrıca 120 yıl süren (1263-1383) bağımsız bir devlet kurduklarını da tarihsel kayıtlardan anlıyoruz.
Onların XII. yüzyılda Hıristiyanlığı benimsediklerini, 18. yüzyılın sonuna dek Varna, Silistre, Rusçuk, Kavarna, Mangalya ve Balçık'ta kümeler durumunda yaşadıklarını, 1768-1774 yıllarındaki Türk-Rus savaşları sonunda çok dağıldıklarını ve rahatlarının kaçtığını da tarih sahnesi içinde görüyoruz. Dobruca'da Osmanlı Yönetiminin egemen olduğu zamanlarda iki olumsuz etken arasında kalarak çok ezilmişlerdir. Bu olumsuz etkenlerden biri olan Osmanlılardan gelen savsaklamaların (ihmal) kökünde kendi hıristiyanlıkları yattığı gibi, öbür yandan da Türk oldukları için Hellen ve Bulgar Ortodoks dinsel orunlarca baskı görmüşlerdir.
18.yüzyılın sonlarıyla 19. yüzyılın başlarında Dobruca'dan Basarabya'ya göç eden Gökoğuzların bugün yaşadıkları yerler şunlardır:
Tigina Sancağı: Avdarma, Bavurcu, Beşalma, Beşgöz, Gaydar, Çal-Tay, Düzgünce, Kaz-Ayak, Kiryetlung, Başköy, Komrat, Kongaz, Tüm-Ay, Uzun-çadır, Çok-Meydan.
İsmail Sancağı: Balibeki, Volkan - Eşti, Kurçi Tabak, Çeşme-köy, Tuğlu, Yeniköy, Kara-Kurt, Taş-Pınar, Satar-Otroyan, Tabaki.
Ak-Kerman Sancağı: Satlık-Haci, Kubey, Dimitrovka, Bolgarlı, Tatar-Kıpçak. Yer adlarının pek çoğunun Türkçe olması Gökoğuzların Türklüklerinin bir başka kanıtı olarak gösterilmektedir Mütecip Ülküsal'ca.
Tarihsel akış içinde 1878'de Bulgar Devletinin kurulması ve Gökoğuzların askere alınmalarının başlamasıyla kendilerinin İran, Yunanistan ve Osmanlı Devletine sığındıkları ve yine ülkelerine döndüklerini görüyoruz.
Daha sonra onların, Bulgarların ve Rusların da baskıları sonucunda büyük kütleler halinde Moldavya'ya göç edip yerleştiklerine tanık oluyoruz. Anayurt (Orta Asya) topraklarına göç eden Gökoğuzlar da pek çokdur. Şöyle ki onların bir bölümü 1909-1910 yıllarında Aktyubinsk (Turgay) bölgesine, 1925'te de Taşkent'e yerleşmişlerdir.
2. Dünya savaşı sonrasında da belli bir bölümünün Arjantin ve Brezilya'ya giderek orada birkaç Gökoğuz köyü kurduklarını da biliyoruz.
Gökoğuzların toplum olarak ve özyapıları (karakter) yönünden doğru, içtenli, açık ve temiz yürekli insanlar olduklarını, zaten ırkları olan "Uz" teriminin de "Doğru" anlamına geldiğini, onların dinsel önderi olmuş olan Mihail Çakır'dan anlıyoruz. Bu dinsel kişiye göre Gökoğuz topluluğunun aktöresel (ahlaki) şu yönleri vardır:
1- Dine saygı ve bağlılık.
2- Amire, hükümdara, memur ve komutanlara itaat.
3- Aile ocağında namus ve temizlik.
Kendileri için "Sorguç" ya da "Surguç" deyimini kullanan Gökoğuzlar, Türkçe konuşup yazdıkları halde, yazı türü olarak içinde bulundukları kültürlerin alfabesini kullanmak zorunda kalmışlardır. Bunun sonucu olarak Romanyadakiler Romen, Rusya ve Bulgaristandakiler Kirili, Yunanistandakiler Grek alfabesini kullanagelmişlerdir. Ancak günümüzde, öbür Türk Cumhuriyetlerde görüldüğü gibi, latin alfabesine dönmek için çaba vermekteler. Ayrıca Gözoğuzların bugüne dek Türkçe eğitim ve öğretim sunan bir okulları da olmamıştır.
Kullandıkları diller yönünden Gökoğuzlar, Bizans Yönetimi altında yaşadıklarında Grekçe, Bulgar Yönetimi altında Bulgarca, Romen Yönetimi altında Romence, Basarabya'nın Rus Yönetimine geçmesinden sonra da Rusça öğrenmek ve kullanmak zorunda bırakılmışlardır.
Dinsel yönden çoğunluğu Ortodoks Bizans Riti Hıristiyanı olan Gökoğuzlar, ne yazık ki topraklarında, Ortodoksluğun ana ilke ve görünümü olan ulusal kiliselerine hiçbir zaman sahip olamamışlar, kendi tapınış sundukları kiliselerinde bile Bulgar, Romen, Rus asıllı dinsel kişilerin kendilerine özgü ve klasik (anlaşılmayan) dillerince sundukları dinsel tapınışlara katılmak zorunda kalmışlardır.
Anadolu Hıristiyan Türklerinin Türkçe olarak tapınış sergiledikleri ve "Türk Ortodoks" adı altında dinsel oruna sahip oldukları gibi, Gökoğuzların da böyle bir Türk özyapılı dinsel oruna sahip olabilmeleri istenmesi ve gerçekleşmesi gereken en doğal şeydir. Zaten kendilerince başlatılan ve son zamanlarda Türk Ortodoks Patrikliği ile ilişkili bazı çalışmalar sezinlenmektedir.
Gökoğuzların yazını (edebiyat) ve yazılı yapıtlarına gelince onların ilk yayınladıkları yapıtın bir dua kitabı olan "Psalterie" olduğunu biliyoruz. Bundan başka daha birçok dinsel içerikli kitapçığın da yayınlandığını öğreniyoruz.
Günümüzde "Ana Sözü" adlı gazetenin yayınlandığı ve latin alfabesine geçmek için büyük çaba harcandığı da ayrıca biliniyor.
Gökoğuzların kullandıkları Türkçenin, Türkiyemiz Türkçesiyle çok yakınlık gösterdiğini, okuduğumuz yazınsal öğelerden anlıyoruz. Gökoğuzların yazınıyla ilgili bazı örnekler, ayrıca ekte sunulmuştur.
GÜNÜMÜZDE GÖKOĞUZLAR
Sovyet İmparatorluğunun çökmesi sonucu onun içinde yer alan toplulukların da özgürlük çabaları güncelleşti. Her üye devletin, bu arada Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin de bağımsızlıklarını kazanarak günümüz dünyasında onurlu yerlerini almaları Gökoğuzlar için de kaçınılmazdı. Bunun sonucu olarak onlarda ulusal mücadeleye girdiler.
Daha sonraki gelişmeler içinde Komrat yöresi milletvekillerinin "Gagauz Cumhuriyeti"nin kurulduğuna ilişkin haberler de yer aldı basınımızda.
Bu arada Gökoğuzların tek Türkçe gazetesi olan "Ana Sözü"nün yazı işleri müdürü olan Todor Zanyet bir açıklama yaparak, ülkenin resmi dilinin Türkçe ve Rusça olduğunu, "Ana Sözü" gazetesinden başka çocuklar için de "Kırlangıç" adlı bir ek çıkarılacağını bildiriyordu . Ayrıca Gökoğuz parlamentosunun devletin kalkınması için bir Gökoğuz Devlet Bankası kurulmasına yönelik karar aldığı da ayrıca bildiriliyordu.
Gökoğuz Türkleri, büyük atılımlar içine girmişlerdi. 1990 yılının Ekiminde seçimleri gerçekleştirerek ulusal meclislerine 50 milletvekili kazandıran Gökoğuzlar 1991'in Aralığında yaptıkları seçimde de yöneticilerini belirlemiş oldular.
Seçim sonucu Stefan Topal Mihailoğlu'nu Cumhurbaşkanlığına, Mihail Kendigelen'i Meclis Başkanlığına, Fodor Monolov'u da başbakanlığa getirdiler.
Hıristiyan Türk topluluğu olan Gökoğuzlar, gerçekte tam bir Türklük bilinci içinde olduklarını, Kırım'da düzenlenen İsmail Gaspıralı'nın 140. doğum yıldönümünü anma konferansına temsilcileri, Stefan Stepanloviç Kuraoğlu ile katılmakla gösterdiler.
Özel konuşmaları sırasında gazetecilere Gök Mavisi renkli ve üstünde kurt başı olan bayraklarını armağan olarak vermeleri, gazetecilerin dikkatlerinden kaçmadı. Gazetecilerin Kurt'a ilişkin soruları üstüne, kurdun Gökoğuz folklorunda şu adlarla anıldığını söylüyor Kuroğlu:
Canavar, Yabani, Kurt, Börü, Boz, Kaskır, Kudurca, Ağızkilitlice, Yıldız Canavar.
Ancak kurt başlı mavi bayrağın geçici bir Gökoğuz bayrağı olduğunu da ekliyor Kuroğlu . Çünkü Gökoğuzlar gerçekte yeni bir bayrak arayışı içindeler. Kuroğlu'na göre bu yeni bayrak üç renkli olmalı ve Gökoğuzların öncül soydaşları olan Peçenek, Kıpçak (Kuman) ve Karadeniz Oğuzlarını simgelemelidir. Doğal koşul olarak kurt ve doğan resimlerinin de bayrağın içine işlenmesi düşünülüyor.
Özgürlük mücadelesi verdikleri günlerde Bozkurtlu bayraklarının kendileri için güç kaynağı oluşturduğunu söyleyen Hıristiyan Gökoğuz Türklerinin gözde bilim adamlarından olan Maria Maruneviç, bu gerçeği şu sözleriyle dile getiriyor:
"Bozkurtlu bayraklarımızı binalarımızın tepelerinde kahpe rüzgârlara karşı dalgalandırdık."
Buna ek olarak aynı bilim adamının tüm dünyaya yönelik haklı ve olağan dileği de şöyledir:
"Gün gelecek, işte o gün Gagauz Cumhuriyetini dünyada tanıyacaklardır".
Türk Gökoğuz topluluğunun tüm dünyaya dağılmış Türk topluluklarınca daha yakından tanınıp, ilgi odakları olmalarının, kendileri için takdir ve sevinç nedeni olacağı konusuna söylediği aşağıda sunulan "Mustafa Kemal", "Din" ve "Laiklik" ağırlıklı sözleri, gerçekten ilgi çekicidirler:
"O zaman neler olacak, şimdilik pek fazla bir fikir ileri sürülemez. Çünkü gaibi bilmek gibidir. Orasını da Tengri Tek, Tengride bolmuş Türk Bilge Kağan'dan başka kimse bilmez. Bilse bile ancak Mustafa Kemal Atatürk bilir. O'nun hatırası biz Gagauzlar için mukaddes addedilmiş, kendisi gönüllerimizde bir nevi taht kurmuş bir halde, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğine ışık tutmaktadır.
Yalnız bir isteğimi Gagauz kültüründen sorumlu bir makam olarak belirtmekten, daha doğrusu tekrar etmekten geçemeyeceğim: Lütfen Türkiye ve diğer Türk dünyası ülkelerinden gelenler bizim dini inancımıza karışmasınlar... dediklerim Laiklik icaplarındandır."
Gökoğuz Türklerinin tüm Türk Dünyasıyla dayanışma içinde oldukları, son zamanlarda görülen etkinlikler zincirinden anlaşılmakta ve bizlere kıvanç vermektedir.
Cumhurbaşkanları Stefan Topal Mihailoğlunun 1993 yılının Şubat ayı içinde Türk Dünyası araştırmaları Vakfı'nın çağrılısı olarak Türkiye'mize gelip, Süleymaniye Kültür Merkezinde gerçekleştirilen ortak alfabe ve başka konulardaki konferansa katılması, ayrıca yine Şubat ayı içinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde düzenlenen Kutyay seminerine de katkısını getirmesi buna iki örnektir. Sayın Cumhurbaşkanı ile birlikte Gökoğuz Cumhuriyeti Dış Ekonomik İlişkiler bakanı Sayın Pietra Bozacı'nın da Cumhurbaşkanına eşlik ettiğini kayıtlardan anlıyoruz.
Kendilerinin tanınmış dinsel önderleri olan Mihail Çakır'ın deyimiyle "Eyi Hıristiyan" ve "Ortodoks religiyeyi tutan" olarak tanımlanan Gökoğuzların tümünün de Ortodoks inançta olmadıkları, aralarında protestanlığın da etkili olduğunu anlıyoruz.
Kendileriyle iletişim içinde olduğumuz Adventist İncil öğütçeni Sayın Türker Ölçer'den aldığımız belge fotokopilerinden, Protestanlığın tanınmış bir kolu olan "Yedinci Gün Gelişçileri" (Seventh day adventists) kilisesine üye olduklarını öğreniyoruz.
Aynı kayıtlardan, Moldavya'nın Dizgince kasabasında bir Gökoğuz - Adventist kilisesinin olduğunu, ayrıca Komrat'taki kilisede de Pastör Stefan Bayraktarca hıristiyan tapınışları sunulduğunu anlıyoruz.
Yine bize gelen belge fotokopilerinden, 1845-1868 yılları arasında yaşamış olan Vaiz İbrahim Halil'in büyük hizmetlerde bulunduğuna da tanık oluyoruz.
Boy ve toplum adı belirtmeksizin, tüm Türk Hıristiyan topluluklar içinde tarihsel protestan kiliselerinin pek etkin ve egemen olmadıklarını görüyoruz.
Tanınmış Vatan şairlerimizden Tevfik Fikret'in oğlu Haluk Fikret'in, bir protestan prezbiteryan pastörü olarak görev yaptığını da ayrıca biliyoruz.
Genelde Protestan Türkler, çeşitli dua kümeleri ve "Özgür Kiliseler" (free church) durumunda varlıklarını sürdürdüklerinden, onlara ilişkin tam bir istatistik elde etmek de güçtür.
Bu resmi olmayan kümeleşmelerden dışarı çıkarak "organizm" niteliği yanında "organizasyon" niteliğini de alan toplulukların başında "Tünel Türk Protestan Kilisesi", Türkiye ve dünya hıristiyan kiliseleri yanında onur yerini almış bulunmaktadır.
Türk Hıristiyanlık kavramının günümüz canlı kalıntıları olan Gökoğuz Türklerinin yazınsal (edebi) öz yapılarını da kısaca ele almakta yarar vardır.
Onların lehçeleri üstündeki çalışmaların 1930'larda başladığını, İkinci dünya savaşından sonra S.S.C.B. Bilimler Akademisinde de bir "Gagauz Bilimi Komisyonü'nun kurulduğunu kayıtlardan anlıyoruz.
Daha sonra Kişinev'de Moldovya Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Nİİ okullarında araştırmacılarca Gagauz alfabesi ve dil kurallarını belirleme çalışmaları yürütülmüştür . Yazı dilinin uygulanmaya konulmasıyla şu yapıtların sırayla yayınlandıklarını görüyoruz:
Bucaktan Sesler-Edebi folklorik dergi, 1959
İlk Laf - Dimitri Karaçoban (şiir) 1963
Yanıklık " " "1968
Bayılmak " " " 1969
Persengeler" 1970
Alçak Saçak Altında - Dimitri Karaçoban (öykü) 1966
Çal Türküm - D . N . Tanasoğlu (şiir) 1966
Adamın İşleri- 1969
Hoşluk 1970
Bir Kucak Güneş-Stefan Kıvıoğlu (şiir) 1969
Gagauz Folkloru-N.J. Babaoğlu (öykü) 1969
Bucak Bucak-N. Tanasoğlu-(öykü) 1970
Doktora tezi niteliğinde yapılan çalışmalar da şöyle sıralanabilir:
Gagauz dilinin çekim sistemi-B..G. Gafarov, 1951
Gagauzların Şiir Sanatı-L.A. Pokrovskaya, 1953
Gagauz Dialektindeki basit cümlelerde
söz dizini - TG . Kalyakina 1955 v.b.
Bunlara ek olarak şu yayınların da çıktığını görüyoruz:
Gagauz dilinin grameri, fonetik ve morfoloji L,A. Pokrovskaya, 1964
Kazakistan ve Orta Asya Gagauz Lehçeleri A. Amanjolov, R. Bigaev, P. Danilov, M. Umarov Gagauz dilinin incelenmesine yönelik sözlük ağırlıklı çalışmalar içinde "Basarabya Gagauzlarının Sözlüğü" adlı yapıtın özel yeri bulunduğunu, ayrıca dinsel önder Mihail Çakır'ın yazdığı "Gagauzca-Romence Sözlük'ün değerini de ayrıca biliyoruz.
Yakın geçmişte Türk okuruna kazandırılan, Prof. Kaynak ve Prof. Doğru'ca Rusçadan dilimize aktarılan "Gagauz Türkçesinin Sözlüğü" adlı yapıt da bu konuda araştırmacılar için büyük ve değerli bir kaynaktır.
Aynı çalışmalar zinciri içinde Dr. Nasrattınoğlu'nun "Gagauz Şiir Antolojisi"nin de yayınlanması sevinç vericidir.
YAKUP AYGİL
HIRISTİYAN TÜRKLERİN KISA TARİHİ
Geçmişte ve Günümüzde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder