4 Eylül 2023 Pazartesi

İslami Dönemde Araplarda Bilim ve Eğitim-2

 



Araplar, Kur'an-ı Kerim ve İslamiyet


lslamiyet başlangıçta bir Arap uyanışı ve hareketiydi. Müslümanlar da (çok az kişi dışında) yalnızca Araplardan oluşuyordu. Müslüman ve Arap aynı anlamda kabul ediliyordu. Bu yüzden Hz. Ömer Müslüman olmayanların Arap Yarımadası'ndan çıkarılmalarını emretti. Böylece bütün yarımada halkı Müslümanlardan yani Araplardan oluştu.


Bilindiği üzere lslamiyet'in esası ve temeli Kur'an-ı Kerim'dir. Şu durumda Kur'an-ı Kerim'in desteklenmesi ve hükmünün daha geniş çevrelere yayılarak güçlendirilmesi, lslamiyet'in yerleşmesi ve kök salması demektir. Sahabeler, her geçen gün artan fetihlerle Rum ve lran ülkesini ele geçirip, kontrolleri altına alınca bu inanış iyice yerleşmiş ve Arapların dışında kimsenin egemen olmaması ve Kur'an-ı Kerim'den başka kitap okunmaması gereğine inanmışlardı. Bu düşünce Araplarda, özellikle Emeviler devrinde o kadar yaygınlaşmıştı ki, Araplardan olmayan diğer milletler gördükleri mahrumiyet, zulüm ve baskıdan dolayı Araplara düşman olmuşlardı.

lslam'ın ilk yıllarında, toplum içinde "lslam kendisinden önce gelen tüm şeyleri yok eder ve yıkar" genel inancı egemendi. Bu yüzden herkes Kur'an-ı Kerim'in kendisinden önce gelmiş olan tüm kitapların geçerliliğini ortadan kaldırdığından, ondan başka bir kitaba bakmamak gerektiğine inanıyordu. Gerçekte lslam dini, Müslümanlar arasında gerekli olan birlik ve beraberliğin güçlenmesi ve bu birliğin lslam'a bağlanması amacıyla, söz konusu dönemde, Kur'an-ı Kerim dışında ilahi kitaplarla ilgilenilmesini ve okunmasını tavsiye etmiyordu. "Ehl-i Kitap'tan olanlara (Hıristiyan ve Musevilere) ne inanınız ne de yalanlayınız. Bize ve size inen ilahi emirlere inanıyoruz, Allah'ımız birdir deyiniz" anlamında olan hadis buna delil olan hadislerden biridir. Bir gün Hz. Peygamber Hz. Ömer'in elinde Tevrat'tan bir parça gördü. Bunu gördüğüne o kadar gücendi ki, yüzünde bu gücenmenin izleri belirdi. Hz. Ömer'e hitaben "llahi emirleri apaçık ve tertemiz size getirmedim mi? Hz. Musa hayatta olsaydı bana bağlanmakta bir an duraksamazdı" buyurdular. "Sizden önce olan şeylerle bundan sonra olacak olanlar ve şimdiki zamanda aranızda düzeni sağlayacak hükümlerin hepsi Allah'ın kitabında mevcuttur." Sözleri de o tarihlerde halk arasında yayılmış hadislerdendi. Bunun etkisiyle Müslümanlar lslam dininin temelleri iyice sağlamlaşmadan ve kuralları tam yerleşip güçlenmeden Kur'an-ı Kerim dışında başka kitap ve bilimlerle uğraşmayı uygun görmediler. Bunun sonucu olarak Rum ve lran kitaplarından ele geçen şeylerin yok edilmesine çalışıldığı gibi, geçmiş devletlerin bıraktıklarından Kisranın sarayları ve ehramlar vs.'nin yıkımına da çaba sarf edildi. Şu duruma göre Arapların eski ilim hazinelerinden lskenderiye Kütüphanesi'ni veya bir diğerini yaktıkları iddia olunursa bu iddia asılsız görülmemelidir.


İskenderiye vs. Kütüphanelerin Yakılması Tartışması


Büyük lskender'in ölümünden sonra emrindeki komutanların kurdukları prensliklerden Mısır'da hüküm süren "Ptolemes" Hz. lsa'nın doğumundan önce üçüncü yüzyılda lskenderiye'de bir kütüphane kurarak o tarihte uygar yerlerden bilimsel kitapları toplatarak bu kütüphaneye koydurmuştu. Bunun ayrıntıları ileride gösterilecektir. Bu kütüphane lslam fetihleri devrine kadar, Romalılar devrinde birçok değişiklikler olmuş, yakılmış, yağmalanmış ve bu yüzden birçok kitap kaybolmuştu. Araplardan vs.'den olan tarihçiler bu kütüphanenin ne şekilde perişan hale geldiği konusunda çeşitli rivayetler aktarmışlardır. Bunlardan bazıları bu kütüphanenin Hz. Ömer'in emriyle Amr b. el-As tarafından yakıldığını iddia ederek, bu düşüncelerini veya tezlerini birtakım Arapça kaynaklara dayandırmışlardır. Bunların en ünlüleri Ebu'l- Ferec, Abdüllatif Ba'dadi, Makrizi, Hacı Halife'nin (Katib Çelebi) rivayetleridir. Diğer bazıları ise Arapların böyle bir hareketi yapmalarına imkan olmadığını ileri sürerek, lskenderiye Kütüphanesi'nin Müslümanlarca yakıldığı iddiasını reddederler. Biz de bundan yaklaşık 10 yıl önce yayımladığımız yeni Mısır tarihinde yazdığımız şekilde bu ikinci grupla aynı düşüncede bulunuyorduk. Ancak daha sonra lslamiyet ve lslam uygarlığı tarihi hakkında devam eden incelemelerimiz sonunda, gerçeği desteklemek amacıyla -aşağıda göstereceğimiz nedenlerden dolayı birinci grubun düşüncesini ve yorumunu daha uygun bulduk. Şöyle ki:


Öncelikle, yukarıda verdiğimiz bilgilerden anlaşılacağı üzere; Araplar lslamiyet'in ilk yıllarında, söylenilen Hadis-i Şerif'ler ve sahabenin önde gelenlerinin açık sözlerine dayanarak, lslam dinini desteklemek ve güçlendirmek amacıyla Kur'an-ı Kerim'den başka tüm kitapların imhasına çalışmışlardır.


İkincisi, Ebu'l-Ferec'in "Tarihu Muhtasari'd-Düvel" adındaki kitabında Amr b. el-As tarafından Mısırın fethi anlatılırken şu bilgiler veriliyor: "lskenderiye'nin ünlü alimlerinden olup mezhep farklılıklarından dolayı Rumlar tarafından baskı ve sıkıntıya uğratılmış olan Yuvannis (Yahya), lskenderiye'nin Amr el-As tarafından fetholunduğu zamana kadar yaşamıştır. Bir gün Amr'ın huzuruna çıkmak ister. Amr Yahya'nın ilim ve irfanını iyi bildiğinden onu çok iyi karşılayarak huzuruna alır. Amr akıllı, anlayışlı ve ileri görüşlü bir valiydi. Yahya'nın, Araplarca bilinmeyen felsefi düşüncelerini beğenerek kendisini yanından ayırmamaya çalıştı. Birgün Yahya Amr'a "lskenderiye'deki gelir vs.'i ele geçirdiniz. Size yararı olan şeylere karışmayız. Ancak size yararı olmayan şeyleri bize veremez misiniz?" der. Amr ne istediğini sorar. Yahya, kral kütüphanesinde bulunan bilimsel kitapların kendisine verilmesini ister. Amr "Müminlerin Emiri Hz. Ömer'den izin almadan bunları veremem" cevabını verir. Amr, Yahya'nın sözlerini ve isteğini belirten bir mektubu Hz. Ömer'e gönderir. Bunun üzerine Hz. Ömer'den gelen mektupta şu cümleler yer almıştır: "Belirttiğin kitaplara gelince; bunlar Allah'ın kitabına uygun şeylerden ise Allah'ın kitabı bizi, onlara muhtaç olmaktan korumuştur. Allah'ın kitabına aykırı şeylerse onlara zaten ihtiyaç yoktur. Bunları yak." Amr b. el-As, bu kitapları lskenderiye hamamlarına dağıtarak külhanlarda yaktırmaya başlamış ve altı ay içinde kitaplar tüketilmiştir. Bu olayı işitip de hayrete düşmemek mümkün değildir.


Yukardaki açık ve net cümlelere rağmen, söz konusu kütüphanenin Araplarca yakılmasını kabül etmeyen görüş sahipleri, bu rivayetleri reddederek, iddia sahiplerini de dini bağnazlıkla suçlarlar. Bu görüş sahipleri kütüphanenin yakılması iddiasını çürütmek için birçok kitap da yazmışlardır. Bunların ana düşüncesi kısaca şudur: lskenderiye kütüphanesinin yakılması olayını Amr b. el-As'a ilk kez dayandıran kişi olan Ebu'l-Ferec, Hıristiyanlık taassubuyla Müslümanlara iftirada bulunmak için bu iddiayı ortaya atmıştır. Hicri VII. yüzyılda (Mısır'ın Müslümanlarca fethinden beş yüzyıl sonra) yaşamış olan bu kişinin babası da Yahudiydi. Sonra Hıristiyan olmuştur. Ebu'l-Ferec Hıristiyanlık mezhebinde oldukça ilerlemiş ve piskoposluk derecesine kadar yükselmiştir. Daha sonra, Yunan, lran, Arap, Süryani kaynaklarından yararlanarak Süryanice bir tarih kitabı yazmış ve bunu Arapça olarak özetleyip adına "Muhtasanı'd­ Düvel" demiştir. Diyorlar ki: "Bu hikayeyi içeren ilk bilgileri veren ve Avrupa'da revac bulup yayımlanan ilk eser budur. lslam tarihçilerinden Abdüllatif Bağdadi, Makrizi ve Katip Çelebi'nin bu konuda verdikleri bilgiler bağımsız ve ayrı birer tarihi kaynak kabül edilemez. Makrizi, bu bilgileri Abdüllatif'ten olduğu gibi aktarmıştır. Katip Çelebi ise verdiği bilgilerde lskenderiye'den sözetmeyerek yalnız 'Araplar lslam'ın ilk yıllarında kendi dillerinden başak hiçbir ilme önem vermediklerini' söyler ve sonunda 'rivayete göre ülkeleri ele geçirdikleri sırada buldukları kitapları yakmışlardır,' der. Abdüllatif Bağdadi'ye gelince, bu zat lskenderiye'de bulunan 'Amude's-Suvari'nden (Fener Kalesi) söz ederken lskenderiye kütüphanesinin yakılması konusunda hiç araştırmadan ve ayrıntıya girmeden söz etmiştir. Kütüphanenin Araplarca yakılmadığı düşüncesinde bulunanların görüşüne göre; lskenderiye kütüphanesi lslamiyet'ten çok önce Romalılar tarafından yakılmıştır. Eğer Araplarca yakılmış olsaydı. lslam tarihçileri bu olayı yazarlardı."


Söz konusu kütüphanenin lslamiyet'ten önce kısmen yanmış olduğunu biz de inkar etmiyoruz. Ancak bunun bir kısmının lslamiyet'ten önce yanması geri kalanının da lslamiyet'ten sonra yanmasına engel oluşturmaz. Bu konuda bize ulaşan tarihi bilgilere gelince; bunu ilk aktaran sanıldığı gibi Ebu'l-Ferec değildir. Ebu'l-Ferec doğmadan 20 yıl kadar önce Abdüllatif Bağdadi, Mısır'a seyahat ederek Mısır hakkında bir kitap yazmış ve lskenderiye Kütüphanesi'nin Araplarca yakıldığını belirtmiştir. Ebü'l-Ferec (H. 622/1226) doğmuştur. Abdüllatif Bağdadi'nin Mısır'a seyahati ise H. 6. yüzyıl sonlarında olmuştur. Onun bu konudaki sözleri şöyledir: "Fener Kalesi'nin çevresinde bu direklerden işe yarar birtakım kalıntılar da gördüm ki, bunların bazıları sağlam bazıları kırıktı. Bu direklerin halinden vaktiyle üzerlerinde tavan olduğu anlaşılıyordu. Üzerinde bu direklere dayanan bir kubbe vardı. Bu yerin Aristotales'in ve kendisinden sonra öğrencilerinin eğitim ve öğretim gördükleri kubbealtı ve lskender tarafından lskenderiye şehri kurulduğu zaman inşa edilen "Daru'l-Ulüm" olduğunu sanıyorum. Hz. Ömer'in izniyle Amr b. el-As'ın yaktığı kütüphane işte bunun içindeydi.


Evet Abdüllatif Bağdadi'nin bu ifadeleri kısadır. Özel bir neden olmaksızın konuya eklenmiştir. Bununla birlikte bu sözler Bağdadi'nin, Ebü'I Ferec, diğerinden nasıl aktarmışsa, o yüzyılda güvenilen ve doğru bir kaynaktan almış gibi, doğruluğunda hiç kuşku duymadığını göstermiyor mu?


Ebü'l-Ferec'e gelince; bu zat Arapça Muhtasarü'd-Düvel adındaki kitabını hayatının son günlerinde tamamlamıştır (ö.684). Bu kitap Ebü'l-Ferec'in Süryanice yazdığı tarihin, yalnız lslam fetihleriyle ilgili bilgilerinin bir özetidir. Çünkü Arapça yazılmış tarih kitabına, lslamiyet, Moğollar, Rum, Arap edebiyat ve bilim tarihiyle ilgili olan ve lbranice yazılmış tarihinde yer almayan birçok bilgi eklenmiştir. Süryanice kitapta yer alan bilgiler yalnızca lslam fetihleriyle ilgilidir. Şu durumda, Süryanice olan nüshada lskenderiye kütüphanesinin yakılması olayından söz edilmesi, bunun Arapça nüshasının aslında yazılmış olmasına veya bazılarının zannnettikleri gibi daha sonra gelenlerden biri tarafından oraya sokuşturulmuş bulunmasına işaret etmez. Yukarıda belirttiğimiz gibi, yazar; Arapça kitabına Rum ve Arap edebiyatıyla ilgili birçok şeyler eklemiş ve bu yüzden olayla ilgili bir bağlantı kurmuştur. Bu nedenle de lskenderiye kütüphanesinden söz etmeyi gerekli görerek yakılışından söz etmiştir. Bu konuda yaptığımız araştırma ve incelemeler sonunda Ebü'l-Ferec'in bu bilgileri kendisinden 40 yıl önce ölmüş olan, Müslüman bir tarihçiden aktardığı ortaya çıkıyor. Bu kişi kadı-i ekrem adıyla bilinen Halep veziri Cemalettin Ebü'l-Hasan Ali b. Yusuf b. lbrahim Kıfti'dir. Bu zat H. 565 yılında Mısır Said'inde bulunan Kıft şehrinde doğmuş ve 646 yılında Halep'te ölmüştür. Bu zatın yazdıkları kitaplar arasında Kahire'de Hidiv Kütüphanesi'nde H. 1197 yılında yazılmış el yazısı Teracimü'l-Hükema adında bir kitabını gördük. Bu kitapta Ebü'l-Ferec tarafından verilen bilgilerle aynı anlamda ancak daha detaylı bilgi verildikten başka lskenderiye kütüphanesinin kurulması tarihinden itibaren geçirdiği değişiklikler çerçevesinde açıklamalarda bulunuluyor. Söz konusu kitapta gördüğümüz bilgiler aynen şöyledir:


"Yahya, Amr b. el-As tarafından Mısır ve lskenderiye fetholunduğu zamana kadar yaşamıştı. Bu bölge Müslümanların eline geçtikten sonra Yahya Amr'ın huzuruna çıktı. Amr b. el-As Yahya'nın ilim ve irfandaki yerini, inancını, Hıristiyanlarla olan hayat hikayesini bildiğinden kendisine özel bir yer ayırdı. Yahya'nın teslisin iptali ve alemin inkizası hakkındaki düşüncelerini dinledi. Bunları beğendiği gibi, Araplarca o güne kadar bilinmeyen çeşitli konulardaki bilgi ve hikmetli sözlerine de hayran kaldı. Amr; akıllı, sözden anlar, doğru ve isabetli fikir sahibi biriydi. Yahya'yı yanına aldı. Yakınından ayırmadı. Bir gün Yahya, Amr'a der ki: 'lskenderiye'de tüm gelirleri ele geçirdiniz. Bulduğunuz her şeye el koydunuz. Bunlardan size yararı olanlara karışmak istemem ancak bir şeyin size yararı yoktur. Bunların bizim olması gerekmez mi? Bunları bize veriniz.' Amr "ne istiyorsun?" diye sorar. Yahya 'Kral kütüphanesinde bulunan kitapları istiyorum. Bunları koruma altına aldınız. Oysa biz bunlara muhtacız. Bunlardan size bir yarar yoktur' cevabını verir. Amr 'Bu kitapları kim topladı? Hikayesi nedir?' diye sorar. Yahya kütüphanenin tarihini şöyle nakleder: lskenderiye meliklerinden Ptolemee Philadelphe (M.Ö. 285) ilim ve alimlere rağbet göstererek, her taraftan bilimsel eserleri toplattırdı. Bunlara odalar ayırdı. Böylece birçok kitap toplanmıştı. Bu kitaplara bakma görevini lbn Mürre (Zemire) adı ile bilinen birisine verdi. Bunların hangi fiyatla olursa olsun mutlaka satın alınması, satan kimselere ödüller verilmesi konularında kendisine izin ve yetki verdi. lbn Mürre aldığı emirler doğrultusunda kısa bir süre içinde 50.120 (elli bin yüz yirmi) kitap topladı. Kral kitapların biriktiğini ve sayısını öğrenince lbn Mürre'ye 'Bizde bulunmayan dünyada daha başka kitap kalmış mıdır?' diye sorar. O da 'Evet! Sind, Hind, Iran, Cürcan, Erman, Babil, Musul ülkelerinde ve Rumların yanında başka kitaplar vardır' cevabını verir. Kral buna şaşırır. lbn Mürre'ye kitap toplama işini sürdürmesini emreder. Kral ölünceye kadar bu durum devam eder. Toplanan kitaplar bu kralın ölümünden sonrada koruma altına alınmıştır. Bugüne kadar gelen krallar, bu kitapların korunmasına özen göstermişlerdir. Amr b. el-As Yahya'nın bu açıklamalarını şaşırtıcı bulur. Yahya'ya 'müminlerin Emiri Ömer b. Hattab'tan izin almaksızın bu konuda hiçbir emir veremem' der ve olayı Hz. Ömer'e yazar. Hz. Ömer'den şu cevap gelir 'Sözünü ettiğin kitaplara gelince; bunlar Allah'ın kitabına uygun şeyleri içeriyorsa Allah'ın kitabı bizi onlara muhtaç olmaktan korumuştur. Allah'ın kitabına aykırı şeylerse onlara zaten gerek yoktur. Onları yak.' Amr b. el-As bu kitapları lskenderiye hamamlarına dağıtmaya ve külhanlarda yaktırmaya başladı. O sırada lskenderiye'de bulunan hamamların sayısını biliyordum ama hatırlayamadım. Rivayete göre bu kitaplar böylece altı ay içinde tüketilmiştir. Bunu işitip de hayrete düşmemek mümkün değildir." lbn Kıfti'nin verdiği bilgiler işte burada bitiyor.

Bu bölüm Ebü'l-Ferec'in sözleriyle kıyaslanırsa Ebü'l-Ferec'in lbn Kıfti'nin bu konuyla ilgili sözlerini kısaca aktarmış olduğu ortaya çıkar. Her iki kitap yani lbn Kıfti'nin kitabı ile Ebü'l-Ferec'in kitabı gözden geçirilirse Ebü'l-Ferec'in, Arapça tarihine eklediği bilimsel değerlendirmelerin çoğunu lbn Kıfti'den aktardığı görülür. Bu durumda lbni Kıfti'nin bu bilgileri nereden aldığını incelemek gerekir. Büyük çoğunluğa göre bunun kaynağı Abdüllatif Bağdadi'nin kaynağıyla aynıdır. Her ikisi de çağdaştılar. Ancak Abdüllatif ondan daha önce yetişmişti. Çünkü bu zat H. 557'de doğmuş 629'da ölmüştü. Üzülecek nokta şudur ki, bu kaynaklar kaybolan Arapça kitaplar arasında yok olup gitmiştir. Bununla birlikte lbnü'n-Nedim'in Fihrist'inde tabiatçı filozoflardan söz edilirken lskenderiye kütüphanesinin kurulması hakkında verilen bilgiler göz önüne alınırsa bu kütüphanenin tarihi durumu için o dönemde kaynak olan kitaplardan olarak lshak el-Rahib adında bir adamın Yunanlılar ve Romalılardan ve bunların ilim, edebiyat, gelenek ve ahlakından söz eden bir tarih kitabı bulunduğu ortaya çıkar. Arap tarihçilerinin lskenderiye kütüphanesinin Zemire aracılığıyla kurulduğu hakkında yazdıkları şeyler işte bu tarihten naklettikleri bilgilerdendi. lskenderiye kütüphanesinin nasıl kurulduğu bu kitapta şöyle anlatılıyor: "lskenderiye hükümdarlarından Ptolemee Philadelphe (M.Ö. 285) hükümdar olunca bilim kitaplarını araştırmaya ve toplamaya çalıştı. Zemire adında bir adamı bu işle görevlendirdi. Rivayete göre bu adam 54.120 cilt kitap topladıktan sonra bir gün krala; "Efendim! dünyada Sind, Hint, lran, Cürcan, Erman, Babil ve Musul'da ve Romalıların yanında, daha birçok kitap vardır" demiş. Bu olay lbn Kıfti'nin söylediği olayın aynıdır. Büyük ihtimalle lbn Kıfti, kütüphanenin kuruluşunu sözünü ettiğimiz lshak Rahib'den ve yakılmasını da bir başkasından almıştır. lbnü'n-Nedim, filozoflar hakkındaki bilgileri rahib lshak'tan almamış olsaydı, lslam tarihçilerinin Amr ibnü'l As aracılığıyla lskenderiye kütüphanesinin yakıldığına dair bir şey yazmadık!arını nasıl zannettiyse lshak'ın varlığından ve verdiği bilgilerden de haberimiz olmayacaktı.


Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılıyor ki, lskenderiye kütüphanesinin yakılması olayı Ebü'l-Ferec tarafından dini bir taassup sonucu olarak ortaya atılmadığı gibi kendisinden sonra bir başkası tarafından kitabına sokuşturulmuş uydurma bir şey de değildir. Ebul Fereç bu konuyu lbn Kıfti'den almıştır. lhn Kıfti ise Müslüman kadılardan bir kadı, fıkıh, hadis, kuran ilimleri, dil vs. ilimlerde otorite sahibi saygın bir zattı Kendisi birçok seçkin eser toplamıştı. Her taraftan oldukça değerli kitaplar kendisine getiriliyordu. 50.000 dinar değerinde bulunan kütüphanesi kadar dünyada hiçbir şeyden zevk almazdı. llim ve irfana olan büyük sevgisine dair birçok ilginç hikayeler rivayet olunur. Çocuksuz olarak öldüğünden kütüphanesini Halep Emiri Nasirü'd-devle'ye vasiyet etmiştir. Tarih, nahiv ve dile dair çeşitli eserleri vardır. Mısır tarihinin başlangıcından, Salahaddin Eyyübi zamanına kadarki tarihi olayları kapsayan 6 ciltlik Kitabu Ahbar-ı Mısır adındaki eseriyle, konumuz olan Teracümü'l-Hükema kitabı bu eserler arasındadır. Burdan da anlaşılıyor ki, lbn Kıfti ile Abdüllatif Bağdadi lskenderiye kütüphanesinin yakılması konusundaki bilgileri daha sonra kaybolmuş bir kaynaktan almışlardır. lslam tarihlerinin bu olaydan bahsetmemesi konusuna gelince; bunun elbette bir nedeni vardır. Bizce lslam fetihlerini ilk yazanlar bu olayı zikretmişlerdi. Ancak daha sonra Müslümanlar arasında uygarlık ilerledikçe, ilim ve maarif ile uğraşmak ve kitapların kadir ve kıymeti takdir edilince, Raşid Halifeler devrinde böyle bir olayın olmasını gerçeklerden uzak görerek söz konusu kaynaklardan çıkarmışlardır. Bununla birlikte belki de bu olay, diğer bir başka nedenden dolayı lslam kaynaklarında yer almamıştır. Ancak her durumda Ebü'l Ferec'in bu konuda verdiği bilgilerin doğruluğunu kabül ettik.


Üçüncüsü; lslam tarihlerinin birçok yerlerinde lran vs. kütüphanelerinin yakıldığı kısaca belirtiliyor. Keşfü'z-Zünün yazarı öncekilerin ilimlerinden söz ettiği yerde, söz konusu bilgileri şu şekilde özetliyor: "Müslümanlar Iran şehirlerini ele geçirince lranlıların kitaplarını da ellerine geçirdiler. Sa'd ibn Ebi Vakkas bu kitaplar hakkında ne yapılması gerektiğini sorarak, Müslümanların diline tercüme olunması için Hz. Ömer'den izin istemiştir. Hz. Ömer şu cevabı yazıp göndermiştir: "Bu kitapları suya atınız. Çünkü bunların içeriği doğru yola götürüyorsa Cenab-ı Hakk onlardan daha fazla Hakk yolunu gösteren bir açık kitap bize bahşetmiştir. Sapıklık ise Allah bizi ondan kurtarmıştır". Bunun üzerine Müslümanlar o kitapları suya veya ateşe atmışlar ve İranlıların bilimleri onlarla beraber yok olup gitmiştir. Keşfu'z-Zunün, sahibi Müslümanlarda bilim ve eğitimden söz ederken "Müslümanlar ülkeleri feth ettikleri sırada buldukları kitapları yakmışlardır" diyor. Hiç kuşku yoktur ki Keşfu'z-Zunün sahibi bu bilgileri bir kaynaktan almıştır. Nitekim lbn Haldun bunu destekleyerek "Fetihler sırasında Hz. Ömer tarafından imha olunması emredilen, lranlıların bıraktığı bilimsel eserler nerededir?" diyor.


Dördüncüsü; söz konusu yüzyıllarda bir düşmandan öç almak için kitap yakmak geçerli bir adetti. Bir toplum veya bir ulus halkı, hakaret için diğer bir toplum veya ulusun kitaplarını yakardı. Nitekim Abdullah b. Tahir, Mecusilerin yazdıklarından kendi devri olan H. 213 yılına kadar ulaşmış bulunan bir kısım kitapları suya attırarak imha ettirdiği gibi diğer bölgelere de bu şekilde hareket etmelerini emretmişti. Tatar hükümdarı Hülagü de H. 656 yılında Bağdat'ı ele geçirdiği zaman burada bulunan çok sayıda kitabı, daha önce Arapların yaktığı gibi, kendince ona bir karşılık olmak üzere Dicle lrmağı'na attırarak yok etmiştir. Bazılarının rivayetine göre Hülagü bu kitapları kerpiç gibi kullanarak bunlardan atlarına ahırlar ve yemlikler yaptırmıştır. Büyük ihtimalle Hülagü bu kitapları Ehl-i Sünnet'den öç almak için suya atarak imha etmiştir.


Avrupalılar haçlı savaşları sırasında Trablusşam'ı feth ettikleri zaman Kont Saint Gilles'in emri ile şehirde bulunan kütüphaneyi yakmışlardır. Kont, içinde Kur'an-ı Kerim'den birçok kopyanın bulunduğu bir odaya girip kitapları görünce tüm kütüphanenin yakılmasını emretmiştir. Tahminlere göre bu kütüphanede 3 milyon cilt kitap vardı. lspanyollar Endülüs bölgesini 15. yüzyılda Müslümanlardan aldıkları zaman aynı eylemlerde bulunmuşlar, kütüphaneleri yakıp yıkmışlardı.


Beşincisi; o yüzyıllarda dinin temsilcileri, eski ma'bedlerin yıkılması ile sahiplerine ait kitapların yakılmasını yeni dinleri güçlendiren hususlardan sayıyorlardı. Rum imparatorları Hıristiyanlığı kabul ettikleri zaman putperestliğe ait olarak Mısır'da bulunan heykel ve mabedlerin, içlerinde bulunan kitap vs. ile beraber yakılmasını emretmişlerdi. Halifeler Mutezile mezhebi ve felsefe ile uğraşanlar hakkında zor kullanmak istediklerinde bunların kitaplarını yakarlardı.


Mutezile mezhebi mensupları bu şekilde gördükleri baskı ve şiddet yüzünden gizli gizli toplanırlardı. Buna rağmen yine de halifelerin takiplerinden ve baskılarından kurtulamazlardı. Buna örnek olacak en önemli olaylardan biri, Sultan Gazneli Mahmud'un H. 420 yılında Rey şehrini ele geçirdiği zaman Batınileri öldürüp Mutezile mensuplarını sürdürdüğü gibi felsefe ve yıldız bilimleri ile Mutezileye ait olan kitapları da yaktırmıştır.

Altıncısı; lslam tarihinde imamlardan bazı kişiler, kendi kitaplarını kendileri yakmışlardır. Örneğin Ahmet b. Ebi'l Hivari ilim tahsilini tamamladıktan sonra bir gün kalbine gelen ilham gibi bir duyguya dayanarak kitaplarını Fırat lrmağı'nın kenarına götürmüş ve orada bir saat kadar ağladıktan sonra kitaplarına dönerek "Allah'ı tanıtmak için bana iyi rehberlik ettiniz. Şimdi sizin gösterdiğiniz Allah'ı buldum. Artık rehber ile uğraşmak gereksiz ve saçmadır" diyerek kitapların yazılarını yıkayıp yok etmiştir. Anlatıldığına göre Süfyan-ı Sevri sahip olduğu kitapların ölümünden sonra toprak altına gömülmesini vasiyet etmiştir. Aynı şekilde Ebu Amr b. Ala, tavana kadar dolu olmak üzere bir oda dolusu kitaba sahipti. Dünyadan el etek çekip kendisini ibadete verince bunları yakmıştır.


Yukarıdaki açıklamalara dayanarak Arapların lslam'ın ilk yıllarında karşılaştıkları eski bilimsel kitapları lslamiyet'in güçlendirilmesi amacıyla yaktıklarını kabul etmeyi tercih ediyoruz. Ancak zamanla egemenlikleri ve güçleri iyice artınca, ilim ve kültüre daha fazla ağırlık vermeye başlamışlardır. Bunun sonucu olarak, yaktıkları kitapların birkaç katını ilim ve irfan alemine hediye ederek, bu konudaki kayıpları kat kat fazlasıyla telafi etmişlerdir.



Corci Zeydan’ın İslam Uygarlıkları Tarihi Kitabından Alıntılanmıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak