Köken Evi: Sunuş
Tarihsel Arka plan
İnkalar, MÖ XIII. yüzyılda And Dağları'nın yüksekliklerindeki Cuzco Vadisi'ne yerleştiklerinde neredeyse dört bin yıldır Peru'da uygar kabileler yaşamaktaydı. Başlangıçta, diğer birçoğu arasında yaşayan küçük, sıradan bir topluluktu. Onları komşularından ayırt eden hiçbir şey yoktu. Diğerlerinden ne daha az ne de daha çok uygardılar. Manko Kapak ilk yöneticileri oldu ve ilk zamanlar diğer kabileler İnka yönetimine kendi istekleriyle girdiler.
1400'lerin başında, İnkalar daha saldırgan olmuşlar ve kendilerini fatih olarak kabul ettirmişlerdi. Cuzco Vadisi'nden dışarı taşmışlardı ve artık batıda Peru kıyıları, kuzeyde Quito (Ekvador) ve güneydoğuda Titikaka Gölü'ne kadar olan topraklarda egemendiler.
1438’de İnkalar güneyde, Kolombiya'nın güneyinden Ekvador ve Peru üzerinden Şili'nin güneyine ve batıda Bolivya'nın yüksek topraklarını aşarak Arjantin'in kuzeybatı bölümüne kadar uzanan büyük bir imparatorluk yaratmışlardı.
Hükümranlığı 1438'den 1471'e dek sürmüş olan İnka İmparatoru Paçakuti, Aymara tanrısı Virakoça'yı, İnkaların büyük tanrılarından biri haline getirdi. Paçakuti, rüyasında Virakoça'nın kendisine büyük bir askeri zafer kazandıracağını görünce, tanrının, on yaşındaki bir çocuk büyüklüğünde som altından bir heykelini yaptırmış, sonra bu altın tanrı imajını, Cuzco kentinde Virakoça adına inşa edilip ona adanmış büyük bir tapınağa yerleştirdi.
İspanyollar gelene kadar Yeni Dünya'daki en büyük imparatorluk buydu ve altı milyon nüfusu barındırıyordu. Sonraki yüzyılda da imparatorluk canlılığını ve gelişmesini sürdürdü; ancak 1532'de İspanyol Pizarro ve "conquistadore"larına yenik düştü.
İnkaların konuştuğu Keçua dili, bugün de Peru, Ekvador ve And Dağları’nın Bolivya, Arjantin ve Şili'deki yüksek bölgelerinde yaşayan yaklaşık beş milyon insan tarafından aynı adla konuşulmaktadır.
İnkalar pek çok bakımdan Romalıları andırıyorlardı. Birçok uygar halkı egemenlikleri altına aldılar ve kültürlerine hoşgörüyle yaklaşıp onları başarıyla yönettiler. Bu halklar vergilerini ödedikleri ve başta güneş olmak üzere İnka tanrılarına taptıkları sürece kendi istedikleri şekilde yaşayabilirler ve tapınabilirlerdi. İnkalar yetenekli birer yönetici, inşaatçı ve teknisyendiler. Yol sistemleri, dünyadaki en iyilerinden biriydi. İmparatorluklarının dağlık bölgelerinde, özenle kurulmuş bir teraslama sistemi ve sulama kanalları ağı yaratarak başarıyla tarım yaptılar. Elde edilen büyük miktardaki yiyecek fazlası, toplumlarının tarımla uğraşmayan soylular, rahipler, savaşçılar, el sanatlarıyla uğraşanlar ve sanatçılardan oluşan kesimini beslemekteydi.
Yazı dilleri olmadığından, İnkalar, geçmişlerini kaydetmek ve ünlerini geleceğe taşımak için tamamen sözlü geleneklerine bağımlıydılar. Bir grup profesyonel tarihçi ve sunucu, çeşitli gerçekler, söylenceler, öyküler ve propaganda karışımı olan İnka "tarihi"ni korumak ve anlatmakla yükümlüydü. Tüm İnka efsaneleri bu "tarih"in bir parçasıdır ve hem İnka hem de Hıristiyan etkisi taşır, önce İnkalar diğer halkların söylencelerini sahiplendiler ve kendi başarılarını yüceltecek biçimde uyarladılar. İspanyolların zaferinden sonra, söylenceleri kaydedenler bu defa Hıristiyan bakış açısına göre bunları yeniden biçimlendirdiler.
Aşağıdaki söylence, ülkesinin İnka topraklarını fethetmesinden on beş yıl sonra İspanyol vakanüvis (olayları kaydeden) Pedro Cieza de Leon tarafından kayda geçirilmiştir. Cieza de Leon, iki ciltlik İnka araştırmasıyla ünlüdür: Pedro Cieza de Leon'un Seyahatleri, Birinci Bölüm: Peru Vakayinamesi, MS 1532-1550 ve bunun devamı olan, "Köken Evi"ni de içeren İnka Vakayinamesinin İkinci Bölümü. Harold Osborne, Güney Amerika Mitolojisi adlı kitabında, Leon'un iki cildinin İngilizcesine de yer vermiştir.
Çekiciliği ve Değeri
İnkalar Titikaka Gölü ve çevresini bölgeyi fethettiklerinde bu söylenceyi Virakoça'nın Tiyahuanako söylencesi Üzerine kurmuşlardır. Güneş, İnkaların kabile tanrısı olduğu için Virakoça' nın yerini almıştır. İnkalar yöneticilerinin tümünün güneş tanrısının çocukları ve dolayısıyla tanrı olduğuna inanıyorlardı. Aşağıdaki öyküdeki kişiler gerçekte güneşin çocuklarıdırlar.
İnka yaratılış öyküsü zaten var olan evren ve insanların yaratılışlarına bir açıklama getirmek yerine, înka başkenti Cuzco'nun önemini ve İnkaların komşularına olan üstünlüklerini açıklar. Ayar Kaçi'nin kardeşlerinden gördüğü davranış, diğer bazı ünlülerin kıskanç kardeşlerinden gördüklerine benzer. Bu söylencede zenginliğin oynadığı rol üstünde düşünmek ilgi çekici olacaktır.
Köken Evi
Çok önceleri, bu bölgede yaşayan insanlar saldırgan ve bencildiler ve ülkemizin insanlarına gereksiz sıkıntılar yaratıyor ve ölüm saçıyorlardı. Sonra kudretli Güneşin Çocukları olan üç yabancı adam ve üç kadın birdenbire Köken Evi denilen yerde belirdiler. Alfası da desenli ince yünden yapılmış giysiler içinde kral ailesi gibi giyinmiş olarak geldiler. Her erkek altın bir el sapanı içinde bir taş, her kadın da çok miktarda altın takı taşıyordu. Ülkemizin yöneticileri olmaya ve yeni bir yerleşim yeri kurmaya karar vermişlerdi. Beraberlerinde, Pizarro halkımızı yendiğinde bulduğu çok miktarda mücevher, altın ve diğer değerli eşya getirmişlerdi.
Ayar Kaçi adındaki adam o kadar güçlüydü ki, sapanından fırlayan taşlar tepeleri yardı ve aralarında vadiler oluşturdu. Diğer iki kardeşi onun kendilerinin yapamayacağı işleri yaptığını gördükçe kıskançlığa kapılmışlardı. Ona karşı plan yaptılar.
"Ayar Kaçi, sevgili kardeşim" diye başladı Ayar Uço, "lütfen hâzinemizi sakladığımız mağaraya dön ve o büyük güzel altın vazoyu getir. Getirmeyi unutmuşuz."
"Ve sen oradayken" diye devam etti. Ayar Manko, "lütfen babamız Güneşe dua et ve ondan yolculuğumuzu onaylamasını ve bu ülkenin yöneticileri olmamıza yardım etmesini iste."
Hiçbir şeyden kuşkulanmayan Ayar Kaçi, hemen altın vazoyu getirmek için mağaraya döndü. İki kardeşi onu gizlice izlediler. O mağaraya girer girmez, kardeşleri hemen kayalar toplayıp girişi kapattılar. Ayar Kaçi'den hiçbir itiraz duymadılar, ancak yeryüzünün, dağların vadilere devrilip yeşil ormanları örten, ırmakların aktığı yerleri toprak yığınına çeviren büyük bir güçle sarsıldığını görünce korkuyla titrediler.
İki kardeş, üç kadın ve onlara katılan diğer insanlar yakınlarda bir yere yerleştiler. Ayar Manko ve Ayar Uço, Ayar Kaçi'yi neredeyse unutmuşlarken, o günün birinde güçlü kanatlarının parlak renkli tüyleri güneş ışığında parıldayan muhteşem bir kuş görünümünde onlara doğru uçtu.
Tam kaçacaklarken, Ayar Kaçi, "Benden korkmayın kardeşlerim! Size yalnızca büyük inka Imparatorluğu'nu kurmanız için öğütler vermeye geldim. Sizden bu yerleşim yerini bırakıp Cuzco kentini kuracağınız vadiye inmenizi istiyorum. Orada büyük bir kent kurun ve Güneş'e saygınızı göstermek ve tapmak için bir tapınak yapın" dedi.
Ve şöyle devam etti: "Babamın bana olan sevgisini, sizin güçlü yöneticiler olmanıza yardım etmesi için kullanacağım.
Karşılığında ona saygı duymanızı ve tanrı olarak tapmanızı istiyorum. Eğer bana sadık kalır ve kurbanlar verirseniz, savaş zamanında size yardım edeceğim, imparatorluk tacını başınıza takın. Ülkenin genç erkeklerini alın, onları soylu yapın ve savaş için silahlandırın. Yeni ilişkimizin işareti olarak kulaklarınızı benimki gibi delecek ve uygun şekilde süsleyeceğim."
Ayar Kaçi'nin kardeşleri söyleyecek söz bulamadılar. İsteklerini kabul ettiler ve o tepeyi ona tapınmak için kutsal bir yer haline getirdiler. Üç kardeş birlikte tepenin üstünde dururlarken, Ayar Kaçi, Ayar Manko'ya dedi ki: "Üç kadınımızı vadiye götür ve orada Cuzco kentini kur. Ama beni unutma. Kurbanlarını bekleyeceğim."
Sonra Ayar Manko'nun gözleri önünde, hem Ayar Kaçi hem de Ayar Uço taştan heykellere dönüştüler.
Ayar Manko Ayar Kaçi'nin öğütlerine uydu ve Cuzco kentini kurdu. Adını Manko Kapaç olarak değiştirdi ve alçakgönüllü bir yönetici oldu. Kon Tiki Virakoça ve babası Güneş adına yeni bir kentin temellerini attı. İlk yaptığı bina saz damlı basit bir taş evdi. Ona "Altın Evi" adını verdi ve tanrılarına orada tapınıldı. Zaman içinde o evin yerine Büyük Güneş Tapınağı yapıldı.
Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder