26 Aralık 2021 Pazar
Bira içenler niçin sık sık tuvalete giderler?
Bira, insanlığın en eski içeceklerinden biridir. Ama bu içkinin küçük bir kusuru vardır. İki bardağı bitirene kadar en az iki kere tuvalete gitmek zorunda kalınır. Neredeyse içilen bira kadarı tuvalete bırakılıp, gidilir.
Aslında bu olayın biranın sıvı kısmı ile pek alakası yoktur. Bira içince tuvalete gitme ihtiyacını hissettiren "antidiuretic" denilen bir hormondur. Biz buna kısaca "ADH" diyeceğiz. Vücudumuzda üretilen bu hormon idrar miktarını ayarlar ve doğrudan olmasada da kanımızdaki su miktarını etkiler.
Susuz kaldığımız zaman "ADH" böbreklerimize sinyal gönderip idrar üretimini durdurtur. Böylece su harcaması kesilerek kanımızdaki su miktarı korunur ve plazmadaki tuz miktarının yükselmesine mani olunur. Yani "ADH" vücudumuzdaki su ve tuz miktarını dengeleyen, koruyucu bir işlev görür.
Halk arasında idrar söktürücü adı da verilen bazı maddeler "ADH"nin salgılanmasına mani olur. Bu durumda böbrekler idrar üretip üretmeyeceklerine karar veremezler ve sonunda üretmeye devam ederler. Mevcut dengenin bozulduğunu bilmeden suyu dışarı atarlar, insanı tuvalete gitmeye mecbur bırakırlar ve vücudun kurumasına sebep olurlar.
Vücudumuzdaki bu hormonu en çok etkileyen maddelerden biri de alkoldür. Birayı bolca içince, içindeki alkol nedeni ile "ADH"den sinyal de gelmeyince böbrekler fazla mesai yaparak vücuttaki suyu idrar haline getirirler. Tabii biranın sıvı kısmının da buna katkısı vardır, ama aynı sürede, aynı miktarda su içildiğinde bu kadar tuvalet ihtiyacı duyulmaz.
Aslında aynı durum tüm alkollü içeceklerde de geçerlidir. İçilme zamanı ve miktarı biraya eşdeğer olduğunda aynı etki onlarda da görülür. Bu hormonu etkileyen bir diğer önemli madde de kafeindir. Kahve ile birlikte yeterli kafein alındığında "ADH" salgılanması durur ve böbrekler idrar üretmeye devam eder.
Görüldüğü gibi içki içmenin sonuçlarından birisi de vücudun kurumasıdır. Buna karşı vücutta susama ile birlikte acıkma duyusu da uyarılır. Kaybedilen suya karşı gece yarısı yemek yeme ihtiyacı duyulur. Durum buna uygun değilse sabah kalkıldığında bir sürahi su içilir.
25 Aralık 2021 Cumartesi
Miken Medeniyeti
Mikenler zengin, sanata yatkın ve savaşçı bir topluluktu. Yunan anakarasında, Argos düzlüğünde yaşıyorlardı. Minoslular gibi bir Ege medeniyeti olan Mikenlerin yükselişi yaklaşık olarak M.Ö. 1600 yılında başladı. Bir dizi küçük ve korunaklı şehir inşa etmeye başladılar. En önemli yerleşimleri Tiryns, Pylos ve Miken ' di. Pek çok şehri doğal ortamlarda, korunaklı yerlerde bulunuyordu. Bu şehirlerde , krallarına ev sahipliği yapan sağlam duvarlarla çevrili saraylar vardı.
M.Ö. 1450' de, Mikenler Girit'i işgal edip Minos deniz ticaretinin kontrolünü ele geçirdiler. Küçük Asya ve Suriye 'ye yolculuk ettiler. Sicilya ve italya ile ticaret yaptılar. Yunan kolonileri oluşturma sürecini başlatttlar (Bu süreç en üst noktasına Klasik Yunan döneminde ulaşacaktı). Rodos, Kıbrıs ve Anadolu ' nun güneybatı sahilinde koloniler kurdular.
Mikenler, Minos alfabesini Yunancanın bir formuna uyarladılar. Bu dilin metinlerinden yapılan çeviriler, Mikenlerin Poseidon, Apollo ve Zeus gibi pek çok Klasik Yunan tanrısına tapındıklarını ortaya koymuştur. Önemli ölçüde Minoslulardan etkilenmekle birlikte kendine özgü olan Miken sanatında savaş sıkça işlenen bir temaydı. Bronz kaplar, zırhlar, silahlar ve altın maskeler ürettiler. Mikenlerin inşa ettikleri oda mezarları ve gömütleri de oldukça ünlüydü.
Efsaneye göre, M.Ö. 1200 'de Mikenler Truva'yı (Anadolu' nun Akdeniz sahillerinde bulunmaktadır) yağmaladılar. Bu yolculuk Homeros' un ilyada' sın da oldukça abartılı bir biçimde ele alınmıştı. Miken Medeniyeti M.Ö. 1120 civarında çöktü. Buna tam olarak neyin sebep olduğu bilinmemektedir. Öte yandan bu çöküş Doğu Akdeniz ' deki genel bir karmaşa döneminde gerçekleşmişti (Hitit imparatorluğu da M.Ö. 1205 yılında aniden çökmüştür). Bu durumun Egeli deniz halklarının istilaları ile bağlantılı olması mümkündür.
Boz!
Avrupalı çocuklar ant vermek anlamında işaret parmaklarını orta parmakları üstüne getirirler. Bu hareketin anlamı sarsılmaz birlik ve karşılıklı dayanışmadır. Hareketin kökeninin birliğe ve iyi ruhlara işaret eden pagan inanışa dayandığı ve Hıristiyanlıkla birlikte haçı ve kutsal üçlüyü de simgelemeye başladığı düşünülmektedir.
Bizim çocuklar ise bu hareketi, en değer verdikleri ve bozuştukları arkadaşlarıyla bu manevi bütünlüğü bozmaya karar verdiklerinde, bunun onun tarafından da tescil edilmesi için, belki son şans olarak, küsme işareti anlamında kullanırlar.
Çok Yaşa, Hapşırmak
Hapşırmak 6. yüzyılda İtalya’da yaşanan veba salgınında hastalıkla özdeşleştirilmişti. Papa Büyük Gregorius, İtalya'yı dehşete düşüren salgına karşı tedbir olarak sağlıklıların hastalar için dua etmelerini buyuran bir karar çıkarmıştı. Bu karara göre hapşırana, “Tanrı seni kutsasın,” denilecek, yalnız olanlar ise, “Tanrım bana yardım et!” diye bağıracaklardı. Katolik dünyasının önderinin bu buyruğu vebayla birlikte Avrupa’ya yayıldı.
Çin’de aksırmak, bizdeki kulak çınlaması gibi, birinin aksıranı kötü andığı anlamına gelir. Aksıran, yere tükürerek, “İyi insanlar beni sever, kötü insanlar hakkımda dedikodu yapıyorlarsa dişleri dökülsün,” der. Çocuk aksırdığında “Bin yıl yaşa!” denir. Han döneminde aksırma ve kulak çınlamasıyla ilgili kitap yazılmış olduğu kaynaklarda yer almaktaysa da böyle bir kitap günümüze ulaşmamıştır.
Montaigne, Aristoteles’i kaynak göstererek insanların üç türlü ‘yel’ çıkardığını yazmıştır: Alttan çıkan pistir, ağzımızdan çıkan oburluk belirtisidir, üçüncüsü olan hapşırma ise, baştan geldiği ve ayıp yanı olmadığı için hoş karşılanmaktadır. Anlaşılan denemelerini 1570’lerde yazan Montaigne’e göre, hapşırana sağlık dileme âdeti, diğer ikisi yerine üçüncü yola tanık olmanın getirdiği rahatlamadan kaynaklanıyor, hani biraz yüz göz olup ‘ilahi!’ dermiş gibi... Ama bazıları ‘çok yaşa’ veya ‘sen de gör’, ‘hep beraber’ denmesini çok önemserler; sözün büyülü gücünden mi, karşıdakinin iyi niyet ifade etmesini önemsediklerinden mi...
-
Fırtınanın Savurduğu Bir Halkın Mücadelesi AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NİN KURULUŞU (1783) AMERİKA'DA KOLONİLERİN KURULMASI Amerik...
-
PROTESTANLIĞIN DOĞUŞU Reform; kelime anlamıyla; «bir şeyin aslını bozmadan onda yapılan değişiklikler» şeklinde tarif edilirse de ıstılahi...
-
Şu altı şey zararlıdır: 1- Amirlerin sefih olması. 2- Kan dökülmesi. 3- Hükmün satılması. 4- Akrabadan uzak...