12 Eylül 2023 Salı

Türkiyenin En Kuzeyi İnceburun / Sinop

 


DÎNİ SÖZLÜK “K”

 KELÂM:

 

1. Allahü teâlânın subûtî sıfatlarından. Cenâb-ı Hakk'ın, âlet, harf ve sese ihtiyaçtan münezzeh (uzak) olarak söylemesi.

 

Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:

 

De ki: "Rabbimin kelâmını yazmak için bütün denizlerin suyu mürekkeb olsa ve bir o kadar daha yardımcı olarak ilâve etsek, Rabbimin sözleri tükenmeden o denizler tükenir. (Kehf sûresi: 109)

 

2. Îmân ve îtikâd bilgilerini delîlleri ile anlatan ilim. (İlm-i Kelâm)

 

Kelâm sıfatı basîttir. Hiç değişmez. Harfli, sesli değildir. Emir, yasak, haber vermek gibi ve Arabî, Fârisî, İbrânî ve Süryânî olmak gibi başkalaşması, parçalanması yoktur. Böyle şekiller almaz. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)

 

Kelâm-ı İlâhî:

 

Allahü teâlânın kelâmı. Kur'ân-ı kerîm.

 

Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmi harf ve kelime olarak gönderdi. Bu harfler mahlûktur (yaratılmıştır). Bu harf ve kelimelerin mânâsı kelâm-ı ilâhîyi taşımaktadır. Bu harflere kelimelere Kur'ân-ı kerîm denir. Kelâm-ı ilâhîyi gösteren mânâlar da Kur'ân-ı kerîmdir. Bu kelâm-ı ilâhî olan Kur'ân, mahlûk değildir. Allahü teâlânın başka sıfatları gibi ezelî (başlangıcı olmayan) ve ebedîdir. Yâni sonu yoktur. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)

 

Kelâm-ı ilâhîden murâd-ı ilâhîyi, Allahü teâlânın kastettiği mânâyı anlayan ve anlatan âlimlere müfessir denir. (S. Abdülhakîm Arvâsî)

 

Kelâm-ı Kadîm:

 

Ezelî yâni başlangıcı olmayan söz, kelâm; Kur'ân-ı kerîm.

 

Kelâm-ı Lafzî:

 

Kelâm-ı nefsîyi anlatan ve insanın kulağına gelen ve söyleyenin ağzından çıkan harfler topluluğu.

 

Kelâm-ı Nefsî:

 

Allahü teâlânın kelâm sıfatının harf ve ses içerisine sokulmadan yâni kelâm-ı lafzî hâlini almadan önceki hâli.

 

Kelâm-ı nefsî, hakîkî sıfattır. İrâde ve kudret sıfatları gibi ezelde Allahü teâlâ ile kâimdir. Onda ses ve harf yoktur. Allahü teâlâ kelâm-ı nefsî ile ezelde mütekellimdir (konuşucudur). (İmâm-ı Birgivî)

 

KELİME-İ İHLÂS:

 

"Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah" sözü Kelime-i tevhîd de denir.

 

KELİME-İ ŞEHÂDET:

 

"Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh" mübârek sözü. Mânâsı şöyledir: "Görmüş gibi bilir ve inanırım ki, Allahü teâlâdan başka, varlığı lâzım olan, ibâdet ve itâat olunmağa hakkı olan, hiç ilâh, hiçbir kimse yoktur. Görmüş gibi bilir, inanırım ki, Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem, Allahü teâlânın hem kulu, hem peygamberidir. O'nun gönderilmesi ile, O'ndan önceki peygamberlerin dinleri tamâm olmuş, hükümleri kalmamıştır. Ebedî seâdete, kurtuluşa kavuşmak için, ancak O'na uymak lâzımdır. O'nun her sözü, Allahü teâlâ tarafından kendisine bildirilmiştir. Hepsi doğrudur. Yanlışlık ihtimâli yoktur."

 

...Ramazan ayında dört şeyi çok yapınız! Bunun ikisini Allahü teâlâ çok sever. Bunlar; Kelime-i şehâdet söylemek ve istiğfâr etmektir. İkisini de, zâten her zaman yapmanız lazımdır. Bunlar da, Allahü teâlâdan Cennet'i istemek ve Cehennem ateşinden O'na sığınmaktır... (Hadîs-i şerîf-Et-Tergîb vet Terhîb)

 

İhlâs ile (yalnız Allahü teâlânın rızâsını düşünerek) Kelime-i şehâdet getiren Cennet'e girer. (Hadîs-i şerîf-Taberânî)

 

Kelime-i şehâdet söylemenin dört şartı vardır: Dil ile söylerken, kalb hazır olmak. Mânâsını bilmek. Hulûs-i kalb ile (ihlâsla yâni Allahü teâlânın rızâsını düşünüp, inanarak) söylemek. Tâzîm ile (hürmetle) söylemek. (Kutbüddîn İznikî)

 

İnanarak Kelime-i şehâdeti söylemenin yüz otuz kadar faydası vardır. Bunlardan, ölürken olan beşi; 1) Azrâil aleyhisselâm ona güzel sûrette gelir. 2) Yağdan kıl çeker gibi rûhunu alır.

 

3)  Cennet kokuları gelir. 4) Müjdeci melekler gelir. 5) Merhabâ yâ mü'min! Sen Cennetliksin denir. (Kutbüddîn İznikî)

 

KELİME-İ TAYYİBE:

 

"Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah" sözü. Kelime-i tevhîd de denir.

 

...Kelime-i tayyibe bir sadakadır (Allahü teâlânı n rızâsını kazanmak için birşey vermek, iyilik etmek gibidir). Namaza gitmek için sâhibinin attığı her adım da bir sadakadır. Yolda gelip geçene ezâ veren şeyleri gidermek de sadakadır. (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Müslim)

 

KELİME-İ TEHLÎL:

 

"Lâ ilâhe illallah" sözü. (Kelime-i Tevhîd, Kelime-i Tehlîl)

 

KELİME-İ TEMCÎD:

 

"Lâ havle velâ kuvvete illâ billah" sözü. Mânâsı; "Güç ve kuvvet ancak Allahü teâlâdandır" demektir.

 

Îmâm-ı Rabbânî hazretleri, din ve dünyâ zararlarından kurtulmak için, her gün beş yüz kerre Kelime-i temcîd okurdu. (Senâullah-ı Pâni Pûtî)

 

Korkulu zamanlarda ve cin çarpmasını def etmek için Kelime-i temcîd okuyunuz. (Ahmed Fârûkî)

 

Derdlerden kurtulmak ve murâda (isteğine, dileğine) kavuşmak için; beş yüz kerre Kelime-i temcîd ile, evvelinde ve âhirinde (sonunda) yüzer defâ salevât-ı şerîfe (Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed) okuyup duâ etmelidir. (Muhammed Ma'sûm)

 

KELİME-İ TENZÎH:

 

Allahü teâlânın her türlü noksan sıfatlardan temiz ve uzak olduğunu ifâde eden "Sübhânellah" sözü.

 

Beş vakit namazdan sonra, sessizce; otuz üç kerre kelime-i tenzîh ve otuz üç kerre tahmîd (Elhamdülillah) ve otuz üç defâ tekbîr (Allahü ekber) söylemek sünnettir. (Îmâm-ı Nevevî)

 

KELİME-İ TEVHÎD:

 

"Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah" sözü. Mânâsı şöyledir: Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur. Muhammed aleyhisselâm O'nun resûlüdür, peygamberidir. Kelime-i tevhîde; Kelime-i ihlâs, Kelime-i takvâ, Kelime-i tayyibe, Da'vet-ül-hak, Urvet-ül-vüskâ, Kelime-i semeret-ül-Cennet de denir.

 

Yerleri ve gökleri, terâzinin bir kefesine, bu kelime-i tevhîdi diğer kefesine koysalar, bu kelimenin bulunduğu kefe, elbette ağır gelir. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Rabbânî)

 

Müslümanlardan bir kimseye, ilk önce Kelime-i tevhîdin mânâsını bilmek ve inanmak farzdır. (İmâm-ı Gazâlî)

 

Bir kâfir, kelime-i tevhîdi söyleyince ve mânâsına inanınca, o anda müslüman olur. Fakat, bunun da, her müslüman gibi îmânın altı esâsını ezberleyip mânâsını iyice öğrenmesi lâzımdır. (İbn-i Âbidîn)

 

Hak teâlâ hazretleri, Mûsâ aleyhisselâma buyurdu ki: "Yâ Mûsâ! Kıyâmet gününde meleklerin seni ziyâret etmesini istersen, Kelime-i tevhîdi çok söyle!" (Ka'b-ül-Ahbâr)

 

Rabbimizin gazâbını, intikâmını söndürmek için kelime-i tevhîdden daha faydalı bir şey yoktur. (İmâm-ı Rabbânî)

 

Ölüm hastası İhlâs sûresini çok okumalıdır. Yatağı karşısında Kelime-i tevhîd yazılı levha asılı olmalıdır. (S. Abdülhakîm Arvâsî)

 

KELİMETULLAH:

 

1. Allahü teâlânın ism-i şerifi. Allahü teâlânın dîni.

İki ordu karşılaştıkları zaman, melekler iner ve tesbih etmeye başlarlar. Falanca dünyâ için, falanca hamiyyetinden ve cesâretinden, falanca soyuna ve milliyetine düşkünlüğünden dolayı savaştı diye yazarlar. Sakın falanca Allah yolunda öldürüldü demeyin. Ancak kelimetullahı yüceltmek için savaşanlar Allah yolundadırlar. (Hadîs-i şerîf-İhyâ-u Ulûmiddîn)

 

2. Îsâ aleyhisselâmın lakabı.

 

Îsâ aleyhisselâm kelimetullahtır. Çünkü babası yoktur. Allahü teâlânın ol emri ile anasından dünyâya geldi. Bundan başka Allahü teâlânın emirlerini insanlara ulaştırdı. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)

 

KELÎMULLAH:

 

"Allahü teâlânın kendisiyle konuştuğu zât" mânâsına Mûsâ aleyhisselâmın lakabı.

 

Muhammed aleyhisselâm, Habîbullah (Allahü teâlânın sevgilisi)dır. İbrâhim aleyhisselâm, Halîlullah (Allahü teâlânın dostu)dır. Mûsâ aleyhisselâm, Kelîmullah'tır. Îsâ aleyhisselâm Kelimetullah'tır. (Ahmed Cevdet Paşa)

 

Hazret -i Mûsâ Kelîmullah, Tûr'a giderken; yolda namaz kılıp, Hakk'a ağlayıp, inleyen gözünden akan yaşı kan ile karıştırıp duâ eden bir zâta rastladı. Mûsâ Kelîmullah Allahü teâlâya yalvarıp bu zâtın affedilmesini dileyince, Allahü teâlâdan nidâ gelip; "Yâ Mûsâ! Ben bu zâtın namazını ve duâsını kabûl etmem. Zîrâ üstüne giydiği elbiseyi haram karışmış para ile aldı" buyurdu. (Süleymân bin Cezâ)

 

KEMÂL:

 

Olgunluk, mükemmellik, eksiksiz olma, fazîlet.

 

Kemâl, doğru konuşmak ve doğrulukla iş görmektedir. (Hadîs-i şerîf-İhyâ)

 

Sünnetlerin farzları tamamlayacağından maksat; farzlar yapılırken bunların kemâllerine sebeb bir şey kaçırılırsa, sünnetler, kılınan farzın kemâl bulmasına sebeb olur. (Abdülhâk-ı Dehlevî)

 

Namazın kemâl mertebesinde kabûl olmasının şartı; haramlardan sakınmak ve huşû (Allahü teâlâdan korkmak) ve mâlâyânîyi (dünyâ ve âhiretine fâidesi olmayan şeyleri) terke ve ezân-ı Muhammedî okunduğu vakit her işi bırakarak cemâate devâm etmeye bağlıdır. (Muhammed binKutbüddîn İznikî)

 

Kemâl Sıfatları:

 

Allahü teâlânın zâtında ve işlerinde hiçbir kusûr, karışıklık, değişiklik ve noksanlık olmadığını gösteren hayât (diri olmak), ilim (bilmek), sem' (işitmek), basar (görmek), kudret (gücü yetmek), irâde (istemek), kelâm (söylemek) ve tekvîn (yaratmak) sıfatları. Bunlara Subûtî, Hakîkî ve Kâmil sıfatlar da denilmektedir.

 

Her varlık, Allahü azîm-üş-şân'ın kemâl sıfatlarından bir eserdir. (Muhammed bin Kutbüddîn İznikî)

 

Allahü teâlânın kemâl sıfatları, Allahü teâlânın zâtı ile kâimdirler, yâni ebedîdirler. Allahü teâlânın bu sıfatlarının künhü (hakîkati) anlaşılamaz. Çünkü sonradan yaratılan, sınırlı, zamanlı ve mekânlı olan; mahlûk olmayanı, sınırsız, zamansız ve mekânsız olanı anlayamaz. (Kâdızâde Ahmed bin Muhammed Emîn Efendi)

 

KEMÂLÂT:

 

Olgunluklar, fazîletler, ahlâk ve huy güzellikleri.

 

Allahü teâlâ evliyâ kullarını öyle saklamıştır ki, kendileri bile kalblerindeki kemâlâttan habersizdir. Nerede kaldı ki, başkaları onların hâlini bilsin. (İmâm-ı Rabbânî)

 

Kemâlât-ı Nübüvvet:

 

Peygamberliğe âit üstünlükler olup, evliyâlığın çok yüksek makamlarından biri.

 

Bir İslâm büyüğü, Allahü teâlânın ihsânı ile şerî'atin (İslâmiyet'in) hakîkatine kavuşur, İslâm-ı hakîkî ile şereflenirse, peygamberlere tam uymakla, o büyüklere vâris olarak Kemâlât-ı nübüvvetten pay alabilir. O yüksek derecenin nîmetlerini bol bol elde edebilir. (Şeyh Şihâbüddîn)

 

Kemâlât-ı Vilâyet:

 

Evliyâlığa âit üstünlükler, olgunluklar.

 

Kemâlât-ı nübüvvet (peygamberlik kemâlâtı) kemâlât-ı vilâyetten çok üstündür. Kemâlât-ı vilâyetteki ilerleme, nübüvvetteki ilerlemenin bir sûreti, görünüşüdür. (İmâm-ı Rabbânî)

 

KEMEND-İ MAHBÛB-İ İLÂHÎ:

 

Allahü teâlânın sevdiklerini kendisine çekmek için gönderdiği sebebler, dert, belâ ve sıkıntılar.

 

Belâ, kemend-i mahbûb-ı ilâhîdir. Âşıkları mahbûba (sevgiliye) döndürüp, ondan başkasına yönelmelerine mâni olur. (Ahmed Fârûkî)

 

KEN'AN DİYÂRI:

 

Sayda, Sûr, Beyrût, Filistin ve Sûriye'nin bir kısmını içine alan ve Fenike denilen bölge. Nûh aleyhisselâmın torunu ve Hâm'ın oğlu Ken'an burada yaşadığı için Ken'an diyârı denilmiştir.

 

Yâkûb aleyhisselâm Ken'an diyârı ahâlisine (halkına) peygamber olarak gönderildi. Ken'an diyârına yerleşip o beldedeki insanları Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeğe dâvet etti. Kendisi ve oğulları için evler yaptırdı. Ken'an diyârı ahâlisinden çok kimse ona îmân etti. Ken'an diyârını idâre eden Şüceym bin Dârân adındaki kral, Yâkûb aleyhisselâma karşı çıktıysa da başarılı olamadı. Yâkûb aleyhisselâm, oğlu Yûsuf aleyhisselâm Mısır'a mâliye nâzırı (bakanı) olunca, diğer oğulları ve torunlarıyla birlikte Ken'an diyârından ayrılarak Mısır'a gitti ve ömrünün sonuna kadar orada yaşadı. (Taberî, İbn-ül-Esîr, Nişâncızâde)

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak