Güneşin Terbiye Edilmesi: Sunuş
Tarihsel Arkaplan
Hawaiililer ve Yeni Zelanda'nın Maori halkı aynı Polinezya kökeninden geldiği için, Maori yaratılış söylenceleri hakkında yazılan, girişteki tarihsel arkaplan değerlendirmesi, Hawaii verimlilik söylenceleri için de geçerlidir.
Hawaii adalarındaki Polinezya toplumu, tepede şefler ve soylular, sonra rahipler, sonra halk ve en tabanda kölelerin bulunduğu toplumsal sınıflara bölünmüştür. Her şef, ülkeyi kendisine miras bırakan kutsal bir atadan geldiğini iddia etmiştir.
Hawaii, verimli toprağa ve bol balığa sahip olduğundan, Polinezyalılar için yaşam kolaydır ve sözlü edebiyatın geliştirilip tüketileceği zaman bolluğu vardır. Bazı ozanlar şefin sarayında yaşarken, bazıları da ülkeyi dolaşır. İki ozan türü de sanatlarını yalnızca aristokrasi için icra eder.
Polinezyalılar, efsanevi tarihlerinde önemli bir yer tutan doğa tanrılarına tapmıştır. Polinezya söylencelerinde tanrılar, uzak ülkelerde veya göklerde yaşayan şefler olarak betimlenir. Kutsal atalardan geldiklerini iddia eden Hawaii şefleri gibi, Hawaii söylencelerindeki kahramanlar da, ya doğumla ya da evlat edinilme yoluyla tanrılarla ilişki içindedirler. Sonuç olarak Hawaii mitolojisinde kutsal güç, tanrılardan insan akrabalarına geçmektedir.
İngiliz denizci ve kaşif Kaptan James Cook, Hawaii Adaları'nı, Yeni Zelanda'ya ulaştıktan dokuz yıl sonra, 1778'de keşfetmiştir. İlk misyonerler 1820'de gelmiş ve yerli Hawaiililer ve mitolojileri üstünde büyük etkileri olmuştur. Onların yönlendirmeleriyle şefler yerli dinlerini bırakıp Hıristiyanlığı benimsemişler, Polinezya yaratılış söylencesi yok olmuş ve yerini Kitabı Mukaddes'in içeriğine uygun olanı almıştır.
Bu dönemde, yerel diller yazıya kavuşmuş ve 1860'larda Hawaii gazeteleri Batı edebiyatına da yer vermeye başlamıştır. Sonuçta, yerli Hawaii edebiyatı yabancı düşüncelerin fazlasıyla etkisi altında kalmıştır.
Dahası, yerli Hawaii edebiyatı için ilk derlemeleri yapanlar, öteki Polinezya adalarındaki derlemelerin korumaya çalıştıkları masalları göz ardı etmişler; dolayısıyla Hawaii'de Polinezya kültürü olarak korunan edebiyat, Yeni Zelanda Maorileri ve Tahiti ve Samoa yerlilerinden derlenenlerden daha sonra yazıya geçirilmiştir.
Hawaii mitolojisi konusunda özellikle iki derleme ilgi çekicidir. Hawaii Kralı Majeste David Kalakaua'nın New York'ta 1888'de yayımladığı The Lcgends and Myths of Havtaii, Hawaii ulusçuluğu ve kültürel gururunu geliştirecek efsane ve foklor örneklerinden yapılmış seçmelere yer verir. Yazar, yurttaşlarının öykülerini çocuk masalları olmaktan çıkarıp Kitabı Mukaddes, İlyada ve ortaçağ Avrupasının kahramanlık söylence ve masallarıyla karşılaştırılabilecek şatafatlı bir biçem kullanmaya çalışır.
İkinci derleme, William Drake Westervelt tarafından yazılmış bir dizi kitap ve makaleden oluşmaktadır. Westervelt, 1899' da Hawaii'ye atanmış bir misyonerdir ve adaların efsane ve gelenekleri konusunda uzman olmuştur. İlk kitabı Legends of Mani (1910), Maui'nin güneşi ele geçirmesini anlatır ve aynı zamanda masalın Samoa ve Yeni Zelanda gibi adalardaki Polinezyalı kökenleri üstünde de durur.
Çekiciliği ve Değeri
"Güneşin Terbiye Edilmesi"nin Hawaii versiyonu aynı söylencenin Maori versiyonuna çok benzer. "Yeni Zelanda'nın Yaratılışı" (ve "Hawaii'nin Yaratılışı") gibi, "Güneşin Terbiye Edilmesi" de, yarı-tanrı Maui'nin başardığı büyük işlerden biridir ve bu kurnaz hilekârın iş başındaki tam bir betimlemesini sunar. Hawaii şefleri gibi, Maui de tanrısal ve insan akrabalara sahiptir; kapa-dövücülerin (kabuktan elbise yapımı) ve öteki kadın işlerinin koruyucu tanrıçası olan annesi aracılığıyla tanrılarla akrabadır.
Verimlilik söylencelerindeki bir başka ortak tema, kahramanın dünyayı büyük bir tehditten kurtarmasıdır. Kahraman bazen İndra ve Raven gibi tanrı, bazen Ahaiyuta gibi yarı-tanrı ve bazen de Bao Çu gibi sıradan insandır. Maui'nin maceraları mitolojideki Hermes ve Loki gibi öteki kurnaz kahramanların öyküleriyle benzeşir.
Güneşin Terbiye Edilmesi
Maui, gökyüzünü yukarı kaldırıp yerine yerleştirdikten sonra dünyada yaşayanlar için yaşam biraz kolaylaşmıştı. Fakat hâlâ bazı zorluklar vardı, çünkü şimdi de güneş tanrısı gökyüzünde çok hızlı yolculuk yapıyordu ve gündüzler çok kısaydı.
Gerçekten de ağaçlar ve bitkiler için insan ailesine yetecek kadar yiyecek üretmek, gündüzlerin kısalığı nedeniyle olanaksız oluyor, büyümeleri çok zaman alıyordu. Erkek ve kadınların, ışığı kullanabildikleri birkaç saat içinde işlerini bitirmeleri de olanaksızdı. Çiftçilerin ekim veya hasat için zamanları yetmiyordu. Avcılar tuzak kurmak veya boşaltmak için yeterli zaman bulamıyorlardı. Balıkçılar avlanma yerlerine gidip evlerine dönmek için yetecek zamana sahip değillerdi. Ve kadınlar ne o günün yemeğini hazırlayıp pişirmeye ne de kabuk elbiseleri yapmaya yetecek zaman bulamıyorlardı. Tanrılara yapılan dualar bile güneş evine döndükten sonra tamamlanabiliyordu. Günün büyük bölümünde dünya karanlık, loş ve kasvetliydi.
Anımsayabildiği zamandan beri Maui, annesi Ateşin Hinası'nın, kapa adı verilen kabuk elbiseyi güneşin gökyüzünde bulunduğu kısa süre içinde yapmak için nasıl uğraştığını seyrediyordu. Bu iş uzun ve karmaşıktı.
Ateşin Hinası önce dut ağacının dallarını alır, kabukları yumuşayana kadar suya batırırdı. Kabukları çıkardıktan sonra, iç tabakasını dış tabakadan ayırmak zorundaydı. Çünkü kapa yapmak için yalnızca iç tabakayı kullanabilirdi. îç tabaka parçalarını demetler halinde yığar, dört köşeli tokaçla kabuk yumuşayana kadar bir ucundan başlayıp öteki ucuna kadar bunları ezerdi. Kabuklar ince tabakalar haline gelirdi. Sonra bu ince tabakaları birbirine yapıştırıp kumaş haline getirir ve bunlardan, giyilecek güzel elbiseler, üstünde uyumak için örtüler yapardı.
Güneş gökyüzünde çok hızlı yolculuk ettiği için, kabuk toplama işi bir ay alıyordu. Islatma işi de ikinci ayda oluyordu. Ayırma işi üçüncü ayda oluyor ve ince tabakalar haline getirme işi bir altı ay daha alıyordu. İşlemin ilk aşamalarında kabukları ıslak saklamak güçtü. Tabakalar birbirine yapıştırıldıktan sonra onları kuru saklamak güç oluyordu. Bütün işlem bir yıl kadar zaman alıyordı ve kapa yapmak kadınların günlük işlerinden yalnızca biriydi!
Maui, annesinin her gün nasıl canla başla çalıştığını seyretti; bir iş için malzemeyi hazırlamaya çalışıyor, öteki için daha hızlı hareket ediyor, hiçbir şeyi tamamlayamadan güneş evine döndüğü için ağlıyordu. Ve onun durumu Maui'nin kalbini sıkıştırıyordu. Ve Maui annesine üzüldükçe, güneşe daha çok kızıyordu. Böylece Maui, annesini seyretmeyi bırakıp dikkatini güneşe vermeye başladı. Güneşi daha iyi gözlemleyebilmek için, adanın kuzeybatı ucundaki sönmüş yanardağa tırmandı. Orada, güneşin her sabah yolculuğuna başlamadan önce, Haleakala (Güneş'in Evi) adlı büyük dağın doğu tarafında dolaştığını gördü.
Maui bir gün annesine, "güneş niçin o kadar hızlı yolculuk etmek zorunda" diye sordu. "Dünyada yaşayanlara niçin aldırmıyor? Bu kadar bencil davranmasını önlemenin bir yolu yok mu? Onu terbiye edeceğim! Bacaklarını kessem ne olur? Bu onun böyle hızlı koşmasını engeller!"
Annesi, "güneş her zaman ne yaptıysa onu yapıyor ve onu yapacak" diye yanıtladı. "Normal bir insan onun karşısına çıkamaz ve onunla konuşacak kadar yaşayamaz. Onun davranışını değiştirmeye çalışacaksan, başına büyük bir iş alıyorsun, kendini buna hazırlaman gerekir. Güneş çok iri ve güçlüdür. Işınları çok sıcaktır. Onunla karşılaştın mı, cesaretin kuru bitki gibi ışınları karşısında erir."
"Büyükanneni ziyaret edip ondan yardım istesen iyi edersin" diye öğüt verdi Ateşin Hinası. "O sana öğüt verebilir ve sana başarı getirecek silaha da o sahip."
"Büyükannen, Haleakala Dağı'nın, güneşin sabah yolculuğuna başladığı yerinden fazla uzak olmayan tarafında yaşıyor. Koca bir vilivili ağacına geldin mi, onun yaşadığı yeri bulduğunu anlarsın. Büyükannen her sabah güneşe kahvaltı hazırlar ve o da yolculuğuna başlamadan önce oraya uğrar,"
Ateşin Hinası açıklamalarına devam etti: "Büyükannen güneşe muz pişirir. Güneş gökyüzünü ışınlarıyla gül kırmızısı yaptığında vilivili ağacında olmalısın. Ağacın yanında bir horoz vardır ve üç kez öterek güneşin geldiğini haber verir. Büyükannen o zaman bir muz hevengiyle gelip onları pişireceği ateşi hazırlamak için muzları yere koyar. Muzları almalısın."
"O zaman büyükannen ikinci bir muz hevengiyle gelecek ve pişireceği ateşi yakmak için onları yere koyacaktır. Bu muzları da almalısın."
Maui'nin annesi sözlerini şöyle tamamladı: "Büyükannen üçüncü bir hevenkle gelip ateşi yakmak için onları da yere koyacaktır. Birinin muzları aldığını anlayıp hırsızı aramaya başlayacaktır. O zaman kendini ona tanıt Maui olduğunu ve Ateşin Hinası'nın oğlu olduğunu söyle,"
Böylece, güneş daha uykudayken, Maui Haleakala Dağı'na tırmanmaya başladı. Güneş ilk ışınlarıyla gökyüzünü gül kırmızı yaptığında, Maui soluk yüzlü gökyüzünde siyaha boyanmış vilivili ağacını gördü. Sonrası annesinin anlattığı gibi oldu. Horoz üç kez öttü. Büyükannesi olan yaşlı kadın muz hevenkleriyle geldi ve Maui onları aldı. îki hevengin alındığını anladığında kadın bağırdı: "Güneşin muzları nerede?" Ve hırsızı aramaya başladı.
Maui'nin büyükannesi çok yaşlıydı ve neredeyse kördü. Hırsızı ararken Maui'ye çok yaklaştı ve kokusunu aldı. O zaman yanına geldi, bulutlu gözleriyle yüzüne bakacak kadar yaklaştı ve sordu: "Sen kimsin? Güneşin muzlarından ne istiyorsun?"
Maui, "Ben Maui'yim, Ateşin Hinası'nın oğluyum" diye yanıtladı, "senden yardım istemeye geldim. Güneşi terbiye etmek istiyorum. Bu kadar bencil davranmasını engellemek istiyorum. Çok hızlı yolculuk ediyor! Gündüzler o kadar kısa oluyor ki, annem hiçbir işini bitiremiyor. Kapa yapmak bir yılını alıyor. Tanrı olmayanların işi çok daha güç olmalı!"
Büyükannesi onun sözlerini dikkatle dinledi. O dinlerken gökyüzündekiler ve yeryüzündekiler Maui'yi övmeye başladılar. Onun onuruna gökler gürledi ve gökkuşağı köprü kurdu. Onun onuruna çakıl taşları sallandı ve karıncalar şarkı söyledi. Onun onuruna tüysüz köpekler ortalıkta dolaştı. Gerçekten de Maui insanların kahramanı olmak için doğmuştu!
Bunun üzerine büyükanne torununa yardım etmeye karar verdi. "Torunum, sözlerimi dikkatle dinle" dedi. "Sana güneşi terbiye etmen için yardım edeceğim. Önce en güçlü hindistan cevizi liflerinden on altı ip yapmalısın. Sonra kız kardeşin Denizin Hinası'ndan, bunların ucuna ilmik yapmak için yeteri kadar saç istemelisin."
"Bunlar hazır olunca" dedi büyükanne, "bana gel, güneşi yakalamak için ipleri nasıl kullanacağını sana anlatacağım. Ayrıca sana güneşe karşı kullanman için büyülü bir taş balta vereceğim."
Günler kısa olduğu için, Maui'nin ipleri ve ilmikleri hazırlaması aylar aldı. Ama sonunda hazırlanıp büyükannesinin evine geldi. Büyükanne, güneş uyurken, ipleri ve ilmikleri nasıl büyük vilivili ağacına bağlayacağını Maui'ye anlattı. Sonra Maui, büyük ağacın köklerinin dibine kendisi için bir çukur açtı ve güneş sabah yolculuğuna başlarken onu görmesin diye çukura gizlendi.
Güneş ilk ışınlarıyla gökyüzünü gül kırmızı yaptığında, Maui de hazırdı. Çok geçmeden güneşin ilk ışını Haleakala Dağı'nın tepesinden göründü ve Maui'nin ilmiklerinden birine yakalandı. Sonra ikinci ışın göründü ve o da bir ilmeğe yakalandı. Sırayla öteki on dört ışın da Haleakala Dağı'nın tepesinden göründüler ve ilmiklere yakalandılar. Sonunda parlak kırmızı elbisesi içinde güneş göründü ve Haleakala Dağının tepesinde dikildi. Sabah yolculuğuna başlamak için hazırdı, ama ışınlarından birini bile hareket ettiremiyordu.
Güneş önce güçle çırpındı. Umutsuzca ışınlarını ilmiklerden kurtarmaya ve Haleakala Dağı'ndan denizdeki evine geri dönmeye çalıştı. Ama ipleri vilivili ağacından sökemedi ve ağacın kökleri de çok sağlamdı.
"Kim beni bu tuzağa düşürdü ve bundan ne elde etmek istiyor?" diye gürledi güneş.
"Ben Maui'yim" dedi Maui, "Ateşin Hinası'nın oğlu. Senden yardım istemeye geldim. Çok bencil davranıyorsun. Çok hızlı yolculuk ediyorsun! Gündüzleri o kadar kısa tutuyorsun ki, annem hiçbir işini bitiremiyor. Bir kapa yapmak bütün bir yılını alıyor. Tanrı olmayanların işi çok daha güç."
Güneş, "Annene de, kapasına da aldırmıyorum" diye bağırdı. "Tanrı olmayanlara da aldırdığım yok! Gündüzleri ne kadar hızlı yolculuk yaparsam, geceleri o kadar çok uyurum. Hep böyle yaptım ve böyle yapacağım. Sana gelince, beni hemen bu tuzaklardan kurtarmazsan bir daha anneni göremeyeceksin!"
Maui hemen yere eğildi, ama güneşi serbest bırakmaya niyeti yoktu. Bunun yerine büyükannesinin büyülü baltasını alıp sallayarak güneşi tehdit etti.
Güneş yakıcı yüzünü Maui'ye çevirerek karşılık verdi.
Maui'yi kızgın soluğuyla dağladı, onu kül etmek istiyordu.
Maui de güneşe saldırdı. Çok sıcak olmasına karşın, büyülü baltayla güneşe acımadan vurmaya başladı.
Sonunda güneş bağırdı: "Yeter! Acıya daha fazla dayanamıyorum. Böyle vurmaya devam edersen beni öldüreceksin. Ve ben ölürsem sen de, bütün canlılar da ölür. Eve kadar topallayacağım!"
"Duruyorum" dedi Maui, "ama her gün daha yavaş yolculuk edeceğine söz ver."
"Bundan sonra hep mi yavaş yolculuk edeceğim?" diye sordu güneş.
"Hayır" dedi Maui yumuşayarak, "yılın yarısında yavaş gitsen yeter. Işığın ve ısın, bitkilerin hızlı büyümesi ve daha fazla meyve vermesi, erkeklerin ve kadınların işlerini daha hızlı ve kolay yapmaları için yeterli olacaktır. Yılın öteki yarısında hızlı gidebilirsin."
Güneş bu uzlaşmayı hemen kabul etti. Böylece Maui güneşin on altı ışınını serbest bıraktı. Ancak anlaşmalarını her gün görüp anımsasın diye, ipleri ve ilmikleri Haleakala Dağı'nın yanındaki vilivili ağacında bıraktı. Güneş dağın tepesine tırmanırken onları görecekti.
Böylece, Maui'nin çabasıyla yaşam insanlar için kolaylaştı. Yaz olarak bilinen mevsimde gündüzler daha uzun oldu, güneş o kadar yavaş yolculuk yaptı ki günler yavaş yavaş uzadı.
Şimdi ağaçlar ve bitkiler için İnsanlara yetecek kadar yiyecek üretmek mümkün olmuştu, çünkü hızlı ve İyi büyüyebiliyorlardı. Erkekler ve kadınların uzun aydınlık saatlerde işlerini bitirmeleri artık mümkündü. Artık çiftçilerin ekmeye ve hasat yapmaya zamanları vardı. Avcıların tuzak kurup boşaltmaya zamanları vardı. Balıkçılar av yerlerine gidip evlerine dönebiliyorlardı. Ve kadınlar yemek hazırlayabiliyor, pişirebiliyor ve kullandıkları kabuk kumaşları yapabiliyorlardı.
İnsanlar, Maui'nin güneşi terbiye etmesinin onuruna kutlama yaptı ve şarkılar söyledi. "Güneşin yolculuğunun uzun sürmesi ne güzel, artık bize günlük işlerimizi yapmaya yetecek kadar ışık veriyor!"
Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder