31 Aralık 2012 Pazartesi

Cumhuriyet dönemi paralarından





Yeni yıl

Yeni bir yılın gelişini herkes kutluyor ama hayatlarında hiç bir yenilik olmadan. Yılın veya günün yeni olması herhalde kişinin hayatında bir dönüm noktası olabilecek bir olayla olmalıdır.

MUTLULUK

Akıl ve vicdan sahibi her insan, hatta bir hayvan bile bu dünyada kendini bildiği andan itibaren mutluluğu aramaya başlar.

Hayvanlar yaratılışları nispetinde mutlu olurlar. Zira hayvanların istekleri, zevkleri ve düşünceleri belli bir sınır çerçevesindedir. Fakat insan aradığı, özlem duyduğu mutluluğun tam olarak ne olduğunu bilmediği halde, bu konuda sınır tanımaz. Nice kendine göre mutlu insan vardır ki, hep daha iyi ve farklıyı arama istek ve arzuları yüzünden mutlu olamaz. Böylece bu fani dünyayı kendilerine cehennem yaparlar. Çünkü en cahil bir insanın, hatta bir çocuğun bile içinde bitmek tükenmek bilmeyen bir hırs vardır.
Günümüz bilim dünyasında pek çok şey sır olmaktan kurtulmasına rağmen, insan hala çözülemeyen bir bilmecedir.

İnsan yaradılış itibariyle anlaşılmaz, tuhaf bir varlıktır. İstediği pek çok şeyi elde eder, fakat elde ettikleri nispetinde hırsı daha çok artar.

Acaba mutluluk nedir? Dünyada insan sayısınca cevabı olan sorudur bu. Belki de cevabı hiç aranmaması gereken, hiç sorulmaması gereken bir sorudur bu, ancak sadece yaşanması gereken bir olgudur.
Bir kumarbaz için dört kağıdın arasına joker çekmek onun tarif edeceği mutluluktur. Bir balıkçı için balığın ortaya vurduğu an tarif edilmez bir mutluluktur. Bir borsacı için para yatırdığı senedin tavan yapması, onun için mutluluğun ta kendisidir. Bir market sahibi bol satış yaptığı ve kasanın dolduğu gün yorgunluktan çok mutluluğu hisseder.

Maddi dünyaya özgü bu tür mutluluklar sadece kişiye mahsus sevinçlerdir. Başka bir insan için hiçbir mana ifade etmeyecek olaylardır. Bu tür maddi mutluluklar hem geçici, hem de kişiye göre değişkenlik arzetmektedirler. Vukua gelen olaydan o an için mutlu olan insan, gerçekleşen olayın son bulmasıyla beraber başka arzu ve istekler peşinde koşmaya, tadılmamış değişik ve yeni mutluluklar aramaya başlar.
Bu tür maddi mutluluklar o an için isteğin olmasıyla vukua gelir ve bir şimşek çakması gibi olay olduktan sonra bir mana ifade etmemeye başlar ve insan yine hazlar ve mutluluklar aramak için yeni hedeflere yönelir.

Gerçek mutluluğu madde aleminde arayanlar sonuçta doyumsuzluklar içinde, arının çiçekleri gezmesi misali sürekli arayış içindedirler. Ne zaman ki tüm insanları kuşatan, bulanın bir daha bırakmamacasına sarıldığı gerçek mutluluğu bulurlar, işte o zaman bu nihayetsiz arayışlar son bulur.

İşte bu gerçek mutluluk Allah`a olan aşktır, sevgidir, muhabbettir. Gerçek mutluluk ve saadet insanların Allah`a teslimiyetleri ile, o aşk deryasında hiçliklerini bulmalarıyla tadılmış olur.

“Gerçek aşk, ölümsüz olan aşk, Allah aşkı, ruhda olsun, gözde olsun, her an goncadan daha taze olur.”(Mesnevi’den)

Gerçek aşkı tatmayanın hali ağaçtaki bir kuru yaprak gibidir. Artık onu besleyen hayat damarları kurumuş ve bir rüzgarla yerinden koparılıp toprağa karışacağı anı beklemektedir. Aşkı tadanlar ise yeşil yapraklara benzer, her an beslenir ve vadesi dolana kadar yeşil ve güçlü kalırlar, hiçbir rüzgar onları yerlerinden söküp atamaz.

Madde aleminden mana alemine geçemeyenler ve mana alemini anlayamayanların arayışları ömürlerine konulacak son noktaya kadar devam edecektir.

İsmail KÖRPE

GREYFURT HAKKINDA BİLMEDİKLERİMİZ

Greyfurt aslında hiç kullanmadığım , faydası veya zararı üzerinde hiç düşünmediğim bir meyve’ydi.
Ta ki Çanakkale’de ikamet eden bir arkadaşımdan aldığım maile kadar. Arkadaşımın eşinin başından geçen ilginç bir
olay bu meyve hakkında araştırma yapmama neden oldu.
Öncelikle arkadaşımın eşinin yaşadıklarını özetleyeyim:
Bundan Yaklaşık 1.5 yıl önce eşim çok ciddi bir baş dönmesi yaşadı.
Aylarca sürdü.

Baş dönmesi o kadar kötüydü ki oturduğu yerden yere düşüyor.
Tv ile izleyemiyor hiç bir şeyi okuyamıyor,tek başına yürüyemiyordu.
Hatta uykusunda bile yataktan düşebiliyordu. Rüyasında bile başının döndüğünü söyledi. Bu baş dönmeleri sonucunda da sürekli kusuyordu.

Bir sürü farklı doktor gezmemize rağmen çare bulamadılar. Tüm doktorlar klasik 1-2 baş dönmesi ilacı verdi o kadar. Ama hiçbiri çare olamadı.

Sorun 2-3 ay sonra baş dönmesi geçerek tekrar eski haline geldi.
Arkadaşım bu olayın nedenini araştırdığını ve sebebin greyfurt olduğunu belirtiyor :
Eşim hasta olmadan 1 hafta önce çok ağır grip olmuş ve doktor bir sürü ilaç yazmıştı yanında da Greyfurt suyu içmişti C vitamini takviyesi diye. Grip geçtikten sonra da bu baş dönmeleri başlamıştı.

GREYFURT içilen ilaçların karaciğerde parçalanıp atılmasını engelleyen dünya daki tek meyveymiş.
Greyfurt ile ilaç alıyorsanız ve ilaca 1 hafta boyunca devam ederseniz tüm ilaçlar sanki bir kere de yutulmuş gibi

vücutta duruyormuş. Bu ilaçların türüne göre ölümler bile olabilmekteymiş.
Arkadaşım’ın eşi bu olayı sadece baş dönmesiyle atlatmış.
Aslında sonbahara girdiğimiz şu günlerde artık soğuk algınlığı ve grip vakalarının artacağı günler kapımızda.
Bir çok insan C vitamini takviyesi olsun diye turunçgillere ağırlık verecektir, tabii yanında birkaç ilaç da aldımmı vücudu dinç ve diri tutarız düşünce gayet mantıklı gelir.
Hal böyle olunca bu vakayla karşılaşan, fakat ne olduğunu bilemedikleri baş dönmelerle şaşıran bir sürü insan olacaktır.

Bu meyveyle ilgili yaptığım araştırmalarda bakın nelerle karşılaştım:(alttaki yazıyı www.tip2000.com sitesinden aldım,Prof. Dr. Metin Özata yazmış.)

Yeni yapılan araştırmalar greyfurt suyunun bazı ilaçların etkilerini artırdığı ve o nedenle ölümle sonuçlanabilecek zararlı yan etkiler ortaya çıkardığını gösterdi. Bu nedenle ilaç kullanan kişilerin greyfurt suyu içmemeleri önerilmektedir.

Greyfurt Suyu İlaçların Etkisini Nasıl artırıyor?

İlaçlar bağırsaklarda ve karaciğerde bulunan CYP450 enzimiyle parçalanarak vücudumuzdan atılmaktadırlar. Bu enzimin ince bağırsaklarda bulunan P-450 3A4 isimli bir türü greyfurt suyu içince yok olmakta ve bu nedenle de ilacın
parçalanması geciktiğinden kanda birikmekte ve sonuçta ilaç zehirlenmesine neden olabilmektedir.

Greyfurt Suyundaki Hangi Maddeler Bu etkiyi Yapıyor?

Greyfurt suyunda bulunan narinjin ve psoralen maddelerinin bağırsaklarda bulunan ve ilaçları parçalayan P-450 3A4 isimli enzimin etkisini yok ettiği ortaya konmuştur.

Greyfurt Suyu İçince İlaç Üzerine Etkisi Ne kadar Sürüyor?

Yapılan çalışmalar bir bardak greyfurt suyunun (yaklaşık 250 ml) bu etkiyi göstermeye yettiğini, ilaçla beraber greyfurt suyu içmenin veya greyfurt suyu içtikten 12 saat sonra bile ilacı almanın bu etkiyi ortadan kaldırmadığını göstermiştir.
Örneğin kolesterol düşürücü olarak kullanılan lovastatin isimli ilaç greyfurt suyu içildikten 12 saat sonra alınsa bile kandaki düzeyleri 2 kat daha fazla olmaktadır. Greyfurt suyunun bu etkisinin kalkması için en azından 24 saat geçmesi gerektiği ileri sürülmüştür.

HANGİ İLAÇLARIN ETKİLERİ GREYFURT SUYU İLE ARTMAKTA VE ZARARLI ETKİLER ORTAYA ÇIKMAKTADIR?

A: TANSİYON İLAÇLARI

Yapılan araştırmalar hipertansiyon (tansiyon yüksekliği) tedavisinde kullanılan Felodipin (Plendil tablet), verapamil (İsoptin tablet) ve nisoldipin (Syscor tablet) gibi ilaçların greyfurt suyu içen kişilerin kanlarında anormal derecede yüksek düzeylere ulaştığını göstermiştir. Nifedipin (Adalat) ve amlodipin (Vasokard, Norvasc tablet) kullananlarda greyfurt suyunun yan etkisi görülmemiştir. Bu nedenle mevcut verilere göre felodipin, nisoldipin ve verapamil kullanan hastalar greyfurt suyu içmemelidir.

B. PSİKİYATRİ , UYKU VE EPİLEPSİ İLAÇLARI

Diazepam (Diazem, Diapam, Nervium, Spazmo-Valibrin tablet gibi ilaçlar), triazolam, midazolam ve buspiron (Buspon kapsül) kullananlarda greyfurt suyu içilince etki çok artmaktadır. Epilepside kullanılan karbamazepin (Tegretol tablet) eğer greyfurt suyu ile birlikte alınırsa etkisi % 40 artmaktadır.
Yine depresyonda kullanılan sertralin (Lustral, Selectra, Seralin, Serdep tablet) içeren ilaçların etkisi greyfurt suyu ile % 50 artmaktadır.

C. KOLESTEROL DÜŞÜRÜCÜ İLAÇLAR

Statin dediğimiz bu ilaçlardan simvastatin (Zocor Lipovas, Zovatin), lovastatin ve atorvastatin (Lipitor, Ator, Tarden) kullanan kişilerde greyfurt suyu içilince kan düzeyleri 2-16 kat artmakta ve zararlı olmaktadır. Bu nedenle bu tür kolesterol düşürücü ilaç kullananların greyfurt suyu içmemeleri gerekir.

D. EMPOTANS TEDAVİSİNDE KULLANILAN İLAÇLAR

Empotans tedavisinde kullanılan sildenafil (Viagra, Vigrande, Sildegra tablet) kullanan kişilerde ilacın etkisinin %23 daha fazla olduğu saptanmıştır. Bu nedenle bu ilaçları alanlar greyfurt suyu içmemelidir.

E. MİDE-BAĞIRSAK HASTALIK İLACI CİSAPRİDE

Mide ve bağırsak hareketini artırmak için kullanılan cisaprid adlı ilaç greyfurt suyu ile beraber alınırsa etkisi % 50 artmakta ve zararlı olmaktadır.

F.ALLERJİ, GRİP-SİNÜZİT TEDAVİSİNDE KULLANILAN TERFENADİN

Allerjik hastalaıklar, grip ve sinüzit tedavisinde kullanılan antihistaminik terfenadin isimli ilaç greyfurt suyu ile beraber alınırsa kalb üzeribde yan etkiler ortaya çıkmaktadır.

G. KALP İLACI AMİODARONE

Kalp ritm bozukluklarında kullanılan amiodarone (Cordarone tablet) isimli ilaç kullananlarda greyfurt suyu içilince etkisi azalmaktadır.
Ve yazının sonunda Prof. Dr. Metin Özata tavsiye olarak şu notu yazmış:
Bizim bir hekim olarak şimdilik önerimiz ‘’ilaç kullanıyorsanız greyfurt suyu içmeyiniz’’ şeklindedir.
Buraya kadar greyfurt’un sakıncalarından bahsettik, mutlaka faydası olan bir meyve ama benim dikkat çekmek istediğim konu ilaçla alınınca ortaya çıkan tehlikeli duruma dikkat çekmek içindi. Ama faydalarını da kaydedelim ki ilaç takviyesiz nelere faydalı olduğunu da bilelim:

Greyfurt, kafa karışıklığı, kıskançlık ve hayal kırıklığı gibi olumsuz düşünce durumlarında ilaç olarak kullanılır.
Greyfurt, bu durumları yok eder ve canlandırıcı karakteri ile kararsızlık, sürüncemede bırakma ve geçmiş için kaygılanma durumlarında fayda sağlar. Manik ve depressif arasında gidip gelen durumlarda yardımcıdır. Greyfurt lifi kolesterolü düşürüyor.Yapılan çalışmalarda greyfurt lifinin kolesterolü önemli ölçüde düşürdüğü saptandı.

Bilim adamları, günde iki greyfurt yemenin dişeti hastalıklarına karşı mücadelede birebir olduğunu açıkladı. İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre, greyfurt vücuttaki C vitamini seviyesini artırıyor, dişetlerindeki kanamayı durduruyor. Antioksidan etkisi olan C vitamini, kandaki şeker değerlerini düşürürken aynı zamanda dişetini koruyor.

İngiliz Ağız Sağlığı Derneği tarafından 58 kişi üzerinde yapılan araştırmada, deneklere günde iki greyfurt yedirildi ve diş etlerinin eskisinden çok daha sağlıklı olduğu görüldü.

Greyfurt suyu içenlerin artık daha dikkatli olmaları ve sağlıklı olalım derken sağlıklarından olmamaları için ilaçla beraber bu meyveyi kullanmamaları kendi sağlıkları için yapacakları en iyi şeydir.
Sağlıklı ve mutlu günler sizlerin olsun.

İsmail Körpe

GÖLGE ÜZERİNE MÜLAHAZALAR

Gölgeyi, bir ışık kaynağından yayılan ışığın bir cisme çarptığında ulaşamadığı arka bölümde oluşan loşluk, karanlık olarak tarif ederiz. Bu tarif gölgeyi sığ bir bakış açısıyla, sözlük manasıyla tarif etmektedir.
Bakış açımızı değiştirerek bakacak olursak, gölgenin hiç de bu kadar sığ bir tarife oturtulacak bir olgu olmadığını anlarız. Gölgeyi bu bakış açısıyla tarif edecek olursak : Bir cismin mekanda bulunduğunu bildiren, ispat eden veya şahit olan maddeden ayrı bir görüntüdür diyebiliriz.

