Paraparava ve Varaku: Sunuş
Tarihsel Arkaplan
Bu bereket söylencesi, Surinam ve Brezilya'nın tropikal yağmur ormanlarında yaşayan Trio kızılderililerine aittir. O bölgede yaşayan pek çok diğer kabile gibi büyük, yarı yerleşik köylerde sazdan evlerde yaşarlar. Esas olarak avcı-toplayıcıdırlar. Evcil hayvanları yoktur, bu nedenle de yünü bilmezler. Ancak ilkel dokuma tezgâhlarında ağaç kabuklarından kumaş dokurlar. Sepet örerler ve kilden çömlek yaparlar. Metal ya da taş kullanmayı da bilmediklerinden, bütün aletleri bitkilerin çeşitli kısımlarından yapılmıştır.
Bu orman kabilelerinin pek azının koruyucu bir tanrısı ya da ona tapmak için bir binaları vardır. Güneş, ay, yıldızlar, gök gürültüsü ve yağmur gibi doğanın çeşitli öğelerini kişileştiren doğa ruhlarına inanırlar. Bu doğa ruhları ve hayvanlar, sanki her ruhun çift kişiliği varmışçasına sık sık birbirine karışır. Bu kabilelerin söylenceleri evrende bulunan şeyleri ve bunların, örneğin çiftçilik gibi nasıl ortaya çıktığını açıklamaya yöneliktir.
Paraparava ve Varaku
Paraparava, nehrin kıyısında balık tutarken, elleriyle Varaku adı verilen küçük bir balık yakaladı. Balık elinden kurtuldu, yere zıpladı ve kayboldu. Paraparava ne kadar aradıysa da bulamadı. Bulamayacağını kabullenip omuzlarını silkti ve yeni bir balık yakalamak için hazırlanmaya başladı.
Ansızın, arkasından bir kadın sesinin "İşte buradayım" dediğini duydu.
Paraparava arkasına döndü ve garip bir kadının kendisiyle konuştuğunu gördü. "Sen de kimsin?" diye sordu.
"Ben Varaku'yum. Yakaladığın balığın ruhuyum" diye yanıtladı kadın. "Lütfen beni köyüne götür. Nerede yaşadığını görmek istiyorum."
"Orası sazlıkların derinliklerinde basit bir köy" dedi Paraparava. "Hiçbir özelliği yoktur."
"Sen beni götür yine de" dedi Varaku.
Paraparava'nın köyüne vardıklarında Varaku, "Bana şimdi evini göster. Bana ne yiyip ne içtiğini göster. Senin tam olarak nasıl yaşadığını görmek istiyorum" dedi.
"Benim yaşamım çok basittir" diye yanıtladı Paraparava. "Sana burasının hiçbir özelliği olmadığını söylemiştim. Benim bir evim yok. Dışarıda sazların arasında uyuyorum. Yiyecek olarak çevrende gördüğün sazların yumuşak kısımlarını yiyorum. Etli kısımları sulu olur. Benim basit gereksinimlerim için bunlar yeterli."
"Peki o zaman. Merakımı giderdin" dedi Varaku.
Nehre döndüklerinde, "Beni hemen bırakma" dedi Varaku. "Babam yiyeceklerle gelecek. Yerelması, tatlı patates, yuca ve muz getirecek. Getirdiklerini görmeni istiyorum."
Paraparava nehrin kıyısında dururken, birden dev bir timsahın bir ağız dolusu bitkiyle kafasını suyun üstüne çıkardığını gördü. Yaratık onlara doğru süzülürken ateş kırmızısı gözleri Paraparava'nın yüreğini korkuyla doldurdu ve oradan kaçtı.
Çekiciliği ve Değeri
"Paraparava ve Varaku", Orta ve Güney Amerika söylenceleri arasında yaygın olan bir örüntüyü izler. Balıkçı Paraparava, yediği yiyecekleri toplayarak yaşar. Yedikleri genelde otlar, yabani yemişler, yabani meyveler ve kökleri içerir. Ayrıca balık yakalarlar ve küçük hayvanlar avlarlar. Çevrede bu basit yiyeceklerden, oldukça küçük olan topluluğunun gereksinimini karşılayacak oranda bulunduğu sürece çok seyrek yer değiştirir. Ancak yaşamını sürdürebilmesi, hava koşullarındaki değişiklikler ve diğer kabilelerin onun avlanma ve yiyecek toplama alanlarını ele geçirmesi sonucu kolaylıkla tehlikeye düşer.
Doğaüstü bir varlık, Paraparava'ya yaşamının niteliğini nasıl iyileştireceğini öğretmek için gelir. Yiyecek toplamadan yiyecek yetiştirmeye geçiş, uygarlaşma sürecinde önemli bir adımdır ve kabile yaşantısına çok önemli değişiklikler getirir. Ekin eken kabile, ektiğini yetiştirmek ve hasat etmek için o yerde kalacağını bilir. Bunun sonucunda insanlar daha rahat, kalıcı evler kurabilirler. Ekinin verimi bilindiğinde, topluluk gereksiniminden fazlasını oluşturacak kadar yiyecek yetiştirebilir. Tüm kabilenin zamanını yiyecek toplamaya ayırmasına gerek kalmayınca bazıları yeni binalar yapmak ya da onarmak, kumaş dokumak, silah, araç gereç ve çömlek yapmak ve sanat yeteneklerini geliştirmek gibi başka işlerde uzmanlaşma olanağını bulurlar.
Trio benzeri kültürlerin söylencelerinde bir ortak nokta da, kadının, orijinal olarak bir balık biçiminde sudan çıkan farklı bir yaratık türü olarak düşünülmesidir. Erkek balıkçı, kadını bazı söylencelerde derin bir kuyudan veya havuzdan, bazı söylencelerde de nehirden yakalayıp çıkarır. Bu tür söylencelerde kadınlar erkeklerden daha bilgilidirler. Bir tarım toplumu haline gelerek yaşamın nasıl daha iyileştirileceğini erkeklere öğreten onlardır.
Aşağıdaki söylence, Peter Riviere tarafından, Marriage Among the Trio: A Principle of Social Organization (Trio'da Evlilik: Toplumsal Örgütlenmenin Temeli) adıyla kayda geçirilmiş ve eser 1969'da yayımlanmıştır.
Güvenli bir uzaklıkta, Paraparava tekrar nehre doğru döndü. Timsahın sürünerek kıyıya çıkıp Varaku'nun ayakları dibine bir yığın bitki bıraktıktan sonra nehrin derinliklerine dönüşünü izledi.
"Bu dev canavar Varaku'nun babası olmalı!" diye kendi kendine heyecanla söylendi Paraparava. "İyi ki balık tutarken onu yakalamamışım!"
"Artık geri gel!'' diye seslendi Varaku, bir yandan kollarıyla işaret ederek. "Babam sözünü ettiğim yiyecekleri getirdi."
Paraparava nehrin kıyısına döndüğünde, Varaku, "Bu bitkiler senin için. Bundan sonra senin yiyeceğin bunlar olacak. Onların sazların içinden daha tatlı olduğunu göreceksin. İşte yerelmaları ve tatlı patatesler. Bunlar muzlar ve bu tatlı, yenilebilir kök de yuca. Sana hem yiyecek hem de içecek sağlayacak."
"Teşekkür ederim" diye karşılık verdi Paraparava. "Fakat ben bu bitkileri nasıl yiyeceğim ve hepsini yedikten sonra ne yapacağım?"
"Yo, bunlar senin yemen için değil!" diye heyecanla bağırdı Varaku. "En azından hemen şimdi değil. Onları toprağa ekmelisin ki, büyüsünler ve kendileri gibi bitkiler üretsinler. O zaman onları yiyebilirsin ve yine de yemen için aynı bitkilerden daha bulunur. Unutma, asla elindeki yiyeceğin tümünü yeme. Daima her bitkiden biraz sakla ki toprağa ekip yeni bitkiler yetiştirebilesin. Şimdi sana bir tarlayı nasıl hazırlayacağını ve nasıl ekin ekeceğini göstereyim."
Paraparava, Varaku'yu sazların arasında izledi ve bir tarlayı nasıl açacağını ve verdiği bitkilerin her birini nasıl ekeceğini öğrendi. Bir sıraya yerelmalarını, ikinci sıraya tatlı patatesleri ekti. Yucaları üçüncü sıraya ve muzları dördüncüye ekti.
İşi bitirdiklerinde Varaku, Paraparava'ya, "Bütün yapman gereken, sazların bu tarlada büyümelerini önlemek. Bu yeni bitkiler hızla büyümelerine yetecek gün ışığı ve yağmur alacaklar. Olgunlaştıklarında, yine gelip sana nasıl yiyeceğini göstereceğim. Bu arada her sabah bu tarlada çalış; bir gün seni burada bulacağım" dedi.
Paraparava, Varaku'ya nehre kadar eşlik etti. Suya dalıp yine küçük bir balığa dönüşmesini izledi. Onu artık suda göremeyinceye kadar bekleyip tarlasına döndü; yere oturup başına gelenleri düşündü.
Paraparava'nın bitkileri hızla büyüdü. Her sabah tarlasına bakmaya geldiğinde biraz daha büyüdüklerini görüyordu. Yüreğinde bir gülümsemeyle diğer tüm bitkileri tarlasından koparıp attı. Tam Varaku'nun dediği gibi yapmak için dikkatle çalışıyordu.
Haftalar geçti. Paraparava'nın bitkilerinin artık büyük yaprakları vardı. "Muz ağaçlarında büyüyen yeşil muzlar görüyorum" dedi kendi kendine, "fakat yerelmaları ve tatlı patatesler nerede? Varaku acaba yaprakları mı yememi bekliyor? Onu bekleyip görmem gerekecek."
Her sabah tarlasına geldiğinde Varaku'yu orada görmeyi umuyordu. Her sabah hayal kırıklığına uğruyordu. Fakat sonunda Varaku'yu orada bulacağı gün geldi.
Varaku şimdi de Paraparava'ya, yetiştirdiği yiyecekleri hazırlaması ve pişirmesi için gerekli kap kacağı yapmayı öğretti. Sonra yuca bitkisinden ekmek yapmayı gösterdi.
Paraparava bütün yeni yiyecekleri nasıl yiyeceğini ve nasıl tadına varacağını öğrenmeliydi. İlk başta yeni yiyecekler alışkın olduklarından o kadar farklı geliyordu ki yutması çok güç oluyordu. Fakat Varaku, ona zaman içinde yeni yiyecekleri tercih edeceğine inandırdığı için denemeye devam etti. Varaku haklıydı. Yeni tat ve türlere alıştıkça, sazların etli kısmı giderek Paraparava'ya daha az çekici gelmeye başladı. Sonunda Paraparava artık saz yememeye başladı.
İşte halkımız yediğimiz yiyecekleri yemeye böyle başladı.
Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder