16 Mayıs 2022 Pazartesi

Sivrisinekler insanı niçin sokar?

 Dünyada yaklaşık üç bin sivrisinek türü olduğu bilinmektedir. Bunların çoğu insana saldırmaz. Zaten aksi olsaydı dünyanın her yerinde bulunabilen bu yaratıklar ormanda, dağda, insan bulunmayan yerlerde yaşamlarını idame ettirmezlerdi.


İnsanların kanlarını emerek yaşayan sivrisinek türlerinin yalnız dişileri kan emer. Dişiler de insanların kanlarını kendi yumurtalarını üretebilmek için protein sağlayabilmek amacıyla emerler. Birçok cinste dişi sivrisinekler en azından ilk yumurtalarını kana ihtiyaç duymadan üretebilirler, fakat sonraki yumurtaları için kana ihtiyaçları vardır. Bulabildikleri her canlının kanını emerler, hatta deniz yüzeyine gelen balıklar bile ellerinden kurtulamaz.


Erkekler çiçek özleri ile beslenirler. Yumurta üretme gibi bir dertleri olmadığından insanları sokmazlar.


Dişi sivrisinekler avlarının yerlerini duyargaları ve üç çift bacaklarındaki alıcılarla bulurlar. Alıcılar ile nem, ter ve ısı özelliklerini saptarlar. Sivrisineğin duyargaları bir santigradın binde biri kadar sıcaklık değişimleri algılayabilecek kadar hassastır.


Dişi sivrisinekler insanın nefes verirken çıkardığı karbondioksit bulutu içinde, ileri geri hareketler yaparak bu bilgileri değerlendirirler, avın yararlı olacağına karar verirlerse eyleme geçerler. Bazılarının ‘sivrisinek bana dokunmaz’ demelerinin esas nedeni ter ve nefes kokularının sivrisinek için cazip ve özendirici olmamasıdır.


Sivrisinek sanıldığı gibi içi delik ve sivri uçlu bir boruyu deriye sokarak kanı emmez. Sivrisinekte ağzın altındaki kesede iki tüp, iki de neşter olarak kullandığı testere ağızlı bıçak vardır. Önce bıçaklarla deride delik açar, sonra tüplerden biri ile tükürüklerini bu deliğin içine akıtır.


Bu tükürük insan kanının pıhtılaşmasını önler, böylece ikinci tüpü sokarak, sıvı kanı size farkettirmeden kolayca emer. Eğer bir dakika içinde hala fark etmediyseniz, deposu kanınızla dolu olarak, kafayı bulmuş şekilde derinizden ayrılır.


Sivrisinekleri tahrik eden şey nefesinizdeki karbondioksit oranı ile derinizdeki ısı ve nem oranı olduğundan, özellikle geceleri sivrisinek hücumlarını geçiştirebilmek için, çok sık nefes alış-verişi gerektirecek fiziksel hareketler yapmamamız, teninizi serin ve kuru tutmanız gerektiğini unutmayın.


Alıntıdır.


Britanya Adalarının Söylenceleri - 5

 İngiltere-İskandinavya


Beowulf: Sunuş


Tarihsel Arkaplan


Epik şiir Beowulf, MS 700 ve 750 yılları arasında adı bilinmeyen bir İngiliz tarafından yazılmıştır. Germen edebiyatının var olan en eski destanı ve günümüze kalan dört Anglosakson elyazmasından biridir. Yazar, atalarının pagan kahramanlık geleneğine bağlı ve pagan değerlerini ülkesinin ve döneminin Hıristiyan değerleriyle harmanlayan bir Hıristiyandır.


Angıllar, Saksonlar ve Jütlerin de dahil olduğu Germen kabileleri, MS 450 ile 600 yılları arasında İngiltere'yi istila ederler. Beowulf şairinin yaşadığı dönemde İngiltere’deki Anglosakson toplumu ne ilkel ne de kültürsüzdür. Hıristiyanlık, MS 600 yıllarında gelmiştir ve Anglosakson manastırları o sırada, hem dinsel hem de dindışı eski ve çağdaş kitapların bulunduğu büyük kütüphanelerdir. Germen söylenceleri ve efsanelerinin koca külliyatı kadar, Vergilius'un Aeneis'i de iyi bilinir.


Toplum, çok sayıdaki zengin aristokratla birlikte iyi Örgütlenmiştir. MS 650-660 yıllan arasında sulara gömülmüş olan Sutton Hoo kraliyet gemisi, 1939'da İngiltere'de, Suffolk'ta bulunmuştur. Kalıntılar, Beowulf da anlatılan saray yaşamıyla ilgili ayrıntıları doğrulamaktadır. Destanın kendisi gibi, bu parçalar da Anglosakson kültürüyle çağdaş Hıristiyan kültürünü birleştirmektedir.

Bilim adamları, Beowulf un, başka büyük destanlar da üretmiş, gelişip serpilen bir Anglosakson edebiyatı döneminden bugüne gelebilmiş bir örnek mi yoksa kendi döneminde dahi gerçekten tek mi olduğunu saptayamamıştır. Hatta eldeki Boewulfun, eski bir elyazmasından kopya edilmiş nüsha olup olmadığında bile anlaşamamaktadırlar. Birçok araştırmacı, destanın 7. yüzyılın sonları ile 9. yüzyılın başı arasında bir dönemde yazıldığı kanısındadır. Bu doğruysa, orijinal elyazması 9. yüzyılda Anglia'nın Vikingler tarafından işgali sırasında kaybolmuş olsa gerektir; çünkü bu işgal sırasında Anglosakson manastırlar ve büyük kütüphaneler Danlarca yakılıp yıkılmıştır. Buna karşılık başka bazı uzmanlar da, şairin Danlara karşı en uygun tavrının, destanın oluşumunu Viking işgalinden sonraya, yani Beowulf elyazmasının kaleme alındığı 11. yüzyıl başlarına bırakmak olduğunu düşünmektedirler.


Beowulf şairinin kimliği de bilinmemektedir. Atalarının, pagan kahramanlık geleneğinden hoşlanan ve pagan kahramanlık değerlerini, kendi ülkesinin ve döneminin Hıristiyanlık değerleriyle birleştiren bir Hıristiyan olduğu söylenebilir. Çünkü Angle diyalektiyle yazmıştır; muhtemelen ya bir manastırda keşiştir ya da Thames Nehri'nin kuzeyindeki bir Anglosakson konağında şairdir.


Beowulf bir İngiliz tarafından Anglosaksonca (eski İngilizce) yazılmasına karşın, öykü İsveç'in güney bölgesi ve Danimarka’da, yani İskandinavya'nın İngiltere'ye göç veren bölgesinde geçer. Olayların düğümü gerçekte Germen kökenlidir.


Çekiciliği ve Değeri


Beowulf çağdaş okuyucuyu birçok nedenle ilgilendirir. Birincisi, seçkin bir serüven öyküsüdür. Grendel, annesi ve ejderha, dehşet verici canavarlardır; her kavga eşsiz, hareket dolu ve heyecanlandırıcıdır.

İkincisi, Beowulf çok alımlı bir kahramandır. Olağanüstü gücünü yeteneği, cesareti ve sadakatiyle birleştirmiş kusursuz bir savaşçıdır. Herakles gibi; yaşamını dünyayı güvenli bir yer yapmaya adamıştır. Başkalarına yardım etmek için yaşamını tehlikeye atar ve kaçınılmaz ölümünü kahramanlık ve ağırbaşlılıkla karşılar.


Üçüncüsü, yazarın insan davranışının psikolojik yönleriyle ilgilenmesidir. Dan kahramanın hoş geldin konuşması, Beowulf u kıskandığını gözler önüne serer. Beowulf un savaşçılarının ejderhayla olan savaştaki davranışları, onların korkaklıklarını açığa çıkarır. Beowulf'un kahramanlığa karşı tutumu, olgunluğunu ve deneyimini yansıtır. Kral Hrothgar'ın yaşama karşı tutumu da yaşlı bir soylunun deneyimlerini gösterir.


Yazar, son olarak, insan yaşamının ve başarısının geçici doğasının olgun bir değerlendirmesini sergilemektedir. Beowulf da, başka kültürlerin büyük destanlarında olduğu gibi, kahraman, çoğunlukla tehlikeli ve korunmasız dünyada anlamlı bir yaşam yaratmak, ölümün kaçınılmazlığını kabul etmek zorundadır. Umutsuzluğu yadsır; bunun yerine kendisinin ve yaptıklarının gururunu taşır ve insan ilişkilerine değer verir.




Germen Kahramanı


Beowulf dönemindeki aristokratik toplum, belirli prenslerin ve kralların çevresinde oluşmuş savaşçı toplulukları barındırmaktadır. Savaş, Anglosakson soylusunun alışılagelmiş işidir, hep zırhı yanında uyur. Kralın önderliğinde savaşçılar, zamanlarını ülkelerini yabancı istilacılara karşı savunmakla geçirirler ve zenginlik için başka ülkelere akın düzenlerler. Kral, savaşçılarına yiyecek, içecek, silah ve zırh, toprak ve mücevher sağlamakla; karşılık olarak bir savaşçı da, kralını savunmak için ölümüne dövüşmekle yükümlüdür. Böyle bir toplumda cesaret, savaşta ustalık ve sadakat temel erdemlerdir.


Adaleti sağlamanın tek geçerli yolu cezalandırıcı adalettir, genellikle de cana karşılık can... Wergild (insan bedeli, kan bedeli, bir kişinin yaşamına verilen özel parasal değer), kişinin toplumsal konumuna göre değişir. Cezalandırıcı adalet, intikam ve kan davasının yaygın olduğu, bireysel olarak sürdürülen bir yaşam biçimi yaratmıştır.


Kuzey topraklarının pagan savaşçıları, Vyrd'e (değiştirilemez kader) inanırlar. Hem tanrılar hem de insanlar, kaçınılmaz ölümlerini de belirleyen Wyrd'e bütünüyle boyun eğerler. Sonraki yaşam olmaksızın ölümsüzlük, yalnızca ölümden sonra süren ünle kazanılabilir. Herkesin savaşın zorluklarıyla, sert iklimle, yiyecek kıtlığıyla, hastalıkla, kötü bir yaşlılık dönemi ve ölümle karşılaşmak zorunda kaldığı bir çevrede, yaşamın sunduğu her güzel şeyden haz almak anlamlıdır. Bundan ötürü yemek, içmek, ödül almak, ün ve onur kazanmak oldukça değerli şeylerdir.



Başlıca Karakterler


Hrothgar: Danların kralı; Heorot'u inşa eden.


Hygelac: Geatların kralı, Beowulf'un akrabası ve kralı.


Unfirth: En büyük Dan savaşçı


Breca: Beowulf un arkadaşı ve çocukluktan beri rakibi.


Grerıdel: Canavar adam, bir canavar kadının oğlu.


Wiglaf: Beowulf'un yeğeni; genç bir Geat savaşçısı.


Beowulf: Geatların büyük kahramanı, daha sonra Geatların kralı.


Wyrd: Kader Tanrıçası. 


Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.

Cizre Park Avm / Cizre

 


Avrupa Keşifleri ve Ticaret İmparatorlukları

 16. yüzyılda Avrupalıların büyük keşifleri başlamıştı. Bu keşifler gemi yapım tekniklerindeki ilerleme ve deniz seferi (yön bulma) sistemlerinin gelişimi ile mümkün olmuştu. Keşiflerin temel motivasyonu ise Osmanlı'nın yayılması ile tıkanan eski ticaret yollarına alternatif yeni yollar bulmaya dönük ihtiyaçtı.

Portekiz'in denizci halkı Doğu Hint Adaları'na giden yolu 1498 yılında açtılar. Afrika Sahili'nde, Macao'da, çin'de, Hindistan'daki  Goa'da ticaret merkezleri kurdular. ispanyollar da özellikle Cenevizli Kristof Kolomb'la birlikte önemli deniz keşifleri yaptılar. 1520 yılında Portekizli bir kaşif olan Macellan,  ispanyol bayrağı altında yolculuk ederek dünyanın etrafını dolaşan bir rota buldu. ispanya'nın daha sonraları Batı Hint Adaları, Orta ve Güney Amerika'da yaptığı keşifler onu 16. yüzyılın en zengin ulusu haline getirdi.

17. yüzyılda ingiliz ve Flemenkler, ispanya ve Portekiz'in ticaret tekelleri ile rekabet etmeye  başladılar.  ingiliz  filoları  Kuzey Amerika'ya yolculuk ettiler. 1600 'lerde New England'da, Virginia'da ve Batı Hint Adaları'nda yerleşim bölgeleri kurdular. 1600 'de Londralı tüccarlar Doğu  Hindistan  şirketi'nin kuruluşunu ilan ettiler. Başlarda şirket yalnızca Doğu Hint Adaları ile ticaret yapıyordu. 1670 yılında Kanada'daki Hudson's Bay Company adlı şirket kraliyet imtiyazına kavuştu. şirket yüzlerce yıl boyunca ingiliz kontrolündeki Kuzey Amerika' da kürk ticaretini yürüttü. 

1602 yılında Flemenkler Hollanda Doğu Hindistan şirketi 'ni kurdular.  Daha  sonra  oldukça  büyük  ve  karlı  bir  ticaret imparatorluğunun sahibi olacaklardı. Adım adım ipek ve baharat ticaretini Portekiz'in elinden aldılar. Doğu Hint Adaları ve Asya'da çok sayıda ticaret merkezi inşa ettiler (1652 yılında Hollanda imparatorluğu Güney Afrika'daki Cape Town'da bir yerleşim bölgesi kurdu. Batı Hint Adaları ve kısa bir süre için Brezilya'da da kolonileri vardı). 1600'lerde Fransa Kuzey Amerika'da, Kanada'da, Karayip Adaları'nda ve Hindistan'da önemli bölgeler kazandı.


Alıntıdır.


Tellere konan kuşlar niçin çarpılmıyorlar?

 İnsanların dokundukları anda kömür oldukları binlerce volt cereyan taşıyan elektrik tellerine konan kuşlar nasıl oluyor da cereyana kapılmıyorlar? Çünkü topraklanmamışlardır. Çünkü tam bir devre meydana getirmezler. Çünkü kısa devre yaratmazlar. Tüm bu ‘çünkü’lerin anlamı esasında aynı yola çıkar.


Elektriğin, elektronların komşu atomlara çarpıp onları titreştirmesi ile iletilen bir enerji olduğunu hepimiz biliyoruz. Bir jeneratörden, kablonun içindeki iki telden biri ile çıkan akım, lambayı yakıp, görevini yaptıktan sonar diğer nötr telden geri döner.


Elektrik akımı direnci sevmez. Eve dönmek için daima en kısa ve kolay yolu tercih eder. Bir su birikintisi içinde iseniz ve elektrikli bir tele dokunursanız, akım telden en kolay yol olan vücudunuza girer, oradan da son derece iletken olan su birikintisine geçerek, topraktan eve döner.


Elektrik telleri üzerine konan kuşların toprakla alakaları yoktur. Onlar elektriğin evine dönmesi için bir kısa yol yaratmazlar. Elektik onların vücudundan geçmektense, kendisine kuş vücudundan daha az direnç gösteren, iki ayakları arasındaki teli tercih eder. Kuşlar da bu nedenle bütün gün boyu, yüksek voltaj taşıyan, çıplak elektrik telleri üzerinde durabilirler.


Eğer bu arada kuş kazara elektrik tellerini taşıyan direğe temas ederse, elektrik akımı kuşun gövdesi ve direk yolu ile toprağa geçer ve kuş ölür. Yüksek enerji hatlarının direklerinde oturan kuşların telleri gagalama alışkanlıkları vardır. Bir zamanlar Almanya’da bu şekilde kuş ölümleri o kadar arttı ki, direkler ve destekler topraktan izole edilerek kuşlar ölümden kurtarıldı.


Alıntıdır.

Girlevik Şelalesi / Erzincan

 


Safranbolu

 


Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak