Grafiti
1986-87’de bir ‘graffiti’ modası başlamış, kuramsal açıklamalar, dünya duvar yazınından seçmeler içeren kitaplar yayınlanmıştı. Gazetelerde özlü-mizahi söz köşeleri çoğaldı ve bunlardan bazıları duvar resmi üstüne el yazısıyla basıldı. Sonra hazır yapışkanlı, pullama veya kuşlama kâğıdı boyunda, üstlerine çoğu el yazısıyla hazır sözler basılmış, bin bir çeşit kâğıt her yeri kapladı; “Kitap okumuyorsanız tartışmayalım”, “Burada sigara içilir” filan. Bunlar kitapçı, kırtasiyeci, hediyelik eşya satan yerlerde kartpostal gibi dizilip bol bol satılıyordu. Açık ki, 12 Eylül dönemini geride bırakmak isteyen ‘halet-i ruhiye’, topluma seslenmek için duvara yazı yazamıyor, yakın çevresine komiklik yapıyordu.
Grafiti İtalyanca kazımak, çizmek anlamına gelen graffito sözcüğünün çoğuludur. Müstehcen duvar resimleri ve yazılarıyla dikkat çeken eski Roma şehri Pompeii’deki örnekler 1837 yılında kitap olarak yayımlandı. 1850 yılından sonra graffiti sözcüğü, Pompeii ve öteki İtalyan şehirlerindeki duvar karalamaları için kullanılarak yaygınlaştı ve ören yerlerindeki yazılar anlamında arkeoloji terimi haline geldi.
Duvara her zaman yazı yazılmıştır. Bilinen en eski örneklerden biri, IO 591 yılında Mısır kralının ordusunda paralı asker olan Yunanlıların Etiyopya seferinde II. Ramses’in Abu Simbel’deki heykelinin üstüne adlarını kazımalarıdır. Macarlar, Avarlar, Gotlar gibi göçebe barbar kabilelerin bıraktıkları az sayıda yazı, soyluların eşyasına, taslar, kadehler, leğenlerin üstüne yazılmış, bu şunun malıdır gibi örneklerden oluşur. Yüzyıllarca yazmak, üst sınıfların işidir, halk yazmaz ve okumaz, dualar ezberlenir, unutulmaması gereken bilgiler akılda kolay kalması için tekerlemeye, şiire dönüştürülerek ezberlenmesi kolaylaştırılır. Doğu’da ve Batı’da, elbette üst sınıftan kadınlara, okuma yazma öğretmenin gerekip gerekmediği tartışılmış, yazı, âşıklarıyla haberleşmekten başka bir işlerine yaramayacağından, yalnız din kitapları okumaları için okuma öğretmenin yeteceği sonucuna varılmıştır. İşte yazı bilgisi yaygınlaşıp da işleri kutsal, siyasal veya ekonomik sayılmayanlar için, boş bir duvar kadar çekici bir yer yoktur. Elleri kalem kavramaya, bacakları gövdelerini taşımaya başlar başlamaz, çocukların ufacık kâğıtları algılayamayıp karalamak için duvarlara yönelmesi gibidir bu.
Duvara yazılan yazıların ilk ortak yönü müstehcen olmalarıdır. Bu konuda tarihe muhalefetiyle geçen kişi, İngiltere’de sokaklarda birçok ahlaki yanlışı uyararak düzeltmesi yanında duvarları silmesiyle tanınan, ve kendisine Doğrucu Alexander lakabı takılan A . Cjuden’dir (1701-1770). Türkçede duvar edebiyatına Tosun edebiyatı adı verilir. Bu konuda en ileri gidilen yer, zamanın daha bol, yazıyı yazarken görülme olasılığının düşük, ama bir yandan da kamusal bir alan oluşturan genel tuvaletlerdir.
Mahalle duvarlarına ilkokul, ortaokul çocukları tarafından yazılan ve başkalarının aşk yaşamını ihbar eden, futbol takımlarına ancak ‘kova’ gibi sıfatlar yakıştırmaktan ibaret kalan yazılar, 1968’den itibaren siyasallaştı. Siyasi yazıların duvarlara yazılması Avrupa’da 1930’larda yaygınlaşmış, 68 eylemleriyle bütün dünyaya yayılmıştı. 1974’den sonra Türkiye’de duvara yazı yazmak, kendi mahallesinde iktidarın, başka mahallelerde gücün göstergesi oldu ve polisle siyasal hareketler arasında başlayan kovalamacayla, ‘yazıya çıkmak’ kadroların eğitim sürecinde önemli bir adım haline geldi. Dağ taş yazı doldu. 12 Eylül Darbesi’nin ilk işi yazıları mahalle sakinlerine sildirmek, silinemedikleri için de üstlerini kapattırmak oldu.
ABD ’de zenci mahalleleri ve New York metrosu halen duvar yazılarıyla tanınıyor. Hatta metro grafitilerinden esinlenen pop sanat okulundan, 1970’lerde punk rock akımının yaratıcılarından Keith Haring (1958-1990) grafiti sanatçısı olarak resim tarihine geçti. 1990’lardan itibaren Türkiye’de de aşk ve futbol duygularını duvarlara yansıtanlar, eskisiyle karşılaştırılamasa da siyasal yazı yazanlar başladı.
Kudret Emiroğlu’nun
GÜNDELİK HAYATIMIZIN TARİHİ
kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder