29 Ekim 2021 Cuma

AVRUPA SİYASETİ VE TOPLUMUNDA KADINLAR

 

Avrupa'da demokrasinin gelişmesinin kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çı­kan siyasi bir soru, belki psikolojik boyutundan dolayı, yüzyılın ilk yıllarında epey karışıklık yarattı. Erkekler ulusal siyasette rol oynuyorsa neden kadınlar bu siyase­tin içinde yer almıyordu? Bu sorun birçok ülkede bir otuz yıl daha tartışmaya açık kalacaktı. Sorun İngiliz siyasetinde daha o tarihlerde bir kargaşa yaratmıştı. Bu, kadınların Avrupa toplumundaki yeri konusunda yeni hak iddialarının en görkemli ifadesiydi. Bu iddia aynı zamanda kadınların eğitimi, çalışması ve yasal statüsüyle ilgili tartışmalarda dile getiriliyordu. Siyasal haklar, geniş kapsamlı bir sorunun sadece bir kısmıydı.


Avrupa uygarlığının genel eğilimi, kendinden önce gelen bütün uygarlıklar gi­bi, ezici biçimde erkeklerin çıkarları ve değerleriyle belirlenmişti. Avrupa' da kadın­ların geleneksel rolünün ciddi biçimde sorgulanması ancak 18. yüzyılda başladı. Kadınların eğitim, çalışma, kendi mülkü üzerinde kontrol hakkı, ahlaki açıdan ba­ğımsızlığı, hatta daha rahat elbiseler giyebilmesi gibi sorunlar 19. yüzyıl boyunca daha çok tartışılır oldu. İbsen'in "Bebek Evi" adlı oyunu, kadınların özgürlüğü için bir çağrı olarak yorumlandı (oysa yazarın niyeti bireyin önemini vurgulamaktı). Gerçek bir devrim başlamıştı. Avrupa ve Kuzey Amerika'daki kadınların hak ta­lepleri, değil yüzyıllar, binyıllar boyunca yerleşmiş varsayım ve tavırları tehdit edi­yordu. Bu varsayımlar aile ve cinsellik hakkında derin kökleri bulunan kavramlarla bağlantılı olduğundan, kadınların talepleri karmaşık duygulara yol açıyordu. Bu yüzden bazı insanlar -gerek erkek gerek kadın- sosyal devrim veya siyasal demokrasi tehdidine göre daha büyük bir sıkıntı yaşıyordu. Kadınlar gerçek bir devrimci gücü hissetmekte haklı olduğu gibi, bu hareketin tüm dünya çapında etkisi görüle­cekti. Avrupa ve Kuzey Amerika'daki ilk feminist hareketler, patlayıcı içeriğini kısa sürede diğer kültür ve uygarlıklara aktaran bir düşüncenin tohumlarını atmıştı.


Uzun bir zaman boyunca, kadınların politikleşmesi, hatta baskıcı olduğunu düşündükleri yasal ve kurumsal yapılara yönelik başardı siyasal saldırıları, birçok kadın için diğer değişimler kadar bir getiri sağlamadı. Bu değişimlerin üçü, gele­neklerin sabitliğini yıkmakta yavaşça artan ama sonunda muazzam boyuta ulaşan bir öneme sahipti. Bunların ilki sanayiye dayalı ekonominin büyüyüp ayrıntılı bir yapıya kavuşmasıydı. Bu gelişme, 1914 yılına gelindiğinde bazı ülkelerde çok sa­yıda yeni kadın mesleği yaratmıştı; daktilograflık, sekreterlik, santral memurluğu, fabrika işçiliği, mağaza tezgahtarlığı ve öğretmenlik bunlar arasındaydı. Yüzyıl önce hiçbiri mevcut olmayan bu meslekler, ekonomik gücün kadınlara doğru kay­masında muazzam bir pratik fırsat yarattı. Kadınlar kendi geçimlerini sağlamaya başladıkça, kendilerini yeni bir aile yapısına ve yeni sosyal rollere taşıyacak bir yola giriyordu. Bir paradoks olarak, 20. yüzyılın sanayileşmiş toplumlarının savaş­ması bu gelişmeyi hızlandıracaktı zira işgücüne duyulan ihtiyaç onlara yeni meslek fırsatları sunuyordu. Daha 1900 yılında bile, kadınların ve kızların giderek sana­yi veya ticaret alanında bir iş bulması, belli ölçüde ebeveynlerin düzeninden veya evliliğin getirdiği angaryadan kaçış demekti. Kadınların çoğunluğu 1914'te henüz bu fırsattan yararlanamamıştı fakat çoğalarak artan bir süreç işliyordu zira bu tür gelişmeler, örneğin eğitim ve mesleki eğitim gibi diğer talepleri tetikliyordu.


