İslamiyet'ten Sonra Araplarda Bilim ve Eğitim
lslamiyet'ten sonra Arapların bilim ve eğitiminden amacımız, lslamiyet'in doğuşundan itibaren lslam uygarlığının yükselmesi devrine kadar uğraştıkları bilimlerdir. Sayı olarak çok olan bu bilimler üç bölümde toplanabilir:
Öncelikle lslamiyet'in zorunlu gördüğü Kur'an-ı Kerim, hadis-i şerif, fıkıh, dil ve tarih bilimleridir. Bunlara "ulüm-i lslamiyye" veya "adab-ı lslamiyye" adını veriyoruz.
İkincisi; Cahiliye çağında bilinip lslami devirde iyice gelişen şiir ve hitabet ilimleridir. Bunlara "adab-ı cahiliyye" veya "adab-ı arabiyye" (edebiyat-ı arabiyye) diyoruz.
Üçüncüsü; tıp, hendese (geometri), felsefe, astronomi vs. "ulüm-i tabiiyye ve riyaziyye" (tabiat bilimleri ve matematik) gibi diğer dillerden aktarılan bilimler. Bunları "ulüm-i dahile" veya "ulüm-i ecnebiyye" adlarını veriyoruz.
Söz konusu bilimlerle, bu bilimlerin lslam uygarlığıyla olan bağlantısından söz etmeden önce açıklayıcı bir giriş yapmayı zorunlu görüyoruz.
İslamiyet ve İslami Bilimler
Araplar daha önce sözünü ettiğimiz yaşantı, bilim ve kültür içindeyken, Kur'an-ı Kerim Hz. Peygamber'e nazil olmuştu. Bu Yüce Kitap'ta kendilerince alışılmamış bir üslup ve tarzda gördükleri fesahat (anlatımda açıklık ve düzgünlük) ve belagat (eksiksiz ve yanlışsız anlatma sanatı-retorik veya sözbilim) karşısında şaşırıp kalmışlardı. Çünkü Kur'an-ı Kerim, onların bildikleri kahin sözü veya ölçülü ve uyaklı bir şiir çeşidi değildi. Belki her ikisine aykırıydı. Kur'an-ı Kerim, şiir ve uyaklı düz yazı (seci') biçimindedir. Ne şiir, ne düz yazı ne de yalnızca seci'e benzer. Bununla beraber o kadar belagatli ve yüce bir üsluba sahiptir ki, Arap dilinde daha önce böyle bir ifade tarzı hiç görülmemişti. Bu yüzden Araplar, Kur'an-ı Kerim'in içerdiği belagatlı ifadelere, şeriat ve hükümlere ve haberlere hayran kalmanın ötesinde aşık olmuşlardır. Daha sonra lslam'ı kabul edip, Kur'an-ı Kerim'i okumaya ve hükümlerini, yani buyruk ve yasaklarını öğrenmeye çaba harcadılar. Çünkü Kur'an-ı Kerim, din ve dünyanın temeli, hakimiyet ve halifeliğin destekçisidir. Kur'an'ın hükümlerini anlamaya çalışırken kimi zaman zorluklara ve yorumlarda farklılıklara düşünce, Hz. Peygamber'in hadis-i şeriflerine başvuruyorlardı. Bu nedenle hadislerin de toplanması ve düzenlenmesini gerekli gördüler. Hadiseleri Peygamber'in ağızından işitenlerden (sahabeler) veya onlardan aktaranlardan (tabiler) güvenilir bir zincirle toplamaya başladılar. Hadisleri toplarken kimi zaman rivayetlerde uyuşmazlık görüldüğünde doğru hadislerle diğerlerini ayırmak zorunluluğu doğdu. Bunun üzerine hadis kaynaklarını ve ravilerini inceleme ve araştırmaya başladılar. Bu zorunluluk kendilerini hadisçilerin sınıfları yani hadisi nakledenlerin Hz. Peygamber'e yakın veya uzak olmaları ve içtihad (yorum yapıp hüküm verebilme) derecesine ulaşmış alimlerden bulunmaları vs. açısından derecelerini - ve ne gibi durumdayken o hadisle karşlaştıklarını araştırma ve incelemeye yöneltti.
lslam devleti zamanla daha da güçlenip kök salınca, ele geçirilen ülkeler üzerine vergiler konulup toplanmaya başladı. Bu vergilerin, fetihlerin şekil ve tarzına yani savaş yoluyla veya barış yoluyla alınıp alınmadıklarına göre biçimi ve miktarı çeşitliydi. Buna dayanarak o vergilerin hukuka uygun biçimde, adil bir yöntemle konulabilmesi için fetihleri, savaşları ve olayları kaydedip derlemek zorunda kaldılar. Emeviler devrinde devlet idaresi bozulunca ilim ve irfan sahiplerinin özellikle Raşid Halifeler devrini bir "örnek model" şeklinde gösterip, sosyal ve idari düzeni ıslah etmeye çalıştılar. Bu bilgilerden de Hz. Peygamber, sahabe ve tabiin'e ait olan tarihler oluştu. Kur'an-ı Kerim'in hükümleriyle peygamberin sünnetini anlamak ayet ve hadis metinlerinin anlaşılması ve incelenmesine bağlıydı. Bu ihtiyaçtan da, tefsir ilmi ve ayetlerin düzgün okunmalarıyla ilgili olan kıraat ilmi, sünnetin Hz. Peygamber'e isnadıyla hadis i şerifler ve hadislerin doğruluk derecelerini ayırt etme çabaları sonucunda da hadis ilimleri doğmuştur.
Sözü edilen hükümleri asıllarından çıkarabilmek ve bunun yöntemini anlatan ve gösteren kusursuz bir metot bulmak zorunluluğundan da "fıkıh usülü" ilmi ve burdan da zamanla, fıkıh, akaid ilmi ve daha sonra da kelam ilmi doğmuştur.
Müslümanlar Kur'an-ı Kerim ile hadisleri okumaya ve yorumlamaya başladıklarında, Araplardan olmayan Müslümanlar Arapça'yı çok iyi bilmediklerinden ve kuralına uygun olarak doğru okumada zorluk çektiklerinden, Arap dilinin kayt ve düzenlenmesi, dilbilgisi kurallarının konması ve sözcüklerin belirlenip anlamlandırılması gereksinimi doğmuştur. Arap dil bilimleri ile meşgul olanların çoğunun Arap olmayanlar milletlerden olmalarının nedeni de budur. Kelimelerin çeşitlerinin belirlenmesi, anlamıyla telaffuzunun tesbit olunması, Müslümanları, Kur'an-ı Keıim'in kendilerine indiği Kureyş'in dilini incelemeye yöneltti. Daha önce belirttiğimiz üzere, dil konusunda inceleme ve araştırma yapmak için eldeki tek kaynak Arap şiir ve atasözlerinden oluşuyordu. Bunun üzerine dil bilginleri, birçok sıkıntı ve güçlüğü göze alarak, Arap çöllerine gidip, orda yaşayan Araplarla çadırlarda kalıp kaynaşarak, onların ağızından şiirler, deyimler ve atasözleri toplamaya çalışmışlardır.
Oysa bu şiirler, deyimler, atasözleri ve Arap hikayelerini iyice anlayabilmek, Arapların soylarını, tarihi olaylarını, gelenek ve göreneklerini iyi bilmeye bağlıydı. Bunun sonucunda Arap edebiyatı ve kültürü bilimi “ilm-i edeb” doğmuştur. Müslümanlar Arap şiirlerini araştırıp incelerken, anlamlarında anlaşmazlığa düştükleri gibi şekillerinde ve söylenişlerinde de birtakım uyuşmazlık ve farklılıklar gördüklerinden şairlerin derecelerini, yetiştikleri yerleri, şiirlerini, kabilelerinin tarihlerini de incelemek zorunda kaldılar.
Dil ve şiiri Arapların ağzından toplamak için onların çadırlarına kadar giden bilginler, astronomi, ilm-i enva', ilm-i hayl, ilm-i ensab, vs. ile ilgili bilgilerini de öğrenmiş olduklarından, dönüşlerinde bu bilgileri de kayd ve zapt etmişlerdir. Bu yüzden sözü edilen bu bilimler üzerinde uzmanlaşanlar, çoğunlukla dil bilginleriydi. Müslümanlar bu topladıkları bilgiler arasında örneklerine çok seyrek olarak rastlanan bazı söz ve şiirleri "nevadir" adı altında ayrı bir bölüm olarak düzenlemişlerdi.
Kısaca belirtmek gerekirse; lslam'ın ilk yıllarında, Müslümanların meşgul oldukları bilimlerin esas kaynağı Kur'an-ı Kerim'di. Dini ilimlerin dışında, edebiyat ve dil bilimlerinin doğmasının nedeni de Kuran'dı. Bu nedenle söz konusu bilimlere "lslami ilimler" adını verdik.
Corci Zeydan’ın İslam Uygarlıkları Tarihi Kitabından Alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder