20 Mayıs 2022 Cuma

Aztekler

 15. yüzyıl ve 16. yüzyılın başlarında Aztekler, Orta ve Güney Meksika'daki geniş bir imparatorluğu kontrol ediyorlardı. Aslen kuzeyli olan bu halkın 13. yüzyılda Meksika  Vadisi'ne  geldikleri tahmin edilmektedir. Buraya geldiklerinde vadinin sığ göllerinde bulunan adalara yerleştiler. Tenochtitlan adında büyük bir şehir inşa ettiler. Burası halen günümüzde Mexico City sınırları içerisinde yer alan bir yerleşim alanıdır.

Aztek lideri  itzcoatl (1428 ve 1440  yılları  arasında hüküm sürmüştür) önderliğinde iki komşu devlet Tenochtitlan'da ittifak kurarak bölgenin en büyük gücü oldular. Daha sonraki fetihler  ve ticaret, Tenochtitlan'ın 400-500 küçük devleti bünyesinde  barındıran ve 5-6 milyon vatandaşa sahip büyük bir imparatorluk  olmasını sağladı.

Aztek ekonomisi tarıma dayanıyordu. Öte yandan zanaat ve ticaretle de ilgileniyorlardı. imparatorluk topraklarında karavan ticareti yapmaktaydılar.  Başarılı  heykeltıraşları vardı.  insan  benzeri taştan figürler hazırlıyorlardı. Mükemmel saraylar inşa ettiler. Aralarında Tenochtitlan'daki II. Montezuma (1502-1520 arasında tahtta kalmıştır) sarayının da bulunduğu görkemli sarayları, tapınakları ve piramitleri vardı. Azteklerin alfabesi yoktu. Tarihleri kayıt altına almak için resim yazısı ve hiyeroglifleri kullanıyorlardı. Dilleri Kuzey Amerika'nın yerli dilleri ile ilişkiliydi. Pek çok Aztek kelimesi ispanyolcaya ve hatta ingilizceye girmiştir ( tomato, chocolate ve avocado gibi).

Aztekler için din önemli bir güçtü. Rahipleri, Mayalardan öğrendikleri bir güneş takvimi tutuyorlardı. Aztekler dünyanın bir gün yok olacağına inanıyorlardı. Bu olayı ertelemek ve tanrılarını doyurmak için çeşitli ayinleri vardı. Bunların arasında insan kurban etme de bulunuyordu. Savaşta esir aldıkları binlerce insanı tanrılara kurban ediyorlardı (1487 yılında bir tapınakta 80.000 kişi kurban edilmişti). 1519 yılında ispanyollar Tenochtitlan'a vardıklarında bu kanlı ayinler karşısında korkuya kapıldılar. Bu süreçte çok Aztek tapınağı yok edilip çok sayıda insan öldürüldü,  işkenceye uğradı ya da köleleştirildi. Böylece Aztek imparatorluğu çökmüş oldu.


Alıntıdır.


Mem-U Zin / Cizre

 


19 Mayıs 2022 Perşembe

TÜRK MİTOLOJİSİ'NDE GEÇEN KİŞİLER, KAVRAMLAR VE TANRILAR - 16

 ALTINDAĞ


Kutsal dağ. Altay Dağları'nın simgeselleşmiş biçimidir. Gökyüzünde bulunur. Bazen 33 katlı olarak anılır. Türk yurdunun ve devletinin enginliğini göz alıcılığını temsil eder. Burada dokuz tanrı yaşar. Zirvesindeyse Altan Han vardır. Tanrı Ülgen'in tahtı burada yer alır. Altın Türk kültüründe hakanlık simgesidir. Altın hakanı, gümüş veziri, tunç ise halkı simgeler. Altay Dağları Türkler için o kadar büyük bir öneme sahiptir ki, Asya'daki akraba  kavimlerden  ayırmak için ikili bir sınıflandırma yapılır: Ural kökenli soylar ve dilleriyle Altay kökenli soylar ve dilleri şeklinde ayrılırlar. Ural Dağları da Ugor kökenli kavimler için aynı önemi taşır. "Tas Tav" (Kel Dağ)  adı verilen bir yerin "Tanrılar Yurdu" olarak algılandığı dikkate alınırsa bu sıfatın Altındağ'ı nitelemekte kullanıldığı söylenebilir. Bu dağlar mitolojideki Altındağ motifinin oluşumuna kaynak teşkil etmiş olabileceği gibi aynı  zamanda bu  motiften  etkilenerek gerçek Altay Dağları'na bu adın verilmiş olması da muhtemeldir.



ALTIN KAZIK


Kutup Yıldızı. Gökyüzünün tam tepesinde  bulunan  yıldız.  Göğün bu yıldızın etrafında döndüğüne inanılır. Gökyüzü tanrıları atlarını bu kazığa bağlarlar. Yeraltının da böylesi kutsal bir kutup merkezi ve kazığı vardır. Yeraltı tanrıları da atlarını bu kazığa bağlarlar. Yeraltı ve gökyüzü kutuplarını birleştirense Demir Direk veya Ulukayındır. Bazen de Tanrı'ya gidilen bir kapı veya delik olarak ifade bulur. Akboz At ve Gökboz At adlı iki at Demirkazık'ın etrafında döner. Moğolcadaki Altanhadas kelimesinin anlamı "Altın Çivi" demektir. Kazık, direk, çivi gibi nesneler hep bir yere çakılmış olmayı ifade eder ki, göğün sabitlendiği bir ekseni vurgulamaktadır. Bu yaklaşım bilimsel olarak da zaten geçerli görünmektedir.


ALTINTEREK


Gök direği. Yeraltı ve gökyüzü kutuplarını birleştiren direktir. Bu direğin gökyüzünde kalan kısmıdır. Bazen "Altındirek'' (Altanterek, Altuntirek, Altaytereg) olarak da söylenir. Göğün en üst katlarına kadar yükselir. Alt kısmı  (dünyada kalan bölümü)  Demirdirek olarak da bilinir. "Terek" sözcüğü Türk dillerinde ağaç anlamı da taşır. Altındirek çadırın orta direğine (Bagan/Bağana) benzetilir ve aynı zamanda Altınkazık'la da (Kutup Yıldızı) bağlantılıdır.


Bahattin Uslu’nun Türk Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.


DÎNİ SÖZLÜK "A"

 ABÂDİLE:

 

Abdullahlar. Peygamber efendimizin Eshâb-ı kirâmı (arkadaşları) arasında fıkıh ve hadîs-i

şerîf ilimlerinde şöhret bulmuş Abdullah adını taşıyan sahâbîler. Abâdile, Abdullah kelimesinin çokluk şeklidir. Peygamber efendimizin Eshâb -ı kirâmı arasında Abdullah isimli üç yüz kadar sahâbi bulunmaktaydı. Fakat bunların içinde; Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Abbâs, Abdullah bin Zübeyr, Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahü anhüm, ilimdeki yükseklikleri sebebiyle Abâdile ünvânı ile tanındılar. Bunlara Abâdile-i Erbea da denilmektedir.

 

Abdullah bin Mes'ûd'un (radıyallahü anh) fıkıh ilminde önemli bir yeri olduğu halde, Abâdile arasında zikredilmemesi, bu tâbirin onun vefâtından sonra çıkmış olması sebebiyledir. Bununla berâber onu Abâdileden sayan âlimler de vardır. (İbn-i Hümâm, Ahmed Naîm)

 

ABD:

 

1. Kul.

 

Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:

 

Her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allahü teâlâ, abdini(Muhammed aleyhisselâmı)

 

bir gece Mescid-i Haram'dan, Mescid'i Aksâ'ya götürdü. (İsrâ sûresi: 1)

 

Göklerde ve yerde olan herkes, hiçbiri müstesnâ olmamak üzere, çok esirgeyici Allahü teâlâya mutlaka abd olarak gelecektir. (Meryem sûresi: 93)

 

2. Köle.

 

Üzerinize, sizi Allahü teâlânın kitâbı ile yöneten bir abd bile vâli tâyin edilse, onu dinleyin ve itâat edin. (Hadîs-i şerîf-Müslim)

 

ABDEST:

 

Namaz ve diğer bâzı ibâdetlerin yerine getirilebilmesi için yapılması lâzım gelen yüzü, dirseklerle berâber kolları yıkamak, başın dörtte birini mesh etmek ve topuklarla berâber ayakları yıkamaktan ibâret temizlik. Namazın dışındaki farzlardan biri.

 

Abdest, Kur'ân-ı kerîmde şu âyet-i kerîme ile farz kılınmıştır:

 

"Ey îmân edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerle berâber ellerinizi yıkayın ve başlarınızı meshedin ve her iki topukla berâber ayaklarınızı yıkayın." (Mâide sûresi: 6)

 

Her kim abdest aldıktan sonra, benim üzerime on kerre salât ü selâm getirse, Hak teâlâ, o kişinin hüznünü giderip mesrûr eder, duâsını kabûl eder. (Hadîs-i şerîf-Eyyühel veled İlmihâlî)

 

Her ne zaman ümmetimden biri abdest alırken, Bismillah deyip elini yıkarsa, eliyle yaptığı (küçük) günahların hepsi afv olur. Ağzına, yüzüne ve diğer âzâlarına su verdikçe, bütün günâhları dökülür.(Hadîs-i şerîf-Eyyühel veled İlmihâli)

 

Abdest üzerine abdest almak, nûr üstüne nûrdur. (Hadîs-i şerîf-Keşfül-hafâ)

 

Hanefî mezhebine göre abdestin farzları dörttür: Yüzü bir kerre yıkamak. İki kolu dirsekleri ile birlikte, bir kerre yıkamak. Başın dörtte bir kısmını mesh etmek, yâni yaş eli başa sürmek. İki ayağı, iki yandaki topuk kemikleri ile birlikte bir kerre yıkamaktır. Ayrıca abdestin sünnetleri, edebleri vardır. (İbn-i Âbidîn)

 

Abdestsiz olarak şu üç şeyi yapmak haramdır: Namaz kılmak, Kâ'be'yi tavâf etmek, üzerinde bir kılıf bulunmaksızın Kur'ân-ı kerîme ve bir âyet-i kerîmeye dokunmak. Câmiye abdestsiz girmek ise mekruhtur. (Şürnblâlî)

 

Abdestli olarak ölen ölüm acısı çekmez. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

 

ABDİYYET:

 

Kulluk makamı. Evliyâlığın en yüksek makâmı, derecesi. İyilikleri Allahü teâlâdan bilip kendinden bilmemek.

 

Allahü teâlânın lütf ve ihsânı ile Abdiyyet derecesine ulaşmak istiyen kimsenin, Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve selleme tam olarak uyması lâzımdır. Bu yüce zirveye o yüce peygambere tam uymakla kavuşulur. Bu, Allahü teâlânın bir lütfu olup, onu dilediğine ihsân eder. (İmâm-ı Rabbânî)

 

ABES:

 

Boş, faydasız şey.

 

Namazda abes hareketler mekruhtur. Elbise ile oynamak gibi. Namazda faydalı hareketin meselâ eli ile alnındaki teri silmenin zararı olmaz. Pantolonun tozunu silkmek, mekruhtur. Kaşınmak abes değilse de, bir rüknde, eli üç kere kaldırmak, namazı bozar. (İbn-i Âbidîn)

 

Abesle meşgul olmak insanı lehv ve la'ba (oyun ve eğlenceye) sürükler. Bâzı lüzumsuz şeyler insanın abes işlere dalmasına sebeb olur. (Murâd-ı Münzâvî)

 

ABESE SÛRESİ:

 

Kur'ân-ı kerîmin sekseninci sûresi. Mekke-i mükerremede nâzil oldu (indi). Kırk iki âyet-i kerîmedir. Birinci âyet-i kerîmede yüzçevirdi, iltifat etmedi mânâsına olan Abese lafzı sûreye isim olmuştur. Sûrede, Kur'ân-ı kerîmin Allahü teâlâ tarafından bir mev'ize (nasihat, öğüt) olduğu bildirilmekte, Cenâb-ı Hakk'ın kudret ve azametine (büyüklüğüne) deliller getirilmekte, kıyâmet gününün dehşetli vaziyeti, o gün iyilerin ve kötülerin halleri ve daha başka hususlar anlatılmaktadır.

 

Abese sûresinde meâlen buyruldu ki:

 

O     gün (kıyâmet günü) kişi kardeşinden, anasından, babasından, hanımından ve oğullarından kaçar. O gün onlardan herkesin kendine yeter bir işi vardır. (Herkes kendi derdiyle meşgul olur. Başkasını düşünemez.) O gün yüzler vardır (dünyâda iken yaptığı gece ibâdetleri veya aldığı abdestler sebebiyle) parıl parıl parlayıcıdır.(Gördükleri nîmetler sebebiyle) gülücüdür, sevinicidir. (Bunlar mü'minlerdir.) O gün yüzler de vardır, üzerlerini toz toprak bürümüştür. Onu(da) bir zulmet, karanlık ve siyahlık kaplar. İşte bunlar kâfirler, fâcirlerdir. (Âyet: 34-42)

Göbekli Tepe / Şanlı Urfa

 


Hezil Çayı Irak Sınırı / Silopi

 


Habur Sınır Kapısı / Silopi

 


Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak