I. Ani Başarı
Kongre; ulusal Yahudiliğin, Siyonizme Bağış Hareketi'nin tüm taraftarları arasında ve genelde, Batı'nın kültürlü Yahudileriyle (en sonunda) biraraya gelen ve gelecekleriyle ilgilenmeye başlayan Doğu Avrupalı Yahudi kitlelerinde, büyük bir umuda yolaçmıştı.
Basel Kongresi; Doğu Avrupa Yahudi basınında geniş ölçüde tartışılacak, propoganda ve örgütlenme sayesinde tüm Yahudiler Siyonizm adını işitecek ve Siyonist çevrelerle ilişkiye geçebileceklerdi. Siyonizm bundan böyle, Yahudi halkını daha fazla olmasa da en az kendi ölçeğinde harekete geçirebilen çeşitli akımlarla (örneğin asimilasyonculuk, Yahudi kimliğinin göç etmeksizin korunmasını destekleyen eğilimler ya da Sosyalizm yanlılığı vb.) birlikte Yahudi halkının geleceğine dair tasarılar arasında sayılmaya başlanıyordu.
Batı'da, özellikle de Fransa'da Siyonizm az yankı bulmuş, Basel kararları kısıtlı çevrelerce tanınmış, çoğunlukta olan asimilasyoncu çevreler kasıtlı bir sessizlik içine girmişlerdi.
Yahudi olmayan çevreler Basel Kongresinin çalışmalarını belli bir dikkatle izliyorlardı. Büyük gazeteler olayı anlatıp çalışmaları özetlemişler,. hatta programdan bile bahsetmişler ama yine de bunun, Yahudiliğin, küçük bir akımın marjinal bir anını temsil ettiğini düşünmüşlerdi.
İşin tuhaf tarafı, Basel Kongresi en fazla etkiyi antisemit mitolojide yapacaktı. Yahudiliğin tüm temsilcilerinin biraraya gelmesi, Yahudilerin dünyayı istikrarsızlığa sürüklemek için her yola başvurarak komplolar düzenledikleri fikrini doğuracaktı. İşte bu dönemde Çarlık polisi Yahudi tehlikesini kanıtlamak ve önlemek üzere düzmece belgeler olan, Protocoles des sages de Sion- Siyon Bilgelerinin Protokolleri'ni gündeme sokacaktı. Tüm kötülüklerde Yahudi parmağı bulunduğunu ispata çalışan ve tarihin komplolarla dolu bir yorumunu sunan protokoller, Çar rejiminden Nazizme dek pek çok iktidara hizmet edeceklerdir. Çok sayıda Arap ülkesinin propogandası da, tüm kötülüklerin kaynağı ve uluslararası bir komplo sayılan Siyonizmi çökertmek üzere belgeleri yayacaktır.
Kongre en büyük etkiyi hiç kuşkusuz Rusya'da yapmıştı: bir militanın belirttiği üzere Doğu Avrupa Yahudilerinin kaybedecek hiçbir şeyleri yoktu.
Kongrenin Fransa'da bulduğu yankı ise tamamen farklıydı: Michael R. Marrus'un Les Juifs de France a l'epoque de l'Affaire Dreyfus·- Dreyfus Olayı Döneminde Fransız Yahudileri adlı eserinde (314. sayfa) belirttiği üzere; büyük çoğunluk yurtlarına ya da asimilasyon ideolojilerine bağlılıklarından ötürü Kongre'ye düşmanca yaklaşmışlardı. Joseph Reinach ise Siyonizmin "saf ve uzun uzadıya düşünmemiş kişileri tuzağa düşürmek için antisemitizm tarafından · planlandığını" bile iddia edebilecekti.
Daha uzlaşmacı bir tavırla yaklaşan kimi yorumcular ise; Siyonizmin Fransa için zararlı olduğunu, ama belki de Doğu Avrupanın ezilen Yahudilerinin sorunlarına çare bulabileceğini savunmaktaydılar. Örneğin Louis Levy Univers Israelite yahudi Evreni adlı eserinde; varlıkları ellerinden alınmış Yahudilere yardım edecek insancıl bir Siyonizmi desteklerken, "milliyetçi Siyonizmi" sert şekilde suçluyordu.
Öte yandan; Almanya'daki hahamlar başından beri Siyonizme karşı şiddetli bir kampanya yürütmekteyken, Fransa'daki hahamlık daha temkinli bir hava takınmaktaydı. Topluluğun çoğunluğunun Siyonizme karşı olduğundan haberdarsa da, ezilen Yahudilerde dayanışma duygusunu uyandırmak istiyor; laikleşme sürecinden duyduğu kaygıdan ötürü, kendisinin ancak destekleyebildiği, Yahudi değerlerine dönüşü Siyonizmde görüyordu.
Yine de Basel Kongresi, Fransa'daki küçük Siyonist grubuna canlılık kazandırmıştı. Çeşitli insancıl kuruluşlar örgütlü politik hareketlere dönüşüyordu; çok sayıda Siyonist konferans, özellikle Doğu Avrupa kökenli yüzlerce dinleyiciyi biraraya getirmekteydi. Siyonist basın da yavaş yavaş oluşuyordu. Bernard Lazare bir grup entellektüeli biraraya toplayarak Zion'un Fransızca ekini yayınlayacak, Siyonizmin içeriğinden bahsederek antisemitizme karşı Yahudi yanıtı verilmesi gereği üzerinde duracaktı. Kadima 1893'ten itibaren, asimilasyona bulaşan "utanılacak Yahudileri" ifşa edecek, Yahudi devletinin kurularak Yahudi halkının onurunun korunmasını ve maddi durumunun düzeltilmesini isteyecekti. 1899'da Jacquel Bahar'ın kurduğu Le Flambeau- Meşale, Fransa'daki Yahudi topluluğunun yöneticilerinin korkak tutumunu eleştiriyor, Dreyfus davasıyla Yahudi halkı üzerinde başlatılan baskıları reddediyor; "Fransa'daki Yahudilerin durumu kabul edilemez hale gelmiştir" tespitinde bulunuyordu.
Bu koşullar altında Basel Kongresinin Fransa'daki etkisinin kısıtlı olduğu anlaşılmaktaydı: pek çok yorumcu, Fransız Yahudiliğinin yöneticilerinin açıklamalarına dayanarak, Yahudilerin artık bir halk oluşturmadıklarını ve Filistin'e yerleşmeyi kesinlikle düşünmediklerini ifade etmişti.
II. Siyonist Örgütün İlk Adımları
Hareketin gelişimi hızlı olmuştu: 1897'de örgütün 177 şubesi bulunurken ertesi yıl sayı 913'e çıkmıştı. İkinci kongrede delege sayısı iki katına çıkmıştı; aynı zamanda eğilimler de açıkça farklılaşmaya başlamış, Nahman Syrkiri'in yönettiği sosyalist kanat ile, -Hovevei Zion'un yaşlı üyelerinjn çabalarıyla- Herzl'in politik Siyonizmiyle Ahad Ha Arn'ın kültürel sosyalizmini sentezleyen prolik Siyonist bir kanat oluşmuştu. Siyonist militanların sayısını tespit etmek güç olmakla birlikte 1900'den itibaren 100.000 kadar Rus Yahudisinin şekellerini ödedikleri biliniyordu. Her kongrede, Şili'den Hindistan'a, Yeni Zelanda'ya dek dünyanın hemen her köşesinde gün geçtikçe yeni federasyonlar kurulduğuna tanık olunuyordu.
Ama Yahudi Sandığı'nın yürüttüğü ve 2 milyon İngiliz sterlini sermaye toplamayı hedefleyen etkinlik, Rothschild'in para vermeyi reddetmesi ve Rusya'daki milyoner Yahudilerin sözlerini tutmaması nedeniyle aksıyordu. 1900'de girişime başlamak için gerekli olan 250.000 sterlinin yalnızca dörtte biri toplanabilmişti. Herzl yavaş yavaş tüm servetini harekete aktarıyor, böylece geçinmek için gazeteciliğe bağlı kalıyordu.
1--Herzl'in Yürüttüğü Diplomasi –
Herzl geniş kapsamlı bir diplomatik faaliyete girişmişti. Elbette ki Osmanlı İmparatorluğuyla ilgileniyordu. Nevlinski'nin ölümü kendisi için ağır bir darbe olduysa da, çok geçmeden Abdülhamit'le görüşmesini sağlayacak Macar Yahudisi Arminus Vambery'nin yardımını edinecekti. Herzl, sultana Osmanlının sanayileşmesi ve büyük güçlerin hakimiyetinden kurtulması için tüm Yahudilere maddi destek vermesini teklif edecekti. Ama Sultan'ın danışmanları kabul edilmesi mümkün olmayan şartlar koşuyorlardı. Osmanlıların borcunun silinmesi için 30 milyon sterlin gerekiyordu. Bu koşulda bile Filistin'e yerleşebilmek için Yahudilerin Türk nüfusuna geçmeleri gerekecek; yine de aynı yerde oturamayıp dağınık koloniler kurabileceklerdi.
Herzl ayrıca, Bade grandükü ve Philip Eulenburg aracılığıyla Il. Wilhelm'in desteğini almaya çalışacaktı. Onunla görüşmek üzere ilk kez İsraile gidecek, ülkenin ve Yahudi toplulukların sefaletinden çok etkilenecekti. II. Wilhelm Herzl'i 2 Kasım 1898'de Kudüs'te kabul edecek, ama görüşme hiçbir olumlu yanıt alınmadan sona erecekti. Almanların yayınladığı bildiride; İmparator'un Filistin'de tarımın gelişmesinden mutluluk duyacağı, ama bunun Sultan'ın egemenlik sınırları dahilinde olması gerektiği ifade edilmekteydi. Yani pratik çalışmanın -. kolonizasyonun- ancak büyük devletlere yaltaklanarak yapılabileceği anlaşılıyordu.
İngiltere'yle görüşmeler ise daha ileri gidecek ve somut teklifler yapılacaktı. Herzl, Nathanel Meyer Lord Rothschild'ın muhalefetine karşın 1902'de, Doğu Avrupa'lı Yahudilerin göçü ile ilgilenen Kraliyet Araştırma Komisyonunun önünde fikirlerini savunma imkanı bulacak, İngilizlerin bu bekleyiş içinde acil bir çözüm olarak Sina ya da Kıbrıs gibi Filistin'e yakın bir toprağı Siyonistlere tahsis etmesini isteyecekti. Ekim 1902'deyse, Yahudilerin El Ariş'e yerleşmeleri fikrine sempatiyle yaklaşan Sömürgeler Bakanı Joseph Chamberlain'le görüşecekti Bu arada, Jewish Chronicle'ın gelecekteki yazı işleri müdüru olan İngiliz Siyonist Leopold Greenburg'ü de Mısır Genel Valisi Cromer'le görüşmesi için devreye sokacaktı. Vali özellikle, gelecekteki koloninin su gereksinimini karşılama yollarını araştıracak bir uzmanlar komisyonunun kurulmasını kabul edecek ama tasarı, Nil'den çok fazla su alınacağı nedeniyle Mısır'lı yetkililer tarafından reddedilecekti. Herzl bundan sonra, pogromlardan sorumlu olan Rusya İçişleri Bakanı Plehve'yle görüşecekti. Rus Siyonistlerinin büyük tepkisini çeken görüşmede Herzl; Rus Yahudilerinin göçünü hızlandırmayı · planlıyor, Plehve'nin kimi tavizler vererek Siyonist propogandaya, Yahudi Sandığı'nın hisse satışlarına, Yahudi Ulusal vakfına para toplanmasına konan yasakları kaldıracağını umuyor, Yahudilerin kurtulmayı isteyen Rusya'nın desteğini alabileceğini düşünüyordu. Rus hükümetiyse, Yahudi milliyetçiliğini güçlendirecek girişimleri ve rejime yönelik muhalefeti yasaklamakla birlikte, Yahudi nüfusunun azalmasını sağlaması halinde Siyonizme destek vermeyi kabul edecekti.
IV. Kongre sırasında Herzl, Siyonizmin büyük bir güç tarafından ilk kez resmi olarak tanındığını ilan edecekti. Sözkonusu olan, İngiliz Sömürgeler Bakanlığı Protektora Servisi Başkanı Sir Clement Hill'in Greenberg'e gönderdiği bir mektuptu: Majestelerinin hükümeti, "Yahudi ırkının durumunun iyileştirilmesine yönelik iyi hesaplanmış tüm tasarılarla" ilgilendiğini belirtmekteydi. İngiliz hükümeti, olasılıkları araştıracak Siyonist bir komisyona tüm kolaylıkları sağlamaya hazırdı. Ayrıca, "sonucun olumlu çıkması halinde, yerel yönetimini Yahudi bir yetkilinin yürüteceği bir koloni kurulabilir ve koloniciler ulusal geleneklere saygı gösterirler" denmekteydi.
Başlangıçta, Yahudi halkının tanınması güçlü bir coşku ile karşılanacak, ama İngilizlerin yerleşim yeri olarak Uganda'yı önermesi hareketi derinden bölecekti. Herzl 1903 de Roma'da III. Victor Emmanuel'le görüşecek, kral, zaten epey Yahudi nüfusun bulunduğu Filistin'i Yahudilerin ele geçireceklerine ve yasağa rağmen topraklara yerleşebileceklerine olan inancını belirtecekti. Papa ise girişimleri açıkça suçlamamakla birlikte, Siyonistlerin, kilisenin çıkarlarına engel olabileceği ve 'aşağı konum'u ile, Hıristiyanlığın gerçeklerinin canlı kanıtı olan Yahudi halkı üzerinde yürüttüğü politikaları zedeleyebileceğinden duyduğu kaygıyı dile getiriyordu: "Bu hareketi takdir etmemiz mümkün değildir. Yahudilerin Kudüs'e gitmelerini engelleyemesek de bunu asla onaylayamayız..."
Diplomatik çabaların hayal kırıklığına uğrattığı sonuçlar verdiği ortaya çıkıyordu.
2-''Altneuland" (Eski-Yeni Ülke) –
Herzl bu düşkırıklıklarını gidermek ve sabırsız militanların duygularını coşturmak üzere, Siyonist iradeciliği temsil eden kehanet romanını, Altneuland'ı yazar. Verilen mesaj, "Eğer isterseniz bu, uydurulmuş güzel bir öykü olarak kalmaz"dır. Aslında ütopyanın tam tersidir gösterilen, Siyonist tasarının gerçekleştirilebilir olduğu ifade edilmektedir. Roman, 20. yüzyılda Avrupa Yahudilerinin durumuyla, yirmi yıl sonra (1923'te) Filistin'de Siyonistler tarafından kurulacak olan Yeni Toplum'daki özgür yaşam arasındaki karşıtlığa dayanmaktadır.
3-Herzl romana "Judennot"u çağrıştırarak başlıyordu:
Hukuk doktoru Friedrich Löwenberg, antisemizmin kanyerlerini tıkadığı ve "ıslah edilmiş prokerler"den öte bir şey olmayan genç Yahudi entellektüelleri temsil etmekteydi. Löwenbergin arkadaşları, intihardan ya da Yahudi proleter kolonileri kurmak üzere Brezilya'ya kaçmaktan başka çıkar yol bulamamışlardı. Yahudi burjuvazisi üstünkörü ve tasasız bir yaşam sürmekteydi. Antisemitizm onlara zarar vermiyorsa da genel durum gitgide kötüleşmekteydi. Haham Weiss çözümün Filistin'e dönüş olabileceğini söylediği zaman yalnızca alayla karşılanmıştı. Löwenberg ise bu kirli dünyadan tamamen bireysel bir kaçışla kurtulacaktı, ama bağlaını kesmeden önce, babaları Krakow'da işportacılık yapan ve Viyana'ya yerleşerek işsiz kalan Littwak ailesinin sefaletine tanık oluyordu. Aile, her şeye karşın özsaygısını ve inancını korumuştu: "Yehava sahip olduğu her şeyi geri alabilir, Tanrımız yaşıyor" demekteydiler. Ama Löwenberg kendisini Filistin' e bağ'lı hissetmemektedir: "Filistin'le hiçbir ilgim yok. Hiçbir zaman da olmadı. Atalarım orayı bin sekiz yüz yıl önce terketmişler, onunla ne yapabilirim ki? Yalnızca antisemitlerin Filistin'in bizim yurdumuz olduğunu söyleyebileceklerine inanıyorum." Tüm ulusal bilincini yitirmiştir ve bir. Siyon Dost'u ona şöyle diyecektir: "Kendi halkınıza yabancısınız. Eğer Rusya'ya gelirseniz, ulusumuzun halen yaşadığını görebilirsiniz. Bize canlı bir gelenek kaldı: geçmişimizde sevgi ve geleceğimize inanç. Aramızdaki en iyi ve bilgili kişiler bir ulus olarak kabul ettikleri Yahudiliğe sadık kaldılar. Biz başka hiçbir ulusa ait olmak istemiyoruz."
Ama antisemizm de Yahudileri göç etmeye zorlamaktadır: "Baskılar ekonomik ve toplumsal idi. İş yaşamımızda bizi boykot ediyor, Yahudi işçilere çok düşük ücretler uyguluyor, üyelerimizi serbest mesleklerden dışlıyorlardı. Yüzyılın dönüm noktasında, en yüksek kademedeki bir Yahudinin bile karşılaştı diğer güçlüklerden bahsetmiyorum bile."
Tüm bunlardan sonra Herzl, Siyonizmi salt Yahudi halkı değil tüm Avrupa için tek çözüm olarak sunmaktadır. Kitapta 'kurtuluş' kendini, Yahudilerin ahlaki ve fiziksel dönüşümü olarak göstermekte, özellikle de İsrail ülkesi bu sayede gelişmektedir: barbar ve azgelişmiş Filistin şimdi, uygarlık ve tekniğin eşiğindedir. Oysa kurgu, gerçeklerden epey esinlenmişti. Herzl'in Yeni Toplum'undaki teknik başarıların tohumları, 1900'lerin başındaki bilimsel araştırmalarla atılmıştı. Herzl'in kitapta kapitalizm (özel mülkiyet ve bireysel girişimcilik) ile sosyalizm (üretim kooperatifleri ve yardımlaşmacılık) arasında şekillendirdi toplum düzeni, yerel sosyalizm deneylerinden esinlenmişti. Herzl daha o tarihte tüketim toplumunu ve Koruyucu-Devlet'i (L'Etat-Providence) ilan ediyordu.
Herzl kitabın sondeyiş bölümündeyse sert bir şekilde gerçeklere döner: bu düşü gerçeğe çevirebilecek yegane güç iradedir. Tutsaklıktan kurtulmak istemeleri ve örnek bir toplum kurmak üzere yurtlarına geri dönmeye karar vermeleri halinde kendilerine sunulacak bu ülkede düş ve eylem (aynı eski ve yeni gibi) birbirine karışmıştır.
m. Hareketin Zayıflıkları
I. Siyonizme Muhalefetler ve iç Gerginlikler –
A) Yahudi Dünyası İçinden Muhalefetler –
20. yüzyılın başında Siyonizm, Yahudilik içindeki hareketlerinden yalnızca biri, hatta küçük çaplılarındandı. En temel gücü -gerginliklerle de olsa-, her köken ve eğilimden Yahudiyi, Doğulu ve Batılıları, dinci ve sosyalistleri birarada tutan uluslararası örgütlenmesi ve Yahudi halkı için tutarlı bir program sunuyor olmasıydı.
Ama yine de, kendisini propaganda ve kitleleri kazanma çalışmasına girmeye zorlayacak güçlü muhaliflere çarpacaktı.
Doğu Avrupa'nın proleterleşmiş Yahudi kitleleri, devrimci politik eylemleri, özellikle de özsaygılarını geri veren, Yidişçeyi kültürel özerkliğin dili yapan ve kendilerine, coğrafi kopukluğun olmadığı yarınlar vaadeden Bund'a anında yöneleceklerdi. Diğer bir akım ise, Yahudileri ABD'ye yerleşerek orada ulusal-kültürel özerklik geliştirmeye itiyordu.
Dinsel, ortodoks ya da Hassidi Yahudilerin çoğunluğu İsrail Ülkesi'ne bağlılıklarını belirtiyor, Siyonizmi, Tanrı'nın yerine insanı koymaya çalışan sapkın-laik bir hareket olarak görüyordu. Buna "antisiyonizm" denecektir.
Ama militan antisiyonizm özellikle, asimilasyon ideolojilerinin güçlü olduğu Batı Avrupa'da gelişmekteydi. Onlar artık, Yahudileri "özgürleşme"nin nimetlerinden mahrum etmeye çalışan antisemizme ve tuzak olarak gördüğü "özgürleşme"yi reddeden ulusal harekete karşı savunma halindeydiler.
Yahudi Olmayanların Siyonizme Muhalefetleri
- a) Avrupa ülkelerinde Siyonizme karşı başlıca tepki, "özgürleşme"nin sorgulanması olmuştu.
Doğu Avrupa'da bu bilinçlenme genelde kaygıyla karşılanıyor ve devrimci bir hareket olarak değerlendiriliyordu.
Antisemitler, bir baskı grubuna dönüşebilecek bu uluslararası Yahudi örgütünün gizli gücünden rahatsız olmuşlar, çok geçmeden "çifte sadakat" sorununu ortaya atmışlardı.
Siyonizm, tutucu Protestan çevrelerde sempatiyle karşılandıysa da; ulusal Yahudi uyanışı ve özellikle kutsal yerleri (Lieux Saints) tehdit edebilecek olan Kudüs üzerinde hak iddiası, Romanya ve Rusya Ortodoks Kiliselerinde olduğu gibi, Katolik Kilisesinde de hoşnutsuzluk yaratmıştı.
b-Arap Sorunu - Ağırlıklı olarak Yahudilerin devleti olacak ilerideki ülkede, Arap nüfusunun geleceğinin, haklarının nasıl belirleneceği konusunda . pek az düşünüldüyse de, bu konunun tamamen atlandığı söylenemez. Filistin'in "halksız bir toprak" olmadığı bilinmekteydi. Filistin'de 600.000 Arap yaşıyordu. Yahudi hareketinden hemen sonra doğan Arap ulusal hareketi kendini yeni yeni ifade etmeye başlıyordu. Ama ayrı bir Filistinli Arap hareketinden söz etmek henüz mümkün değildi. Yönetsel bir birim bile olmayan Filistin genelde, Suriye'ye bağlı coğrafi bir bölge olarak kabul edilmekteydi.
Yine de, ilerideki gerginliklerin belirtileri yavaş yavaş ortaya çıkmaktaydı. Baştan itibaren koloniciler kendilerini Arap "eşkiya"lara karşı korumak durumunda kalmışlardı. Mülkiyet hakkının, başkalarının o topraktan geçiş haklarını engellemediği Filistin'de, Yahudilerin toprak satın almaları tepki topluyordu. 1891'de önde gelen 500 Kudüs'lü Arap, İstanbul'a, Yahudilerin giderek toprakları ve ticareti ele geçirdiklerinden yakınan bir dilekçe göndereceklerdi. Osmanlı imparatorluğunda, kamuoyunun baskısıyla Yahudi göçünü durduracaktı. 1893'te Leo Motzkin, Yahudilerle kışkırtılmış Araplar arasında çok sayıda çatışma çıktığını belirterek, Siyonistlerin Arapları fiili dostları saymalarına karşın Kilise'nin Yahudi karşıtı duyguları körüklediğini ifade ediyordu.
Basel Kongresi ve ikinci aliya yerleşimlerinden sonra 1899 yılında eski Kudüs valisi ve Osmanlı Meclisi üyesi Yusuf Ziya Alkhalid, Fransa baş hahamı Zadoc Kahn'a hitaben, Yahudileri Filistin'de bağımsız bir yurt yaratma fikrinden caymaya çağırır. Ona göre Siyonist tasarı Arap milliyetçiliğini körükleyerek, Osmanlı İmparatorluğundaki hassas dengeyi bozabilecektir. Nagib Azury, 1905'te Paris'te yayınladığı Le Reveil de la Nation Arabe - Arap Ulusunun Uyanışı adlı eserinde iki karşıt ulusal hareketin doğuşunu anlatmaktadır:
"Aynı doğadan olmasına karşın yine de birbirine karşıt iki önemli gelişme -henüz kimsenin dikkatini çekmemekle birlikte- Osmanlı'nın Asya topraklarında ortaya çıkıyor: biri Arapa ulusunun uyanışı, diğeriyse Yahudilerin eski İsrail monarşisini yeniden kurmak amacıyla yürüttükleri gizli çabalar. Bu iki hareket, biri diğerine galip gelene dek savaşmaya mahkumdur. İki karşıt ilkeyi temsil eden iki halk arasındaki bu savaşımın sonucu, tüm dünyanın kaderini etkileyecektir."
"Yani; insan, yetenekli bir yazar ve gerçek Yahudi yurtseveri olarak saygı duyduğum Dr. Herzl ve arkadaşlarının; Sultan'ın imzasını almaları halinde bile, Filistin'i elde edebileceklerini ummaları tam bir çılgınlıktır. Ama yine de, Osmanlı imparatorluğunda, özellikle de Filistin'deki Yahudiler için bu denli büyük bir tehlike görmesem, kendimde karışma hakkını hissetmezdim."
"Siyonist hareket, Osmanlı imparatorluğundaki Yahudilerin selameti için, coğrafi anlamda sona ermelidir."
Zadoc Kahn çok geçmeden bu uyarıları Herzl'e iletecektir. Herzl Fransızca bir yanıt kalerne alacak, Alkalid'in kaygılarını dindirmeye, Siyonizmin çok dinli, çok uluslu bir devlet çerçevesinde, Filistin'deki Arap'ları tehdit etmeden, Osmanlı imparatorluğunu güçlendireceğini göstermeye çalışacaktı. Ama Siyonizmin sonu gerçekten de çok uluslu bir devlete varabilecek miydi?
Tüm Siyonist eserlerde, Yahudilerle Arapların birlikte, uzlaşma içinde yaşayabileceklerine duyulan inanç ifade edilmekle birlikte, koruyucu bir üstünlük duygusuyla; Arapların kendilerine barış, refah ve güven getiren Yahudilerin egemenliğini problem çıkarmadan kabul edecekleri düşüncesi de işleniyordu.
Bu konuda en bilinçli kişi, Ahad ha Am idi. Filistin'e 1891'de yaptığı yolculuktan sonra, Arapların kolanizasyon faaliyetinden haberdar olmakla birlikte henüz herhangi bir tehlike hissetmediklerinden ötürü harekete geçmediklerini, ama kendi ülkelerinde azınlık olmayı kesinlikle kabullenmeyeceklerini belirtecekti. Bu nedenle, göçün sınırlanmasını ve Arap yetkililerle anlaşma yapılmasını öneriyordu.
Yine de, ortada gerçek anlamda bir Arap sorunu yoktu. Yahudi varlığı gerçek bir tehlike olarak hissedilmiyor, genelde mutabakat arayışlarına giriliyordu. Örneğin Lübnan'lı Hıristiyanlar, İstanbul'daki bir gazetenin Yahudi müdürü Sınai Hoch'berğe, Yahudilerin Filistin'de çok geçmeden çoğunluğu sağlayarak Müslümanların gücünü dengeleyici özerk bir statü elde edeceklerini umduklarını belirtmişlerdi. Ama kolonicilerle yerliler arasında, demografik büyüme, göç, toprak alımları ve yaşam biçimlerinin çatışması nedenleriyle önemli bir rekabet belirecekti. Arap ulusal uyanışının belirtisi olan İstanbul'daki Jön Türk devriminden sonra antisiyonizm, Filistin'deki Arap politikasının en önemli ögesi haline gelecekti.
Yahudi öğretmen ve çiftçi İtzhak Epstein 1905'de, Araplarla bir anlaşma imzalamayı, onların haklarını inkar ederek onurlarını incitmekten kaçınmayı, fellahları (Arap köylüsü) zarara uğratmamak için yalnızca işlenmemiş toprakları satın almayı öneriyordu. Tüm bu nedenler, Yahudilerin Araplarla imzalayacakları bir belgenin hazırlanmasını gerektiriyorsa da Herzl yalnızca Osmanlı İmparatorluğuyla görüşüyordu. Epstein'ınki gibi pek çok uyarı yapılmasına karşın, hiçbiri ciddiye alınmamış, Balfour bildirgesine dek Siyonist ve Arap yöneticiler arasında ilişki kurulamamıştı. Siyonist yöneticiler yöre halkından çok, büyük güçlerle görüşmeye önem veriyorlardı. Aynı zamanda kolonici anlayış sosyalist çevrelerde bile yaygındı. Ulusal Arap uyanışı ve aynı ülke üzerinde hak iddia eden iki milliyetçiliğin çarpışıyor olması gözden kaçıyordu. Ayrıca Arap milliyetçileri de Yahudi tehlikesini hareketlerini güçlendirmek için kullanıyorlardı. Kullanılan dil ve tarafların birbirleri hakkında oluşturdukları imge o kadar farklıydı ki, diyalog mümkün olamayacaktı.
Henüz her şey bitmediyse de, en bilinçli kişilerin uyarılarının kulak ardı edilmiş olmasından ötürü pek çok fırsat kaçırılmıştı.
2-Kriz ve İç Gerginlikler –
A) Uganda Krizi –
IV. Kongrenin başlangıcında Herzl, Uganda'nın yalnızca bir geçici çözüm, göç etmeye zorunlu Yahudiler için bir sığınak olacağına; Siyonizmin "Siyon" amacını koruduğuna özenle işaret etmişti. İngiltere dahil tüm ülkeler göçü sınırlarken, Nordau bu çözüm için Nachtasly-Gece Sığınağı deyimini kullanmıştı.
Ama çok geçmeden Rus Yahudilerinin Uganda tasarısına tepkileri ortaya çıkıyordu. En çok baskı altındaki topluluklardan olan Kişinyov delegeleri bile, Filistin'den başka yere gitmek istemediklerini bildiriyorlardı.
Doğu Afrikaya bir heyet gönderilmesi fikrinin oya sunulmasını, yalnızca Herzl'in prestiji sağlayabilmişti. Rus Yahudilerinin bölgeye gitmeyecekleri biliniyordu.
Teklif çok sert bir muhalefetle karşılandı, Herzl "hain" sayıldı, Rus delegeler kongreden ayrılma tehdidi savurdular, hatta Siyonist bir öğrenci Nordau'yu öldürmeye kalkıştı ... Kapanış konuşmasında Herzl, Basel programının değiştirilmez özelliğini vurgulamak ve sağ elini kaldırarak "Eğer seni unutursam ey Kudüs, sağ elim hünerini yitirsin" diye ifade etmek durumunda kalacaktı.
Rus Siyonistleriyle çıkan gerginlik gelişecek ve Herzl'i oldukça yıpratacaktı. Kongre sırasında Filistin'de bulunan Usiskin, delegelerin kendisini seçmeleri nedeniyle Eylem Komitesine gireceğini, ama kendisini Uganda hakkında alınmış karara bağlı hissetmediğini belirtiyor; böylece 'eylemde birlik' ilkesi zedeleniyordu. Usiskin, özellikle Filistin'de toprak alımı konusunu izlemeyi istiyordu. Harkov'da toplanan Rus Yahudileri, Herzl'in Basel programını ihlal ettiğini belirterek, her önemli konuda örgüte danışmasını ve Filistin dışındaki tüm tasarıları reddetmesini duyuran bir ültimatom hazırlayacaklardı.
Herzl hareketin birliğini korumak için Uganda tasarısını geriye çekmek zorunda kalmıştı. Böylece Siyonizm kurtulacak, politik Siyonizm üstün gelecek, 'Siyonsuz Siyonizm' söz konusu olmayacaktı. Ne pahasına olursa olsun Uganda gibi bir yerleşim biriminde ısrar edenler, örgütü terk ederek Israel Zangwill (1864-1926) liderliğinde toplanmak zorunda kalacaklardı.
B)-İç Bölünmeler –
Siyonist hareket derin olarak bölünmüştü. Politik Siyonizm; liberal iyimserliğin, Aydınlanmanın ve ulus ilkesinin mirasçısı olan Yahudi hareketine canlılık kazandırmıştı. Siyonizm, antisemitzm nedeniyle Yahudilerin Avrupa'da yerlerinin olmadığı düşüncesiyle asimilasyonculardan ayrılıyordu. Ama Herzl'in hayalini kurduğu Devlet ve Altneuland'da çizdiği toplum; laik, modernist, teknik hatta ilerici görüşlerle yoğrulmuştu. Ahad ha Am'a göre Yahudilikle hiçbir ilgisi olmayan bu tür bir Siyonizm, asimilasyonun başka bir biçiminden ibaretti.
Ayrıca Herzl'in laik devleti, Musevi yasaların devlet yasaları olmasını isteyen dinsel Siyonistlere de uygun değildi. Hovevei Zion üyeleri kolanizasyon faaliyetine devam ediyorlardı. Sosyalist Siyonistler ise Herzl'i, Yahudi toplumuna nüfuz etmiş sınıfsal çelişkileri, ulusal birlikle bastırmaya çalışan bir burjuva liberal olarak nitelendiriyorlardı. Onlara göre Herzl'in Yahudilerin yaşadığı sefaletle, 'şefkatli' yaklaşımından öte bir ilgisi yoktu ve Siyonizmi, çoğu kez Avrupa'lı yöneticilere toplumsal gerginlikleri azaltmaya ve devrimci hareketleri zayıflatmaya yarayan bir sübap olarak gösteriyordu. İşte tüm bu uzlaşmaz karşıtlıklar hareketin başlangıcından itibaren mevcuttu.
Herzl 3 Temmuz 1904'te öldü. O gün, Herzl'i, umutlarını cisimleştiren karizmatik bir lider, kendilerini Vaadedilmiş Topraklar'a götürecek yeni bir Musa olarak gören yüz binlerce Yahudinin yas günü oldu. Binlerce insanın cenazesine katıldığı Herzl derin bir saygıyla uğurlandı. Oysa ki diplomatik çabaları başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Herzl'in ölümünden sonra hiçbir ardılı prestijinden yararlanamayacaktı. Bu, örgütün güçlendirilmesi kaygısının duyulduğu ve Laqueur'ün "interregne" (fetret) adını verdiği oldukça karışık dönemin başlangıcıydı. Aynı sırada, pogromlardan ve sefaletten kaçan, çoğunlukla sosyalist eğilimli Rus Yahudilerinin kurduğu ikinci aliya gelişiyor, koloniler kurulup İsrail Ülkesi ekonomisi ilerliyordu. Bu göçmenler İbranicenin kabul edilmesi (Hayfa'daki dil tartışması bu nedenle çıkacaktı), kolonilerde Yahudi işgücü kullanılması için savaşıyorlar; kollektif çalışma ve ortaklaşa bir yaşam tarzı örgütleyerek, Kibbutzların atası olan Kvutsa'yı temellerine oturtmaya çabalıyorlardı.
Siyonist hareket, Herzl'in ölümünden sonra, Uganda'ya yerleşme yanlıları ile "gece sığınağı" çözümüne karşı olanlar (yani "Neinsager"ler, ya da kendilerini adlandırdıkları şekliyle; "Zionei-Zion"lar-Siyon Siyonistleri) arasındaki anlaşmazlıkların üstesinden gelebilmiş, tarafları Basel programı etrafında toplayabilmişti. Ayrıcalık belgesi (charte) edinilmesini isteyen politik Siyonistlerden Filistin'de pratik çözüm yanlılarına, Zionei-Zion'lardan Uganda yanlılarına kadar tüm eğilimler, 1905 Basel kararı üzerinde mutabakata varacaklardı: Kararda; "7. Siyonist Kongre Basel Programı'nın temel ilkesi olan Filistin'de Yahudi halkı için 'açık güvenceleri bulunan ve kamusal hukuk tarafından tanınan bir yurt' kurulması amacına vazgeçilmez şekilde bağlıdır ve amaç ya da araç olarak Filistin dışında -ya da ona komşu- ülkelerde girişilecek kolanizasyon faaliyetlerini reddeder" ifadesi kullanılmaktaydı.
Siyonist hareket içinde yavaş yavaş, Herzl çizgisine muhalif, İngiltere'de yerleşik Rus Yahudiliğini temsil eden Weizmann figürü yükselecekti. O, diplomatik girişimleri yadsımadan pratik çalışmaya, kolonizasyon faaliyetine daha çok önem verecekti. Artık Sentez Siyonizmi dönemi başlıyordu.
HERZL'İN ÖLÜMÜNDE SİYONİZMİN BİLANÇOSU VE PERSPEKTİFLER
Açık ve somut bir program sunan, hemen hemen tüm Yahudi topluluklarına nüfuz eden güçlü bir örgütlenme oluşturan ve Jewish Colonial Tru'st ya· da Ulusal Yahudi Vakfı gibi uzmanlaşmış kurumları geliştiren Siyonizm, farklı siyasi akımları biraraya getirebiimiş ve Yahudi güçlerini coşturabilmişti. 1903'de 232 626 şakatim'in dağıtılmış olması, Siyonizmin bir kitle hareketi; Basel programının da Yahudi halkının geleceğiyle ilgili belli başlı tasarılardan biri haline geldiğini kanıtlamaktadır. Ama halen; proletarya enternasyonalizmi, dağılmış Yahudi topluluklarının ulusal uyanışı, liberal asimilasyonculuk ve dinsel geleneklerin yenilenmesi gibi rakip tasarılar da mevcuttu. Yahudi halkı gerçekten de bir "yol ayrımı"nda bulunuyordu ve kimse, hangi tasarının başarısızlığa uğrayıp hangisinin üstün geleceğinin kestirebilecek durumda değildi ... Siyonistler de henüz "kitleleri fethetmiş" olmaktan uzaktılar.
Öte yandan Siyonizm; dinsel, sosyalist, kültürel, pratik ve politik Siyonistler arasında epey bölünmüş gözükmektedir. Uganda eleştirilerinin gösterdiği üzere, otoritesi önemli ölçüde sarsılan Herzl'in ölümü, farklı eğilimlerin 'kapışması'na ve hareketin açıkça geri çekilmesine neden olacaktı: Böylelikle, "Dönüş" perspektifi uzaklaşıyordu.
Tüm politik tasarılar gibi Siyonizmin de, elle tutulur başarılara gereksinimi vardı. Herzl'in yürüttüğü diplomasinin tam bir başarısızlıkla sonuçlandığı görülmekteydi; Herzl, belirsiz vaatlerden ve kibar red yanıtlarından öte bir şey elde edememişti.
Herzl Kongre'.nin bilançosunu çıkarırken; "Basel'de Yahudi devletini kurdum" diye yazıyordu. Elbetteki bu 'Devlet' henüz bir soyutlamadan ibaretti ve Herzl, amacın tam gerçekleşmesi için daha epey çaba harcanması gerektiğinin bilincindeydi; Yahudi halkının çoğunluğunu toplamak, büyük güçlerin desteğini almak, Osmanlı imparatorluğunu razı etmek -ya da gerekirse, cesedini çiğnemek- ve Arap ipoteğini kaldırmak zorunlulukları söz konusuydu. Yine de, Herzl'e göre tüm ögeler zaten biraraya gelmişti; 20 yıllık Siyonizmden sonraki Filistin'deki dönüşümleri kurguladığı Altneuland'da, "Eğer isterseniz bir düş olarak kalmaz" diye yazıyordu. Ona göre Basel Kongresi Yahudi halkına, bir programla birlikte, o programı gerçekleştirme iradesini ve yollarını da sunmuştu. Delegeler, ulusal Yahudi meclisini oluşturdukları bilinciyle hareket etmişler ve "ulusal Yahudi görüşünün, dilleri ve dinsel, politik toplumsal bakış açıları farklı olan kişileri homojen bir kitle içinde eritme gücü olduğu"nun ayırdına varmışlardı.
Katılımcıların İngiliz yazar İsrael Zangwill'in Dreamers of the Ghetto (1898) da belirttiği üzere Siyonizm, Basel Kongresinden sonra, artık basit bir Siyon nostaljisinden ibaret değildir, politik bir kitle hareketi, bir gelecek tasarısı haline gelmiştir.
"Babil'de ırmağın kenarına oturduk ve ağladık ...
"Basel'de ırmağın kenarına oturduk ve artık ağlamamaya karar verdik ..."
14 Mayıs 1948'de Theodor Herzl'in portresinin altında David Ben Gurion'un okuduğu İsrail Devleti kuruluş bildirgesinin göndermede bulunduğu Basel kongresinin, dünya tarihinde olduğu gibi, yahudi tarihinde de temsil ettiği dönüşüm işte budur: "(. ..) Theodor Herzl'in ''Yahudi devleti" görüşünden esinlenen I. Siyonist Kongre, Yahudi halkının kendi · yurduna ulusal yeniden doğuş hakkını ilan etmiştir. Bu hak 2 Kasım 1917'de Balfour Bildirgesiyle tanınmış ve Yahudi halkının ulusal yurt kurma hakkıyla birlikte, İsrail Toprağıyla bağını da uluslararası düzeyde açıkça kabul eden Milletler Cemiyeti mandası tarafından yeniden ifade edilmiştir.
"(. .. ) Sonuçta, İsrail ülkesinin Yahudi halkını ve dünya Siyonist hareketini temsil eden bizler, İngiliz mandasının bitişini kutladığımız bu törensel toplantı gününde, Yahudi halkının doğal ve tarihsel hakları gereğince ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun kararı doğrultusunda, İsrail ülkesinde, İsrail Devleti adını taşıyan Yahudi devletinin kurulduğunu ilan ediyoruz."
İsrail Devletinin tohumları Basel'de atılmış, ama tüm güçlük ve engellere karşı gelişebilmesini sağlayan uygun ortam 19. yüzyıl boyunca oluşmuştu. Temellerini en özgün Yahudi geleneklerine dayayan Siyonizm, antisemitizmin asimilasyon ideolojilerini sorguladığı bir dönemde, geleneksel Yahudiliğin moderniteyle çarpışarak ulusal hareketlerle kurduğu ilişkiden doğmuştu.
SİYONİZMİN KÖKENLERİ
ALAIN BOYER