Kadınların hayatını dönüştüren ikinci büyük güç doğum kontrolüydü. Bu güç 1914 yılında henüz tam potansiyelini göstermediği gibi, yeni iş olanaklarına göre etkisini göstermedi daha uzun bir zaman aldı. Yine de Avrupa demografisini etki­lemeye başlamıştı. Kadınların önünde gelecekle ilgili bir devrim yatıyordu. Tarih boyunca cinsiyetlerine egemen olup yaşamlarını biçimlendiren çocuk doğurma ve yetiştirmeye yönelik beklentileri artık kontrol edebilecekleri fikrini benimseyen ka­dınların sayısı giderek artıyordu. Bunun ötesinde yatan daha da köklü bir değişim­ se ancak 1914'te ortaya çıkmaya başlamıştı. Az sayıda kadın, ömür boyu evlilik yükümlülüğü altına girmeksizin cinsel tatmin arayabileceğini görmüştü.


Kadınları eski usuller ve ilkelerden fark edilmez ama kaçınılmaz biçimde kur­taran üçüncü büyük eğilim için tek bir isim vermek zordur fakat bu eğilimi yön­lendiren bir güç varsa, bu teknolojidir. Bazıları daha 1900'lerden önce yavaş yavaş birikmeye başlayan yeni icatlar, günlük ev işleri ve angaryanın demirden pençesini gevşetip, bu tarihten sonra da kabaran bir dalga halinde büyümeye devam edecek­ti. Evlerde şehir şebeke suyunun, aydınlatma ve ısıtma için havagazının kullanımı ilk örnekler arasındaydı. Elektriğin temiz ve esnek bir enerji türü olması, daha bariz etkilere yol açtı. Daha iyi koşullara sahip dükkanlar, perakende dağıtımda dönüşümün öncüsü oldu. Bu gelişme, sadece lüks kavramının zengin kesim dı­şındaki insanlara ulaşmasını sağlamakla kalmayıp ev ihtiyaçlarının karşılanmasını kolaylaştırdı. Daha iyi işlenmiş ve korunmuş ithal yiyecekler, her gün (veya gün­ de iki-üç kez) pazardan alışveriş yapmaya dayalı aile alışkanlıklarını yavaş yavaş değiştirdi -Asya ve Afrika'da bu duruma hala sık rastlanmaktadır. 1900 yılında deterjanların ve temizlik bezlerinin dünyası henüz uzaktaydı ama sabun ve soda o tarihte kolay ve ucuz olarak bulunuyordu. İlk ev aletleri- fırınlar, elektrik süpürge­leri, çamaşır makineleri en azından zenginlerin evlerinde ortaya çıkmaya başlamış­tı. Eski zamanlarda üzengi veya tornanın ortaya çıkmasının önemini derhal kabul eden tarihçiler, bu tür mütevazi aletlerin birikerek artan önemini tuhaf biçimde görmezden geliyordu. Bu aletler bir devrimi çağrıştırıyordu. Uzun vadede yarat­tıkları sonuçların insanların ilgisini, bu yüzyılın başında İngiltere'de kadınların oy hakkı için mücadele eden "suffragettes" hareketi kadar çekmemesi daha anlaşı­lır bir durumdur. Bu harekete mensup kadınları genellikle şiddet içeren eylemlere yönelten dolaysız unsurlardan biri, siyasal kurumların daha çok erkeğin yararı­na olacak şekilde demokratikleşmesiydi. Kadınların kampanyasını bu arka plan yönlendiriyordu. Seçmen sayısını iki kat arttırma pahasına, demokrasi arayışının cinsiyet sınırlarını aşmasına yönelik mantıklı hamleler vardı. Buna rağmen 1914'te, Finlandiya ve Norveç dışında kadınların genel seçimlerde oy kullanabildiği hiçbir Avrupa ülkesi yoktu.


Not: Avrupa Tarihi kitabından alıntılanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak