“Beyni, ikiye bölünmüş bir beyin olarak değil de, uyum içinde çalışan iki beyin olarak görmek daha gerçekçidir.”
Modern anlamda yönetici, problem çözücü bir kimsedir. O probleme iki beyin perspektifinden bakar. Her insan tüm kapasitesini geliştirme potansiyeline sahiptir. Yani insanların beyinlerinin sol veya sağ taraflarından biri daha baskın değildir. Beyninin sağ tarafının baskın olduğunu iddia edenler aslında, sol tarafa atfedilen becerileri geliştirmemiş demektir.
Araştırmalar sonucunda beynin iki yarımküresi (sağ lob ve sol lob) uyum içinde çalıştığı zaman öğrenme kabiliyetinin arttığı ortaya çıkmış. Bir insan öğrenme zorluğu çekiyorsa bu durum genellikle beynin iki yarısının birbiriyle bağlantıda olmamasından kaynaklanıyor. Beynin sol ve sağ yanlarının daha iyi iletişim kurmasını sağlayan kişiler bilgi edinme ve hafıza güçlerini artırırlar.
Sol yarımküre analizci, yani çözümlemeci; sağ yarımküre sentezci yani parçaları bütünleştiricidir. Sol kesim, sebep-sonuç ile ilişkilidir, sağ ise anlık, simültane ve bütüncül düşünmeyle ilgilidir. Sol zaman bağlıdır, sağ ise değildir. İdeal olanı her iki beyin arasında güzel bir köprü kurabilmektir.
Beyin, sağ ve sol loblarıyla uyum içinde çalıştığında verimi en yüksek olur. Yaratıcılık, beynin böyle bir uyum içinde çalışması sonucu ortaya çıkar.
Kitap okurken genelde her iki lob birlikte koordineli bir şekilde çalışmak zorunda kaldığından kitap okumak beyin loblarının dengeli gelişiminde en faydalı faaliyetlerdendir. Çünkü sol lobca takip edilen ve kavranan sözel kavramlar, sağ lobla tasvir edilir, şekil, imge ve yeni düşüncelere dönüştürülür, canlandırılır. Halbuki, televizyon izleme, sağ lobu genelde pasif durumda bırakmaktadır. Bu yüzden de genelde beyin gelişimine pozitif bir katkı sağlamamaktadır.
Araştırmalar, beynimizin sağ yarısının vücudumuzun sol tarafını, sol yarısınınsa vücudumuzun sağ tarafını kontrol ettiğini göstermiştir. Ayrıca bir telefon konuşmasını sol kulağınızla dinlemek duygulara ve ses tonuna daha fazla yoğunlaşmanızı sağlar bunu tersine sağ kulağımızla dinlediğimiz konuşmaları daha çok mantıksal ve sebep sonuç ilişkisi açısından değerlendiririz.
Türk eğitim sistemi genel olarak ezberciliğe dayanıyor. Bu da sağ beyni geliştirirken sol beynin körelmesine sebep oluyor. Okulda öğretilenlerin hatırlanmasına ve özet çıkarmaya büyük önem veriyoruz ama yeni fikirler oluşturmayı, yaratıcı yetenekleri geliştirmeyi ve beyin gücünü artırmayı potansiyel halde tutuyoruz ve bastırıyoruz.
Eğitimle ilgili toplumda yaygınlaşan çarpıcı ifadeler de aslında özellikleri yeni anlaşılan beyin gerçeklerinin somutlaştırılmış ifadeleri olmaktadır. Mesela “Sıradan öğretmen anlatır; iyi öğretmen açıklar; yetenekli öğretmen yapar ve gösterir, büyük öğretmen ilham kaynağı olur” bunlardan birisidir. Yetenekli öğretmen, yaparak, yaşayarak öğreten, deneyen, düşündüren, sorgulayan, gerçek hayati okula getiren öğretmendir.
Almış olduğumuz eğitim bize acele karar vermemizi öğütlüyor. Biz de bu emre uyarak çevremizde olup bitenler hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olmadan hemen yargılama yapıyoruz. Böylece hayatın küçük bir parçasına bakıp, tamamı hakkında hüküm verebiliyoruz. Hüküm verince de akıl duruyor. Beyin artık o iş için enerji harcamıyor. Başka bir sorunu çözmeye yoğunlaşmayan beyin, düşünmeyi ve buna bağlı olarak düşünmeyi durduruyor.
Alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder