Masal Mitoloji Yaratıkları
Tacitus (İS 55-116/20) Germania kitabını “Bundan ötede masal diyarı başlar. Söylendiğine göre Helusilerle Oxionların başları ve yüzleri insana, beden ve âzaları hayvana benzermiş. Bunun hakkında kesin bir delil olmadığı için meseleyi olduğu gibi bırakıyorum,” diye bitirir. Kâtip Çelebi’nin istinsah ettiği nüshası 1703-4 yıllarına tarihlenen, Amerika kıtasını anlatan Tarih-i Hind'i Garbî, incisi bol bir ada olan Küba’da yaşayan yarı insan yarı balık bir yaratıktan söz eder. Egzotik ülke ve canlılarından bahseden seyahatnameleri inanılmaz varlıklarla doldurmak sanki şarttır.
Batı’da ilk.yayınları pornografik görülerek yasaklanan Binbir Gece Masalları, Dede Korkut hikâyeleri, Köroğlu kolları, Battal Gazi menkıbeleri, çocuklar kadar büyüklere de seslenen, masal dünyasını besleyen külliyatlardır. Evliya Çelebi’ye göre Hamzaname altmış ciltken,, meddahlar onu üç yüz altmış cilde çıkarmışlardır.
Jorge Luis Borges ile Margarita Guerrero Düşsel Varlıklar Kitabı’nda (1957) çeşitli kültürlerden adı var aslı yok yaratıklara ilişkin kayıtları derlemişlerdir. Hulki Aktunç bu kitaba (Mitos Y., 1992) “Zeyl” yazarak kültürümüzdeki yaratıklar bilimine katkıda bulunmuştur.
Cin
Cin, İslamiyet’te “duyularla idrak edilemeyen, insan gibi şuur ve irade sahibi, İslamiyet’in kurallarına uymakla yükümlü tutulan, mümin ve kafiri bulunan varlık” türüdür. Arapça cenn (örtmek, örtünmek, gizli kalmak) kökünden adını alan cinler, insanlara müdahale ettikleri ve bazı insanların onlarla ilişki kurdukları iddialarıyla hep gizlilik perdesinin sınırında dururlar. Bazı insanların içine girip onları ecinnili yaparlar. Hz. İsa’nın mucizeleri arasında anlatılan dilsiz, saralı, sıtmalı hastaları iyileştirmesi, hastalığa neden olan cinleri azarlaması veya cinlerin başkanı Beel-zebub’un yardımıyla gerçekleşmiştir. İslam kültüründe cinlerle evlenenler, cin tarafından kaçırılan genç kız hikâyeleri vardır. Cinleri bugünkü bilimle çeşitli biçimlerde, örneğin mikrobiyolojik varlıklar olarak açıklamaya çalışan tefsirler yapılmışsa da, asli niteliklerinin duyularla idrak edilememeleri olduğu ve ancak ‘nakil’le bilinebilecekleri görüşüyle ortodoks görüşler bu tefsirlere itibar etmez. Bu konudaki kuramsal açıklamalardan biri de “inanmayana görünmeyecekleri” biçimindedir. Köylerde cinlerin eskisi gibi ‘faal’ olmayışı, Hac’dan getirilen kutsal toprakların artarak cinleri kaçırması veya cinlerin ezici bir çoğunluğunun Müslümanlığı kabul ederek artık insanlarla uğraşmamalarıyla açıklanır.
Cinler Arap topraklarında Ubâr denilen yerde çok bulunurlar. Yılan, rüzgâr ve insan biçiminde üç türlüdürler. Cinlerin padişahı vardır ve padişahlarının sözlerini tutmak zorundadırlar. Bismillahsız yapılan işlere karıştıkları gibi, geceleri sabaha kadar devam eden düğünleri ünlüdür. Bu düğünlerde, insanların sandıklara Bismillahsız koydukları elbiseleri giyerek süslenirler. Anadolu’nun birçok yöresinde Orta Asyalı Şaman inanç sistemi içinde yer alan ve bebekleri boğan kötü ruh albız, albastı, alkarası, al karısı adlarıyla dişi cin olarak kabul edilmiştir.
Tarihin her döneminde her kültürde çeşitli cinler vardır ve bazı kültürlerin tanrı, yarı-tanrı, melek, dev ve cinleri başka kültürlere genellikle itibar kaybederek başka niteliklerde devredilmiştir. Örneğin, Yunan daımonları, Latin genıus'ları Hıristiyanlıkta itibar kaybettikten sonra Aydınlanma çağında tekrar sanatın konusu olmuşlardır.
Geniş cin yazınından, bugün sinema ve çizgi roman, biblo vb. gibi yan ürünleriyle tekrar gündeme sokulan cinler de vardır.
Gnomlar yeraltında gizli hâzineleri bekleyen biçimsiz cücelerdir. Film kahramanı olan Gremlinler ise uçaklarda arıza yaratarak, havacılara, pilotlara zarar veren cinlerdir. Sözcüğün kökeni eski Kuzey dillerine uzanır, Tötonlarda kızdırmak, üzmek, yormak anlamında olan greme fiilinin tarihi 1000 yılından öncelere gitmektedir.
Troller İskandinav mitolojisinin Thor’a karşı savaşan devleridir; Hıristiyanlık’tan sonra cüceleştiler ve dağ koyaklarında, viranelerde yaşayan, kötü huylu perilere dönüştüler. Köylüler ekinlerine ve fırsat bulurlarsa kendilerine zarar veren bu perilerden şikâyetçiyken, Norveçli ünlü edebiyatçı Henrik Ibsen Trolleri milliyetçileştirdi. 1960’lı yılların sonlarında yayınlanan Tina adlı çocuk dergisindeki “Afacan Cüceler” çizgi öykülerinin kahramanları da köylüye zarar vermekle birlikte sevimli gösterilen Trollerdir. 1980’li yılların sonunda Trol bebek modası Türkiye’ye de geldi ve uzaylı, hippi, yuppi, Kızılderili kılığında Troller uğurlu diye satıldı.
Alaeddin’in lambası ise Çin’de bir sihirbaz veya Taocu’nun sihirli iksir şişesi olur ve en ünlü hikâyelerden biri, şişesine giren bir Taocu’yu anlatır, iksir şişesinden kötü cinleri yakalamak için çıkan bulut da lamba cinini çağrıştırmaktadır.
Peri
Periler cinler gibi her kültürde bulunurlar ve çok çeşitlidirler. Avrupa’da Latince fatum, kuzey ülkelerinde nom olarak bilinen periler, kaderle ilişkilendirilmiştir. Yunan mitolojisindeki sanat müzleri, okuyla insanları âşık eden Latince adıyla Cupido, perilerin aldığı çağdaş biçimlerdendir. Yer ve su perileri Şamanlıkta da önemli yer tutar. Evrensel masal şemalarında olduğu gibi Anadolu masallarında da kahramana sihirle yardımcı olan, şarkı söyleyen, padişah kızı güzel periler vardır.
Türkçeye Farsça peri’den geçen sözcüğün kökeni Avesta metinlerindeki pairika’ya dayanır ve burada insanları doğru inançtan saptıran cindir, iyicil anlamını sonradan kazanmıştır. Türkçeye edebiyat yoluyla girdiği, sonra halk ağzında yaygınlaştığı anlaşılmaktadır. Perihan adı da Türkçe ‘han’ sözcüğüyle değil, Farsça okuyan anlamında han ekiyle türetilmiştir ve cin efsunu okuyan, muska yazan demektir. Doğu Karadeniz’de perilere atfedilen nitelikler cadılarla özdeşlik gösterir. Örneğin, Çamlıhemşin’de ataları peri kızıyla evlendiği için, cadıların ayaklarının ters olmasından mülhem Tersbacakoğulları olarak anılan bir sülale vardır.
Cadı
Avrupa, özellikle kuzey ülkeleri cadı diyarıdır. Doğu Avrupa’da 18. yüzyıla kadar sürmek üzere 15.-17. yüzyıllar arasında Avrupa’da sayılan yüz binlerle ifade edilen kadın cadı oldukları gerekçesiyle yakılarak öldürüldüğü gibi, cadı suçlamaları ABD ’ye de sıçramış, 1630-1700 yıllarında birçok kasabada cadı avı düzenlenmiştir.
Kökleri IÖ 5. yüzyıl İrlanda’sına çıkan fdallovveen, yaz mevsimimim sonu kabul edilen 31 Ekim’de, o yıl ölenlerin ruhlarının canlıların gövdesine girmesini engellemeyi amaçlayan ve insan da kurban edilen Druid ayinidir. 1840’larda Irlandalı göçmenlerle ABD’ye taşınmıştır ve bugün ABD’de Halloween/Cadı Bayramı biçiminde, gençlerin cadı kostümleri giyerek eğlendiği resmi tatil günüdür. 1999 yılından beri İstanbul’da bazı diskolarda parti konusu olmaya başlamıştır.
Anadolu’da cadı, bir yandan cin çarpan insanlar ve hortlaklarla bir yandan da masalların kötü büyücüsü kocakarılarla karışır. Türkçeye Farsçadan girmiş olan sözcük, Divan edebiyatında sevgilinin gözü, bakışı, saçını anlatan bir mazmundur.
Dev
Eski İran dininde tanrı olan deva, Zerdüşt tarafından cin sayılmıştır ve Türkçedeki devin kökeni budur. Mezopotamya, Yunan ve İskandinav mitolojilerinde devler tanrılarla savaşır ve yenilirler. Ortaçağ Avrupa’sında birçok şehrin koruyucu devi vardı ve karnavallarda maketleri dolaştırılırdı. Masal kahramanının karşısına çıkan önemli engellerden biri de devdir. Odysseia’nm Kyklops’u ve Dede Korkut’un Tepegöz’ü en tanınmış tekgözlü devlerdendir.
Ejderha
Ağzından ateş çıkaran, kanatlı dev yılan diye tanımlanabilir, iyicil bir güç olan Çin ejderi yüzyıllarca imparatorluğun simgesi olmuştur. Eski Yunanlılar ejderha gözünden yapılan ilaçlar tanımladıkları gibi, örneğin Agamemnon’unkinde olduğu gibi, kalkanlarına ejderha resmi de çizmişlerdi. Roma’da da piyade taburunun nişanı ejderhaydı. Fenike mitolojisinden alınan Leviathan Yahudilik ve Hıristiyanlıkta puta taparlığın simgesi olmuştur. Çeşitli kültürlerde birçok kahraman, Herakles, Sigurd ya da Siegfried, İskender, vb. ejderhayla dövüşmüştür; St. Michael, St. George da ejderha öldürmüş Hıristiyan azizleridir. Ejderha, hâzinelerin bekçisi olması da dahil, birçok özelliği ile Şahmaran’a benzer.
Gulyabani
Gûl İslamiyet öncesi Araplarda kötü dişi cindir. Erkeğine de kuturb denirdi. Gül her biçime girebilir, yolculara saldırır ve öldürür; kuduz hastalığının da nedeni olarak kabul edilir. Gulyabani sözcüğü Gûl-i beyâbânî’den gelir. Hüseyin Rahmi’nin filme de alınmış olan Gulyabani (1912) eseri, kandırmacaya dayandığı için gerçek cin kitabı sayılmaz.
Kudret Emiroğlu’nun
GÜNDELİK HAYATIMIZIN TARİHİ kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder