Yatak
Yatak odası ilk kez Sümer saraylarında IÖ 3500’lerde görülür. Fakat yatak odası ve yatak evin reisine aittir, karısı, çocukları, hizmetçiler, evde buldukları yerde, divan, set veya yerde yatarlar, yastıktan başka eşya yoktur. Eski Mısırlılarda efendinin yatağının çevresinde küçük hollere, eş ve çocuklar için daha küçük yataklar yerleştirilir.
Avrupa dillerinde yaygın olan ve Türkçeye de girmiş olan kanepe, Yunanca sivrisinek anlamındaki konops sözcüğünden gelir; haklı olarak insanlar uyuyabilmek için yataktan önce cibinliğe önem vermişlerdir. Roma’nın yıkılışından sonra yatak odası da ortadan kalkar. İnsanlar bir odada yatarlar, yere serdikleri yatakları da içi saman doldurulmuş bezlerdir.
Haşarattan korunmak için samanların sık sık boşaltılması ve havalandırılması gerekir. Litvanya ve Eski Prusya dillerinde yatak sözcüğü bu dönemi anlatır biçimde düz yer, zemin sözcüğünden gelmektedir. Elbette insanların bu dönemde gece kıyafetleri de yoktur, sabah akşam aynı elbiselerle yatar kalkarlar. İskoç kralı Edgar (1075-1107), maddi gücü olan soylulara da yatakta yatmayı ve zırhları dışında elbiselerini çıkarmayı, gevşemesinler diye yasaklamıştır.
Yaylı yataklar 18. yüzyılda İngiltere’de üretilmeye başlanmışsa da, silindir biçiminde yaylar sorun yarattığı gibi, el yapımı bu yataklar pahalı olduğu için, belirli oteller dışında 1920’lere kadar yaygınlaşamadı. İngilizcede yatak bugün spring mattress yaylı yatak olarak yerleşmiştir. Mutrress sözcüğünün kökeni eski Fransızca materas, Arapça matrah’dan gelmektedir. Muhasebecilerin bileceği gibi matrah’ın kökü olan tarh, Arapça atma, koyma, bırakma, kurma, tertipleme, matrah da tarh olunan nesne, bir şey atılan yer anlamlarındadır. Latince uyku hali, tembellik, hareketsizlik anlatan somnus kökünden türetilen ve 17. yüzyıldan beri bugünkü anlamını kazanan Fransızca sommier Türkçeye somya olarak girmiş, sağlamlıkları ile Bulgar somyaları ün yapmıştır.
Kerevet sözcüğü Yunancadan gelmektedir; kökü belirsizdir. Karyola ise İtalyanca carriola'dan gelir, el arabası demektir, adını gemicilerin taşınır yataklarından alır. Baş ve ayak uçları işlemeli, aynalı pirinç karyolaların yerini bugün mobilya şirketlerinin ahşap yatak odası takımları almış, karyolalar alçalmış, baş ve ayak kısımları ise çoğu modelde ortadan kalkmıştır. Yelkenli dönemde gemicilerin yatağı olan hamak Amazon ve Orta Amerika adalarında Kızılderililerin yatağıdır, Ispanyollar (hamaca) aracılı ğıyla yayılmıştır.
Yorganın varlığı Uygurcadan (yogurkan) beri Türkçede izlenebilmektedir. Türkçede ilgili sözcüklerin etimolojisinden, yatgak’la döşek arasında işlevsel farklılık olduğu hissedildiği gibi, yorganın da eskiden sarınılan üstlük olduğu anlaşılmaktadır. İstanbul Kapalı Çarşı’dan başlayarak bütün Anadolu’ya yayılmış olan yorgancılar Trabzon Maçka kökenli, yorgancı ve hallaç esnafının piri ise Zahidil Katan’dır. Eskiden yorgan çarşafı teğellenerek tutturulur ve her evde de yorgan iğnesi bulunurdu, sonra çengelli iğneler, daha sonra da düğmeli çarşaflar çıktı. Çarşafın asıl anlamı Farsça çaderşeb biçimindeki aslının gösterdiği gibi, gece örtüsüdür.
Yatak odaları ortaya çıkana kadar yer yatakları ve yüklükler vardı. Bugün misafir odasından misafirler için ayrılmış dayalı döşeli aynı yatak odası değil, misafirlerin kabul edildiği salon anlaşılıyor. Misafir odasının teşrifatı değiştiği gibi, misafirler de yatıya kalırlarsa gündüz oturdukları çekyatlarda yatıyorlar. Çekyatlar yüklük görevi gördüğü gibi, mobilya yerine de geçiyor.
Plastik
Plastik fildişini ikame etmek üzere üretilmişti. 1868’de fildişi bilardo topu üreten bir Amerikan firması, fildişi darlığı çekince onu ikame edecek bir ürün için on bin dolar ödül koydu. John Wesley Fiyatt ödülü kazandı ve selüloid adını verdiği ürününün patentini 1872’de aldı. Hyatt, patenti Alexander Parkes’tan almıştı. Ingiltere’de Birmingham kentinde profesör olan Parkes 1850’de nitroselülozla kafuru karıştırdığında saydam, esnek ve dayanıklı bir madde elde edildiğini görmüş ve buna ‘Parkesin’ adını vermişti. Dr. Parkes piyasada rağbet görmeyen ürününün patent haklarını Hyatt’a satmakta sakınca görmemişti.
Hyatt aldığı ödül parasıyla bilardo topu üretmeye başladı ama kısa sürede bu maddeyle birçok ürün yapılabileceğini anladı. 1890’larda selüloid birçok ürünle evlere girdi. Yaka, manşet, tarak, ayna, oyuncak ve birçok eşya ‘selüloid’den yapılıyordu.
1889’da Amerikalı mucit George Eastman’ın fotoğraf filmini ve Thomas Edison’un film şeridini icat etmesiyle plastik, fotoğraf ve sinema gibi iki yeni dünyanın kapılarını açtı.
Organik kimyanın geliştirdiği son teknikler hakkında Ghent Üniversitesi’nde öğrenim gören Belçikalı Leo Handrik Baekeland (1863-1944), plastiğin olanaklarını keşfeden mucizeler mucidi oldu, ilk buluşlarından biri Kodak - Eastman’a sattığı fotoğraf kâğıdıydı; böylece fotoğrafın güneş ışığında çekilmesi zorunluluğu ortadan kalmıştı. Baekeland, bakalit adını verdiği, ısıya dayanıklı, asit ve elektriğe dirençli, sert ve biçim verilebilir, tencere, bıçak saplarından elektrikli birçok alet akşamına kadar kullanılabilen sentetik bir madde üretmişti. Böylece termoset plastik adı verilen bir dizi türevin yolu açıldı. Üretim yıllarına göre plastik türevleri şöyle: 1912 selefon, 1927 asetat, 1928 vinil, 1930 pleksiglas, 1936 akrilik,
1937 melmac, 1938 naylon, styrene, formika, 1940 polyester.
Türkiye’de plastik üretimi 1970’de başladı.
Kudret Emiroğlu’nun
GÜNDELİK HAYATIMIZIN TARİHİ
kitabından alıntılanmıştır.