Yezîdîlik
Emeviler soyundan gelen Şeyh Adiy b. Musafir’e (ö. 558/1162) dayandırılan, dini motifli bir mezheptir. Yezid ismini, Sultan Yezid diye andıkları Yezid b. Muaviye (ö. 683/1283)’den dolayı aldıkları sanılmaktadır. Hariciliğin İbadiye kolundan ayrıldığı söylenen Yezid b. Ebi Uneyse’ye dayandığını ileri sürenler de olduğu gibi, Yezid adının eski İran inançlarındaki iyilik tanrısı İzd ya da Yezdan’dan geldiğini savunanlar da vardır.
Şeyh Adiy b. Musafir (ö. 558/1162)’in “İ’tikâdu Ehli’s-Sünne ve’l Cemâ”a adında kitabı mevcuttur. Yezîdîliğe esas teşkil eden “Kitabu’l-Cilve” (Tecelli Kitabı) ve “Mushafu’r-Riyş” (Kara Kitap) adındaki iki kitabı da yine bu zatın yazdığı ileri sürülmektedir.
Adiy b. Musafir’in ölümünden sonra yerine geçen oğlu Şeyh Hasan zamanında, Şiilerin, Yezid b. Muaviye’ye de lanet ve hücumları üzerine, Adiy b. Musafir’e bağlanan topluluk, sünnî anlayışı kötüye kullanarak, bu defa Yezid b. Muaviye’yi savunmaya başladıkları gibi, bu hususta daha da ileri giderek gerek Şeyh Adiy, gerek Yezid hakkında aşırı görüşler taşımaya başlamışlardır. Böylece başlangıcında tamamen sünnî anlayışa dayalı bu hareket, kurucusunun ölümünden sonra, bilgisizliğin ve İslam öncesi inanışların tesiriyle sapık bir hüviyete bürünmüş ve bu harekete mensup olanlar, hem Şeyh Adiy’i, hem de Yezid’i insanüstü varlıklar olarak görür olmuşlardır.
Yezîdîler, İslamî bir mezhep olarak algılanmalarına rağmen, geliştirdikleri tezat dolu fikirlerin hiç biri de İslam ile bağdaşmamaktadır. Yezîdî düşünceden mantıklı bir hikmet veya dînî bir felsefe çıkarmak mümkün değildir.
Onların tanrı diye taptıkları şeytandır. Bu şeytana da Melek Tavus adını takmışlardır.
Niçin İblisi ilah edindikleriyle alakalı olarak şunlar söylenebilir:
İblis’in ruhu şerli olduğundan dolayı, gazabından korkmak ve onu merhamete getirmek için çalışmak lüzumundan, Rahim ve Rahman olan Allah ise, bu gibi şeyleri talep etmediği itikat edildiğinden ileri gelmiştir.
İblis, Allah’a geçici olarak isyan etmiştir. Cezasını çektikten sonra, tekrar semada eski yüksek mertebesini kazanacaktır.
Önceleri İblis’i düşman bildikleri halde zamanla ona gözlerinde fazlaca büyütmüşler, nihayetinde de tapmaya başlamışlardır.
Şeytan, Âdem’e secde etmedi. Bu, onun amelinin temizliğine delalet eder. Herkes tevhidi ondan öğrenmelidir. Kim ondan tevhid dersi almazsa zındıktır.
Şeytan, tevhidin babası olarak algılanmış, sonra da büyütülüp ilah makamına konulmuş gibidir.
Yezidilerde tel’in yasağı çok kapsamlıdır. Lanet kelimesini kullanmak yasaktır. İblis ve şeytan kelimeleri yerine Tavus Melek veya Tavusu’l-Melaike kelimelerini tercih ederler.
Onların taptıkları Melek Tavus, Sencik denilen horoz şeklinde tunçtan bir heykeldir.
Yine tunçtan bir kaide üzerine oturtulmuştur. Bu horozun ayakları yoktur.
Şeytan hakkında aykırı yaklaşımlara sahip olanlardan biri de Hallâc-ı Mansûr (ö.922/1516) dur. Duyduğu ve hissettiği esrarı ifade etmesinden ötürü şimşekleri üzerine çeken, netice itibariyle de asılmaktan kurtulamayan Hallâc, İblis’in Âdem’e secde etmemesini tevhid, aşk ve fütüvvet açısından yorumlamıştır. Ona göre İblis Allah’tan başkasına secde edilmemesi gerektiğini, ilahi takdirin böyle olduğunu biliyor, secde emrini bir imtihan ve harici bir husus olarak değerlendiriyordu. İblis, Allah’a derin bir aşkla bağlı olduğundan O’ndan başkasının önünde eğilmemiş, secde şerefini yalnız ona tahsis etmiştir. Allah’ın: “Eğer secde etmezsen sana ebedî olarak azap edeceğim” uyarısına karşı, “Bu azap içinde iken beni görecek misin?” şeklinde bir soru sormuş, “evet” cevabını alınca, “Beni görmen bu azaba katlanmama değer” demiştir. Hallâc, aşkı bir zevk ve bir haz olarak değil, elem ve azap olarak görüyor ve aşığın sevgilisi uğruna en acı ıstırabı tereddüt etmeden göze alması gerektiğini düşünüyordu. İdam edileceği gün, vücudundan akan kanla abdest aldığı ve “Aşk namazı için abdest ancak kanla alınır,” dediği rivayet edilir.
Hallâc, İblis ile Firavn’un durumunu fütüvvet bakımından değerlendirirken fetâ ve fütüvvet ehli denilen yiğit ve fedakar insanların inandıkları davaya sonuna kadar bağlı kalmaları ve bu uğurda seve seve canlarını feda etmeyi göze almaları gerektiği hususunu dikkate almıştır. Hallâc’a göre İblis: “Eğer Âdem’e secde edersem fütüvvet ehli olma niteliğimi kaybederim,” demiş ve bu sebeple davasına bağlı kalmıştı. Firavn’da: “O’nun Rasûlü’ne inanırsam davâmı kaybetmiş olacağımdan fütüvvet makamından azledilmiş olurum,” diyerek denizde boğulma pahasına iddiasında ısrar etmişti. Bu bakımdan bu ikisini kendine örnek alan Hallâc, “Enelhak” davasında sonuna kadar ısrar etmekle fütüvvetin bir örneğini sergilemiştir.
Diğer taraftan Hallâc, fütüvvetin en güzel örneği olarak Hz. Muhammed (s.a.s) ile İblis’i görmüş, hiç kimsenin bu ikisi kadar davalarında samimi olmadıklarını, ancak birincisinin diğerinden daha mükemmel bir örnek teşkil ettiğini ileri sürmüştür.
Satanizm
Satan; Türkçe karşılığı şeytan olan Fransızca bir kelimedir. Satanizm ise; felsefede ve edebiyatta şeytana ve kötülüğe gösterilen bağlılık, onları yüceltme demektir.
Genelde anlaşıldığından farklı olarak, bir ilaha bağlı olmama anlamında “dinsizlik”e mukabil gelmektedir. Bazıları, satanizmin sınırlayıcı Musevî-Hıristiyan prensiplerinin verdiği memnuniyetsizliği ve bir ölçüde dini yeniden tanımladığını söyler. Her ikisi de geçerli görüşlerdir.
Satanizm edimli (fiil ve amel olarak) bir kişilik olarak, Anton Lavey’in: “Satanist doğulur, satanist olunmaz,” sözünde ifadesini bulur. Satanist olmaya çalışmak kendini aldatmak olur. Birini satanist olarak adlandırmak, onda bir dizi kabiliyetin varlığını ve satanizmi yaşarken kendini evindeymiş gibi doğal hissetmeyi gerektirir.
Satanizm, çocuk kaçırma, uyuşturucu kullanma, hayvan veya çocuk kurban etme ve aptalların, histeriklerin ve opporcunistler gibileri için kredi kazanmaya çalışma psikolojsi değildir. Satanizm, hayatı sevme ve onu övmeye dayalı, herkesin makul göreceği bir yaşam felsefesidir.
Çocuklar ve hayvanlar yaşam gücünün saf ifadesidir ve satanistlerin nazarında kutsal ve değerlidirler. Bununla beraber isteği dışında bir yaratığın canını alma, satanizme zıttır. Şuur kaybına sebebiyet veren şeylerle birisinin muhakemesini zayıflatmak ve beynini sulandırmak da satanizmle bağdaşmaz. Gerçek bir satanistin böyle şeylere ihtiyacı yoktur. Bir satanist, yapmak istediği şeyleri bilinçli olarak, iradesi ve hayal gücü ile gerçekleştirebilir.
Felsefe olarak satanizm, toplumun büyük bir bölümü tarafından alınıp öğrenilebilir. Fakat bu iş, failini satanist yapmaz, belki satanik yapar. Korkaklık, güvensizlik, kendinden nefret, uyuşturucu alışkanlığı, aptallık, hayatta sürekli başarısızlıklar ve yön eksikliği (istikametsizlik) gibi özelliklere sahip olan kişinin satanizmle bağdaşmadığı açıktır. Satanik biri için satanizm, satanistlerde olduğu gibi, kişinin özünün olduğu gibi yansıması olmayıp sadece en iyi insan geliştirici bir program olarak algılanabilir. Bir kişi, ümit vadeden bir satanik veya ciddi bir araştırmacı olabilir. Şu da var ki insanlar, satanizmi tanıdıklarında kendilerini daha iyi hissedeceklerdir.
Şeytan kilisesinin kurucusu ve büyük rahibi Anton Szandor Lavey 11 Nisan 1930 da doğmuştur. Kafkas kökenli bir aileden gelen Lavey, Şeytan Kilisesini kurmadan önce, aslan terbiyeciliği, polis fotoğrafçılığı, krimonoloji uzmanlığı, oyunculuk ve hipnozitörlük yapmıştı. Beş yaşından beri müzik yeteneği fark edilmişti. Yıllar sonra elektronik müziği seçerek synthesizer teknolojisi üzerinde çalışmalar yaptı. Majikal müziği ararken, Okült Müzik adını verdiği parçalar besteliyordu. Ona göre insan egoist, çirkin, habis ve korkulması gereken bir varlıktı. Kötü olan şeytan değil, aksine insanın kendisi idi ve kötülüklerini şeytanın adının ardına gizliyordu. Lavey bir 30 Nisan gecesinde (San Fransicko-1966) Şeytan Kilisesinin açılışını yaptı. Örgüt seçkin, zengin, eğitimli, yaratıcı, eksantrik kişilerden oluşuyordu. Lavey: “Hıristiyan Kilisesi’nin çağrısı beni tatmin etmiyor, burada majikal bir formül yok. Oysa dünyevî başarılar için belirli kurallar vardır ve bunlar beni doyuma erdirmiyor,” diyordu.
Grubun amacı, bireyselliğin bütünselleştirilmiş enerjisini topladıktan sonra, doğunun karanlık güçlerine ulaşmaktı. Ve bu gücün adı şeytandı. Lavey, şeytanın sesini dinlediğini söylüyordu ama kızıl pelerinli, boynuzlu, uzun tırnaklı, çatal mızraklı bir şeytan modeline de karşıydı. Gerçek kötülüğün insanın iç güdülerinde olduğu görüşündeydi. Bunları anlamak için fazla gayrete gerek yoktu, ona göre insanlara bakmak yeterliydi.
Satanizm hakkında Anton Lavey’in “The Satanic Bible” (Şeytan İncili) en önemli kitaplardandır. Bu kitap, Satanizm’in felsefesi, idealleri ve hedefleri hakkında bilgiler içermektedir. Şeytan kilisesi, bu kitabın ilk ele alındığında anlama zorluğu çekilebileceğini ihtar ettikten sonra şöyle diyor: “Çünkü siz, size Tanrı’nın iyi, şeytanın kötü olduğunu dikte eden bir çevrede yetiştiniz. Gerçek şu ki iyi ve kötü, insanların kendi amaçlarına uydurup kullandıkları rölâtif terimlerdir. Bazen insanlar yalan söyler ve sizin kesin şeyler düşünmenizi sağlamaya çalışırlar. Böylelikle siz de onların istediklerini yaparsınız. Fakat siz, her zaman için son kararın sizin olduğunu hatırınızdan çıkarmayın. Bu, büyük bir sorumluluktur. İşte bizim için şeytan, bu seçim gücünün sembolüdür.”
Anton Lavey’in belirlediği 11 kural, satanistlerin yaşam çizgilerini ifade etmesi bakımından önemlidir:
Size sorulmadığı sürece fikirlerinizi kimseye söylemeyin, ve nasihat etmeyin.
İçinde bulunduğunuz sıkıntıları mutlaka duymak isteyenler dışında kimseye açmayın.
Bir başkasının evinde misafirseniz, ev sahibine saygılı olun, veya daha işin başında oraya hiç gitmeyin.
Sizin kendi evinizdeki bir misafir sizi rencide eder, canınızı sıkarsa, siz da ona karşı zalimce davranın.
Karşı cins, sizi açıkça davet etmeden, karşınızdaki insanı taciz etmeyin.
Bir problemi çözüp, birinin derdine çare olmak gibi bir mesuliyetin haricinde size ait olmayan hiçbir işe burnunuzu sokmayın.
Kendi emel ve arzularınızı gerçekleştirmede şayet sihrin gücünü kullanarak başarılı olduysanız mutlak sûrette sihrin hakkını verin. Onun gücünü kabul edin. Aksi takdirde kazandıklarınızın tümünü kaybedersiniz.
Sizinle alakalı olmayan hiçbir şeyden şikayette bulunmayın.
Küçük çocuklara zarar vermeyin.
Vahşî hayvanlara, avlanmanın veya onlar tarafından saldırıya uğramanın dışında zarar vermeyin.
Açık yerlerde yürürken kimseye zarar vermeyin. Eğer birisi sizi rahatsız ederse ona, bunu yapmamasını söyleyin. Eğer hala buna devam ederse onu ortadan kaldırın.
Matt G. Paradise da: “Şu vurgulanmalıdır ki Anton Lavey’in Satanik İncil’i en azından Satanizm’in temellerinin anlaşılmasını sağlar. Benim söyleyebileceğimden çok daha fazlasını orada bulabilirsiniz,” der. Paradise ayrıca Satan Kilisesi üyeleri ve çalışanları tarafından yayınlanan satanik dergileri iyice incelemenin, gelişen satanizmle ilgili işleyen bir model olarak ayrı bir bakış açısı kazandıracağının, yine aynı kuruluşlar tarafından oluşturulan web sitelerinin de bu konuda yararlı olacağının altını çizmektedir.
James Whitlock, “Believing in God” (Allah’a mı İnanıyorsunuz?) adlı makalesinde şu değerlendirmelerde bulunmuştur: “Allah, faydasından daha çok zararı olan bir ajandır. Din sâlikleri, dinleri uğruna, yüzlerce yıldır birbirlerini öldürmektedirler. Dinler, her türlü faktörden daha fazla insan öldürmüştür. Bundan ötürü ben Allah’a böyle bir ajan diyorum. Ahirete de inanmıyorum. Bence Amerikan nüfûsunun üçte biri Allah’a inanmıyor. Yok olmak istemediğimden ölmek de istemiyorum. Siz de hayatınızı eğlence dolu yaşayın, ölüm düşüncesine kapılıp kalmayın.”
Şeytan kilisesi: “Her revizyonist hareketin, etkili ve belirgin değişiklikler oluşturacağı, bir takım temiz, somut hedeflere ve rehberliğe ihtiyacı vardır” diyerek beş-nokta programı belirlemiştir. Bu program, insanların, kendilerini satanizm ile yönlendirmeyi isteyip istemedikleri hususunda karar vermelerini sağlayan tavırları yansıtmaktadır. Bu beş nokta aynı zamanda satanistlerin yaptıkları şeyleri de içermektedir:
Tabaka tabaka oluşum: Herkesin sonunda huzura kavuştuğu bir nokta olmalıdır. Herkes için eşitlik miti (efsane) olamaz. O, sadece vasatlık ve alelâdelik olarak tercüme edilebilir ve güçlülere rağmen zayıfları destekler. Artık “su”yun beceriksiz savunucuların karışması olmadan kendi seviyesini aramasına izin verilmelidir. Kimse kendi aptallığının etkilerinden korunmamalıdır.
Bütün kiliselerin vergilendirilmesi: Eğer tüm kiliseler, gelirleri ve özellikleri için vergilendirilseydi, kendi eskimeleri ile parçalanacaklardı ve ulusal borç olabildiğince çabuk temizlenecekti. Üretkenlik, keşif ve kaynaklar devlet tarafından desteklenmelidir. Rekabetsiz bir ortamda kullanışsız ve beceriksiz para verilmeye devam edildiği müddetçe kiliseler, ağır biçimde vergilendirilmelidir.
Laikleştirilmiş kanun ve düzen kuralları içine dahil edilmiş dinsel inançlara toleranslı davranılmaması: Örneğin kısas usûlünü tekrar tesis etmek için, Judeo-Christian (Yahudi-Hıristiyan)’ların düşüncelerine dayalı mevcut yargı organının kökten yıkılması ve onların yaptıklarının tam aksinin yapılması gereklidir. Suçu asıl işleyen, üzerindeki etkilerden suçlandığından dolayı, hapishanedeki herkes için genel af düşünülmelidir. Herkes yaptığından etkilenmiştir. Uygunsuzlukların yaşanması için günah keçisi (şamar oğlanı) bulma, bir yaşam tarzı haline gelmiştir. Yahudi ve Hıristiyanlar, her şey için şeytanı suçlayarak, sorumluluktan kaçmaktadırlar. Satanik toplumdaki “sorumluya sorumluluk” inancına göre herkes iyi veya kötü kendi hareketlerinin sonuçlarını tecrübe etmelidir.
Sunî arkadaşlık bağlarının üretimi ve geliştirilmesi: Yasaklanmış sanayi, ekonomik bir devlet kuşu herkese başkası üzerinde güç oluşturmasına izin verecektir.
Herkese kendi seçeceği çevrede yaşama şansının verilmesi: Her insana aynı davranışsal standartlara ve estetiğe zorunlu bağlılıkla beraber, homojen, sahipli ve kontrollü bir çevre, kişisel refahın olduğu bir sosyal çevrede, kişinin kendini çerçeveleyebilmesi özgürlüğü, estetik olarak daha hoş olan, başkalarının kirletme veya azaltması olmaksızın hissetme, görme ve duyma şansı verilmelidir.
Bunlar, sanatik taraftarlığın mevcut girdileri ile sınırlandırılmış versiyonudur. Böylece biri size: “Pekala, satanistler ne yapar” diye sorduğunda cevap verebilecek seviyede olacaksınız.
Satanizmde satan, satanistin sahip olduğu kendine güvenme, çevresinde olup biteni sorgulama, dogmatizmden kaçınma, başarı için azim gösterme gibi özellikleri temsil eden bir semboldür.
Satanik İncil’de Satanizm’in 9 ilkesi anlatılır:
Satan, tahammülsüzlüğe karşı müsamahayı temsil eder.
Satan, olması mümkün olmayan şeylere karşı realizmi temsil eder.
Satan, kendini beğenmişliğe karşı, kirlenmemiş duru bilgeliği temsil eder.
Satan, nankörler için boşu boşuna gösterilmiş sevgiye karşılık, onu hak eden kimselere gösterilen ilgiyi, nezaketi temsil eder.
Satan, “Vurana, öbür yanağını da çevir,” düşüncesine karşı intikamı temsil eder.
Satan, bir takım hayalî vampirlerden korkmak yerine, sorumluluğu temsil eder.
Satan, insanın fiziksel, duygusal, zihinsel olarak mutluluğuna, memnuniyetine vesile olan günahları temsil eder.
Satanizmde insan da diğer dört ayaklı hayvanlardan birisidir. Bazen onlardan daha iyi, ama çoğu zaman da onlardan daha kötüdür. Kötülüğü onun kutsal ruhundan ve zihnî gelişmesinden kaynaklanmaktadır.
Satan, kilisenin şu ana kadar sahip olduğu en iyi dostudur. Zira kilise bunca zamandır hep satan sayesinde aktif kalabilmiştir.
Matt G. Paradise: “Satan, kısır düşünceye başkaldıran, hoşgörüyü cesaretlendiren, köleliğe karşı isyan eden insan doğasını ve bütün dünyevî teklifleri eden bir karakter olagelmiştir. Genişletecek olursak, şeytana tapmak yerine onu örnek alıyoruz. “Şeytana tapmak, herhangi bir ilah bulup ona tapmaktır. Bu, Hıristiyanlığın tam tersi bir inanış olarak da tanımlanabilir ki yaklaşımdaki çarpıklığın göstergesidir. Satanizmde ise şeytan bir semboldür. Kültürel olarak rölâtif (izafî-mutlak olmayan) bir kavram da olabilir. Satanistler bu sembolün kendilerine uyan taraflarını seçerler. Bu seçim, karakterlere ve coğrafyaya bağlıdır. Bütün satanistlerde, satanın özellikleri olan isyan, başkaldırma, kendine güven ve şehvet vardır. Şimdi bir yandan şeytanın bu özelliklerine sahip olacaksınız, diğer yandan da şeytana tapacaksınız. Bu çok saçma bir şey olur,” diyor. Kiliseye, Şeytan Kilisesi denmesiyle alakalı olarak da: “Satan ismini sadece bir kavram olarak, bizim cesaretle ve pervasızlıkla koyduğumuz bir isim olarak düşünüyoruz,” değerlendirmesini yapıyor.
Satanist olabilmek için, belirli bir tek yol yoktur. Burada tekillik ve başarı teşvik edilmektedir. Gothic müzik, heavy metal veya klasik pop arasında fark yoktur, hepsi de dinlenilebilir. Olgun, duygusal, kendine dikkat eden veya karanlıkla eğlenen bireyci olunması farksızdır. Dünyada sevme, onarma, doğru bireysellik ve mütemadiyen başarılı olma, satanistin yapacağı şeylerdir. Şeytan, doğru olduğu varsayılan meydan okumalardan, ikiyüzlülükten başka olarak özgürlüğü temsil eder. O, meydan okuyucu, hem güçlü hem de gücü ilham edendir. Gerçek bir satanist olmak için mutlaka kiliseye üye olmak şart değildir. İşin ciddiyetini başkalarına da belli etmek için kiliseye üye olmanın bir önemi varsa da bu şart değildir. Hakiki bir satanist olmak için yapılması lazım gelen şey, bir satanist gibi yaşamaktır.
Satanizm düşüncesi temelde, klasik, dar Hıristiyan öğretisinden oldukça uzaktır. Satanizm, Eski Roma, Mısır, Grek, Zerdüştlükle beraber Fars, Aztek, Hindu ve daha pek çok dini ve kültürel akımları kucaklar. Bu manada satanizm düşüncesi Milton, Nietszche, Mencken, Maugham, Twain, Rand, Jung gibi pek çok entelektüel kimselerde de görülmektedir. Satanizm’in Hıristiyanlığın tam tersi bir inanış olduğunu söylemek, cahillik ve dar görüşlülük olur.
Conrad Robury, “The Black Book Of Satan” Şeytanın Kara Kitabı adlı kitabında bazı tespitlerde bulunmuştur. Satanistlerde olması gereken özellikler kanısı veren 21 satanik nokta şunlardır:
Zayıflık ve zavallılığa saygı gösterme, onlar hastaları güçlü yapan hastalıklardır.
Gücünü her zaman test et, zira başarı güçte yatar.
Mutluluğu zaferde ara, barışta değil.
Kısa bir dinlenmeyi uzun süren dinlenmelere tercih et.
Bir biçici olarak gel ki ancak o zaman tohum ekebilirsin.
Ölümünü göremeyeceğin bir şeyi (ölümsüz olanı) çok sevme.
Kuma değil, kayaya bina yap. Sadece bugün ve dün için değil, her zaman için inşa et.
Her zaman daha fazlası için çalış. Zira hiçbir zaman nihaî fethe ulaşılamaz.
Boyun eğmektense öl.
Sanat eserleri değil, ölüm kılıçları üret. Sanatın büyüklüğü burada yatar.
Kendini aşmayı öğren. Böylece her şeyi aşabilirsin.
Yaşamanın kanı, yeninin tohumları için iyi bir çimlendiricidir.
Kafalarında en yüksek piramidi kurabilenler ancak daha ötesini görebilirler.
Aşkı kaldırıp atma. Fakat ona bir sahtekar gibi davran. Ve daima adil ol.
Büyük olan her şeye hüzünle ulaşılabilir.
Sadece ileriye değil, yukarıya doğru da çabala. Zira büyüklük yükseklikte yatar.
Kırdığı anda yaratan, taze ve güçlü bir rüzgar olarak gel.
Yaşam sevincini bir hedef haline getir. Fakat en büyük gayen büyüklük olmalı.
İnsandan başka hiçbir şey güzel değildir. Fakat en güzeli kadındır.
Bütün illüzyon ve yalanları reddet. Çünkü onlar güçlüyü yolundan alıkor.
Öldürmeyen daha güçlü yapar.
Anton Lavey, geliştirdiği doktrinde bazı değişmelere de gitmiştir. Bunu kendisi şöyle ifade eder: “Yıllarca insanlar, Şeytan Kilisesi’nin temsilcilerine sordu: “Pekiyi, tamam, sizin felsefeniz insan içgüdülerine göz yumma üzerine kurulmuş, fakat sizin de diğer dinler gibi günahlarınız yok mu?” Bizim cevabımız her aman hayır olmuştu. Fakat yanıt olarak değişmenin (ıslah) zamanı geldi. 21 seneden beri durmadan büyüyoruz ve sadece çabaladıklarımız değil, beğenmediğimiz ve engellemeye çalıştığımız, temiz ana noktalara sahip olmayı uygun buluyoruz. Fark şu ki diğer dinler, insanların engelleyemeyeceği günahlar geliştirir. Biz, insanların biraz çalışma ile düzeltebilecekleri günah niteliğinde şeyleri göz önüne alıyoruz.
Aptallık: Satanik günahların başında gelir. En büyük günahtır. Aptallığın acı veren bir şey olmaması çok kötü bir durumdur. Bizim toplumumuzda aptallık giderek çoğalıyor.
Satanistler, hilelerle oynamayı bilmelidirler.
Olduğundan daha farklı bir tavır ortaya koyma: Boş boş kasılıp durma, bazı insanların canını sıkabilir. Bu da aynı aptallık gibi, piyasada para ediyor. Herkes, kendilerini büyük bir av gibi hissetmeye yönlendiriliyor.
Bencillik: Satanizm için çok tehlikeli olabilir. Duyarlılığınızı, sizden daha az duyarlı olanlara yansıtmanız manasına gelir. İnsanlardan, sizin onlara doğal olarak verdiğiniz anlayışın ve nezaketin aynısın vermelerini beklemek hatalı bir tutumdur. Zaten onlar aynısıyla mukabelede bulunmayacaklardır. Satanistler, onun yerine “herkesin size davrandığı gibi davranın” ilkesini uygulamaya çalışmalıdırlar. Bu, çoğumuzun yaptığı bir şeydir. Size benzeyen insanların aldatıcı görünüşüne kanmamak için devamlı bir uyanıklık gerektirir.
Kendini Kandırma: Hepimiz, kendimize biçilen rolü ciddiyetle oynamalıyız. Fakat, bilerek ve eğlenmek maksadıyla kendini kandırma durumuna girmede mahsur yoktur. Zaten böyle bir durumda da kendimizi kandırıyor, hilekarlık yapıyor sayılmayız.
Sürü Uyumluluğu: Satanik tutuma göre gayet açıktır. Eğer neticede size kazandıracaksa birinin isteklerine uyulabilir. Sadece aptallardır ki kişisel olmayan bir tek varlığın dikte etmesine izin vererek sürünün arkasından giderler. Anahtar, çokları gibi kaprisleriyle köleleşmek yerine, akıllıca bir efendi seçmektir.
Perspektif Eksikliği: Bu eksiklik bir sataniste çok acılar verebilir. Asla kim olduğunuzu ve mahiyetinizi, varlığınızla ne gibi bir tehlike olduğunuzu unutmamalısınız. Bizler, şu anda tarih yapmaktayız. Her zaman için, en geniş tarihsel ve sosyal remi aklınızda tutun. Sürü kısıtlamalarıyla sallanmayın. Bilin ki sizler, dünyanın geri kalanından tamamen başka bir seviyede çalışmaktasınız.
Geçmiş Ortodoksların Unutkanlığı: Dikkat edin, bu, insanlara bir şeyi yeni ve farklı bir şey diye kabul ettirdikleri beyin yıkama anahtarlarından biridir. Oysa gerçekte o, daha önce geniş olarak kabul edilen ve şimdi yeni paketle sunulan bir şeydir. Bizden, orijinali unutmamız ve Yaratıcının dehası hakkında saçmalamamız bekleniyor. Bu ise, “kullan-at” görüşüne sahip bir toplum demektir.
Karşıt Verimli Gurur: Satanizm’in kuralı şudur: Eğer birisi senin için çalışıyorsa bu harika bir şeydir. Fakat senin işine yaramadığında, veya seni köşeye sıkıştırdığında tek çıkış yolu “özür dilerim, bir hata yaptım, bir şekilde uzlaşabiliriz umarım” demektir. O zaman sende öyle yapmalısın.
Estetik Yoksunluğu: Bu, denge faktörünün fiziksel bir uygulamasıdır. Şurası açık ki kimse güzelliğinin klasik standartlarıyla para etmez ve zamanın çoğunu şekillendiremez. Böylece bir tüketim toplumunda cesareti kırılır. Fakat güzellik ve denge için bir gözün bulunması Satanik bir araçtır ve daha fazla sihirsel etki için uygulanmalıdır. Bu hoş bir şey olmayabilir. Estetik kişisel bir şeydir, insanın doğasının yansıması gibi bir şeydir. Fakat inkâr edilmemesi gereken, bir çok evrensel zevkli ve ahenkli biçimler mevcuttur.
Şeytan Kilisesi şimdilerde sadece ABD’de değil, dünyanın farklı ülkelerinde de görülmeye başlandı. Bugün dünyada ve Amerika’da birbirinden çok farklı birçok satanist tarikat bulunuyor. Bunların birçoğu Şeytan Kilisesi çıkışlı ve ilhamını Lavey’den alıyor. Satanist gruplar arasındaki en belirgin farklılık, kozmoloji anlayışları ve organizasyon metodları. Kozmolojik olarak referans ve örnek alınan tarikat, Şeytan Kilisesi. Törensel büyü yöntemleri üzerinde uzman oldukları iddia ediliyor. Diğer satanist gruplar gibi belirgin bir şeytana tapınmıyorlar. Bu özellik bir başka satanist tarikat olan Ordo Temple’da da bulunuyor. Bununla birlikte Set Tarikatı gibi diğer satanist gruplar belirgin bir şeytan inancına sahip olmanın yansıra, şeytanın kozmolojik konumunu belirginleştirmeye çalışıyorlar. Bu akımın öncüsü olarak Dr. Michael Aquino biliniyor.
Amerikan Ordusu, satanizm hakkında 165-13 numaralı bir broşür yayınlamıştır. Buna göre Amerika’da 10 bin ile 20 bin arasında satanist vardır. Hatta orduda bile bunların müntesipleri bulunmaktadır. Şeytan Kilisesinin temeli, “The Hell-Five Club Of 18.Century England” Cehennem ateşi adındaki bir kulübe dayanıyor. 1920-1930 larda Almanya’da Aleister Crowlay satanizmi ilk heceleyen kişidir. Satanizm’in oluşmasına sihirbazlar ön ayak olmuşlardır. Şu andaki dünya liderleri Şeytan Kilisesinin kurucusu Anton Lavey’dir.
Anton Lavey’in “Satanic Bible” (Şeytan İncili), “Satanic Rituals” (Satanizm’in Temelleri), “Satanic Witch” (Satanic Cadı), “Devil’s Notebook” (Şeytanın Not Defteri), “Satan Speaks!” (Şeytan Konuşuyor) gibi kitapları vardır.
Blanche Barto’nun “Secret Life of a Satanist” (Bir Satanistin Gizli Hayatı), “Church of Satan” (Şeytan Kilisesi), “Book of the Law” (Kanun Kitabı) adlarında eserleri kaleme almıştır.
Ayrıca Luis Cantero’nun “My Path to Satanizm” (Satanizme giden yolum), “Gon Control and Satanizm” (Silah Kontrolü ve Satanizm) başlıcaları olmak üzere birçok makalesi bulunmaktadır.
Magister Peter Gilmore’un “What’s the Satanizm?” (Satanizm Nedir?) adlı makalesi ile
Peggy Nadramia adında bir kadının “Satanizm, Nasizm and Faczism” (Satanizm,
Nazizm ve Faşizm) isimli makaleleri meşhurdur.
Satanistler kendi aralarında ödül alma törenleri düzenlemekte, internet aracılığıyla birbirleriyle konuşmakta, kiliseleri için para bile toplamaktadırlar.
İnternetteki web sayfalarını fevkalâde cazip hale getirmişler, çok iyi homepage düzenlediklerinden ötürü birçok ödül almışlardır.
Satanistler kendi aralarında toplanırlar, âyinler yaparlar. Bu âyinlerde gonk, kedi kanı, kara ip, şarap, kılıç, zil ve mum gibi bazı ritüelleri kullanırlar. Tapınmalarını kimsenin göremeyeceği özel yerlerde yaparlar. Ayinin yapılabilmesi için Dr. Lavey’in Satanik İncil’de bahsettiği bütün argümanların mutlaka bulunmasa zorunluluğu yoktur. Bir miktar para, şilte, gonklar, siyah cübbe, kadeh ve kılıçların konabileceği özel bir yer olmayabilir. Bu şartlarda da güçlü bir âyin yapılabilir. İhtiyaç duyulan şey, sadece sessiz bir yerdir. Satanik Kilisesinin, bu durumdaki bir sataniste şu tavsiyelerde bulunur:
“Mumu yakın ve önünüze koyun. Dik oturun, derin nefes alın ve sakinleşin. Şuurunuzu, tüm dış düşüncelerden temizleyin. Aleve bakarken, içinizden veya yüksek sesle: “Karanlığın Efendisi, ben hazırım, senin gücünü içimde hissediyorum ve senin hayatımı şereflendirmeni istiyorum, ben şeytanın sahiplendiklerinden biriyim, selam şeytan,” deyin. Aklınızı açın, bu biraz zaman alacaktır. Hazır olduğunuzu düşünebilirsiniz, fakat hala hareket edemeye bilirsiniz. Şeytan imajınız üzerinde “güç” kelimesi üzerinde konsantre olun ve sizden geleni dinleyin. Başkasının veremeyeceği kendinizden cevaplar duyacaksınız. Bu şeytanı kendi hayatınıza davet etmenin basit bir yoludur. O sizi çizgiye çekecektir ve mutlu, güçlü ve odak noktası olmanız için ne yapmanız gerektiğini söyleyecektir, size onu yapmanız için gerekli cesareti ve dayanıklılığı verecektir. Seçtiğiniz yol kolay olmayacak, bazen kabus yaşayacaksınız. Siz meydan okumayla yüz yüze geldiğinizde o da, orada hazır olacaktır.”
Kendilerine ait tatil günleri vardır. Her satanistin doğum günü onun için satanik tatildir. Cadılar günü ikinci büyük tatilleridir. Çoğunlukla siyah giyinirler. Yeni üye bulmak için kitaplarını okuyan insanları imtihandan geçirirler. Başarılı olanları alırlar. Satanizmde organ alışverişi serbesttir. Cenazeyi kilisedeki papaz yönetir. Bütün dinlere karşı olan her şey onların dostudur.
Satanizm’in Kritiği
Satanizmi geliştiren, onu bir doktrin olarak empoze eden Anton Lavey’dir. 36 yaşındayken Şeytan Kilisesini açmış, “Satanic Bible” Satanik İncil, “Satanic Ritüels” Satanizm’in Temelleri gibi kitaplar yazmıştır. Kitaplarında şeytanı tanımlamış, onun müsamahayı, realiteyi, duru ve temiz bilgeliği, nezaket ve kibarlığı temsil ettiğini söylemiştir.! Satan, özgürlüğün, gücün ve kuvvetin de temsilcisidir. Kilise ve üyeleri, güçlerini ondan alırlar. Ona göre şeytanın özellikleri bu kadarla da kalmaz. O, aynı zamanda intikamı ve insanların arzuladığı bütün günahları da temsil eder. İsyan, baş kaldırma ve şehvet, şeytanda, dolayısıyla bir satanistte olması gereken önemli hususiyetlerdir.!
Anton Lavey’in şeytanı bu şekilde yorumlaması ilginçtir. Kötülük ve şerrin kaynağı olarak bilinen şeytana, başka bir urba giydirerek sevimli hale getirme uğraşısı içinde gibidir. Ona sadece güzel olan şeyleri layık görmemiş, bazı olumsuzlukları da nispet etmiştir. O, nazik olduğu yerde aşırı serttir, hoş gördüğü anda baş kaldırıcı ve asidir. Lavey, yeni bir din icat ettiğini iddia etmemekle beraber, satanik kiliseyi açmaktan ve o kiliseye baş rahip olmaktan da geri kalmamıştır. Bunlarla da yetinmeyerek Satanik İncili yazmış, satanistlere nasıl âyin yapacakları hususunda bilgiler vermiştir. Lavey’in esas niyeti şu ifadelerinde açıktır: “Yıllarca insanlar, şeytan kilisesinin temsilcilerine sordu: “Pekiyi, tamam sizin felsefeniz insan içgüdülerine göz yumma üzerine kurulmuş fakat sizinde diğer dinler gibi günahlarınız yok mu?” Bizim cevabımız her zaman “hayır” olmuştu. Fakat farklı yanıtta bulunmanın zamanı geldi. Biz senelerden beri temiz ana noktalara sahip olmayı uygun buluyoruz. Fark şu ki diğer dinler insanların engelleyemeyeceği günahlar geliştirir. Biz, insanların biraz çalışma ile düzeltebilecekleri günah niteliğinde şeyleri göz önüne alıyoruz.” Lavey’e yönlendirilen sorunun açılımı şudur: Bir doktrin olarak (din demek daha yerinde sanırım) satanizmde insan her istediğini yapacak, içgüdülerine her zaman göz yumacak, fakat vicdan mekanizmasını hiç işletmeyecek mi? Yanlış iş yaptığı kaygısını hiç taşımayacak mı? Günah kavramı adına geliştirilen bir şey yok mu? Satanist Rahip, bunlara yıllarca olumsuz cevap vermiş, Satanizm’in günah kavramını kapsamadığını söylemiştir. Öncelikle anlaşılan şudur ki, semavi dinlerin getirdiği bazı emir ve yasaklar, uyulması ve kaçınılması gereken bazı kuralları vardır ve insan başlangıç itibariyle bunlara uymakta zorlanır. Lavey, bu duyguyu istismar etmiş, insanları başıboş hayvanlar seviyesine indirgemiştir. Arzulanan her şeyi yerine getirme, mutlu olabilmek için ne gerekiyorsa yapma, yaşamı daha zevkli hale getirmeyi en büyük hedef haline getirme, güçlü olabilmek için her şeyi meşru görme, ilgilendirmeyen hiçbir işe karışmama gibi insanı sorumluluk dışına itici yaklaşımlar Satanizm’in temelini ve denilecekse felsefesini oluşturmaktadır.
Böyle bir soruya Lavey’in yaklaşımı oldukça enteresandır. Eskiden günah diye bir kavram yoktu, ama şimdi yöneltilen ısrarlı sorulara binaen günah kavramını felsefemize sokuyoruz demek istiyor. Günahların belirlenmesi işini de Satanik Kilisenin büyük rahibi olarak kendisi üstleniyor. Aptallığı, olduğundan farklı görünmeyi, kendini kandırmayı en büyük günahlardan sayıyor. Bunları nitelerken de: “Biraz çalışıp gayret etmeyle düzeltilebilecek günahlardır, yoksa diğer dinler gibi insanların önünü hiçbir şekilde alamayacakları günah cinsinden şeyler değillerdir,” diyor. Bir kere Lavey, daha önce günah sayılmayan bazı hususları sonradan günah olarak benimsiyor. Eğer bunlar günahsa, bu suçlara karşılık bir ceza nasıl verilecek? Yani önceden bu işleri yapanların durumu ne olacak? Öncekilerin işledikleri günahlar eğer bağışlanmış ise, bu bağışlama işini kim yapmış olabilir? Şeytan mı? Başka karanlık güçler mi? Lavey’in kendisi mi? Ahiret inancı olmayan bir doktrinde suç-ceza ilişkisi nasıl kurulabilir? İkinci olarak da Lavey, diğer dinlerdeki günahların, engellenemeyen cinsten şeyler olduğu iftirasında bulunuyor. Bu, Yahudilikte, Hıristiyanlıkta öyle olmadığı gibi, İslamiyet’te de öyle değildir. İnsan çalışır, cehdederse zamanla günahlara kapanıp şeytanın tasallutundan kendini kurtarabilir. Samimi müslümanlar için her zaman, günaha kapalı bir hayat mümkün ve müyesserdir.
Lavey’e göre Satanik Kilise etrafında toplanan grubun amacı, bireyselliğin bütünselleştirilmiş enerjisini topladıktan sonra, doğanın karanlık güçlerine ulaşmaktır ve bu gücün adı şeytandır. Sesini dinlediğini iddia eden Lavey’e göre şeytan, uzun tırnaklı, kırmızı pelerinli, çatal mızraklı ve boynuzlu değildir. O, bir semboldür ve iyiliklerin yegane temsilcisidir. Bütün bunlara rağmen Lavey, “Rosmary’nin Bebeği” filminde şeytan rolünü oynamaktan, boynuzu ve çatal mızrağıyla şeytan kılığına girmekten çekinmemiştir. Yaptığı bunca işler, Lavey’in şöhret düşkünü bir kişiliğe sahip olduğu fikrini çağrıştırmaktadır. Şeytanın sesini duyduğu iddiası da cinlerin tesirinde olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
Anton Lavey’in öğretilerine bakılırsa insan, hayvanların en aşağılık olanıdır. Onu bu kadar alçaltan özelliği, kutsal ruhu ve zihnî gelişimidir. Sadece insana bahşedilen akıl, fikir, irade, his, şuur, vicdan gibi mekanizmalar, avantajın da ötesinde insanı mükemmelliğe sıçratan hususlardır. İnsan, bu mekanizmaları işleterek melekleri geride bırakabilir. Bunların kıymetini görmezlikten gelip gereği gibi kullanmama, insanı hayvandan daha aşağı bir çukura atar. Lavey, insanı, hayvandan daha aşağı görmekle, bunu daha baştan kabullenmiş gibidir. 21 satanik noktada, “İnsandan başka hiçbir şey güzel değildir, ondan daha güzeli de kadındır,” diyen Lavey’in tutarsızlığı meydandadır. Şeytan ise satanik kilisenin aktif kalmasına vesile olan en iyi bir dost, bir satanist için de en mukaddes bir semboldür. Lavey iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini biri birine karıştırmış, insanları kavram kargaşasına itmiştir.
Matt Paradise, Satanizm’in, Yahudi ve Hıristiyan prensiplerinin verdiği memnuniyetsizliği ve dini yeniden tanımladığını söylerken, aynı zamanda onun bütün beşeri arzulara kapı araladığını da fısıldamış oluyordu.
“Sorulmadıkça fikir beyan edilmeyecek, nasihat edilmeyecekti.” Fakat satanistler, mülâkâtlar yapmakta, konferanslar vermekte, sorulmadığı halde fikir beyanında bulunmaktadırlar. Paradise, kendisine böyle bir soru yöneltilince şöyle demiştir: “Tabii ki bu, satanist kurala aykırı değildir. Bir dergiyi okuduğunuzda, radyoyu veya televizyonu açıp ta, bir satanistle görüşmeyi gördüğünüzde, ya okumaya veya seyretmeye devam edersiniz veya bilgi akışına kendinizi teslim ederek kendi rızanızla dinimiz hakkında bilgilendirilmiş olursunuz. Kimse size okumak, seyretmek veya dinlemek için baskı yapmamıştır. Satanizmi vaazı verilebilen bir şey olarak farz etmek herkesi satanist olabilir diye farz etmektir ki büyük bir yanlıştır. Bunu biliyoruz ve diğer dinler gibi birilerini dinlerinden döndürmeye çalışmıyoruz.”
Paradise, söylediklerinin, yönlendirilen soruya cevap teşkil etmediğini muhakkak kendisi de biliyordu. Satanizm’in önemli bir kuralını deldiğini ifade edemezdi tabii. Bu yüzden de kaçamak şeyler söyleyerek işi kapatmaya çalışıyordu. Her düşünce taraftarı, kendi fikirlerini anlatacağına göre, yanlış olan Paradise’nin kendi felsefesini anlatması değil, doktrin içinde yer bulan “sorulmadıkça fikir beyan edilmemesi” kuralı olsa gerektir. Lavey’in de dahil olduğu birçok satanist, kitaplar yazarak, makaleler neşrederek kendi fikirlerini, kendilerine sorulmadan ifade etmişler, kendi kuralları ile çelişmişlerdir.
Satanizmde her şey olanca açıklık ve netliğiyle ortaya konamamış, bazı noktalar kapalı kalmıştır. Bu konuda da Paradise’ya bir soru tevcih edilmiş, o yine yuvarlak şeyler söylemiştir: “Birçoğumuzun hayat felsefesi, düşünülmesi yasak farz edilen şeyleri irdelemeyi engeller ve bunlardan kolay kaçış yolları arar. Fakat biz bilinçli ve uyanık olursak melun olan şeyler, bizim için iyi şeylere dönüşebilir. Satanik kurallar sanatistler için yazılmıştır ve satanist olmayanlar için uygun bir şekilde yararlı olmasına rağmen, zihindeki bazı öğrenmeler buna engel olabilir.”
Satanizm, bütün insanlığı kucaklayan bir yaşam felsefesi diye dikte edilse de, öyle olmadığı, Amerika’da işlenen yüzlerce hadisenin faturasının satanistlere çıkarılmasından anlaşılmaktadır. Bir Amerikan polisi, “Şeytanın Peşinde” adlı bir kitap kaleme almış, satanistlerin çıkardığı olaylara genişçe yer vermiştir. İki satanist toplulukta rahibe mertebesine çıkarılan Marty Johnson, şeytana tapınma âyinlerinde satanistlerin yaptıklarını şöyle anlatmıştır: “Teksasta, Harris Country bölgesinden kaçırılmış sekiz yaşındaki küçük bir kız çocuğunun kurban edilmesine tanık oldum.” Johnson, cinayeti ayrıntılarıyla anlatmış, küçük kıza uyuşturucu verildiğini, gözleri dehşetten açılmış olarak, başka çocukların gözleri önünde katledildiğini açıklamıştı. Amerikan polisinin bir bölümü için, satanistler, kuşaklardan beri ibadetlerini gizlice sürdüren, bakımevlerinden çocuk çalan, katleden, kaçıran ve tecavüz eden aile üyelerinden oluşuyordu. Şebeke yılda elli bin kişinin katledilmesinden sorumluydu. Uzmanlara göre cinayetler, işleyenlerin enerjisini zenginleştiren temel güçleri serbest bırakıyordu.
Paradise’ya, 11 satanik kuraldaki “yok etmek” in manasını sorduklarında şu cevabı verir: “Bu pragmatizmdir ve artık geçerli değildir. Ama öldürmek, bir saldırganı ya da düşmanı yok etmenin tek yolu değildir. Ona hakaret edebilir veya kovabilir sadizm kapasitene göre daha bir çok şey yapabilirsin. Satanizm’in insan öldürmeyi söylediğini iddia etmek gülünç bir şey, bir insanın davranışları için bir günah keçisi teklif etmekten başka bir şey değil ve hiç te satanik olmayan bir davranış. Eğer bir insan başka bir insanı öldürmek veya tecavüz etmek isterse bunun sonuçlarına hazırlanmalı ve şikayette bulunmamalıdır. Bence bir düşmanı, nefsi müdafaa hariç öldürmek sıkıcı ve etkisiz bir şeydir. Onları canlı tutmak ve acı çekmelerini sağlamak daha uygun ve mutluluk vericidir.”
Paradise, insan öldürmeyi satanizme yakıştıramamış, fakat insanın acı çekmesini mutluluk verici olarak nitelemiştir. İnsanı ve hayatı sevmeyi, yaşam felsefesi edinmiş birisi de zaten başka türlü düşünemezdi ya!
Satanizm’in daha birçok çelişkileri ve çarpıklıkları vardır. Biz, bu doktrinin, cinlerin tesirindeki bir adamla, onun etrafında dinlerin getirdiği sorumluluğu yüklenmek istenmeyen bir grup insanın oluşturduğu bir organizasyon olduğunu düşünmekteyiz.
Satanizm’in Düşündürdükleri
İnsan, kendisine ait özellikleriyle diğer mahlûkata karşı haklı bir üstünlüğe sahiptir. O, vücudunun biçimi ve fonksiyonlarının mükemmel işlemesiyle o kadar harikadır ki, bu varlığın uzuvlarından hangisinin anatomisine dikkat edilse hayranlık uyandıracaktır. Bu maddî ölçülerle tam bir ahenk içerisindeki kalb, ruh, akıl, irade, his, idrak ve vicdan gibi fizik ötesi mekanizmalarıyla da insan, yaratılanların en ihtişamlısıdır. Onun hem fizik, hem de metafizik yönü bir arada değerlendirilmeli ve bunlar katiyen ihmal edilmemelidir. Bunun içinde günlük hayatta dinin belirleyicilik vasfı daima aktif olmalıdır. Yaşam süreci devam ederken ruhî açlık hissetmemek, tatminsizlik ağına düşmemek ve yanlış komplikasyonlara maruz kalmamak için bu zorunludur. İnsanları bunalımdan ve her türlü problemden kurtaracak en güçlü fenomen dînî değerlerdir. Dinin göz ardı edildiği bir ortamda insanlar, metafizik ihtiyaçlarını karşılayabilmek için doğru-yanlış birçok yolu ne pahasına olursa olsun deneyecek, hatta bazen çok anlamsız şeyler uğrunda ömürlerini tüketebileceklerdir. Zira bu, yeme-içme gibi fıtrî bir ihtiyaçtır ve ne olursa olsun mutlaka bir yerlerden beslenmelidir. Bu açıdan din göz ardı edilmemeli, aksine, ahlakî değerler topluma benimsetilmeli, metafizik kimlik sahibi olma sevdirilmeli, manevî bünyeyi zedeleyen zararlılara karşı önlemler alınmalı ve panzehirler geliştirilmelidir. Aksi takdirde Avrupa ve Amerika’da sıkça görülmeye başlanan birçok sapık mezhep ve tarikatlar, ülkemize akıtmaya başlattıkları sızıntıyı artıracak -maazallah- belki de bu fraksiyonların zararları patolojik bir boyuta da ulaşabilecektir. Bugün satanizm, yarın başka bir eğilim, gün yüzüne çıkacak, insanlar, özellikle de gençler manevî tatminsizlikle ömürlerini berbat edip gideceklerdir.
Orta çağda kilise, insanı tamamen mistik hayata yönlendirirken yanlış yapıyor, onun cismani yanını görmezlikten geliyordu. Dînî otorite, insanlara baskı yapıp özgürlüklerini kısıtlamış, dengeyi tutturamayıp aşırılığa kaçmıştı. Onlara göre insanın maddî cephesi, cismaniyeti ve bu cepheye bağlı ihtirasları, emelleri, iştahları kısıtlanarak onun psişik varlığı sürekli baskı altında bulundurulmalı ve bedenî yanları hep aşağılanmalıdır. Hatta her dindar, beşerî ihtiraslardan sıyrılabilmek için maddî yanlarını sürekli zabt u rabt altına almaya çalışmalıdır. Hıristiyan öğretilerine göre, insanın cismanî yanının ezilmesi, hakir görülmesi ölçüsünde hürriyet ve insanlığının derinleşmesi söz konusudur. Upuzun bir zaman dilimini meşgul eden bunca daraltma ve sıkıştırmalardan sonradır ki yer yer belli ölçüde hem sosyal yapıda, hem insana bakışta bir kısım değişiklikler meydana gelmeye başlamış, alternatif düşünceler de konuşulur olmuş, bütün bunlar, batılı düşünceye Rönesans’a giden ufukları açmış ve dînî hayatta da reforma müsait zeminler oluşturmuştur. Fransız ihtilali, kilise babalarının yanlış yönlendirmelerinden doğmuş dense yanlış söylenmiş olmaz. Fakat devrimciler de kilisenin ifratına karşılık tefrite gitmiş, dini ve ona bağlı olarak metafiziği inkâra yeltenmişlerdi. “Dinin kamu düzeni için potansiyel bir tehdit” olduğu anlayışı hakim kılınmış ve bu derhal pratiğe taşınmıştı. Bundan böyle “hürriyet dini”nden başka bir din tanınmayacaktı. Yapılan baskıların iyice artmasıyla papazlar istifa ediyorlardı. Parisçi devrimciler, “Akıl ve mantık dini dışında bütün kilise ve mabedlerin kapatılmasına, dinsel kaynaklı karışıklıklardan papazların kişisel olarak sorumlu tutulmasına, bir kilise ya da mabedin açılmasını isteyen kişilerin tutuklanmalarına, papazların sürekli izlenip, her türlü kamu görevlerinden uzaklaştırılmalarına” karar verdi. Uygulamalar dört bir yana hızla ve aynen yansıdı. Bütün bunlara rağmen, dînî serbestinin önü alınamadı. Dindarlar, kiliselerinin tekrar açılması için silaha sarılmışlar, Robespierre’den yardım istemişlerdi. Hepsi “Dinimizi istiyoruz, onu korumak için gerekirse hepimiz öleceğiz,” diyorlardı. Umumi din uyanışı devrimcilerin gözlerini korkutmuştu. İnsanların rûhî ihtiyaçları göz ardı edilemezdi.
Auguste Comte, insanı mabutlaştırırken, onun metafizik buudunu hiçe sayarak aslında ona en büyük kötülüğü yapmaktaydı. Karl Marks, “Din afyondur” derken tahrif edilmiş Hıristiyanlığın aşırılıkları hakkında belki doğru söylüyordu. Fakat bununla beraber insanın çok önemli bir boyutunu göz ardı ettiğinin de herhalde farkında değildi.
Her şeyi gözleme indirgeyen, metafiziği gereksiz sayan dünyalarda insanın hakiki değerini biçebilmek mümkün değildir. İnsan bir bütün olarak ele alınmalı, maddî-manevî doyuma erdirilmeli ya da en azından ona vardıran yollar gösterilmelidir. Aksi takdirde bunalımlar birbirini izleyecek, bu boşluktan kaynaklanan komplikasyonların ardı arkası kesilmeyecektir.
İSLAM İNANCINDA ŞEYTAN KAVRAMI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Mehmet Yavuz ŞEKER