Işık kaynağının kesafetine göre gölge, berrak bir görünürlükten belirsiz bir hale kadar değişir. Işığın geliş, derece,alçaklık, yükseklik durumuna göre büyür, küçülür, uzar, kısalır.

Gölgenin kesifliği maddenin ışık geçirgenlik oranıyla doğru orantılıdır. Mekanda yer tutan bazı şeylerin gölgesi olmaz,bunlar saydam dediğimiz cisimlerdir ve bizim boyutumuzda algılanamamaktadırlar. Bunun baş sebebi de gölgeleri olmadığından, hiçbir yere aksedememektedirler. Sabit kaynaktan gelen ışığa rağmen gölge belirginliği maddenin yoğunluğuna göre değişim göstermektedir. Havanın hiç gölgesi olmazken, cam ve su gibi yarı saydam maddelerin daha latif gölgesi olmaktadır. Demir gibi daha yoğun cisimlerin gölgesi de daha belirgin ve yoğun olmaktadır. Gölgenin yoğunluğu cismin mekandaki varlığını daha belirgin göstermektedir.

Güneşin hareketiyle gölgenin uzayıp kısalması, zamanla boyut arasındaki bağlantıyı göstermektedir. Güneş saatleri ile zaman ölçümü gölgenin hareketi prensibine göre çalışır. Gölgenin oluşabilmesi için birinci şart, güneşin hareketi yani zamandır. İkinci şart ise üç boyuttan biri olan yükseklik boyutudur, yüksekliği olmayan gölgesi de olmaz yani iki boyutlu bir dünyada gölgeden söz edilemeyecektir. Zaman da bir boyut olduğuna göre, dört boyutlu bir cismin mekanda bulunduğunu gölgesi ispatlamaktadır.

Güneş doğarken ve batarken gölgenin en uzun oranda ve güneş tepedeyken en kısa durumda olması bize mekanda bir derinlik ve perspektif olduğunu çok güzel anlatmaktadır. Boyutların ortaya çıkmasına tek vesile gölgedir, karanlık bir mekanda derinlik ve boyut hissini algılayamayız. Ressamlar eserlerine gölgelendirme yapmadan derinlik ve perspektifi bulamaz ve resme mana kazandıramazlar.

Karanlıkta gölgeden bahsedilemez, gölge aydınlıkta vardır, nerede aydınlık varsa mutlaka orada gölge oluşmaktadır.

Gölge bir nevi aydınlığın mekan üzerindeki ispatıdır, aydınlığın resmidir gölge. Varlığını haykırır bize aydınlığın, ışığın.

Gölgenin perspektif ve derinlik oluşturan hassası olmasaydı baktığımız manzarada hangi cismin daha uzakta veya hangi cismin daha büyük olduğunu anlayamayacaktık.

Mekanda cismin algılanması renk ve gölgeyle mümkün olmaktadır. Renk dediğimiz hadise, bir ışık kaynağından gelen ışığın cisme çarpıp, değişik dalga boylarında tekrar geri yansıması ve gözümüzün yansıyan bu dalga boylarını algılamasıdır. Tuz gölü veya çöl gibi tek renkten ibaret mekanlarda güneş tam tepede ve gölgenin olmadığı vakit görüş alanımız düz bir beyazlıktan veya sarılıktan ibaret olacaktır. Tepecikleri ya da çukurları algılayamayacağız ve her şeyi yeknesak tek renk olarak göreceğiz. Derinlik ve perspektifin oluşmadığı bir ortamda boyut algılaması olmayacağından manzaraya düz bir kağıda bakar gibi bakacağız.

Gölgenin rengi, kokusu yoktur ve sadece mekan aleminde mevcuttur ve rüya aleminde gölge olmaz . Madde aleminde,sadece yer kaplayan, kütlesi ve boyutları olan cisimlerde teşekkül eder.
Gölgeden hızlı olunabilir mi?. Pratik olarak mümkün görünmese de teorik olarak olabilir. Şayet ışıktan hızlı
davrandığımızda üzerimize düşen ışığın önünden ışık hızında çekildiğimizde serbest kalan ışık gölge üzerine düşecek kadar zaman gölge varlığını sürdürür.

İsmail KÖRPE

DÜNYA’NIN ORTASI

Nasreddin hoca’ya sormuşlar “dünyanın ortası neresidir?” diye, tabii hoca hazırcevap, altta kalırmı, “eşeğimin bastığı yer dünyanın tam ortası “ diye yanıtlamış soruyu. Bu cevap karşısında hemen karşı taraftan itiraz geliyor, “ hadi canım saçmaladın, olur mu öyle şey, o halde iddianı ispatla “ diyorlar. Hoca yine hazırcevap, “ itiraz eden sizsiniz, o halde siz ispatlayın olmadığını”.
Meselimizdeki hikayede yaşanan olay bugün de değişik versiyonuyla yaşanıyor ama karşı taraftan hiçbir itiraz
görmeden ve hatta şuursuz, bilinçsiz ve aymazca kabullenilerek “ haklısınız bu dünyanın merkezi sizin dediğiniz
yerdir.” Dercesine benimseniyor üstelik.
 Birileri çıkmış, “ biz dünyanın merkeziyiz, siz bize göre doğusunuz, siz daha uzak olduğunuz için uzakdoğusunuz ve siz de ikisinin ortasında kaldığınız için doğunun ortası yani ortadoğusunuz” diyor.
 Bu güne kadar hiç kimse neden bu bölgeye Ortadoğu demişler ve neden biz doğu-batı-kuzey veya güney değiliz de doğunun ortasıyız, bu bölge kime göre böyle isimlendirilmiş diye itiraz etmemiş. Herkes bunu kabullenmiş ve benimsemiş belki de söyleyenlerden daha fazla sahip çıkmışlar.
Sahi nereden çıkmış bu Uzakdoğu, Ortadoğu isimleri ve kime ya da neye göre böyle bir ismi kim ve neden vermiş?.
 İngiliz ve Fransızların 1. dünya savaşından sonra Osmanlıyı parçalamak ve topraklarını paylaşmak için bu bölgeye çöreklendikleri zaman aralarında gizli bir pazarlık yapıyorlar.Bu anlaşmada Rusya’nın onayı da var.Zaten 1917 devriminden sonra Lenin açıklıyor ve öyle ortaya çıkıyor.
 Bu pazarlık Arabistan ve Suriye arasındaki sınırın nasıl çizileceği üzerine ve İngilizler adına Mark Sykes, Fransızlar adına ise Georges Picot oturuyor masaya.
 İşte dünyanın merkezini kendi ülkeleri olarak gösterip diğer yerleri yönlere göre tasnifleyen bunlar. Bu anlaşmanın adı da Sykes-Picot olarak geçiyor tarihe.
Olayın dramatik yönü ise bugün ülkemizde istisnasız kime sorsanız bölgenin adını Ortadoğu diyecektir. Neye göre
ortanın doğusu diye soracak olsanız cevabını verecek fazla insan bulamazsınız.
Bizler kendi kavramlarımızı başkalarının konumlarına göre endekslemek zorundamıyız ki bunu istisnasız
 kabulleniyoruz.Neden yaşadığımız bölgeye Avrupalı’nın ben merkezim, siz civarsınız tarzı verdiği ismi kullanmak zorunda hissediyoruz kendimizi.
 Bu gün dünya üzerinde yaşanan ekonomik ve siyasi olaylara baktığımızda dünyanın asıl merkezinin doğunun ortası diye
isimlendirilen bölge olduğu tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.
 Artık bu Avrupalı İngiliz Fransız ağızlarını kendi yaşadığımız yerlere kendimize yaraşır, bizim için daha manalı bir isim vermemizin zamanı gelmedimi?.
Üç kıtanın birleşim yeri ve ortası olan bu bölge artık İngiliz Fransız ağzıyla anılmamalı.
Biz doğunun ortası değiliz , dünyanın ortasıyız.Biz ORTADÜNYA’yız.

İsmail Körpe

Kur’an-ı Kerim’de Sabrın önemi

Musibetler çoğalıp çıkmaza girdiği, zorluklar birbirini takip ettiği ve uzun müddet devam ettiği zamanlarda,
müslümanı şaşkınlık ve umutsuzluktan koruyacak tek hidayet ve kurtuluş yolu, SABIR’dır.

Sabır ruhun bir melekesidir, güzel bir huydur. Tahammülü zor ve nefse ağır gelen şeylere katlanmak ancak sabır ile olur. Meşru bir hakkı müdafaa ve muhafaza etmek için gösterilen sebat, sabretmekle mümkün olur. Allah’ın emirlerini yerine getirmek, aklın ve dinin hoş görmediği ve nefsin meşru olmayan istek ve arzularına karşı durabilmek, elde olmadan başa gelen , insana büyük elem ve keder veren bela ve musîbetlere karşı koyabilmek ve bunların üstesinden gelebilmek için sabırlı olmak ve sabretmeye alışmak lazımdır.

Bazı sıkıntılar vardır ki, kulun irade ve gücünü aşar. Böyle felaketler başa geldiği zaman heyecana kapılmadan ve şikayet etmeden takdir-i ilâhiye razı olup sabretmek müminlerin özelliklerindendir.

“Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap
verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan size eziyet verici bir çok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’dan gereği gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren işlerdendir.” (AL-İ İMRAN 3/186)
Kur’ân-ı Kerim’in yetmişten fazla ayetinde zikredilen sabır, insan tabiatına aykırı olan zorunlu hallere uymak ve güçlüklere karşı koymak demektir. Sabrın gayesi, beklenmedik olaylar, içine düşülen güçlükler karşısında paniğe kapılmamak ve tahammül göstermektir. Allah Teâlâ sabredenlere mükâfatını hesapsızca vereceğini müjdelemiş ve onları övmüştür.

“Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret eden, sonra cihad eden ve sabreden kimselerin
yardımcısıdır. Bunlardan sonra Rabbin elbette çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” (NAHL 16/110)

Ayrıca insanlar hayat boyunca yokluk içinde kalabilir, sağlıklı iken hastalanır, sel, deprem, yangın gibi çeşitli büyük felâketlerle karşılaşabilir; bütün bu durumlarda insanın en büyük dayanağı sabırdır. Aksine davranış, insanı Allah Teâlâ’ya isyana ve nankörlüğe sürükler.

“Sizin yanınızdaki dünya malı tükenir, Allah’ın katındakiler ise tükenmez. Muhakkak ki biz, Allah yolunda
sabredenleri, yaptıkları amelin daha güzeliyle mükafatlandıracağız. “ (NAHL 16/96)

“Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan
edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!” (BAKARA,2/155)

“Doğrusu kim Allah’tan korkar ve düştüğü felâkete sabrederse; muhakkak ki Allah iyilik edenlerin mükafatı boşa, çıkarmaz” (Yusuf, 12/90).

Hz. Peygamber (s.a.s); “Sabır, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür” (Buhârî, Cenâiz, 32) sözüyle bir felaketle ilk karşılaştığı zaman, ilk ve şok anındaki sabrın önemini vurgulamıştır.

Sabretmek, mahkûmiyete ve zillete razı olmak, haksız tecavüzlere, insan onur ve haysiyetini ayaklar altına alacak saldırılara katlanmak ve bunlara ses çıkarmamak anlamına gelmez. Çünkü meşru olmayan şeylere karşı sabretmek caîz değildir. Bunlarla mücadele etmek gerekir. İnsanın kendi gücü ve iradesiyle üstesinden gelebileceği kötülüklere katlanması ya da karşılayabileceği ihtiyaçları karşısında gevşemesi sabır değil, acizlik ve tembelliktir. Bütün faziletlerin özü, hayatta muvaffak olmanın ve kemale ermenin sırrı sabretmekte gizlidir. Her türlü rezaletin sebebi sabırsızlık veya olaylara karşı gerektiği kadar sabır gösterememektir.

Rasulullah (s.a.s); “Ya Rabbi! Acizlikten ve tenbellikten sana sığınırım” (Buhari, Cihad, 25) diye dua etmiştir.
Emir ve yasaklarda nefsin kötü isteklerine direnebilmek sabrın zaferidir. Sıkıntı, hastalık, kötülüklere karşı koyma; ancak sabır gücü ile mümkün olur. Kulun sabırlı olması dışında, başkalarına da tavsiye etmesi, Kur’ân hükmü gereğidir.

Müminler sabırla olgunlaşarak sonsuz kurtuluşa ulaşırlar.

“Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.” (ASR 103/3)

“Ve sabret! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükafatını yitirmez.” (HUD 11/115)

Sabır acılara ve zorluklara dayanma gücüdür. Her şeyin Allah’tan geldiğini bilen iman sahibi, Allah’a sığınarak sabreder. İnsanların olgunlaşması ancak sabır ile mümkündür. Sabrın sonunda iman edenler için en hayırlı hükmü Cenâbı Allah bizzat kendisi verecektir.

“Bu olgunluğa ancak sabredenler kavuşturulur, buna ancak hayırdan büyük bir pay sahibi olan kavuşturulur.” (FUSSİLET 41/35)

“Sabrettiğiniz için size selam olsun. Ahiret yurdu ne güzeldir!” (RA’D 13/24)

“Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karşılığını verdim; onlar, hakikaten muradlarına erenlerdir.” (MÜ’MİNUN
23/111)

Sabır, Allah’ın lütfettiği en büyük nimetlerdendir. Kur’ânı Kerîm’de ismi geçen bütün peygamberlerin en belirgin özelliklerinden biri de sabır sahibi oluşlarıdır. Onlar; sıkıntılara, eziyetlere, imansızların düşmanlıklarına azim ile tahammül etmişlerdir.

“Nice peygamberler vardı ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostları çarpıştılar; Allah yolunda başlarına
gelenlerden yılgınlık göstermediler, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.” (AL-İ İMRAN 3/146)

“Senden önce de peygamberler yalanlanmıştı. Kendilerine yardımımız gelinceye kadar yalanlanmaya ve eziyet olunmaya sabrettiler.” (EN’AM 6/34)

İnsanlar, yaşam boyunca birçok zorluklarla karşılaşması bir yaratılış gereğidir. Olgunlaşarak kemale erme bu devreleri geçirmekle mümkündür. Kur’ân; bütün bu acılara sabır ile karşı koymamızı, ilâhî imtihan’ı ancak böylelikle kazanabileceğimizi vurgulamaktadır.

“Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete
girivereceğinizi mi sandınız?” (AL-İ İMRAN 3/142)

“İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamları ile mükafatlandırılacaklar, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır.” (FURKAN 25/75)

Sabır üç çeşittir:

1. ALLAH’ın farzlarını yerine getirmeye, onları ihmal etmemeye karşı sabır,
2. ALLAH’ın haramlarına ve onları işlememeye karşı sabır,
3. ALLAH’ın kaza ve kaderine ve onlara karşı tahammülsüzlük göstermemeye karşı sabır.
Kim bu üç sabrı toplarsa, bütün sabrı tamamlamış olur.

Allahü Teâlâ cümlemizi emir ve yasaklarına eksiksiz uymada sabır gösteren kullarından eylesin. “Amin”

İsmail Körpe

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak