13 Aralık 2021 Pazartesi

Fal

 Mukaddime adlı eseriyle din dışı tarih felsefesinin gelişiminde önemli adlardan biri olan Ibn Haldun (1332-1406), felekle (İslam dünyasında gök katları/cisimlerinin hareketi ve buradan kader anlamını kazanarak terimleşmiş bir kavram) peygamberlik ve kâhinlik arasındaki ilişkinin zamanında nasıl görüldüğünü şöyle anlatır: “Filozofların bazıları kehanetin ancak herhangi bir peygamberin gelmesinden önce ortadan kalktığını ve peygamber geldikten sonra eski haline döndüğünü iddia ederler. Çünkü peygamberin gelmesini gerektiren felekî bir olay ve durumun bulunması zaruridir derler. (…) Fakat peygamberin gelmesini icab ettiren felekî olay ve durumun sebep ve şartlarının bir mikdarı var, diğer bir kısmı henüz yok olduğu zamanlarda, derece ve istidadı peygamber derecesinden aşağı olan bir şahsın ortaya çıkması gerektir ki, bundan dolayı bir iki şahıs ortaya çıkıp kâhinlik ederler.”


İnsanlar geleceği, olayların gelişim ve sonucunu öğrenme merakından kurtulamadıkları için, geleceği bilme yeteneği olduğuna veya öğrenme yöntemlerini bildiğine inanılan kâhin, mecnun, vb. insanlar ve çeşitli yöntemler her zaman rağbet görmüştür. Rüya yorumundan başlayarak, ayna, su dolu tas, hayvanların yürek, ciğer ve kemikleri, kuş ve yırtıcı hayvanların davranışı, çakıl taşı, hububat, kum (remil) fasulyeye bakarak gelecek hakkında bilgi edinilmeye çalışılmış, yıldız falcılığı demek olan müneccimlik ve astroloji göksel olaylarla insan kaderinin ilişkisini kurarak burç kavramını doğurmuştur. Osmanlı devletinde son zamana kadar resmi müneccimlik kurumu vardır ve cülus, harb ilanı, ordunun hareketi, sadrazamlara mühür verilmesi, denize gemi indirilmesi, düğünler gibi önemli olaylar için müneccimbaşının en uygun zamanı yani eşref saatini bildirmesi istenmiştir.


Eskiden Kuran, Sadi’nin Gülistan ve Bostan adlı eserleri, Firdevsi’nin Şehname’si, Mevlana’nın Mesnevi’si gibi kitaplar, rastgele bir sayfa açarak yorumlamak üzere kullanılırdı. Fal, İslamiyet’e göre yasak olmakla birlikte, “fala inanma, falsız da kalma” deyişiyle geniş bir fal kültürü yaratılmış, hatta Kuran’ların sonuna fal kitapları eklenmiştir. Bu konuda falname adı verilen bir tür yaratılmıştır; Muhiddin Arabi ile Cafer Sadık gibi İslam tarihinin önemli simalarına atfedilmiş falnameler vardır. Bilinen en eski fal kitabı, Çin kültürünün temel eserlerinden sayılan BChing (Yi Jing), “Değişimler Kitabı”dır. Kitapdaki, insan ve doğayı tek bir kozmoloji sistemi içinde birleştiren 64 simgesel heksagramın doğru yorumlanması durumunda günlük yaşamda geçerli sonuçlar çıkarılabileceği savunulur. Yahudi Kabala ve İslam hurufi geleneğine koşut bu sistemin ÎO 12. yüzyılda oluşturulduğuna inanılmaktadır. Türkçede Orhon alfabesiyle yazılmış İrk Bitig adında (ırk = fal), İS 930 yılına ait bir kitap bulunmaktadır.


13 Aralık 1925’te tekke ve türbelerin kapatılmasıyla ilgili kanun çıkarıldığında fal da yasaklanmıştır. Bugün kahve, iskambil falı gibi herkesin bakabildiği ama bazılarının usta olduğu günlük yaşama girmiş oyun-fal karışımı fallar yaygındır. Gelincik falı, papatya falı gibi doğaya yakın bir yaşamın ürünü olan, daha çocuksu görülen fallar yok olurken, tarot gibi yeni tanınan fallara rağbet artmaktadır. Pencereden bakıp, ilk geçen erkek olursa işim olacak gibi, niyet tutarak her fırsatta fal bakma olanağı vardır.

Uğur inancı gibi, fal da günlük yaşamın parçası olarak, bazen bilince çıkmadan varlığını sürdürmektedir. Yıldız falı süreli yayınların vazgeçilmez köşelerinden olduğu gibi, özel burç dergi ve kitapları da dünyanın her yerinde yayımlanmaktadır.


Not: Kudret Emiroğlu’nun Gündelik Hayatımızın Tarihi kitabından alıntılanmıştır.

Çatal Höyük / Çumra / Konya

 





12 Aralık 2021 Pazar

Elma kesilince niçin kararıyor?

 



Meyve ve sebzelerin bazılarında kesildiklerinde, kabukları soyulduğunda veya herhangi bir şekilde zedelendiklerinde farklı tonlarda renk değişimleri oluşur. Elma, armut, ayva, patates gibi birçok sebze ve meyve bu özelliği gösterir.

Eğer canlılardaki hücre yapısını biliyorsanız, her hücrede binlerce enzim olduğunu da biliyorsunuz demektir. Enzimler hücrenin yaşaması için gerekli her türlü görevi yerine getirirler. Elmaların ve patateslerin kesildiklerinde kararmaları işte bu enzimlerden birinin 'polifenol oksidaz' diye adlandırılanın (biz kısaca -PPO- diyeceğiz) yarattığı bir sorundur. Bu enzim, yani PPO, havanın oksijeni alıp, elmada bulunan 'tanin' adlı kimyasalla birleştirerek kararmaya neden olur.

Elmayı kestiğiniz veya kabuğunu soyduğunuz zaman, kesilme yüzeyindeki hücreler de bölünür, açılır. Buradaki PPO'lar havanın oksijeni ile birleşerek aynen demirin paslanması gibi bir renk değişimi olayı yaratırlar. Yere düşen elmaların yüzeyinde oluşan kahverengi noktaların nedeni de aynıdır.

Kahverengi renge dönüşmeyi önlemenin bir yolu onları keser kesmez bir suya koymak ve hava ile ilişkilerini kesmektir, ancak sudan çıkarıldıklarında yine koyulaşmaya devam ederler. C vitamini kararmayı önleyebilir. Meyvenin kararan kısmına limon dökerseniz, içindeki C vitamini, taninin oksijen ile temasını önler ve kararma hızını azaltır. Bu nedenle meyve ve sebze işleyen yerlerde kabuklar soyulduktan veya dilimleme işlemi yapıldıktan sonra meyve ve sebzeler limon tuzu içeren suya atılır.

Bütün enzimlerin ortak özelliği 75 derece sıcaklığın üzerinde etkisiz hale gelmeleridir. Yani ısıtmak da bir çaredir. Bu tip sebze ve meyveler haşlandıklarında enzimlerin faaliyetleri durur ve 'enzimatik esmerleşme' denilen bu olay görülmez.

Şimdi müjdemizi verelim. Meyve işleyicilerini, salata hazırlayıcılarını, ev kadınlarını deli eden bu olayın da çaresi bulundu. Çekirdeksiz meyve yetiştirebilmek için çalışmalarını sürdüren genetik mühendisleri, meyve sineğinin oluşumu ve bu esmerleşme üzerine de gittiler. Özellikle beyaz üzümden şarap ve şeker kamışından şeker elde etmede sorun olan bu esmerleşmeyi genetikçiler enzim klonloyarak önlemeyi başardılar.

Pratikte uygulandığında büyük bir ekonomik fayda da sağlayacak bu araştırma sonuçları, kesildiklerinde benzer esmerleşmeyi gösteren ağaçlara da uygulanacak ve böylece kağıt üretimindeki bir sorun daha ortadan kalkacaktır.

Bileşimlerinde okside olabilecek enzim bulunmayan turunçgillerde, yani portakal, limon ve mandalinada esmerleşme olayı görülmez.


Çatal Höyük / Çumra / Konya






 

9 Aralık 2021 Perşembe

Çatal Höyük / Çumra / Konya

 





Patlamış mısır nasıl patlıyor?

  


Patlamış mısırın hikayesi beş bin yıl evveline, Amerika kıtasına kadar uzanıyor. Amerika yerlileri gıda için kullanılacak mısır ile içi daha sulu olan patlayabilir mısırların arasındaki farkı biliyorlardı.

Kolomb kıtaya ayak bastığında yerlilerin mısır kültürünü gördü, ama asıl ilgi 1510'lu yıllarda Güney Amerika'da terör estiren Hernanda Cortes'in Aztek'lerin dini ayinlerde ipe dizilmiş patlamış mısırları yediklerini görmesi ile başladı. Üstelik yerliler mısırı bir çeşit şişe geçirerek, tekrar tekrar ısıtarak veya kızgın kuma gömerek değişik şekillerde patlatarak yiyorlardı.

Amerika kıtasının keşfinden sonra Avrupa'ya getirilen ürünlerin içinde en ünlüleri patlamış mısır ve tütündü. Birincisine çok fazla yağ ve tuz ilave etmezseniz, kesinlikle ikincisinden daha sağlıklıdır. Ancak tüm mısır taneleri patlamaz. Patlayan mısırın gizemini yaratan iki faktör vardır: Mısır tanesinin içinin çok güzel bir ısı geçiş özelliği ve müthiş bir mekanik mukavemete, yani sağlamlığa sahip kabuğu.

Mısıra dikkatli bakıldığında, etrafında kalın ve su geçirmez bir kabuk olduğu görülür. Bunun altında iki tabaka daha vardır. Tanenin bu iç kısımlarındaki moleküllerin sıralanış biçimi, normal mısır tanelerine göre daha düzenlidir. Bu sayede ısı normal tanelere oranla neredeyse iki misli hızla içine yayılabilir.

Kalın kabuk ısıtıldığında, tanenin içi de süratle ısınır ve içindeki su, basınçlı bir su buharı oluşturur. Isınma süresince gittikçe artan bu basınç, sonunda kalın kabuğun adeta infilak ederek yırtılmasına yol açar. Tane ilk boyutundan yaklaşık 30 misli büyür, içi dışına gelir, yani tanenin içindeki yumuşak kısım dışarı çıkarak yenilebilir kısmı oluşturur. Bu özelliği tabiatta başka hiçbir şeyde göremezsiniz. Belki biraz ekmeğin oluşumunu buna benzetebiliriz.

Bir mısır tanesinin ideal bir şekilde patlayabilmesi için, içinde en az yüzde 14 oranında su olması gerekir. Bunun altındaki oranlarda yine patlar ama kısmen açılır, istenen sonuç alınamaz. Mısırın içerisindeki su oranını artırmak için, kapalı bir ortamda üzerine su serpiştirilmesi ve beklemeye bırakılmasının faydalı olacağı söylenir ama bu işlem mısırın içindeki su oranını en fazla yüzde 1 artırır. Bir mısırı iğneyle delerseniz, bir fırında veya güneş altında bekletirseniz, 150 derecenin altında ısıtırsanız, yukarıda bahsedilen suyun buharlaşması, basınç ve infilakın hiçbiri gerçekleşmez.


Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak