LÂÜBÂLÎ:
Başkalarıyla saygısızlığa varacak
şekilde senlibenli; çekinmesi ve sakınması olmayan.
Kur'ân-ı
kerîm; bir erkeğin, yabancı bir kadınla halvetini yâni yalnız başına kapalı bir
yerde berâber kalmasını, yabancı kadınların seslerini dinlemesini ve zarûretsiz
lâübâlî bir şekilde konuşmasını da haram kılmıştır. (Yûsuf Sinânüddîn)
LAZY:
Hiçbir
dîne inanmıyanlar ile müşriklerin (Allahü teâlâya ortak koşanların) azâb
görecekleri, Cehennem'in altıncı tabakası.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen
buyuruyor ki:
Şüphe
yok ki hem âhiret, hem dünyâ bizimdir. İşte sizi alevlendikçe alevlenen Lazy
ateşi ile korkuttum. Oraya ancak kâfir olan
(peygamberini) inkâr eden ve (îmândan) yüz çevirenler girer. (Leyl sûresi: 13-15)
LEBBEYK:
1. Hac, umre veya her ikisini yapmak
üzere niyyet ederken yâni ihrâma girerken başlayıp, Mina'da Cemre-i akabede
(büyük cemrede) şeytan taşlanırken atılan ilk taşla söylemesi son bulan mübârek
sözler: Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyk lâ şerîke leke lebbeyk innelhamde
venni'mete leke vel-mülke lâ şerîke lek. (Allahım! Senin emrine her zaman itâat
ederim. Senin ortağın yoktur. Dâvetine can ve gönülden uyarım. Şüphesiz hamd
(övgü), nîmet (vermek) sana mahsûstur. Mülk de senindir. Senin ortağın yoktur).
(Telbiye)
Hac yapacak kimse, ihrâma girince
yüksek sesle telbiye eder. Lebbeyk diyerek ihrâma giren
hacı, Allahü teâlânın dâvetine ve haccediniz emrine uyduğunu düşünmeli ve buna
göre kendini hazırlamalıdır. (Saîdüddîn
Fergânî)
2. "Efendim, buyurunuz,
emrediniz!" mânâsında, çağırana cevâb ifâdesi.
Muâz bin Cebel (radıyallahü anh)
şöyle anlatmıştır. Bir gün Resûl-i ekrem efendimiz bir hayvana binmişti. Ben de
arkalarında bulunuyordum. Bana "Ey Muâz!" diye
seslendiler. Ben de "Lebbeyk yâ Resûlallah!" dedim. Üç kerre ismimi
söyledikten sonra; "Cenâb-ı Hakk'ın kulları üzerinde olan hakkı nedir biliyor
musunuz?" buyurdu. "Allah ve Resûlü daha iyi bilir"
dedim. Bunun üzerine; "Cenâb-ı Hakk'ın kulları üzerindeki
hakkı, onların kendisine ibâdet etmeleri ve başka hiçbir varlığı ona şirk
(ortak) koşmamalarıdır" buyurup, tekrar sordular: "Kullar
bu vazîfelerini yerine getirirlerse, Allah'tan bekledikleri hakları
(Allahü teâlânın onlara vâdettiği karşılık) nedir bilir misin?"
buyurdular. Ben yine "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" deyince; "Bu
takdirde kulların Allah üzerindeki hakkı (onlara vâdettiği) nîmet
ve kullarına azâb etmemesidir..." (Hadîs-i şerîf-Müslim)
LEDÜNNÎ
İLMİ:
Allahü teâlânın vergisi, ihsânı olan mânevî ilim.
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen
buyurdu ki:
Orada
kendi indimizden bir rahmet (vahy ve nübüvvet veya uzun ömür) verdiğimiz
ve ona ledünnî ilmi öğrettiğimiz kullarımızdan birini (Hızır'ı) buldular. (Kehf sûresi: 65)
Ledünnî
ilim yetmiş iki derecedir. İlk derecesinden olan, bir ağaca bakınca
yapraklarının sayısını, bir denize bakmakla damlalarının adedini, bir çöle
bakınca kumlarının sayısını bilir. (Seyyid
Abdülhakîm)
Hızır
aleyhisselâm, güzel ahlâk sâhibi, cömert ve insanlara karşı çok şefkatli idi.
Allahü teâlânın izni ile kerâmet ehli olup, kimyâ ilmini bilir, Hak teâlânın
bildirmesiyle Ledünnî ilmine muttalî (vâkıf) idi. (Sa'lebî, İmâm-ı Rabbânî)
Matematik fizik kimyâ bu esrârı çözmüyor
Ledünnî ilminde üstâd bir Süleymân isterim
(Süleymân
bin Ahmed)
LEHV:
Eğlence. Âhirette faydası olacak
şeylerden alıkoyan her şey.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Biliniz
ki, dünyâ hayâtı elbette la'b (oyun) ve lehv ve zînet yâni süslenmek
ve tefâhur yâni öğünme ve malı parayı ve evlâdı çoğaltmaktır. (Hadîd sûresi: 20)
Her
türlü lehv haramdır. Yalnız zevce (hanım) ile oynamak, at ve silâh ile
tâlim, yarış yapmak câizdir.
(Hadîs-i şerîf-Nasb-ur-Râye)
Allahü
teâlânın rızâsını kazanmayı düşünmeden yapılan işler hep lehvdir. Bunların
faydası çok çabuk geçtiği, kaybolduğu için sanki hiç faydası yok gibidirler. (Senâullah-i Pânî Pûtî)
Lehvel-Hadîs:
Müzik, her türlü boş oyun, eğlence.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
İnsanlardan
öyle kimseler vardır ki, bilgisizce (hissettirmeden) Allah
yolundan saptırmak ve o yolu eğlence yerine tutmak için lehvel-hadîs'e müşteri
çıkar. İşte bunlara şiddetli bir azâb vardır. (Lokman sûresi: 6)
Lehvel-hadîs ile ilgili âyet-i
kerîmenin nâzil olmasının (gönderilmesinin) sebebi şöyle bildirilmiştir:
Müş riklerden Nadr bin Hâris ticâret yapmak için Fâris (İran) diyârına giderdi.
Oradan Acemlerin hikâye ve efsâne kitablarını getirirdi. Bunları Kureyşlilere,
Mekke halkına; "Muhammed size Âd ve Semûd kavminin kıssalarını bildiriyor,
gelin ben de size Rüstem'in, İsfendiyâr'ın, Kisrâ'nın hikâyelerini anlatayım"
diyerek pekçok kimsenin Kur'ân-ı kerîmi dinlemesine mâni olurdu. Ayrıca bir de
şarkıcı câriye satın almıştı. Bir kimsenin müslüman olacağını işitince, hemen
şarkıcı câriyesini alıp müslüman olmaya karar veren kimsenin yanına gider,
şarkıcı câriyeye, haydi bu kimseye yedir-içir, şarkı söyleyiver derdi. Böylece
o kimseyi eğlendirip, gördün mü senin için bu daha iyi değil mi? derdi. Bunun
üzerine hem Nadr bin Hâris ve hem de böyle yapanların uygunsuz hareketleri
üzerine bu âyet-i kerîme nâzil olmuştur. (Muhammed
bin Hamzâ Senâullah-ı Dehlevî)
LEŞ:
Kendiliğinden
ölen veya Besmelesiz kesilen veya kesilmeyip de başka sûretle öldürülen veya
Ehl-i kitâb olmayan kâfir ve mürtedlerin kestikleri yenmesi haram hayvanlar.
Ölmüş hayvan.
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen
buyurdu ki:
Şöyle
ki, Kur'ân'da yenmesi haram olanlar, leş ve akıcı kan ve pis domuz ve Allah'tan
başkasının adı ile kesilmiş olandır.
(En'âm sûresi: 145)
Kasten, yâni hatırında olduğu hâlde,
bilerek Besmele çekmeden kesilen hayvanı ve Besmelesiz tutulan av hayvanını,
kitâbsız kâfirlerin, mürtedlerin kestiği, avladığı hayvanı yemek haramdır.
Böyle tutulan balığı yemek haram değildir. Kesmeyip de, bir yerine bıçak
saplayarak, ensesine ve alnına vurarak veya boğarak veya ilâçlayarak, elektrikleyerek
öldürülen kara hayvanları leş olur. Bunları yemek haram olur. (Hâdimî, İbn-i Âbidîn)
Murdar eti, yâni leş eti ve domuz
eti ve şarap gibi kendileri kat'î (açık, kesin) delîlle haram olanlar, hiçbir
zaman helâl olmaz. Sâhibi satsa, hediye etse, helâl etse de, yemek olmaz.
Bunlara helâl diyen, yerken bilerek Besmele çeken îmânını kaybeder. (Hâdimî, İbn-i Âbidîn)
Ölüm korkusu olunca, ölmeyecek kadar
leş ve başkasının malı yenebilir. (İbn-i
Âbidîn)
LEŞKER-İ
DUÂ:
Duâ
ordusu. Sıkıntı ve darda kalan müslümanlara duâları ile yardımda bulunan Allahü
teâlânın sevgili kulları, sâlih müslümanlar, velîler topluluğu.
Leşker-i
gazâ (cephede savaşan asker), leşker-i duânın yardımına muhtâçtır. İhlâs ile
yapılan duâ muhakkak kabûl olur. (İmâm-ı
Rabbânî)
Leşker-i duâ, leşker-i gazâdan
akvâdır (daha kuvvetlidir). (İmâm-ı
Rabbânî)
LEŞKER-İ
GAZÂ:
Gazâ
ordusu, savaşan askerler. Allahü teâlânın rızâsı için O'nun dînini yaymak, din,
nâmus ve vatanlarını korumak için düşmanla savaşan müslümanlar.
LETÂFET:
Hoşluk, yumuşaklık, tatlılık.
Allahü teâlâ, kıyâmette, ilâhlık
makâmında tecelli buyurup, yedi kat gökleri sağ kudret eline alıp buyurur ki:
"Ey alçak dünyâ! Senin içinde rablık dâvâsı edenler ve ahmakların rab
tanıdıkları âcizler nerededir ve senin güzellik ve letâfetinle aldattığın ve
âhireti unutturduğun kimseler nerededir?" (İmâm-ı Gazâlî)
Hilye-i nebîyi güç iken beyân
Başlarız, ona oldukça imkân
Geniş, güzel latîfti gözü
Nûr saçardı hep mübârek yüzü
Gümüş teninde letâfet vardı
İrice mühr-i nübüvvet vardı.
(M.
Sıddîk bin Saîd)
LEVH-ÜL-MAHFÛZ:
Korunmuş
levha; Allahü teâlânın takdir ettiği her şeyin yazılı bulunduğu, nasıl olduğu
bizce bilinmeyen ve her türlü te'sirden korunmuş levha.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Dünyâda olacak her şey, dünyâ yaratılmadan
evvel ezelde Levh-ül-mahfûza yazılmış, takdir edilmiştir. Bunu size
bildiriyoruz ki, hayatta kaçırdığınız fırsatlar için üzülmeyesiniz ve
kavuştuğunuz kazançlardan, Allah'ın gönderdiği nîmetlerden mağrûr olmayasınız. (Hadîd
sûresi: 23)
Allahü teâlâ Levh-ül-mahfûza önce
şunları yazdı: Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur. Muhammed (aleyhisselâm) O'nun kulu ve Resûlüdür. Verdiğim
hükme râzı olan, belâlara sabreden, nîmetlere şükreden kimseyi doğrular arasına
yazdım. O kimse, kıyâmet günü onların arasında dirilir. Hükmün dışında bir şey
bekleyen, belâlara karşı sabırlı olmayan, nîmetlere şükür yolunu tutmayan
Benden başka ilâh arasın.
(Hadîs-i şerîf-El-Burhân-ül-Müeyyed)
Levh-ül-mahfûzda,
ilk yazılan Besmeledir. Âdem'e (aleyhisselâm) ilk gelen, Besmeledir. (Ya'kûb-ı Çerhî)
Cebrâil (aleyhisselâm) her sene bir
kerre gelip, o âna kadar inmiş olan Kur'ân-ı kerîmi, Levh-ül-mahfûzdaki
sırasına göre okur, Peygamber efendimiz dinler ve tekrâr ederdi. Âhireti teşrif
edeceği (vefât edeceği) sene, iki kerre gelip tamâmını okudular. (İmâm-ı Süyûtî, Zerkeşî, Seyyid Abdülhakîm
Arvâsî)
LEVM:
Kınama. (Lâim)
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen
buyuruyor ki:
Ey îmân edenler! Dinden çıkarsanız,
Allahü teâlâ, sizin yerinize başkalarını getirir. Onları sever. Onlar da Allahü
teâlâyı severler. Mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı
şiddetlidirler. Allah yolunda cihâd ederler ve hiçbir levm edenin levminden
korkmazlar... (Mâide sûresi: 54)
LEYL
SÛRESİ:
Kur'ân- kerîmin doksan ikinci
sûresi.
Leyl
sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi). Yirmi bir âyet-i kerîmedir. Geceye yeminle
başladığı için sûreye, Sûret-ül-Leyl denilmiştir. Sûrede cömertlik ve cimrilik
anlatılmaktadır.
Allahü teâlâ Leyl sûresinde meâlen
buyuruyor ki:
Cehennem
ateşinden çok korkan, Allah'ın söz verdiği nîmetlere kavuşmak için, malını
Allah yolunda verir. (Âyet: 5)
Kim
Leyl sûresini okursa, Allahü teâlâ ona, râzı oluncaya kadar
(istediğini) verir ve zorluklardan muâf tutar ve ona kolaylık verir. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
LEYLE-İ
BERÂT:
Mübârek gecelerden, Şâban ayının on
beşinci gecesi.
LEYLE-İ İSRÂ:
Mübârek gecelerden Mi'râc gecesi.
LEYLE-İ
KADR:
Daha
çok Ramazân-ı şerîf ayı içinde bulunduğu bildirilen ve Kur'ân-ı kerîmin gelmeye
başladığı mübârek gece.
LEYLE-İ
Mİ'RÂC:
Mübârek
gecelerden, Resûlullah efendimizin Mîrâca çıktığı Receb ayının yirmi yedinci
gecesi.
LEYLE-İ
REGÂİB:
Mübârek gecelerden, Receb ayının ilk
Cumâ gecesi. (Regâib Gecesi)
LIHYE-İ
SEÂDET:
Peygamber efendimizin sakal-ı
şerîfleri.
Hırka-i
seâdet dâiresinde Peygamber efendimizin altmışa yakın Lehye-i seâdeti
bulunmaktadır. Bunlardan yirmi dört kadarı altın ve kıymetli taşlarla süslü
muhâfazalarda veya sedef kutularda saklanmaktadır. (Sakal-ı Şerîf) (Osmanlı Târihi Ansiklopedisi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder