8 Şubat 2024 Perşembe

İRAN TARİHİ-11

 PERS İMPARATORLUĞU-3


Darius’tan Sonra İmparatorlukta Beliren Buhran


Darius, kral olmadan evvel, ilk karılarından biri olan Gobryas’ın kızından üç çocuğu vardı. Bunların büyüğü olan Artabazan, uzun zamanlar veliahd gibi telâkki edilmişti, ihtimalki Iskitya seferine gittiği zaman babasının yerine İran’da kral naibi olarak kalmıştı. Fakat Mısır isyanı patlak verdiği vakit Darius halefini tayin etmek isteyince Kuraş II ’nin kızı olan zevcesi Atossa kendinden doğan çocukların büyüğü Kşayarşa (Xerxes) yı tavsiye etmiş, onun krallık zamanında doğmuş olmasını ve damarlarında Kuraş'ın kanı bulunmasını bu tercihe sebep göstermişti.

İhtiyarlıkla iradesi zayıflamış olan Darius I, nüfuzlu kraliçenin tesiriyle, tenbel, uyuşuk, sefih, zayıf karakterli, fakat zamanının güzel ve yakışıklı  bir genci olan Kşayarşa’yı veliahd tayin  etmiş olduğundan ölümünü müteakip yerine oturdu (485 - 464) Darius  l ’in Maraton hezimeti haberi bütün imparatorlukta çalkanmış, ölümünden  biraz önce Mısır isyanı patlamıştı.

Süveyş  kanalının açılması yüzünden ticaret yolunun karadan denize geçmesi, Yunan donanmasının korkusundan Fenike denizciliğinin gerilemesi sonucu olarak Babil’de de büyük bir ekonomik buhran baş gösterdiğinden, Mezopotamya da ihtilâle müstait bir duruma gelmişti.

Halbuki Kşayarşa, Pers ordularınının Yunanistan’da uğradığı başarısızlığın sebep olduğu manevi tesiri kavrayacak bir kabiliyette olmadığından, Yunanistan’a yeniden bir sefer açmak üzere babasının devam ettiği hazırlığı bile durdurarak zevke dalmak istiyordu. Mardonius Yunanistan’da imparatorluğun prestijine büyük bir darbe vurulmuş olduğunu anlatarak  nihayet  onu kandırdı. Sefer hazırlığı  yeniden hızlandırıldı.

Fakat ilk önce Mısır’da çıkan ihtilâli bastırmak ihtiyatkârlık olacağından evvelâ buna teşebbüs edildi. Dört sene uğraşılarak nihayet ihtilâl söndürüldü (484). Satrablığa tayin edilen kralın kardeşi Akhamaniş, yeni bir isyan çıkmaması için gereken tedbirleri aldı. Asiler şiddetle cezalandırıldı. Delta tahrip edildi. Fakat bu defada memleketin siyasi durumunda bir değişiklik yapmak kimsenin aklına gelmediğinden prenslerin, kâhinlerin malları, toprakları yine ellerinde kaldı. Bu durum ilerisi için bir  tehlike kaynağı olmakla beraber, o anda bunların sükûnu temin için Akhamaniş'e yardım etmelerini temin etti.

Mısır isyanı bastırıldıktan biraz sonra Şamaş -lrba adında birisi Babil'de isyan çıkararak kendisini kral ilân etti. Fakat birkaç ay muhasaradan sonra şehir alındı. Buranın satrabı olan Megabisos Babil’i yaktı yıktı. Tapınaklar bile soyulduktan sonra yıkıldılar. Babil’in büyük tanrısı Marduk’un altın heykeli İran’a götürüldü. Rahipleri de boğazlandı Halk esir edilerek götürüldü (581). Babil bu tahribten sonra bir daha kalkınamadı.

Kşayarşa artık  serbest kalmıştı. 581 yılı sonbaharında Yunanistan'a sefer hazırlıkları da bitmişti. Orduların kışı Küçük Asya'da geçirmek üzere Kappadokya'da toplanmaları emrolundu . Kşayarşa imparatorluktaki bütün kavimlerin  gönderdikleri erlerden teşekkül eden ordu ile hareket etti. Başta Mızrak, ok yay, ve kılıç ile müsellâh Parsalar, Medler geliyordu. Kissien'ler ile Hirkanyalıların silâhları da böyle idi. Bunlardan sonra bronz miğferler giymiş olan Asurlular geliyordu. Daha arkadan mızrak ve kargıları ile Baktriyan'lılar, Ariler ve Part'lar geliyorlardı. Sivri külâhlariyle ayrılan Sakalar, ok  ve baltalarla mücehhez bulunuyorlardı. Hintliler pamuklu elbiseleriyle; Mekran'lılar, at başlarından yapmış oldukları miğferleriyle ayrılıyorlardı.

 Basra körfezindeki adalar halkı da piyade ve asker göndermişlerdi. Bunlardan başka Mısır ve Asur ordularında görüldüğü gibi araba üzerinde savaşan kıtalar vardı. Erbil bölgesinde yaşayan 'Sagartien'lerden başka yabani eşeklerin koşulduğu arabalara binmiş Hintliler, nihayet Bakteriyanlılar, Hazerdenizi bölgesi halkı, Libyalılar, ve en sonda tek hörgüçlü develeriyle gelen Araplar vardı. Her tümenin başında Parsalardan bir komutan bulunuyordu. Bu bin bir çeşit kavimden teşekkül eden ordunun fiilen idaresine Mardonius memur edilmişti.

Ordunun Yunanistan'da iaşesi için gereken erzak ve malzemeyi götüren 3000 gemi ile sayısı 1207 yi bulan donanma da aynı zamanda hareket etmişti. Donanmada da ordu gibi bir çok ırklara mensup mürettebat bulunuyordu. Bunların en önemlileri, Fenikeliler, Mısırlılar ve Ahamanişler hizmetinde bulunan Yunanlılardı. Her gemiye emniyeti temin için, bir miktar Parsa, Mata ve Saka askeri yerleştirilmişti.

Kşayarşa’nın bu muazzam ordusunun hakiki sayısını bilmiyoruz. Fakat bu ordunun o zamana kadar tanılan orduların en büyüğü olduğu şüphesizdir. Ordu Çanakkale’ye geldiği zaman, donanma da boğaz önüne gelmiş, askerin karşıya geçmesi için gemilerden iki köprü kurmuşlardır. Köprülerden biri 300 diğeri 314 gemi ile yapılmıştı. Gemiler demir atmış ve birbirlerine halatlarla bağlanmıştı. Üzerine halatlardan döşeme yapılmış ve üstleri toprakla örtülmüş, yanlara da parmaklıklar konulmuştu. 

Köprüler Abidos ile Sestos arasında kurulmuştu. Abidos üzerinden boğaza hâkim olan tepeye de beyaz mermerden bir taht konulmuştu. Kşayarşa bu tahta oturarak her tarafı kaplayan muazzam ordusunu gururla temaşa etmişti. Ertesi gün güneş doğarken  Kşaryarşa bir altın kupa içindeki mukaddes mayii güneşe takdim ettikten sonra dökmüş, ordunun üzeri mersin dallariyle örtülen köprülerden geçmesi emrini vermiştir. Kamçı ile sevk edilen askerler yedi gün yedi gece köprülerden geçmişlerdi. Ordu ile birlikte büyük bir kalabalık teşkil eden esirler, arabacılar, deveciler, tâcirler, seyisler de bulunuyorlardı. Komutanların süslü esvablı hizmetkârları, arabalara bindirilmiş karıları, erzak yüklü mekkâreleri de büyük bir yığın teşkil ediyordu. Bütün bu kalabalık karşıya geçtikten sonra, Trakya kıyıları boyunca ilerlemeğe başladı. Fenike, Mısır, Kıbrıs ve lyonya şehirlerinden alınan savaş ve taşıt gemilerine bunların tâkip ettikleri yola müvazi olarak sahil boyunca ilerleme emri verildi. Herodotos, karadan ve denizden sevkedilen askerlerin sayısının beş milyon 280 bine çıktığını söylüyorsa da , o zamana göre bu rakam hakikatin çok üstünde görülmektedir. 

Iran ordusunun hareketini haber alan ve müdafaaya karar veren Yunan şehirlerinin gönderdikleri murahhaslar Korint berzahında Poseidon tapınağı yakınında toplanarak temsil ettikleri siteler adına birlikte harekete and içtiler. Askerlerini, gemilerini komutanlariyle beraber göndermeği taahhüt ettiler. Bütün kara askerlerini bir baş kumandan, bütün deniz kuvvetlerini de bir baş amiral idare edecekti. Baş kumandanlığın İsparta kralına, donanma komutanlığının da yine bir İspartalıya verilmesi kararlaştı.

Fakat bu murahhasların temsil ettikleri siteler dışında kalan Yunan site ve adaları, yani Yunanlıların büyük bir kısmı lranlılara karşı harp etmekten çekinmişlerdi. Hatta Tesalya'lılarla Boioia’lılar Iran hükümdarının hizmetine girmişlerdi. Diğer Yunanlılar tarafsız kalmışlardı. 

lran ordusunun Peloponnesos’a gideceği yol üzerinde üç geçit bulunuyordu. Yunanlılar, ancak buralarda mukavemet edebilirlerdi. Bu geçitlerden biri Tesalya ötesinde (Tempe) ikincisi orta Yunanistan ilerisinde Termopilai, üçüncüsü ise Peloponnesos ilerisindeki Korint berzahı idi. Yunanlılar önce Tempe geçidini işgal etmek teşebbüsünde bulundularsa da, Makedonya kralının lran kuvvetlerinin hareketi hakkında verdiği malûmat, onları bu teşebbüsten vazgeçirdi. Bunun üzerine iran kuvvetleri mukavemetle karşılaşmadan Tesalya’ya girdiler. Komutanlar, ikinci geçit olan Termopilai’da karşı koymağa karar verdiler. Tesalya’dan Fokis’e giden tek yol, deniz ile bir duvar gibi dikine yükselen Kalidum dağı arasında sıkışmış idi. Geçit iki baştan iki arabanın yan yana geçmesine elverişli olmayacak kadar dardı. Bu dar giriş ve çıkış başları arasındaki iki kilometreden fazla mesafe hafif meyilli bir küçük ova idi. Kayalığın dibinden fışkıran kükürtlü sıcak su, yerde sapsarı rusuplar bırakarak akmakta idi. Bu sebebten geçide "sıcak sular kapısı,, anlamına gelen Termopilai adı verilmişti.

Isparta kralı Leonidas maiyetindeki kuvvetlerle burayı tutuyordu. Termopilai önüne gelen Kşayarşa dört gün dinlendikten sonra hücum emrini verdi. Fakat ilk hücum geri püskürtüldü . Bunun üzerine mızraklı on bin seçkin asker hücuma geçti. İki gün devam eden hücuma rağmen bunlar da geçemediler. Savaş yerinin darlığı Iran ordusunun yayılmasına elverişli değildi. Kalkanları daha büyük, mızrak ve kılıçları daha uzun olan Yunanlılar, karşılarına çıkan Iranlıları perişan ederek geri atıyorlardı. Geçidin durumu ve silâhları Yunanlılara büyük bir üstünlük veriyordu. Kşayarşa geçidi nasıl ele geçireceğini düşünürken bir Yunanlı kendisine dağlar arasında Fokis’e inen bir dar yol bulunduğunu haber verdi. Iran komutanlarından Hidam (Hydarne)ın komutasında bulunan kuvvetli bir müfreze yerli Yunanlılardan Efiyaltes (Ephialtes) adındaki bu kılavuzun gösterdiği yoldan geceleyin dağa tırmandı. Yolu muhafazaya memur edilmiş olan Fokis'liler vazifelerini yapamıyarak kaçtılar. İranlılar güneş doğarken Termopilai geçidinin arkasına indiler, tepeler üzerindeki Yunan nöbetçileri bunları görünce Lenonidas’a haber verdiler. O da reisleri toplayarak durumu anlattı. Isparta kanunu bir askerin müdafaaya memur olduğu yeri terk etmesine müsait olmadığından, kendisinin Ispartalılarla müdafaaya devam edeceklerini, fakat başkalarının hareketlerinde serbest olduklarını söyledi. Diğer reisler maiyetleriyle beraber çekilip gittiler. Yalnız Lenonidas komutasındaki 300 Ispartalı ile Thespi ve Thebai şehirlerinden 1100 asker kaldılar. Leonidas muhasara edilmelerini beklemeden Iranlılara hücum etti. Son nefere kadar döğüştüler ve bir tek adam kalmamak üzere hepsi öldüler.

Termopilai’d a savaş olurken 180 gemiden mürekkep Yunan donanması sahilde Artemision burnu civarında bulunuyordu. 1200 gemiden mürekkep olan Iran donanması ise bu burnun kuzeyindeki Magnesie sahilinde idi. Bu sırada başgösteren bir fırtına Iran’lılara zarar vermekle beraber, sayı çokluğu sayesinde iki gün süren deniz savaşı Iran’lıların galebesiyle neticelendi. Yunan donanması geri çekilmek zorunda kaldı. iran ’lıların Yunanistanı istila etmeleri için hiç bir engel kalmamıştı. Atina önüne gelen İran ordusu şehri bomboş buldu. Halk iranlılar gelmeden evvel şehri boşaltmışlardı. Yalnız Akropol kayalığı üzerinde bir miktar fakir Atinalı kalmıştı. Bunlar tepeye çıkmak isteyen iran ’lılar üzerine kaya parçaları yuvarlayarak iki hafta kadar mukavemet ettilerse de, nihayet burası da zabtolundu. Galip iran’lılar Atina ve Akropol tapınaklarını yağma ettikten sonra yaktılar.

Artemision’dan çekilen Yunan donanması Salamin adası ile kara arasındaki Salamin limanına demir atmış, yeniden yardıma gelen gemilerle sayısı 387 yi bulmuştu. Atina’nın iran’lılar tarafından zabtedildiği haberi üzerine amiraller Korint berzahı cıvarına çekilmek istediler.

Fakat Temistokles buna itiraz etti. O akşam başamiral Ispartalı Evripid (Euripides) i bularak amiraller meclisini toplantıya davet etmesini rica etti. Gece toplanan mecliste Temistokles hareket edilmesi aleyhinde bulundu. İranlıların gemileri çok olduğundan açık denizde karşılaşmak tehlikeli olacağını, halbuki Salamin gibi küçük bir limanda Iran gemilerinin hepsi aynı zamanda harbe girmiyeceklerinden galebe ümidi fazla olduğunu ileri sürdü . Sonra da donanma çekilecek olursa, Salamin limanına sığınmış olan Atinalı kadın ve çocukların düşman eline düşeceklerini, bunları feci akibetten korumak için donanmanın hareket etmemesi lâzım geldiğinde direndi. Diğer amiraller bu dar yerde Yunan donanması mağlup olursa hiç bir gemi kurtulamıyacağı gibi, ailelerin de tamamiyle esir düşeceklerini ileri sürerek Temistokles'in teklifini reddettiler. Münakaşa kızıştı. Nihayet kalmağa karar verildi. Fakat, ogün Iran donanmasının Salamin’e gelmekte olduğu haberi alındığından amiraller ikinci defa toplandılar. Bu defa oy çokluğu ile çekilmeğe karar verildi. Temistokles bir hile ile bu kararın tatbikine meydan bırakmadı. Emrivaki karşısında amiraller harp etmek zorunda kaldılar.

Bütün gece her iki taraf hazırlığa devam etti Kşayarşa, denize doğru ilerlemiş bir burunda gümüş tahtına oturarak muharebeyi takip ederken her iki taraf gemileri de birbirlerine saldırmışlardı. İranlılar ,dar bir yerde sıkıştıkları için serbest harp edemiyorlardı. Uzun çarpışmalardan sonra Atinalılar, Fenike gemilerini hezimete uğrattılar. Sonra harp alanından çekilmek isteyen lyonya gemileri üzerine atıldılar. Denizin yüzü gemi enkazı ve insan cesetleriyle örtüldü . Denize düşen Yunanlılar yüzerek karaya çıkıyorlardı. Fakat Iran askerleri yüzme bilmediklerinden boğuluyorlardı. Ertesi gün Yunanlılar yeni bir hücum bekliyorlardı. Fakat böyle bir şey olmadı. Karanlık bastığı zaman mağlubiyeti kabul eden Iran donanması harp alanından çekildi gitti. Yunan gemileri bir müddet bunları takip etti. Deniz harbi Yunanlıların kesin galebesiyle neticelenmişti. 

Bu hezimetten sonra Kşayarşa da çekilmeğe karar verdi. En iyi askerlerinden 300 bin kişiyi Mardonios'un emrine verdi. Kendisi geri kalan kuvvetlerle geldiği yoldan Asya'ya döndü. Fakat yolda ordunun bir kısmı açlıktan, susuzluktan ve hastalıktan telef oldu. Mardonios da kışı geçirmek üzere Tesalya'ya çekilmeğe karar verdi.


Plate yenilgisi 


Mardonios ilkbaharda ordusuyle tekrar Atina’ya geldi. Halk Atina’yı boşaltarak Salamin’e çekilmiş, Ispartalılardan yardım istemişlerdi.

Mardonios, Atina’yı yaktıktan, surları, tapınakları yıktıktan sonra süvarilerinin serbestçe hareketlerine elverişli bir ovada düşmanla çarpışmak üzere Boiotia’ya çekildi. Plate (Plataiai) mevkiinde yerleşerek Yunanlıların hücumunu bekledi. Ordusunda 300 bin seçkin Iran askeriyle 50 bin yunanlı bulunuyordu. Atina ve Ispartalılarla müttefikleri, Iranlıların karşısında Kiterun eteğinde toplandılar. Sonra su bulmak için ovaya indiler. Sayıları, (38 bini Hoplit olmak üzere) 108 bini buluyordu.

Her biri bir kolordu teşkil eden müttefikler heyeti başkomutanı olması gereken Isparta kralı küçük olduğundan, yerine yeğeni Pauzanias başkomutan olmuştu. Sağ yönde Ispartalılar, sol yönde Atinalılar, merkezde ise ittifaka giren diğer Yunanlılar bulunuyordu.

Mardonios hücum emrini verirken Iran askerleri de Yunanlıların su aldıkları kaynağı toprakla doldurmuşlardı. Susuz kalan Yunanlılar geceleyin Plate’ye doğru çekildiler. Fakat merkezdeki Yunanlılar, başkomutanın ricat emrini iyi kavrayamadıklarından Yunan ordusu çekilirken üç kısma parçalandı.

Ertesi sabah, Mardonios, dağa doğru çekilen Yunanlılara hücum edilmesi emrini verdi. Fakat, gayet sıkı harp safı teşkil eden Ispartalıların karşı hücumları, Iranlıları müşkül bir durumda bıraktı. Bu sırada beyaz bir at üzerinde harbi idare eden Mardonios'un yaralanarak yere düşmesi, Iranlıların harp alanından kaçarak Şarampollarla takviye edilen ordugâhlarına kapanmalarına sebep oldu. Ispartalılarla birleşen Atinalılar, Iran ordugâhının etrafındaki Şarampol hattında büyük bir gedik açmağa muvaffak oldular. Mardonios’un düşmana hücum ederken ölmesi nihayet Iranlılara muhabereyi kaybettirdi. Arabalar ve eşyalar ile dar yerde yığılıp kalan Iran askerleri imha edildi (M. ö.479), Yunan kaynakları Plate muharebesinde Iran ordusundan 260 bin adamın telef olduğunu, kurtulan 300 kişinin harp alanından uzakta kalan bin kişilik kolordu ile birleşerek Anadolu'ya dönebildiğini rivayet ederler. Ayni kaynaklara göre Lakedemonya'lılar müttefikleriyle beraber, Atinalılar ise 100 kişi kaybetmişlerdi. Merkezdeki diğer Yunanlılar ise savaşa katılmamışlardı. 

Yunanlılar savaş alanında pek çok silah, Mardonios’un Karargâhında da kıymetli mücevherat, sofra takımları, yataklar, kumaşlar, altın ve gümüş eşyalar ve sikkeler ele geçirmişlerdi Plate zaferiyle Yunanistan istilâdan kesin olarak kurtulmuş, Iranlılar, geriye sürülmüşlerdi (M. ö . 479).


Mikale savaşı


Yunanlılar lyonya’daki ırkdaşlarını Iran  isyana aleyhine sürüklemek suretiyle bu başarıların ı kesinleştirmek, Ahamanişlerin Ege ve Akdeniz öteleriyle olan münasebetlerine son vermek istemişlerdi. Bu maksatla Ispartalı Lectychides idaresindeki Yunan donanması Küçük Asya kıyılarına gitmişti. 300 kadırgadan mürekkep olan Iran donanması Sisam'da idi. 60 bin kişilik bir ordu da Anadolu sahilinde Mikale  burnu yanında karargâh kurmuştu. Iranlılar, Yunan donanmasının geldiğini görünce açık denizde savaşa atılmağa cesaret edemediler. Ordularının himayesi altında bulunmak üzere gemileri Mikale'ye getirdiler. Orada karaya çekerek etrafına şarampol çevirdiler. Yunanlılar Mikale’ye gelerek Iran askerlerini siperler arasında görünce karaya çıktılar.

Iran komutanı ordusundaki lyonyalılara emniyet edemediğinden Sisam'lıların silâhlarını aldı. Milet’lileri de dağ yollarının muhafazasına memur etti. Iran askerleri şarampollerin önünde kalkanlarını siper alarak bekliyorlardı. Atinalı’lar sahilden, Lakedemonya’lılar da dağ tarafından hücuma geçtiler. Atina’lıların kalkanlardan mürekkep müdafaa hattını düşürerek siperlere girmeleri zaferin hangi tarafa teveccüh edeceğini belirtmişti. Iran ordusundaki lyonyalılar bulundukları İran cephesinden ayrılarak Yunanlılarla birleştiler ve onlarla beraber lran ordusunu mahvettiler.

Ahamaniş’lerin karada ve denizde birbirini takip eden hizmetlerinin ilk neticesi, imparatorluk sınırlarına geri çekilmesi oldu. Yalnız Bosphor ötesinde, Bizans da M. ö . 478 . Eion'da 477 , Dorisk os’da 450 tarihlerine hatta daha sonralarına kadar bir miktar garnizonları kaldı. Bunlar buralarda siyasi veya askeri bir lüzumdan ziyade, hükümdarın gururunu korumak için bırakılmışlardı. Bu suretle Kşayarşa ayağının Avrupa'da olduğu, günün birinde tekrar Yunanistan'a hücum edebilmek için üslere sahip bulunduğu hayalini besliyebilecekti.

Fakat, Tesalya, Makedonya, Boiotya, Trakya artık Kşayarşa’nın hükmünden çıkmışlardı. İş bu kadarla da kalmamış, Asya kıyıları bile tehdit edilmiş, Mikale'de imparatorluk kıtaları yenilmişti. Atik kadırgaları o vakte kadar Fenike gemilerinin rakipsiz dolaştıkları sularda serbestçe hareket edebiliyorlardı.

İran entrikalara hasrediyor, harem sefahatleriyle yıpratıyordu. Hezimetlerden sonra geçen 12 yılda, imparatorluğu düştüğü zelil durumdan kurtaracak bir hamle, bir teşebbüs görülemedi. Bilâkis 466 ya doğru Kimon (Cymon) un emriyle Karya ve Likya kıyılarında dolaşan bir Atina donanması, Pamfilya kıyılarında Köprüçay (Eurymedon) ağzında Side şehri önlerinde demirlemiş olan İran donanmasına tesadüf ederek burada da yeni bir mikale faciası yarattı. İran donanması tahrip edildi. Atina bahriyelileri karaya çıkarak İran donanmasına refakat eden kıtaları perişan ettiler. Atina donanması büyük ganimetlerle Pire’ye döndü (466).

İmparatorluğun prestijini sarsan bu hezimetten sonra Kşayarşa çok yaşayamadı. Kşayarşa’nın gevşekliği yüzünden imparatorluğun düştüğü feci durumdan müteessir olan amcası ve muhafız kıta komutanı Ardavan onu ortadan kaldırmağa karar verdi. Hadım ağası, Aspamithres ile anlaşarak kralı gece yatağında öldürdüler (465).

Yunan kaynaklarına göre Kşayarşa şahsen güzel ve yakışıklı, civanmert bir adamdı. Salamin hezimeti imparatorluğun uçuruma sürüklenmesine başlangıç olduğu halde, o bunu sezmemiş, inhitat amillerini bertaraf etmeğe çalışacağına, sefahate atılarak bu inhitatı hızlandırmıştır. Memur ve komutanları seçmekteki isabetsizliği devlet işlerinin bozulmasiyle nihayetlenmiştir. Gerçi kendisine söylenilen doğru sözleri hüsnü telakki ediyordu. Fakat iradesi zayıf olduğundan, bunları tatbike muvaffak olamıyordu. İradesizliği yüzünden devlet işleri saray kadınlarının, hadım ağlarının ellerinde oyuncak olmuştu.

İmparatorluk mukadderatının düşmeğe sürüklendiği bu zamanlarda Kşayarşa, yaradılışındaki küçük zekâ ve cesaretini Kşayarşa zamanında, Afrika'nın etrafını dolaşmak üzere ikinci bir teşebbüs yapılmıştır. Kartacalı amiral Hannon’dan bir asır sonra yapılan bu teşebbüse Staspes adında bir Iranlı memur edilmişti. Bu adam , ölüm cezasına mahkûm edilmiş ve Afrika’yı dolaşabilirse bu cezanın affedileceği kendisine bildirilmişti. Staspes Cebel-Tarık’tan çıkarak güney istikametinde aylarca yürümüş, fakat devri tamamlayamıyarak dönmek zorunda kaldığından öldürülmüştür.

Artakhşatra I Kşayarşa ’nın en büyük oğlu Darius’un tahta geçmesi icabediyordu, fakat suikast mürettipleri oğullarının en genci olan Artakhşatra (Erdeşir=Artaxerxes) yı büyük kardeşi Darius’un tahtı elde etmek üzere babalarını öldürdüğünü, kendisini de öldürmek için tertip aldığını söyliyerek aldattılar. Artakhşatra hem babasının intikamını almak, hem de hayatını kurtarmak maksadiyle onlarla birleşerek Darius'u öldürttü . Bundan sonra tahta geçmesi icabeden Kşayarşa’nın ikinci oğlu Viştasp satraplıkla doğu eyaletlerinde bulunduğundan Artakhşatra tahta oturdu.

 Kşayarşa, halefine Avrupa'dan ümidini kesmiş, dışarı ve içeride eski satveti sarsılmış bir imparatorluk heyulası bırakmıştı. Zamanında sarayda başlayan kadın tahakküm ve entrikaları alabildiğine sefahate yol açmış, ihtiras ve intikam hisleri devlet bünyesini kemirmeğe başlamıştı.

Hükümdarlığa geçen Artakhşatra I Ardavan (Artabanus) ile hadım ağası (Aspamithres’in) vesayetleri altında bulunuyordu. Doğuda satrap olan kardeşi Viştasp taht iddiasında olduğu gibi, imparatorluğu fiilen idare eden Ardavan da, genç hükümdarı babasının yanına göndererek tahta kendisi oturmak amacını güdüyordu. Bunu temin için de yedi oğlundan her birini imparatorluğun en önemli makamlarına geçirmişti.

Sağ eli sol elinden uzun olduğu için tarihte ( Dırazdest — Uzun elli) lakabiyle anılan Artakhşatra I, evvelce Ardavan ile bu hususta sözbirliği etmiş olan eniştesi tarafından suikasttan haberdar edildiğinden, Ardavan ile harem ağasını tevkif ettirdi. Yapılan tahkikat neticesinde Ksayarşa'nın kâtibinin de bunlar tarafında olduğu meydana çıktı. Harem ağası öldürüldü.

Doğuda kuvvetli taraftarları ve kabilesi olan Ardavan, hapsedildi. Bu ihtiyatın yersiz olmadığı çabuk anlaşıldı. Ardavan'ın üç oğlu isyan ettiler ve elde silâh mahvoldular. Bundan sonra Ardavan ile diğer oğulları ve taraftarları imha edildi. Artakhşatra I’in, karşılaştığı müşkülât bu kadarla da kalmadı. Doğuda Bakteriyan satrabı olan  kardeşi Viştasp (Histasp ) kendisine ait olduğunu iddia ettiği tahtı almak için büyük bir ordu ile üzerine geldi. Fakat kanlı ve sürekli iki harp sonunda ortadan kayboldu (462) . Artakhşatra I, bu muvaffakiyetle imparatorluğunu kesin olarak temin etmişti.

Ötedenberi imparatorluğun varlığını ve tamamiyetini tehdit eden her olay, İran boyunduruğunda kurtulmak isteyen Mısır’da bir tepki uyandırıyordu. Sais’in düşmesindenberi Libya önem kazanmıştı. Marea ve Nil kolla riyle Moreotis gölü ve dağı arasındaki mahsuldar bölgeye hâkim olan Libya prensleri, çölde oturan kabileleri de hükümleri altında bulundurduklarından, günden güne kuvvetlenmişlerdi. Bu prenslerden Psammetik 'in oğlu İnaros, İranlılara harp açtı.

İran satrapları tarafından kötü muamele gören delta halkı bununla anlaştılar. Vergi tahsildarlarını koğarak silâha sarıldılar. Atinalılar Eurymedon zaferindenberi daima Kıbrıs sularında bir donanma bulunduruyorlardı. Bu donanmayı teşkil eden iki yüz gemi, Mısır’a gitmek ve İranlılara karşı isyan eden şeflerle işbirliği yapmak emrini aldı.

Artakhşatra I, isyanı bastırmak üzere ordusiyle Mısır'a gitmek istedi. Fakat etrafındakiler, İnaros’un ilk muvaffakiyetleri üzerine kaçarak payitahta gelmiş olan amcası Ahamaniş’in gönderilmesini tavsiye ettiler. Ahamaniş, Libya’lıları geri atmağa muvaffak oldu. Fakat Yunanlıların müdahalesi durumu değiştirdi. Ahamaniş, Papremiş civarında bir hezimete uğradı. Ordusu tamamiyle mahvoldu. İnaros, Ahamaniş'i kendi eliyle öldürdü. Başını Artakhşatra’ya gönderdi.

Bir kaç gün sonra da Kharitimides idaresindeki Yunan donanması, Iranlıların yardımına koşan bir Fenike filosuna rast  gelerek otuzunu batırdı, yirmisini de zabtetti.  Müttefikler, nehir boyunca ilerleyerek Menfis önüne geldiler. İran ordusunun bakiyesi, kendilerine sadık kalan yerlilerle beraber, burada tehassün etmişlerdi (459). Şehir hemen düştü. Fakat, kale teslim olmadı. Artakhşatra l’in yeni bir ordu toplayıp göndermesine imkân verecek zaman kazandıracak kadar mukavemet edebildi.

Libyelilerle Mısırlılar, büyük İran ordularına karşı koyabilecek bir halde değildiler. Bunlar ancak Yunanlıların piyade ve deniz kuvvetleri ile beraber olarak bir iş görebilirlerdi. Bunu pek güzel takdir eden Artakhşatra l,  genarellerini Deltada talihlerini denemeğe göndermeden önce, Yunanlıların arasına nifak sokmak, bu suretle Mısır’daki Yunan kuvvetlerinin yurtlarına çekilmelerini temin etmek istedi. Ispartalıları elde ederek onları Attik üzerine sevketmek teşebbüsüne girişti. Fakat, bütün ümitlere rağmen Lekedemonyalı’lar, kanmadılar. Bu teşebbüs hareketsiz kalınca, Artakhşatra I doğrudan doğruya Mısır’a yürümeğe karar verdi. Askerini Fenike ve Kilikya'da topladı. Üçyüz bini bulan bu kara askerlerine üçyüz de gemi refakat ediyordu.

Ordu komutanlığına tayin edilen Suriye satrabı Megabiz (Megabazos) kuvvetlerini Delta'ya geçirdi. Iranlıların yaklaşması üzerine birleşik kuvvetler Menfis kalesinin muhasarasından vazgeçerek düşmanı karşıladılar. ilk çarpışmada mağlup olan Yunanlıların başbuğu Kharitimides maktül düştü. Libye prensi lnaros da yaralandı, Prosopitis adasına sığınmak zorunda kaldı(455) Burada hayret veren bir cesaretle on sekiz ay mukavemet etti.

Megabiz bu uzun muhasaraya son vermek üzere Nil kolunun mecrasını çevirmek için bir kanal açtırdı. Adaya hücum imkânını temin etti. Atinalıları ezerek hücuma başladı. Yunanlıların çoğu savaşta mahvoldu. Geri kalanlardan bir kısmı Sirenaika (Kirene) ya çekilerek buradan Attik'e yani Yunanistan’a gitmeğe muvaffak oldu. Geri kalanlar da İnaros ile beraber kaçtılar. Sonra teslim olmak zorunda kaldılar.

Bu sırada elli gemiden mürekkep bir Yunan filosu olup bitenlerden haberdar olmaksızın Mendesionne Ağzına yanaştı. Bu filo da burada Fenikeliler tarafından çevrilerek yarısından fazlası batırıldı (454).

İnaros teslim olurken kendisinin ve beraberindekilerin hayatlarına dokunulmıyacağına söz verilmişti. Artakhşatra önce verdiği bu sözünde sadık kaldı. Fakat, eliyle öldürdüğü Ahamaniş'in intikamını almak isteyen anası Amestris'in ısrarı üzerine nihayet İnaros'u astırdı. Prosopitis zaferiyle gerçi isyan bastırılmıştı. Fakat Libye'de İnaros'un yerine oğlu Thanniras krallığa geçirilerek yeni bir merkez kurulmuştu. Sahil bataklıklarına sığınmış olan bazı çeteler de Amirtaos’u kral ilân ederek İranlıların hücumlarına mukavemet ediyorlardı. Fakat, büyük tehlike şimdilik önlenmiş, imparatorluğun tamamiyeti kurtarılmıştı. Yalnız Yunanlılarla mücadele bitmiş değildi. Sürüp gitmek istidadını gösteriyordu ve öyle oldu.

Atinalılar, felâketlerinden altı yıl sonra iki yüz gemi teçhiz ederek Kimon ( Cimon) un emrine verdiler, Kıbrıs’ın veya hiç değilse bu ada üzerindeki bazı limanların işgaline memur ettiler.

Kimon, düşman kuvvetini parçalamak için Mısırlılarla işbirliği yapmağa karar verdi. Kral Amirtaos emrine altmış gemi ayırdı. Kendisi de donanmanın geri kalan gemileriyle Malos ve Cition’u zaptetti. Sonra Kıbrıs’ın başkenti olan Salamin'i muhasara altına aldı. 


Kimon andlaşmasından Onbinlerin seferine kadar (449-400)


Bu andlaşma ile Sardes’in yakılmasından Artakhşatra’nın saltanatının on yedinci yılına kadar AtinalIlarla yarım asır süren (501- 449) Iran - Yunan harbi, yani Med muharebelerinin birinci safhası sona ermiş oldu.

Andlaşmanın imzasından sonra Atina amirali Kimon, Salamin muharebesinde almış olduğu yaradan müteessiren öldü. Artakhşatra bu mevkiin alınmasının bütün adanın Iran'nın elinden çıkmasını intaç edeceğini düşünerek Atina’lılarla barışmak, savaşa son vemek istedi. Bu suretle Atina’lıların daima isyana hazır olan Mısır’lılarla yeni maceralara atılmalarını da önlemiş olacaktı.

Tarihte Kimon andlaşması adiyle anılan bu muahedeye göre Yunan’lılar Küçük Asya’da Iran idaresine zorluk çıkarmamayı. Mısır’lılara yardım etmemeği taahhüt ediyorlardı. Iran’lılar da Anadolu kıyılarındaki Yunan kolonilerinin istiklâllerini tanıyor, Iran ordusunun lyonya şehirlerine üç günlük mesafeden öteye geçmemesini, Iran askerinin Likya doğusundan Karadenize kadar uzayan Anadolu kıyılarına sokulmamasını kabul ediyorlardı.

Atina’lılarla andlaşmanın imzasını müteakip Inaros’u mağlup etmiş olan Suriye satrabı Megabiz kazandığı parlak zafere karşı Artakhşatra’dan umduğu iltifatı görememekten müteessir olarak maiyetindeki ordu ile isyan etti.  Birbiri arkasından üzerine gönderilen generaller büyük bir iş göremediler. Nihayet kendisi tarafından ileri sürülen şartlar kabul edilmek suretiyle bir anlaşma yapıldı. Fakat, bir kaç yıl sonra oğlu Zopir (Zopyre) Karya ve Likya’da isyan etti. Ordu Artakhşatra’yi kendisiyle anlaşmak zorunda bıraktı. İsyanların bu şekilde âsiler lehine neticelenmesi, diğer satraplar için kötü bir örnek oldu. Bundan sonra Büyük Krala karşı itaat, ancak bazı kaprislerin hoş görünmesine, bazı şartların kabul edilmesine bağlı bulunuyordu.

Saltanatı zamanı daimi karışıklık ile geçen Artakhşatra I, M.ö.425 de karısı ile aynı günde öldü. Tahta çıktığı gün açmış olduğu entrika devri, ölümünden sonra daha büyük bir şiddetle devam edecekti.

Yerine geçen biricik meşru oğlu Kşayarşa II, 45 gün sonra cariyeden olan kardeşi Sogdianos veya Sekudianos tarafından öldürüldü. Ahamanişler sarayını için için kemiren facialar tazelenmiş, prensler birbirlerini boğmak yarışına çıkmışlardı. Son kahraman Darius II oldu. Bu prens, altı buçuk ay sonra Sogdianos’u tahttan atarak öldürttü. Darius II unvaniyle yerine geçti.

Önce Hirkanya satrabı olan Darius II. Okhos adiyle anılıyordu. Yunanlılar da bir cariyeden doğmuş olduğu için kendisine piç Darius lakabını vermişlerdi. Hayatı uzun bir sefahat ve cinayet sahnesi olan Darius II ilk günlerinde kardeşi Aristes ile Megabiz’in oğlu Artifiyos (Artyphios) un isyanlariyle karşılaştı. Bunlar ücretli Yunan askerleriyle iki muvaffakiyet kazandılar. Darius II bol altın sarfiyle ücretli askerlerin dağılmalarını temin etti. Kuvvetleri dağılan asiler, hayatları bağışlanmak şartiyle teslim oldular.

Fakat, Ahamanişler sarayını kirleten entrikaların büyük kahramanı olan karısı Parisatis’in teşvikiyle verdiği sözde durmadı. Aristes öldürüldü. Fakat bu misal Lidya satrabı Pissuthnes’in yeni bir isyan çıkarmak cesaretini kırmadı.

Pissuthnes kral ailesine mensup bulunuyor ve yirmi senedenberi bu mevkii işgal ediyordu. Bu sebepten isyan hazırlığı için müsait zaman bulmuştu. Fakat, maiyetindekilerin ihaneti Aristes gibi bunun da felaketini hazırladı. Çünkü Tissafernes (Tissap hernes), ordusundaki aylıklı askerleri para ile elde ederek onu kendisine teslim olmak zorunda bıraktı. Darius II bunu da öldürttü. Tissafernes’i yerine Lidya satrabı yaptı.

Fakat, bu başarı da Küçük Asya’da umumi bir sükün temin edemedi. Pissuthnes’in oğlu Karya’da isyan ederek kendisini kral ilan etti. M. ö. 412 tarihine kadarda mukavemet gösterebildi. Bu sırada Yunanlıları ikiye ayıran ve uzun zaman boğuşturan Peloponnesos harpleri başlamıştı. Atina, Küçük Asya kıyılarındaki kolonilerini müdafaa edebilecek bir durumda değildi.

Yunanistan 'da dahili harp patlamamış olsaydı, lran imparatorluğu satrapların birbirini takip eden bu isyanlariyle daha bu zamanlarda kesin olarak parçalanmış olacaktı. Çünkü hükümet merkezi Yunanlıların âsi satraplara yapacakları askerî yardımı bastırabilecek kadar kuvvetli değildi.

Peloponnesos harplerinin bütün Yunanistanı harap ettiği bir sırada Atina en iyi gemilerini, en gürbüz askerlerini Sicilyada keybetmişti. Bu felâket haberi doğuya gelince Darius II, 449 andlaşmasını bozmak zamanı geldiğine hükmetti. Misya ve Lidya satraplarına sahil Yunan şehirlerinden vergi almak emri verildi. Kendisi de Ispartalılarla anlaşmağa teşebbüs etti.

Ispartalılar anlaşma teklifini tehalükle kabul ettiler. Bu zamandan itibaren Küçük Asya'daki Yunan siteleri Akhamaniş hükümdarının veya ajanlarının nüfuzu altına girmiş oldular.

Lidya satrabı Tissafernes ile Misya satrabı Farnabazus, Dorlar ile Atinalıları bir tutmak için itina gösterdiler. Rakiplerden birinin diğerine ölüm darbesi indirmemesine dikkat ettiler. Fakat her iki tarafa eşit muamele göstermek yolundaki bu gayret uzun sürmedi. Darius'un iki oğlu vardı. Artakhşatra (Erdeşir) ve Kuraş. Yaş itibariyle babasına halef olmak hakkı Artakhşatra'nın idi. Fakat Kuraş da her ne bahasına olursa olsun tahta oturmak hırsını besliyordu. Anası Parisatis (Parysatis) in yardımiyle Anadolu eyaletlerinin yüksek komutanlığını elde etmişti. Büyük kardeşinden önce tahta geçmek için de anasının sarayda çevireceği entrikalara güveniyordu. Bu suretle veliahd olamazsa, muharebe ile tahtı kardeşinden almağa karar vermişti. Kuraş bu son kararını tatbik edebilmek için Yunanlılarla hususi olarak anlaşmayı tasavvur ediyordu.

Kuraş babası Darius (Darayavauş) tarafından Karanos unvaniyle Küçük Asya'ya gönderildiği zaman, anasının himayesi ile ayrıca Kappadokya, Frygya, Lydya satraplıkları da kendisine verilmişti. O zamana kadar deniz kıyıları satraplığını yapmakta olan Tissafernes ile Farnabazus birbirleriyle yarış edercesine Atina- Isparta savaşlarında bazan bir tarafı bazan öteki tarafı tutmuşlardı. Kuraş hem imparatorluğun menfaati, hem de kendisinin, geleceğe ait tasarısı bakımından, kesin olarak Ispartalılar tarafını tutmağı faydalı görüyordu. Yunan kaynaklarına göre derin anlayışlı, enerjik, askeri kabiliyeti çok üstün olan Atinalıların Asya içerlerine doğru bir gün yapmağı tasarladıkları seferde, kendisine umduğu yardımı yapamıyacaklarını anlamıştı. Hemen Ispartalılarla anlaştı ve kendisinin maddi yardımiyle Lysandros, Atinalıları nihayet yenmeğe muvaffak oldu. Bu suretle öteden beri sürüp gelen ve iki taraftan birinin galebesiyle neticelenemiyen harp, Pers prensinin yardımı ile iki yıl içinde Argos –Potames savaşının Ispartalıların  kesin zaferiyle sona ermişti (M .ö.405).

Atina'nın çökmesiyle Pers devletine şimdiye kadar en çok zarar vermiş olan deniz kuvveti ortadan kalkmış, Ispartalılar da Küçük Asya'daki Yunan şehirlerinin Büyük Pers kralının hâkimiyeti altına geçmelerini kabul etmişti.

Fakat Kuraş'ın şahsi düşmanı olan Tissafernes prensin gizli tasavvurları hakkında Sus sarayına raporlar, haberler göndermekte ihmal göstermiyordu.

Kardeşler arasında taht kavgası veya On binler'in ricali Kuraş’ın yardımiyle Ispartalıların bu âni zaferleri,  lyonya satrabı Tissafernes'in bu prens aleyhindeki isnatlarının doğruluğunu meydana koymuş, Darius ll’yi oğlu hakkında şüpheye düşürmüştü. Bu isnatlara karşı hareketları hakkında izahat almak için Kuraş'ı başkente çağırdı. Fakat Kuraş, Sus’a döndüğü zaman babası ölmüş, yerine büyük kardeşi Artakhşatra II (Erdeşir II), unvaniyle yerine geçmişti. Artakhşatra Il'nin babasının saltanatı zamanında doğmadığını, kendisinin ise babaları kral iken doğmuş olduğunu ileri sürerek Tiara'nın yani Ahamanişler tacının kendisine ait olduğunu iddia eden ve Ispartalılarla anlaşarak gereken kuvveti Yunanlılardan tedarik etmek teşebbüsüne girişmiş olan Kuraş, tac giyme merasiminde kardeşini öldürerek yerine geçmeği tasarladı. Merasim yapılacak yerde saklandı. Ayin esnasında bu cinayeti yapacaktı. Fakat saklandığı yerde yakalandı. Hemen öldürülecekti. Fakat merasime gelmiş olan anaları Parisatis, en çok sevdiği bu oğlunun üzerine atıldı. Onu kucakladı ve parçalanmasına meydan vermedi. Büyük oğluna yalvararak hem ölümden kurtardı, hem de yeniden Anadolu’ya vazifesi başına gönderilmesini temine muvaffak oldu. Fakat, tahtı elde etmek hırsiyle yanan Kuraş, vazifesi başına giderken ilk fırsatta dönecek, kardeşini atarak tahta oturmak kararını vermiş bulunu-yordu.

Sardes’e döndükten sonra, bu kararını sağlamak üzere türlü bahanelerle muhtelif Yunan prenslikleri halkından 13.000 aylıklı asker topladı. Ispartalılar da gerektiği zaman 700 ağır silâhlı asker göndermeği taahhüt ettiler. Yerli halktan da yüz bin kişi topladı. Bu askerleri toplarken sahil Yunan şehirlerinin adalardan ve Yunanistan’dan gelecek kuvvetle iç Anadolu’ya hücum etmek tasavvurunda olduklarını, onlara karşı koymak için asker topladığı şayiasını yayıyordu. Fakat lyonya Satrabı Tissafernes olup bitenleri gizlice Sus’a bildiriyor, tehlikeyi anlatıyordu. Kuraş hazırlığını bitirince ansızın Sardes’den doğuya doğru hareket etti (M. ö. 401). Hiç bir engel ile karşılaşmaksızın. Anadolu plâtosunu aştı, Külek boğazından Kilikya’ya indi. Ispartalıların Issos’a gönderdikleri 700 ağır silahlı askeri de aldıktan sonra Kuzey Suriye üzerinden Mezopotamya’ya kadar gitti. Fakat burada, Babil’in birkaç mil doğusunda bugün Bağdat yolu üzerinde İskenderiye hanının bulunduğu yerdeki Konaksa’da kardeşinin büyük ordusiyle karşılaştı. Büyük bir harp başladı (3 eylül 401). Maiyetindeki Yunanlıların bir kanadı galebe etmesi üzerine Kuraş, 600 süvari ile kardeşinin etrafını sarmış olan 6000 Pers süvarisinin üzerine atıldı. Bunları yararak kralın yanına kadar sokuldu.  Büyük kralı yaraladı. Fakat bu sırada kralın ve en yakın maiyetinin hücumlariyle vurularak attan yavarlandı ve öldü. Kralın yarasını Ctesias adında bir Yunanlı doktor iyi etti. Kuraş’ın karargâhiyle beraber ailesi ve bunlar arasında bulunan iki Yunanlı dilber büyük kralın eline düştü. Bu kızlardan biri Yunanlıların ordugâhına kaçmağa muvaffak olduysa da Milto adındaki diğeri Büyük Kralın haremine katıldı. Uzun zamanlar Sus sarayında rol oynadı.

Kuraş’ın hezimeti ve ölümü İran imparatorluğu için bir felâket olmuştu. Kuraş, cesur, atılgan, durup dinlenmek bilmez haris bir prens idi. Bu sıralarda imparatorluğun muhtaç olduğu kudretli hükumdar vasıflarını haiz bulunuyordu. Yunanlılarla temas neticesinde milletinin zayıf cihetlerini anlamış, sefahat düşkünlüğünü önleyecek bir mertebeye yükselmişti. Kardeşine galebe ederek imparatorluk tahtına çıkmış olsa idi, devleti sürüklenmekte olduğu durumdan kurtarmak kudretini göstermesi ihtimali çok kuvvetli idi. Konaksa zaferiyle büyük kralın saltanatı ve şerefi kurtulmuştu. Fakat, meydan muharebesinden evvel bir çok Pers asilzadelerinin Prens Kuraş tarafına geçmeleri devlet içindeki derin nifakı meydana vurmuştu. Kuraş’ın ölümü üzerine muharebenin bir hedefi kalmamıştı. Anadolulu askerler dağıldılar. Yunanlılar da toplu olarak Dicle kenarına çekildiler. Fakat anlaşmak bahanesiyle Tissafernes'in çadırına davet edilen yunanlı şefler burada ihanetle karşılaştılar. Tevkif edilerek Babil’e gönderildiler ve orada öldürüldüler. Bunun üzerinde orduyu gönüllü olarak takip eden Ksenofon (Xenophon) kumandayı eline aldı ve Yunanistan'a dönmek üzere evvelâ Dicle sonra Bitlis suyunu takiben Fırat'ın kaynaklarına çıktı. Burada nehri geçerek Pontos kıyılarına doğru ilerleyerek Trabzon'a indi. Tarihte "Onbinlerin ricati,, namiyle şöhret alan bu askeri hareket bizzat kumandan tarafından "Anabasis,, adlı eserinde mükemmel surette hikâye edilmiştir.

Yunanlılar bu zamana kadar İran'a tükenmez bir kudret ve kuvveti haiz korkunç bir devlet gözüyle bakıyorlardı. Bu devleti denizde yenmek onu Avrupa'dan kovmak gibi teşebbüslere girişilebilirdi. Fakat Asya içlerine kadar sokulmak, felâketli bir maceraya atılmak olurdu. Halbuki, Kalde ovalarına kadar sokulan ve haince bir ihanet neticesinde başbuğlarını kaybeden rehbersiz, müttefiksiz bir avuç Yunanlının bu muazzam devletin merkezi çevresinde büyük İran ordusunu yarıp geçerek kurtulması, sonra da mükemmel bir intizam ile Pers devletine ait topraklar ortasından pervasızca geçerek büyük zayiat vermeksizin Pontos sahiline gidebilmesi muazzam imparatorluğun kofluğunu açık bir surette meydana koymuş, bu köklü kanaati silip süpürmüştü. Bu macera, devlet teşkilâtının artık işe yaramıyacak bir hale gelmiş olduğunu gösteriyordu. Çünkü bir düşman ordusunun hiçbir suretle izaç edilmeden üç dört satrablıktan geçebilmesi, sınır bölgelerindeki tahkimli kaleleri hiçe sayması, ancak umumi bir inhilâl karşısında mümkün olabilirdi.

Kuraş, payitaht üzerine yürürken Kilikya satrabı ile Mısırlı Tamos komutasındaki Iran donanması vazifelerini yapmış olsalardı, âsi prens hiç bir vakit Toros geçidlerini aşamazdı. İran'da bu olay karşısında zaafını anlamıştı. Bundan sonra lyonya ve Ege işlerine ancak Yunanlıları satın almak suretiyle karışabilecekti. İhtimal ki yine bu anlayışla yalnız dört satrablığa bölünmüş olan Anadolu'da satrablıkların adedi artırılmıştır. Marmara denizinden Toroslara, Doğu Anadolu dağlarına kadar uzayan geniş Frigya satrablığı parçalanarak Helespontos Frigya’sı, Büyük Frigya ve Kappadokya adlariyle üç satrablığa bölünmüş, Karya ile Kilikya'ya kadar uzayan güney sahilleri lyonya satrablığından ayrılmış, Kilikya'da doğrudan doğruya merkeze bağlı bir eyalet haline konulmuştu.

Artakhşatra Il, kardeşinin ölümünden sonra Anadolu kıyıları satrablığını, lyonya Greklerini tedib etmek vazifesiyle beraber Tissafern'e vermişti. İstiklâlleri için titriyen lyonyalılar Lakedamonyalılara elçiler göndererek yardımlarını istediler. Peloponnesos galibi Ispartalılar, lyonyalıların bu talebine karşı, Atinalılarin eski hamilik rolünü üzerlerine aldılar. Genç Kuraş'ın ölümü, Perslere olan taahhütlerine son vermiş, onları hareketlerinde serbest bırakmıştı.

Cyme muharebesiyle Anadolu’da mücadele başlayınca Thymbron komutasında lyonya'ya beş bin kişilik bir kuvvet gönderdiler. Ispartalı komutan Anadolu'ya çıktığı zaman, buralardaki onbinlerin bakiyelerini de toplayarak Manisa (Magnessie) yı almak suretiyle muhasemata başladı. Fakat Larissa duvarları önündeki müsademe, komutanlıktan çekilmesini intaç etti, yerine Dercyllidas geçti. Yeni komutan Misya’da birçok şehirler aldı. Sonra satrap Farnabazus (Pharnabazus) ile bir mütareke yaptı. Ordusunu, Trakya barbarlarının hücum ve yağma ettiği Kersonez’e (Chersonese) götürdü, bu şehri kurtardı. Kersonezlileri bu gibi akınlardan kurtarmak üzere bir kıyıdan öteki kıyıya kadar uzayan bir sur yaptırdı.

Ispartalılarla son mütareke tekerrür ettiği sırada Farnabazus Sus’a giderek Artakhşatra’yı Lakedemonyalılara karşı Atinalılarla ittifak etmeğe ikna etti. Bu suretle Büyük Kral, imparatorluğun Yunanlıları birbirlerine kırdırarak zayıf düşürmek yolundaki eski siyasetine dönmüş oldu. İmparatorluğun bütün deniz kuvvetleri komutanlığını Atina'lı Konon’a verdi. Gemiler Kilikya'da toplandığı sırada Farnabazus ve Tissafernes de satrablıklarından topladıkları 30 bin kişilik bir kuvvetle Efesos üzerine yürüyorlardı. İran kuvvetlerinin yaklaştıklarını haber alan Dercyllidas, yedi bin kişi ile onlara karşı çıktı. Fakat, karşılaşan ordular çarpışacaklarken şefler bir mütareke aktederek harbi önlediler Farnabazus kesin bir barış yapabilmek için gereken emirleri almak üzere krala asiller gönderdi.

Fakat bu esnada Lakedemonya’da vukubulan siyasî bir tebeddül, durumu değiştirdi. Isparta krallığına çıkarılan Agesilas, Anadolu'daki kuvvetlerin başına geçmek üzere Yunanistan'dan hareket etti. Agesilas bu zamanlardaki Yunanistan’ın en büyük adamı idi. Hayatının sadeliği, tabiatının yumuşaklığı, herkese karşı lütufkârlığı ve bütün bunların üstündeki emsalsiz azim ve kudreti, az zamanda lyonya sitelerinin hürmet ve sevgilerini üzerinde toplayabildi. İranlılar için Ege kıyılarında müthiş bir hasım olarak belirdi. Tissafernes, on bin süvari ve otuz bin piyade ile bu korkunç düşmanı karşıladı. Fakat İranlılar, Agesilas'ın kurduğu pusuya düştüler. Büyük zayiata uğradılar. Yunanlılar altı bin kişiden ziyade adam doğradılar.

Bundan daha ziyade de esir ve külliyetli ganaim aldılar. Neye uğradığını bilmeyen Tissafernes, dehşete düşerek Sardes'e çekildi. Agesilas'ın yukarı satrablıklara doğru yürümesine karşı bir engel kalmamıştı. Fakat kurban falını elverişli görmediğinden ileri gideceğine, deniz kıyısına çekilmeği daha muvafık buldu. Hezimet haberini alan Artakhşatra II. çok kızdı. Annesi Parisatis'in kışkırtmasiyle soruşturmağa lüzum görmeden Tissafernes'in idamına karar verdi Parisatis, satrabın, sevgili oğlu Kuraş aleyhindeki ihbarlarını bir türlü affedemiyor, ona karşı sönmez bir kin besliyordu.

Artakhşatra II, Anadolu ordusu komutanlığına tayin ettiği Titrostes’e (Tithraustes) selefini tevkif ve imha emrini verdi. Sahil sitelere ve Anadolu'daki satraplara yeni komutana itaat etmeleri hakkında fermanlar gönderdi. Yeni komutan Frigya’da Kalosses şehrine gelince Tissafernes'i hamamda yakalayarak başını kestirdi. Büyük Krala gönderdi. Sonra da Agesilas ile altı aylık bir mütareke yaptı.

İmparatorluk hiç bir zaman bu kadar ciddi bir tehdit karşısında kalmamıştı. Çünkü bu sırada Mısır da silaha sarılmış, çok ciddi sayılacak bir durum yaratmıştı. Gerçi Konaka’da Mısır askeri Büyük Kralın ordusunda döğüşmüştü. Fakat arkadan, Mısır'da Pers hakimiyeti aleyhine bir kıyamet kopmuş, Mısır’ın Pers devletinden ayrılmış olduğu haberi İran ordusu içinde yayılmıştı. İran donanmasına kumanda eden Mısır’lı Tamos, donanma ile birlikte Mısır’a çıkmış, Isparta ise Menfis ile münasebete girmiş, Mısır'dan para ile fazla yardım vaadi almıştı. İmparatorluğun bu durumu içinde Fenike şehirleri ile kral Evagoras’ın bütün kuvvetiyle helenleştirmeğe çalıştığı Kıbrıs, Mısır’ın yolunu tutabilirlerdi. Bir yandan Isparta kuvvetleri Küçük Asya satrablıklarını tehdit ederken Pers donanması da büyük bir tehlike karşısında bulunuyordu.

Pers imparatorluğunu bu acıklı durumdan kurtaracak tedbirleri gösteren Atinalı Konon oldu. Bu zat Ispartalıların Atinaya galebesinden sonra Kıbrıs kralı Evagoras'a sığınmıştı. Bunun ilhamiyle Artakhşatra II, Hellespont Frigyası satrabına bir donanma hazırlamak ve gereken parayı esirgemiyerek Hellas devletlerini Isparta aleyhine kıyam ettirmek emrini aldı. İran altınları Yunanistan'da beklenen neticeyi temin etti. Lakedemonyalıların zalimane hakimiyetlerinden bizar olan Yunanlıları İran altınları kolayca harekete getirdi. Ispartaya karşı bir birlik kuruldu.

Pers donanması komutanlığına getirilmiş olan Konon büyük krala bağlılığını arzetmek üzere Babilonya'ya gitmiş. Orada Büyük Krala gereken para ve harp malzemesi verildiği takdirde Ispartalıları denizde mağlup edeceğine dair teminat vermişti. Artakhşatra II, Atinalılarla müttefiklerinin, kendisini en tehlikeli bir düşmandan kurtarmak üzere harbe atılmak istemelerinden memnun olarak Konon'u ihsanlara gark etti Ona istediği parayı ve mühimmatı temin etti. Farnabazus'u refakatine verdi.

Ordusiyle Anadolu'dan Avrupa'ya geçen Agesilas kesin olmayan Korone muharebesini yaptığı sırada Isparta deniz hakimiyetini de kaybediyordu. Iran donanmasiyle birleşen Atina filosu Ege denizini kuzeyden güneye temizlemiş, Konon ve Farnabazus, Kinides (Cnides) çevresinde büyük bir zafer kazanarak Ispartalıların 45 gemisini zabtetmişlerdi. Bu zafer üzerine Kos (lstanköy) ile lyonya birliğini teşkil eden oniki şehirden biri olan Clazumenes yarım adasındaki Teos (Sigacık) halkı, Isparta garnizonlarını kovdular. Arkadan Efesos, Midilli ve Pritre (Prythree) ile bütün lyonya şehirleri aynı suretle hareket ettiler. Hepsi Konon ile birer ittifak muahedesi imzaladılar.

Bundan sonra Farnabazus ile Konon Kiklad’lara doğru yelken açtılar. Girit denizindeki Serigo (Cythere) adasına yanaştılar. Burayı zabtederek bir miktar garnizon bıraktıktan sonra Korint üzerine gittiler. Burada Ispartalılar aleyhine kurulan birlik mensublariyle anlaştılar. Farnabazus, İsparta'ya karşı mücadele için kendilerine külliyetli para vererek Asya'ya döndü. Konon'un Knides zaferi, Tebai, Korintos ve Atina’nın ayaklanmaları, Farnabazus'un Lakonya sahillerine kadar yaptığı deniz seferi ve nihayet şahsen Korintos'da kurulan müttefikler meclisine iştirak etmesi,  Isparta kralı Agesilas'ın süratle memleketine çağrılmasını zorladı. Bu sırada Konon da 80 gemi ile Pire’ye gitti. Yıkılan Atina surlariyle Pire'den Atina'ya kadar uzayan duvarın mühim kısımlarını inşa ettirdi (390). Vatanına yaptığı bu hizmeti başarabilmek için Yunanlı ameleden başka, pek çok da gemi tayfası istihdam etmişti. İran'ın Anadoludaki kara orduları komutanı Teribaz, Konon'un başarılarını çekemediğinden, onu Iran askerlerini Atinalılar hesabına kullanmakla töhmetlendirerek tevkif etti. Sardes'e gönderdi. El ve ayaklarına demir bukağı vurdurarak hapsettirdi. İhtimal ki bir müddet sonra da hapiste öldürttü.

Sıkışık bir duruma düşen Isparta, Büyük Kralın dostluğunu kazanmak, İran'la yeniden ittifak yapmak üzere bu sırada Yunanlıların en kurnaz siyaset adamı olan Antalkidas'ı elçilikle Sus'a gönderdiler. Fakat, Teribaz'ın Konon hakkındaki bu insafa sığmaz muamelesi, sonunda kendi felâketini intac etti. Artakhşatra Il, Lakedemonyalıların istediği gibi ezilmedikleri mütaleasiyle Teribaz'ı azlederek yerine Strutas'ı tayin etti. Yeni satrap, Ispartalılara karşı başarılı muharebeler yaptı. Fakat, İranlıların yardımıyle mahvolmaktan kurtulmuş olan Atina'nın eski hegemonyasını kurmak sevdasına düşmesi, Kıbrıs adasında da bir isyan başgöstermesi Artakhşatra ll’yi Ispartalıların sulh teklifini kabule mecbur etti. Ispartalıların Sus'a gönderdikleri Antalkidas maharetli bir diplomat olduğundan çok soğuk karşılanmış olmasına rağmen, ince ve dirayetli hareketiyle nihayet Büyük Kralın teveccühünü kazanarak ona bir sulh muahedesi imzalatmağa muvaffak oldu. Artakhşatra Il'nin affına mazhar olan Teribazda hükümdarının Ispartalılara karşı beslediği husumeti izale hususunda Antalkidas'a önemli yardımda bulunmuştu.

Antalkidas, Ispartalılara dünyanın en menfur adamları gözüyle bakan Artakhşatra II’nin o kadar gözüne girebildi ki nihayet onu Ispartalıların İran’ın kudret ve satvetinin artması hususunda hizmete amade olduklarına inandırdı.

İmzalanan andlaşmaya göre, Kıbrıs adasiyle Klazomenes yarımadası da dahil olmak üzere, küçük Asya'daki bütün Yunan şehirleri İran'ın yüksek hâkimiyeti altında kalacak, Büyük Kralı metbu tanıyacaklardı. Atinalılar yalnız Umni (Lemnos), İmbros, Skiros (Scyros) adaları üzerindeki kaza haklarını muhafaza edecekler, fakat diğer bütün cumhuriyetler kendi kanunlarına bağlı kalacaklardı. Bu şartlara riayet etmek istemeyen siteler ve adalar, İran kuvvetleriyle birleşecek olan Ispartalılar tarafından karadan ve denizden tazyik ve tedip edileceklerdi.

Bu son şartı tahakkuk ettirmek için Antalkidas, 80 gemiden mürekkep bir İran filosu ile Ege’ye gitti. Agesilas da ilk işarette âsi siteler üzerine yürümek için hazırlığa başladı. Bu tedbir, Teb’lileri, Atinalıları ve Argos'luları korkutmak ve andlaşma şartlarına riayet ettirmek için kâfi geldi. Her tarafta askerler terhis edildi. Gemiler limanlara çekildi.

Ispartalı'ların hodgâm hırslarını, intikam duygularını tatmin eden Antalkidas muahedesi, Artakhşatra II'nin yalnız Küçük Asya'daki Yunan kolonileri üzerinde hâkimiyetini yeniden tesis etmekle kalmamış, aynı zamanda ona deniz hâkimiyetini de iade ederek düşmanlarının rekabeti sayesinde yaşayabilen İran imparatorluğunun ihtizar devrini uzatmıştı. Yarım asırdan biraz fazla bir müddet önce Atina Artakhşatra II'den Küçük Asya Yunanlı'larının istiklâlleri fermanını koparmıştı. Şimdi Artakhşatra II yeni bir muahede ile bu istiklali geri almış Ege'de Atina yerine Isparta hegemonyasının inkişafına müsaade etmişti.

Sus sarayı bir defa lspartalı'ları, bir defa Atinalı’ları veya Teb'lileri himaye ederek Yunan devletlerini birbirleriyle boğuşturuyor, bunları daima yorgun ve bitkin bir halde tutuyordu. Fakat, bu hal Yunanlı'ları zayıflatmakla beraber, Pers imparatorluğu için zararlı neticeler de veriyordu. 



Antalkidas andlaşmasından Artakhşatra II (M.ö. 387- 358) nin ölümüne kadar

 



Antalkidas muahedesi imzalandığı sırada imparatorluk, Kıbrıs'da, Mısır’da, Küçük Asya’da patlayan isyanlar karşısında bulunuyordu. Bu bakımdan andlaşma Pers devleti hesabına tam zamanında yapılmıştı.

Mısır, Pers hâkimiyetine karşı ayaklanan Kıbrıs adası, Mısır eyaleti, Suriye sahilleri, Hellaslı’lardan, Büyük Kralın himaye ettiği hükümetten maadasından büyük yardımlar görüyorlardı. Üzerine yürüyebilmek için önce Kıbrıs isyanını bastırmak, deniz yolunu açmak icab ediyordu. Kıbrıs’da ayrı ayrı iki ırka mensup bir halk yaşıyordu. Biri Fenikeliler diğeri Grekler. Kıbrıs adasındaki eski Salamin şehri kralları neslinden inen Evagoras, lran-lsparta harbi sırasında Atinalı Konon ile birleşerek büyük bir nüfuz kazanmış, yavaş yavaş bütün adayı hâkimiyeti altına almıştı. Görünüşte İran devletinin yüksek hâkimiyetini tanıyan Evagoras'ın gittikçe artan hırs ve faaliyeti Artakhşatra II’nin şüphelerini uyandırmağa başlamıştı.

Olaylar Artakhşatra II'yi haklı çıkardı. Evagoras 391 tarihinde metbuuna karşı açıkça isyan etti. Küçük Salamin kralının muazzam İran kuvvetlerine mukavemet edemiyeceği muhakkaktı. Fakat Atinalılarla Mısır tabii müttefiki idiler. Kuvvet, para vesair levazımca ona yardıma hazır idiler. Evagoras, 392 de Mısır krallığına geçen Akoris (392-380) ile anlaşmış, ondan mühim yardım elde etmişti. Bundan başka gizlice anlaştığı Karya diktatörü Hekatomnos’dan aylıklı yabancı asker tedariki için önemli bir meblağ almıştı. Fenikedeki Tir (Sur) ve diğer siteleri de zaptetmişti. 90 gemiden mürekkep bir filosu vardı. Bunlardan 20 sini Tir temin etmişti. Kara kuvveti de altı bin kişiden fazla idi. Müttefiklerinden de ayrıca birçok asker geldiği gibi kendisi de ücretle ecnebi askerler tedarik etmişti. Bunlardan başka Pers hâkimiyetinden bizar olan bir Arap emîri ile bazı kabile şeyhleri de kendisine yardımcı kuvvetler göndermişlerdi. Artakhaşatra II devlet idaresinin dizginlerini sıkı tutmak için yeter derecede kuvvetli değildi. Bu yüzden isyanlar birbirini kovalıyordu.

Artakhşatra II, imparatorluğun batı bölgelerinde başgösteren isyanları bastırmak üzere karada ve denizde mühim kuvvetler hazırladı. İlk darbenin Evagoras'a indirilmesi lâzımdı. Çünkü Kıbrıs Mısır’ın tabii bir geçit yeri idi. Buraya hâkim olanın Doğu Akdenize ve Mısır yollarına hakim olması tabii idi. Kıbrıs’taki bir donanma Filistin’den Nil deltasına gidecek bir orduyu yandan tehdit edebilirdi. Damadı Orontes’in kumandanlığındaki kara ordusu süvari ve piyade olarak üçyüz bin erden, Teribaz'ın idaresindeki deniz kuvveti ise üç sıra kürekli 300 gemiden (trirem) den mürekkepti. Bu iki komutan, kuvvetleriyle Kıbrıs’a yanaştılar. Evagoras bu kadar büyük bir kuvvetle meydan harbini göze alabilecek bir durumda değildi. Derhal denize birçok korsan gemileri çıkardı. Bunlar Pers ordusunun Suriye ve Anadolu ile muvasalasını kestiler. Müstevlilere büyük zayiat verdirdiler. Bu tedbir, çok geçmeden tesirini gösterdi. Pers ordusunda kıtlık başladı. Bu yüzden aylıklı ecnebi askerler güçlükle bastırılan bir isyan çıkardılar. Mısır kralı Akoris, Kıbrıs'lılara buğday, para ve diğer levazım gönderdiğinden onlar kıtlıktan muztarip değillerdi. Fakat Evagoras’ın deniz harbine girişmek gibi bir hatada bulunması donanmasının tahribiyle neticelendi. Citium (Larnaka) Perslerin eline geçti. Fakat bundan cesareti kırılmadı. Kuvvetlerini oğlu Pitagoras’ın emrine vererek mukavemete memur etti. Kendisi imdad istemek üzere bir gece on gemi ile gizlice Mısır'a gitti (385). Mısır kralı Akoris, memleketi haricinde bir sergüzeşte atılmak istemediğinden, Evagoras Mısır'dan ancak bir miktar malî yardım temin edebildi. Memleketine dönünce kuvvetleriyle Salamin’de tahassün etti. Burada birçok yıllar kahramanca mukavemette bulundu, Fakat Salamin’in pek çok sıkıştığını görerek nihayet barış istemek zorunda kaldı. Teribaz, Salamin’den başka bütün Kıbrıs şehirlerinin lran’lılara bırakılması şartiyle müzakereye girişebileceğini bildirdi. Bu şarta göre Evagoras, Salamin'de hükümdar kalacak, fakat Pers kralına muayyen bir vergi verecek, ona bir köle gibi itaatte bulunmağı taahhüt edecekti. Evagoras bu ağır şartların sonuncusundan maadasını kabul etti. Büyük Krala bir köle gibi değil bir kralın, metbuu olan Büyük Krala itaati şeklinde bağlı kalacağını bildirdi.

Fakat bu sırada Pers’lerin diğer komutanı Orontes, kayın babası olan Artakhşatra ll’ye gizlice bir arize gönderdi. Bu mektupta Salamin’in zabtı mümkün iken Teribaz’ın burayı almayarak barış müzakeresine girişmiş olduğu bildiriliyor,. Teribaz’ın vaadlar ve mükâfatlarla ordu subaylarının sevgisini kazanmağa çalıştığı da ilâve edilerek müsalehaya, ileride tasarladığı isyan hesabına bir anlaşma mahiyeti veriliyordu.

Artakhşatra ll’nin damadı Orantes’e Teribaz’ı hemen tevkif ederek merkeze göndermesi yolunda verdiği emir, yerine getirildi. Teribaz ihbarın yalan olduğunu ileri sürerek mahkeme edilmesini istediyse de, bu sırada Büyük Kral Kodusi (Cadusiens) lere karşı harbe gitmiş olduğundan mahkeme yapılamadı. Kendisi hapse atıldı. Teribaz’ın damadı olan general Gaos’un kayın pederine yapılan muameleden müteessir olarak isyan etmesi Evagoras’a da bir müddet için ümit verdi. Çünkü Gaos, komutasındaki subayları da isyana sürükleyerek Mısır kralı Akoris ile anlaşmış, Lakedemonyalılara büyük meblağlar vadederek onları da Artakhşatra II’ye karşı harbe teşvike başlamıştı. Antalkidas muahedesinin kendilerini diğer Yunanlılar nazarında küçük düşürmesinden ve küçük Asya'daki sitelerin Perslere terk edilmesinden mahcup olan Ispartalılar, Perslere harp ilan ederek üzerlerinden bu lekeyi silmek istiyorlardı. Bu sebepten Gaos’un teklif ettiği ittifakı memnunlukla karşıladılar. Fakat Gaos’un hiç bir şeye muvaffak olmadan öldürülmesi, teşebbüse girişmelerini önlemiş, onları Anadolu hakkındaki bütün projelerinden vaz geçerek, hırslarını Yunanlılara çevirmeğe mecbur etmişti. Bu netice Evagoras’ın ümitlerine son vermiş oldu.

Ordular başında yalnız kalan Orontes, Teribaz’ın tevkifinden memnun olmayan askerlerinin itaatsizliğe başladıklarını görünce yeniden barış müzakeresini açmağa karar verdi. Gaos’un akıbetiyle ümitlerinin söndüğünü gören Evagoras da barış için can atıyordu. Nihayet evvelce kararlaşmış olan şartlarla müsalaha aktedildi (376). Bu suretle on yıldanberi imparatorluğun bütün kuvvetlerini işgale muvaffak olan Evagoras tamamiyle imha edilememiş, eski prensliğinin başında kalmış oluyordu. Demekki Büyük Kralın onyıl uğraşmasına karşı elde ettiği şey, Evagoras'ın eskisi gibi vergi vermeğe razı olmasından ibaretti.

Artakhşatra I zamanında Mısır'ın, istiklalini kazanmak için silaha sarılmış olan Inaros’un hezimetinden (455) sonra geçen elli yıl zarfında Mısır'da sulh ve sükûn ciddi surette sarsılmamıştı. Pers satrabları müşkülatsız Menfis’de birbirlerine halef olmuşlardı. Inaros’un gaddarane idamı ve belki Libye'nin takatten düşmesi oğlu Thanmiras'ın faaliyetine mani olmuştu. Sahil bataklıklarına sığınan vatansever çetelerin kral ilan ettikleri ihtiyar Amirte'nin oğlu Pausiris Pers kralını metbu tanımış, onun itaatli bir tabii olmuştu.

Fakat, ara sıra beliren bir kaç küçük olay artık itaat etmiş sayılan Mısır'da eski ihtilal ruhunun yaşamakta olduğunu, parlamak için elverişli fırsat beklediğini meydana koymuştu. M. ö. 445 tarihlerine doğru deltanın bir bucağında hüküm süren Psammettik, metbuu olan Pers kralı ile harp eden Atinalılara buğday göndermek cesaretini göstermişti.

Inaros'un hezimetinden elli yıl sonra ( 404) Amirte'nin adını taşıyan bir torunu Mısır'ın istiklalini ilan etmek suretiyle ihtilal ruhunu parlattı. Fakat bu prens, bütün İranlıları Mısır'dan kovamamıştı. 401 de Artakhşatra Il’nin kardeşi Kuraş'a karşı çıkardığı orduda Mısır askerlerinin de bulunması bunu göstermektedir, Mısır metinlerinde bu prensle aynı zamanda yaşayan Psammetik adında Sais sülalesine mensup bir prensden daha bahsedildiğine göre bu aralık Nil boylarında bir nevi feodalizm bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu feodalitenin aynı sülâlenin uzun zaman iktidar mevkiinde kalmasına müsait olamıyacağı tabiidir. Bunun içindir ki yirmi sekizinci sülâle ancak altı yıl devam etmiştir. Bilindiği gibi bu sülâlenin tek hükümdarı olan Amirte (404-398) ile başlayan kurtuluş hareketini yirmi dokuzuncu sülâleyi kuran Neferites (M.ö.398-392) tamamlamış, bu suretle Mısır kendi kendine hâkim olmak devrine girmiştir. Neferites’in politikasını zamanın şartları tâyin etmişti Tahta çıktığı zaman azametinin son haddini bulmuş olan Isparta, Ahamaniş imparatorluğuna karşı harp açmıştı. Agesilas Küçük Asya seferine hazırlanıyordu. Bu durumdan faydalanan Neferites Ispartalılarla tedafüi ve tecavüzi bir muahede aktetti.

Çünkü her iki tarafın hedefi, Ahamaniş imparatorluğunu yıkmaktı. M.ö.390 tarihinde Mısır'dan Ispartalılara buğday ve mühimmat yüklü bir gemi kafilesi gönderildi. Bu kafile yolda Pers donanmasına kumanda eden Konon tarafından yakalandı. Fakat yukarıda görüldüğü gibi olayların icbariyle Agesilas'ın geri çağrılması ve Küçük Asya’nın Ispartalılar tarafından tahliye edilmesi, Mısır kralının ümitlerini yıktı. Neferites Mısır'ı yalnız başına korumak mecburiyetinde kaldığından Pers'lerin kesin görünen tecavüzlerine karşı kuvvetlerini Suriye sınırlarına yığmak zorunda kaldı.

Fakat Pers kuvvetleri beklediği zamanda Suriye hudutlarında görünmediler. Çünkü Ispartalıların çekilmesiyle Küçük Asya’da beliren tehlike geçmiş değildi. Kuraş’ın isyanından beri Misyalılar, Pisityalılar, Punt bölgesi halkı, Paflagonyalılar yani yerli halkın çoğu ile Kıbrıslılar, Pers hâkimiyetine karşı isyan halinde bulunuyorlardı. Artakhaşatra II, Mısır için hazırladığı orduyu bunların üzerine göndermek zorunda kalmıştı. Fakat yukarıda görüldüğü gibi, yalnız Kıbrıs Pers kuvvetlerini uzun müddet tevkif etti.

Kıbrıs mücadelesi devam ederken Mısır’da Neferites’e Akoris halef olmuştu. Yeni hükümdar Mısır’ın Libye ve batı sınırlarını emniyet altına aldıktan sonra Kıbrıs kralı Evagoras ve Atinalılarla anlaştı. Fakat Evagoras'ın hezimetinden sonra Kıbrıs’tan bir ümit beklemek ihtimali kalmadığından Akoris, Pers'lere karşı küçük Asya'da başka bir gaile açmağa çalıştı. İsyan halinde bulunan, fakat büyük bir başarı elde edemeyen Pisidya'lılarla ittifak etti.

Diğer taraftan Antalkidas sulhü üzerine Yunanistan'da işsiz kalan ücretli askerlerden süratle yeni bin kişilik bir kuvvet tedarik etti. Kıbrıs gailesiyle uğraşan Pers'ler, bu kuvvetlerin Mısır'a gelmelerine mani olamadıkları gibi, bu sırada ölen (380) Akoris'den sonra Mısır'da başgösteren olaylardan da faydalanamadılar.

Akoris'in ölümü arkasından birbirlerini takip eden iki halefinden sonra memleket iki yıl (M.ö.381-379) iğtişaşlar içinde kalmıştı. Nihayet askerlerin yardımıyle Nektanebo 1 (378-360) Mısır tahtına geçerek XXX uncu sülâleyi kurmuştu. Bu sırada Kıbrıs harbi sona ermiş olduğundan yeni Firavun tahta çıktığı zaman, Büyük Kral Artakhşatra II ile karşı karşıya kalmıştı. Nektanebo 1, artık kesinleşen büyük tehlikeye karşı hazırlığını hızlattı. Son yılların olaylariyle liyakati belirmiş olan Atinalı Chabiras'ı Mısır ordusunu tensike memur etti. Pers’lere Mısırlıların hazırlıklariyle mütenasip olarak faaliyetleri arttırdılar. Pers komutanı Farnabazus Suriye’nin güney sahillerinde Pers donanmasının barınmasına elverişli bir liman olan Ako’yu hareket üssü yaptı. Üç yıl, buraya erzak, mühimmat ve asker yığmağa çalıştı. Pers generalleri arasındaki rekabet ve saray entrikaları Farnabazus'un faaliyetine sık sık engel olmasına rağmen, hazırlık 374 yılı başında ikmal edilebildi. Hazırlanan kuvvet iki yüz bin yerli ve yirmi bin aylıklı yabancı asker ile 300 harp gemisi (triere), iki yüz kadırga ve birçok yük mavnalardan mürekkepti.

Artakhşatra II, Atinalı Chabiras'ın Mısır ordusunun başında bulunmasını tehlikeli görüyordu. İran’la dost oldukları halde bu zatın kendi aleyhinde Mısırlılarla bir safta bulunmasına nasıl müsaade edildiğini Atinalılardan sormuş, aynı zamanda bir müddet için general İfikrates’in kendi hizmetine verilmesini istemişti. Atinalılar, Chabiras’a Yunanistan’a dönmek emrini verdiler. İfikrates'i de Suriye’ye gönderdiler. Burada Pers ordusundaki aylıklı Yunan askerlerinin komutanlığını deruhte etti.

Pers ordusu 334 yılı mayısında Mısır’a doğru hareket etti. Mısır kralı Nektanebo 1, memlekete girecek bütün geçitleri tutmuş, Nil'in ağızlarının hepsinde birer kale yaptırmış, metanetle düşmanı bekliyordu. Pelus önüne geldikleri zaman kale duvarlarının tamir edilmiş olduğu, ahalinin kanalları yıkarak her tarafı suya boğdukları görüldü. Burada bir başarı elde edilemiyeceği anlaşıldı.

Fakat Nil’in Mendes kolu ağzını zorlayan Persler, burada Mısırlıları sarmağa muvaffak oldular. Hepsini kılıçtan geçirdiler. İfikrates buradan içerilere giden yolu muhafaza eden kaleyi de zabtetti. Menfis'in müdafaasız olduğunu ileri sürerek Mısırlılar buraya asker göndermeden evvel, hemen bu şehir üzerine yürümek teklifinde bulundu. Bu plânı cüretkârane gören Pers generalleri arasında münakaşa başladı. Teklifin gizli bir maksada matuf olmasından şüpheye düşenler, İfikrates’in Mısır’ı kendi hesabına zaptetmek istediğini ima ediyorlardı. Pers ordusunda komutanlar arasında bu münakaşalar devam ederken kendilerini toplamağa vakit bulan Mısırlılar, Menfise kâfi bir garnizon gönderdiler. Arkadan da başlayan feyezan, yolları kapayarak hareket imkânı bırakmadı.

Farnabazus, bu kadar hazırlıklara mal olan bu seferden vazgeçerek Suriye’ye dönmek zorunda kaldı. Farnabazus’un tavsiyelerine kulak vermemesinden müteessir olan İfikrates, Konon'un âkıbetine uğramamak için gizlice Atina’ya döndü. Ordu ve donanmadaki Yunanlılar da dağıldılar. Mısır da yirmi beş sene için kurtulmuş oldu.

Başarısızlık mesuliyetini İfikrates’e yüklemek isteyen Farnabazus arkasından adamlar gönderdiyse de Atinalılar suçu sabit olursa kendileri tarafından cezalandıracağı cevabını verdiler. Onu kendi filoları komutanlığına geçirdiler.

Mısır seferinin neticesiz kalması, Artakhşatra II’nin 387 sulhündenberi Yunanlılar üzerinde haiz olduğu nüfuzu sarsmadı. Yunan siteleri arasındaki rekabet onları Pers kralının dostluğunu kaybetmemeğe sürüklüyordu. Atina, Isparta, Teb o zamana kadar görülmeyen bir hırsla Ahamaniş hükümdarının teveccüh ve ittifakını kazanmak hususunda yarış ediyorlardı. Anlaşıldığına göre Artakhşatra II, bu zamanlarda Yunan siteleri nazarında bir nevi yüksek hakem tanılıyor, aralarındaki ihtilâflar, şikâyetler ona arz olunuyordu.


Bu sırada imparatorluğun iç durumu


Fakat dış ülkelerde hakemlik eden Pers kralı, tam manasiyle kendi ülkesinde hâkim değildi. Cezalandırmaktan ziyade affetmeğe mütemayil olan mülâyim huylu, gevşek tabiatlı Artakhşatra II, satrapları üzerinde gereken otoriteyi haiz bulunmuyor, onların ihtiraslarına gem vuramıyordu. Önce Hellespontes Frikyası satrabı Ario barzan, müstakil harekete başlamış, onu Datan ve Kappadokya satrabı Aspis örnek almış ve nihayet Mısır sınırlarından Çanakkale'ye kadar uzayan sahalardaki satrablar metbularına karşı tedafüi ve tecavüzi bir akid yapmışlardı.

Daima heyecan halinde bulunan Mısır, bu isyanlardan faydalanarak sönmez bir kin beslediği Perslere karşı kendi emniyetini temin etmek çarelerini aramağa başladı. Bu sırada Mısır'da 361 de ölen Nektanebo l’in yerine geçen Teos (Tachos 361-359) önce Artakhşatra ll'den memnun olmayan Ispartalılarla anlaştı. Sonra Küçük Asya'da metbularına kafa tutan satrablarla müzakereye girişti.

Bütün bu ittifaklar, Artakhşatra Il'yi yeniden büyük hazırlıklar yapmağa mecbur etti. Çünkü hem Mısır kralına karşı harekete geçmek, hem Asya'daki Yunan siteleriyle uğraşmak, hem de Ispartalılar ve müttefikleriyle çarpışmak ve nihayet bu harekete katılmış olan satrabları ve generalleri tedip etmek icabediyordu. Bu sonuncular arasında Hellespontos Frigyası satrabı Ario barzan, Karya hâkimi Mausollos, Misya satrabı Orontes, Lidya satrabı Otofradates başta olmak üzere Likyalılar, Pisidyalılar, Pamfilyalılar, Kilikyalılar, Suriyeliler, Fenikeliler bulunuyorlardı. İsyan sahası çok geniş olduğundan Artakhşatra II gelirinin hemen yarısını kaybetmişti. Geri kalan yerlerin geliri ise harp masrafını kapatmaya kâfi gelmiyordu.

Asiler Orontes'i başkomutanlığa seçtiler. Mısır kralı ile yapacakları ittifak şartlarını kararlaştırmak ve gereken para ve malzemeyi almak üzere Pheomitres'i elçilikle Menfis’e gönderdiler. Teos âsilere yardım olarak beş yüz talan gümüş ile elli gemi verdi. Pheomitres bunlarla Asya kıyısındaki Löke’ye doğru Mısır'dan yola çıktı. Bu muvaffakıyetinden memnun olan suç ortakları kendisini bekliyorlardı. Fakat onun mücadelenin sonuna itimadı yoktu. Büyük Kralın affına mazhar olmak çaresini aramaktan başka bir şey düşünmüyordu. Büyük Kral Artakhşatra II ile anlaşarak ondan birçok mükâfatla beraber deniz satrablığını almak amacını güden Orontes ile bir ihanet anlaşması yaptılar. Kendilerini affettirmek üzere suç ortaklarım zincire vurarak Sus’a gönderdiler.

Kappadokya'da da buna benzer bazı hususiyet arzeden başka bir ihanet oldu: Artakhşatra II tarafından Kappadokya'ya gönderilen Artabaz kuvvetli bir ordu ile buraya girdiği zaman,. âsi satrab Datam birçok süvari ve 20 bin kadar da yabancı ücretli askerle kendisini karşılamıştı. Bu sırada Datam'ın süvari kıtalarına kumanda eden kayınpederi Mitrobazan, Büyük Kralın affına mazhar olmak ümidiyle maiyetindeki kıtalarla düşman tarafına geçmek istedi. Datam, hemen ücretli yabancı askerleriyle kendisini takip etti. Artabaz'ın karargâhına gireceği sırada onlara yetişti. Hem bunların üzerine, hem de Artabaz'ın ordusuna hücum etti. Bu durum karşısında, Mitrobazan'ın ilticasını kendisini gafil avlamak için bir hile zanneden Artabaz ordusuna sığınan süvarilerin kılıçtan geçirilmesi emrini verdi. Datam, maceradan muzaffer çıktı. Fakat, bir müddet soara Artakhşatra II, bir suikasdla bu korkunç âsiden kurtuldu.


Teos’un Suriyeyi İstila Teşebbüsü



İç isyanlar yüzünden bu sırada Pers imparatorluğunun durumu pek çok kötüleşmiş olduğundan Mısır kralı Teos, Suriye'yi istilâ etmeği tasarlamağa başlamıştı. Firavun'un bu tasavvuru sergüzeştlerle geçen bir hayatın Nil boylarına sürüklemiş olduğu Yunanlı Kabrias (Chabrias) tarafından takviye edildi.

Fakat Teos’un yabancı bir memlekete ordu göndermek için gereken masrafı kapayacak parası yoktu. Kabrias ona bu paranın zengin Mısır kâhinlerinden ve mâbedlerinden temini imkânını gösterdi. Teos, Pers seferinin devamı müddetince tapınakların gelirlerinin onda dokuzuna el konulması emrini verdi. Bu paralar muntazaman alınabilirse harp masrafını kapayabilecekti. Fakat rahiplerin hilekârlığı bunun teminine imkân vermediğinden, yine Kabrias'ın tavsiyesiyle mesken vergileriyle beraber diğer vergiler arttırıldığı gibi, bir takımda yeni vergiler tarh olundu. Bu sayede Teos 80 bin yerli piyade, on bin aylıklı Yunanlıdan mürekkeb bir kara ordusu ile iki yüz gemiden müteşekkil bir filo hazırlıyabildi. Bunların başına Yunanlılardan mahir komutanlar bulmak imkânını elde etti.

Mısır kralı, Atinalıların ittifakını temin etmişti. Kabrias da hizmetinde bulunuyordu. Ispartalıların ittifakını temin için teşebbüse girişti. Seksen yaşına girmiş olmasına rağmen şöhretini ve kudretini kaybetmemiş olan Agesilas'ı da hizmetine almak istiyordu. Bunu da temin etti. Agesilas bin kişilik bir İsparta kuvvetiyle Mısır’a geldi. Kendisine önce yüksek komutanlık vadedilmişti. Fakat Teos başkomutanlık kendisine kalmak üzere Ispartalı Agesilas’ı ücretli Yunan kıtaları komutanlığına, Atinalı Kabrias’ı da donanma amiralliğine tâyin etti.

İhtiyar kahraman, Teos’un bu muamelesine karşı Ispartalılara has bir sertlikle memnuniyetsizliğini belirtmekle beraber, kendisine verilen vazifeyi kabul etti. Bununla beraber, çok geçmeden Mısır kraliyle arasında şiddetli bir ihtilâf baş gösterdi. Agesilas, Teos’un Mısır’da kalarak, ordu için gereken şeyleri göndermesini münasip görüyordu. Fakat Teos bu teklifi kabul etmedi. Kendi adındaki üvey kardeşini vekil olarak Mısır’da bıraktı. Kendisi orduların başına geçti. Fenike sahillerine çıktı. Pers kuvvetleri adetçe meydan muharebesine atılacak kadar çok olmadıklarından, bir müstahkem kaleye sığındılar.

Teos, Mısır'da kendisine vekil bıraktığı üvey kardeşinin oğlu Nektanebo'yu Pers kuvvetlerini muhasaraya memur etti. Muhasaranın uzaması, Mısırlı askerler arasında sızıltılara sebep oldu. İhanetler görülmeğe başladı. Mısır’dan da kötü haberler belirdi.

Evvelce Kabrias'ın teşvikiyle tapınaklardan ve rahiplerden alınan paralar, arttırılan vergiler, rahipleri ve halkı öfkelendirmiş ise de, yabancı aylıklı askerlerin tehdidi ile şikâyetler boğulmuştu. Fakat ordu Suriye'ye gittikten sonra bastırılan hoşnutsuzluk patlak verdi. Teos’un yerine vekil bıraktığı üvey kardeşi, halkı teskin edeceğine, bu hareketi körükledi. Ordudaki oğluna gizli mektup göndererek Mısırda olup bitenleri haber verdi. Ona Teos'u tevkif etmeği bildirdi.

Nektanebo, komutanlığı altındaki Mısır’lı askerleri elde etmeğe muvaffak oldu. Fakat Yunanlı aylıklı askerler ve komutanlar, bu harekete iştirak etmedikçe, bir iş göremiyecekti. Kabrias, Teos'a karşı olan taahhüdünü ihmal etmek istemiyordu. Fakat Agesilas aynı fikirde değildi. Mısır’a geldikten sonra, önce vadedilmiş olan mevkie getirilmediğinden krala muğber bulunuyordu. Teos, ondan âsilere karşı harekete geçmesini rica ettiği zaman, Mısırlılarla boğuşmak için değil, onlara yardım etmek üzere gelmiş olduğu cevabını verdi. Kabrias'ın ısrarlarına rağmen Nektanebo tarafını tutmakta direndi. Bu suretle ordu tarafından terkedilen kral Teos, önce Sidon'a kaçtı. Buradan da Pers kralına iltica etti. Artakhşatra II, kendisini yalnız iyi kabul etmekle kalmadı. Onu Mısır'ı istilâ etmek için hazırladığı ordunun başına geçirdi (M.ö.359). Kral Teos'un ordudan kaçmak zorunda bırakıldığı haberi Nil boylarında şayi olunca, Mısır’da umumi bir isyan çıktı. Mısırlılar, yabancı kuvvetlere istinat eden Nektanebo’yu istmediklerinden, Mendes prensini kral ilân ettiler. Nektanebo bu haber üzerine Suriye’yi fethetmek hülyasını bırakarak hızla Mısır’a döndü. Pelus’e geldiği zaman adetçe çok, fakat disiplinsiz bir ordu ile karşılaştı. Agesilas hemen hücum edilmesini tavsiye etti. Kabul edilmedi. Nektanebo Tanis’e çekildi. Burada karargah kurdu. Rakibi Mendes prensi kendisini Tanis’te muhasara altına aldı. Muhasaranın şiddet ve devamı neticesi olarak Tanis’de kıtlık baş gösterdi. Agesilas’a muhasara kuvvetlerini yararak şehirden çıkmak müsaadesi verildi. Ispartalı komutan, gece karanlığından faydalanarak muhasara ordusunu yardı çıktı. Bir kaç gün sonra da kat’i bir zafer kazandığından Nektanebo II (Naktanabuf) Mısır kralı ilan edildi.

Nektanebo II (M.ö.359-341) Pers’lerin Mısır üzerine yürüyeceklerinden şüphelendiğinden, Agesilas’ı Mısır’da alıkoymak istiyordu. Isparta kralı, Nil boylarında aleyhine çevrilen entrika ve istihzalardan müteessir olduğundan Mısır’da kalmadı.

Fakat Artakhşatra II tarafından Pers ordusunu Mısır’a götürmeğe memur edilmiş olan eski Firavun Teos, işe başlamadan evvel, dizanteriden ölmüştü. Kral ailesi arasındaki ahenksizlik de Pers generallerinin gayretlerini gevşetmişti. Bu sebeplerden hücum kesin bir netice veremedi. Artakhşatra II bu seferin neticesini göremeden, birkaç yıl saltanattan sonra öldü. Ölümüne oğulları arasında baş gösteren ihtiraslar ve bu yüzden tevali eden felaketler sebep olmuştu. İhtiyar kralın, zevcesi Statira’dan Darius, Ariyaspes, Arsames ve Ohos adlarında dört oğlu vardı. En büyükleri olan Darius veliahd ilan edilmişti. Fakat, istediği bir şeyi kendisine vermediğinden babasına karşı bir suikast hazırlamış, bundan vakti ve zamaniyle haberdar olan babası kendisini tevkif ettirerek öldürtmüştü.

Ariyaspes’in veliahd olması gerekiyordu. Fakat, Ohos’un babalarının kendisini öldürmeğe karar verdiği yolundaki ihbarı üzerine işkenceden kurtulmak için intihar etti. Bir cariyeden doğmuş olan Arsames veliahdlık davasına kalktıysada, bunu da Ohos öldürdü. Artakhşatra II, bu son darbeye tahammül edemiyerek kederinden öldü (358).

İmparatorluğu altüst eden iç isyanlara, devamlı dış harplere rağmen, idaresindeki mülayımlık sayesinde zamanında halk çok ezilmemişti. Onun bu şefkat ve yumuşaklığının hâtırası olarak halefine kendi adı verilmiştir. 




İRAN TARİHİ 1.CİLT

EN ESKİ ÇAĞLARDAN İSKENDER'İN ASYA SEFERİNE KADAR

Ord. Prof. M. ŞEMSEDDİN GÜNALTAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak