15 Kasım 2022 Salı
Doğu Avrupa'daki Türk Devletleri ve Boyları-2
AVARLAR (558-805)
Avarların kökeni M.S. 350’li yıllara kadar gitmektedir. Ana Hun kitlesinden ayrılan Uar-Hunların bir kolu Toharistan’ı, Tanrı Dağları ve Kuşan bölgesini, Maveraünehir’i ve Soğdiana’yı ele geçirerek Akhun (Eftalit) Devleti’ni kurdu. Uar-Hunların kuzey kolu Gök-Türk hâkimiyetinin 552’den itibaren yükselmesi üzerine batıya doğru kaydı. Önce Kafkaslara, sonra Karadeniz’in kuzeyine, nihayet Orta Avrupa’ya geldiler. Bunların Moğolistan’ın doğusunda ortaya çıkan ve büyük bir devlet kuran Juan-juanlarla ilgisi yoktur. Aslında Apar adı altında bu boy Kül Tegin Yazıtı’nda geçmektedir. 572 yılında Mukan Kağan öldüğünde onun cenazesine katılanlar arasında Avarlar (Apar olarak geçmektedir) da vardı.
Avarlara, Bizans ve Slav kaynaklarında Abar, Avar, Abari gibi isimler verilmekte ve kendilerince Apar denilmektedir. Kafkasya’ya gelerek İran bölgesindeki Alanları kendilerine bağlayan Avarlar, 558 yılında Bizans’a elçiler göndererek, topraklarında yerleşmek için bir bölge talep ettiler. Ayrıca Bizans sınırlarını korumak ve bu hizmet karşılığında da bir miktar vergi almak isteğinde bulundular. O esnada Balkanlarda Ogurlarla uğraşan İmparator Justinianos teklifi kabul edip onlarla bir anlaşma yaptı. Bunun üzerine Avarlar, Karadeniz kıyısında ve Kafkasya’daki Sabarlar, Onogurları ve bir Slav kabilesi olan Andları mağlûp ederek, sınırlarını Aşağı Tuna’ya kadar genişlettiler. Volga ile Tuna arasındaki çok geniş bölgede yaşayan Türk boyları da Avarların hâkimiyetini tanıdılar. Aynı zamanda Karpatlara kadar ilerleyen Avarlar, Tuna’nın batısında bulunan Longobardlarla anlaşıp Doğu Macaristan’daki Gepidleri de itaat altına aldılar. 568’den itibaren Longobardların Kuzey İtalya’ya göçmeleriyle Macaristan toprakları Avarlara kaldı. Bu suretle Avarlar, Orta Avrupa’da hâkimiyetlerini iyice güçlendirdiler. Batıda Frankları yendikten sonra güneyde bugünkü Belgrad ve Eszek gibi Bizans’ın önemli sınır kalelerini de ele geçirdiler.
Avarların en güçlü devirleri Bayan Kağan zamanına rastlar. Bayan Kağan devlet merkezini Tuna ile Tisa nehirleri arasındaki stratejik açıdan önemli bir yere naklederken imparatorluğun sınırlarını Dnyeper’den Elbe’ye, Adriyatik’ten Kuzey Denizi sahillerine kadar genişletti. Avarlar, 565 yılında Bizans imparatoru Justinianos’un ölümünden sonra ortaya çıkan karışıklıklardan faydalandılar. Bizans’tan büyük paralar aldıkları gibi Karadeniz kıyısındaki kaleleri de kuşatarak bölgeden topladıkları esirleri Roma împaratorluğu’nun boş olan arazilerine yerleştirdiler. Trakya ve Makedonya’daki akınlarına hız vererek Selânik şehrini kuşattılar. Ancak, Iran savaşından dönen Bizans orduları karşı hücuma geçince geri çekilmek zorunda kaldılar ve Tisa nehrine kadar takibe uğradılar. Avarların imdadına Bizans ordusunda patlak veren Fokas isyanı (602) yetişti. Avarlar, 616 yılına kadar Bizans’a karşı Longobardlarla birlikte hareket etmelerine rağmen, bu tarihten sonra İtalya’ya da akınlardan geri durmadılar. Ayrıca, Bizans’taki iktidar zayıflığını fırsat bilip Slavlarla birlikte Dalmaçya, Orta Yunanistan ve Peloponnes’e kadar akınlar yaptılar. Bizans imparatoru Herakleios (610-641), Avar, Slav ve Türk Bulgarlardan meydana gelen kuvvetler karşısında Trakya’da tutunamayınca büyük paralar karşılığında barış yaparak Selanik’i kurtardı (619).
626 yılında, Avarlarla Sasanîlerin anlaşmalı olarak gerçekleştirdikleri İstanbul kuşatmasında Bizans çok zor anlar yaşadı. Bundan bir süre önce Iranlılar Filistin, Suriye ve civarlarını ele geçirmişlerdi. Bizans imparatoru Herekleios, Hazarlardan yardım talebinde bulunmak için Doğu Karadeniz bölgesinde iken, İran ordusu Anadolu’dan geçerek Boğaziçi’ne kadar ulaştı. Diğer taraftan Bulgar ve Slav birlikleriyle takviyeli Avar ordusu da Balkanlar ve Trakya’dan geçerek Bizans surları önüne geldi. İki ateş arasında kalan Bizans, çaresizlik ve ümitsizlik içindeyken Avarların emrindeki Slavlar Bizans’ın kışkırtmaları sonucunda Avarlara karşı isyan etti. Donanmanın olmayışı sebebiyle Avarlar kuşatmadan bir netice alamadan geri dönmek zorunda kaldılar. Tehlikeyi ucuz atlatan Bizans’ta o gün bayram ilân edildi ve yüzyıllarca kurtuluş günü olarak kutlandı.
Alpler ile Dalmaçya’daki Slavların ve müttefikleri olan Türk Bulgarların 630 yılında isyan etmeleri Avarları zor durumda bıraktı. Bunlara bir de Avar kağanının zamansız ölümü eklenince işler iyice karıştı. Bulgarların, kağanlık makamı üzerinde hak iddia etmeleri gibi devlet için hiç de hoş olmayan durumlar ortaya çıktı. Neticede isyan bastırıldı ama Onogur Bulgarları bağımsızlıklarını ilân ederek Dnyester’in doğu kısımlarını ele geçirdiler. Tuna, Sava bölgesi ile Kuzey kısımları da Slavlarda kalınca Orta Macaristan topraklarına sıkışıp kalan Avarlar her geçen gün daha da zayıfladılar. 791 yılından itibaren yaklaşık on beş yıl Frank imparatoru Büyük Charles’ın din savaşlarına direnen devlet, 805’te parçalanarak dağıldı ve zamanla Hıristiyanlaşıp dillerini de kaybederek kalabalık kitleler içerisinde eridi.
Avarların en meşhur devlet adamı 562’den itibaren hakanlık makamında görülen Bayan’dır. Kağanın yetkileri çok fazla idi. Avrupa Hunlarına kıyasla daha katı bir idareleri vardı. Devlet teşkilâtı mahalli idari bölgelere ayrılmıştı. Bozkır halkı olan Avarların ordularını zırhlı süvari, okçu birlikleri teşkil ediyordu. Kendilerine sonradan katılan grupları, genellikle sınır boylarına yerleştirirlerdi. Zaten 602’den itibaren de yerleşik hayata geçmeye hız vermişlerdi. Kaynaklardan anlaşıldığına göre, Avarların son dönemlerinde, devletin başında yine hakan unvanı taşıyan birisi bulunurdu. Hakanın hanımının (Hatun) da devlet idaresinde önemli bir yeri vardı. Hakandan sonra en önemli makam ise Yugurrus (Yuğruş) idi. Devletin batı kısmının başında Tudun, güney bölgesinin başında Tarkan bulunmaktaydı.
Alıntıdır.
14 Kasım 2022 Pazartesi
TÜRK MİTOLOJİSİ'NDE GEÇEN KİŞİLER, KAVRAMLAR VE TANRILAR - 39
KELÇE
Kel kahraman. Çok bilmiş, kurnaz ve talihlidir. Ukala, hazırcevap ve alaycı olarak da görünür. Aslında saçları uzundur ancak kendisini kele dönüştürerek öteki dünyaya bile gidebilir, göğün yedi katını ve yıldızları dolaşır. Türklerde kellik bir güç simgesi olarak algılanır. Kalçapatır ( Kelce Batur) olarak geçtiği şiveler de vardır.
KELEY
Ülgen'in kızlarından biriyle topraktan türemiş bir şamanın evliliğinden doğan bir kişidir. Peltek dillidir. Moğollar ve Avarlar ilk atalarının kel olduğunu söylerler ve bu anlayışla bağlantılı görünmektedir. Bir görüşe göre Keloğlan adlı masal kişiliğinin oluşmasında rol oynayan arkaik tiplerdendir.
KEMPİR
Çok büyük yaratık, inanılmaz büyüklükte masal varlığı, dev. Başı bazen bulutlara değecek kadar uzundur. Kimi masallarda insanı yeraltına götürüp tutsak eder sonra da acıkınca yer. Bazen de yakaladığı kişiyi ters çevirip ağzına yaklaştırarak topuklarından kanını emer. Kazakların halk söylencelerinde devler yaşlı çirkin bir kocakarı şeklindedir. Değişik türleri bulunur:
1. Mastan (Mıstan, Bıstan) Kempir: Ağzından alevler saçar.
2. Zulman (Zolman, Jolman) Kempir: Her üç ayda bir doğum yapan dişi bir devdir.
3. Yalınavuz (Yolmağus, Jalmağuz) Kempir: üç, yedi veya on iki başı vardır.
4. Yalbağan (Yelbeğen, Jelbegen) Kempir: Sarı veya siyah renkli bir devdir.
Kempir anlayışının at tanrısı (veya yıldırım tanrısı) konumunda bulunan Kambar Han'la bağlantılı olma ihtimali vardır. Kazak kültüründe ve komşu topluluklarda gökkuşağınaysa "Kempirkoşak" veya "Kambarkuşak" adı verilmesi bu iki kavram arasındaki ilişkiye bir kanıt olarak görülebilir.
KER
Kötü varlık. Çoğu zaman bir sıfat olarak kullanılır. O varlığın kötücül bir özelliğe sahip olduğunu gösterir. Hepsinde bulunan ortak bir özellik olarak tek ayaklı, tek gözlü, tek kollu, kel varlıklardır. Öteki aleme ait canlılar daima tek gözlü olarak betimlenir. Bu nedenle "ker" sözcüğünün "kör" anlamına geldiğini öne süren görüşler de mevcuttur. Sümerlerde "Kur" adlı bir yeraltı canavarı bulunur ki, yeraltında yaşayan varlıkların "ker" sözcüğüyle tanımlanmasının kökeni buradadır. Yeraltında yaşadığına inanılan ve insanı sakalıyla boğup öldürdüğü söylenen, dirsek boyundaki Kerle adlı kötü varlıklar da bunların bir türüdür. Bu sıfatla anılan altı önemli varlık bulunur:
- Ker Yutpa: Yeraltı Ejderi.
- Ker Abra: Yeraltı Yılanı.
- Ker Arat: Yeraltı Balığı.
- Ker Doydu: Yeraltı Balığı.
- Ker Köylek: Yeraltı Cadısı.
- Ker Ayna: Yeraltı Şeytanı.
KILA İYESİ
"iye-Kul" olarak da bilinir. Hayvanların koruyucu ruhudur. Her hayvan için farklı bir iye vardır. Kimi inançlarda bu ruh aynı zamanda bir Şamana aittir ve onun sağlığını korur. Çünkü onun başına ne gelirse Şamanın başına da aynısı gelir. O yaralanırsa Şaman da yaralanır. Yani bir hayvan türünü koruyan, onların sahibi olan bu iye aynı zamanda bir Şamanın da koruyucu ruhudur. Bu kavram, Şamanizm'de bulunan insan ve diğer canlılar arasındaki doğrudan bağlantının en ilginç örneklerinden birisini oluşturmaktadır. Bu ruhlar genelde vahşi bir hayvan görünümünde olmalarına karşın bu ruhların gerçek biçimleriniyse Şamanların kendileri bile göremezler. Dağlarda gizlenirler ve yerlerini kimse bulamaz. Kimi söylencelere göre şamanı doğuran bu hayvandır. Ulu bir çam ağacının dallarında, kuluçkaya yatan iye-Kul'un koruduğu yumurtadan şaman çıkar. Bazı hayvanların ruhu kimi boylar için çok önemlidir, çünkü o hayvanın soyundan geldiklerine inanırlar. Bu boyların Şamanları kendilerini bu hayvanlara benzetecek biçimde giysiler giyinirler ve ona göre takılar takarlar. Her Şaman belirli bir hayvanın tonuna bürünebilir. Örneğin at, karga, atmaca, kuğu, kartal, torna, kakım, tavşan, deve, koyun, ayı, kurt, tilki, boğa gibi hayvanlar ongun (totem) olarak algılanan başlıca canlı türleridir.
KISIL/KlZlL
Öfke tanrısı. İnsanlara öfke duygusu verir. Yeryüzündeki kin ve nefret kendisinden kaynaklanır. Kızıl bir kılıcı ve kızıl bir topuzu vardır. Hiddetli bir görünümü vardır. Öfkelendiğinde gök gürültüsüne benzer bir ses çıkarır.
KIZAGAN
Savaş tanrısı. Göğün dokuzuncu katında yaşar. Kayra Han'ın oğludur. Çok kuvvetlidir. Orduları yönetmekte, savaşları kazanmakta, düşmanı yenmekte komutanlara yardımcı olur. Kızıl yularlı bir kızıl buğra (deve) sırtındadır. Asası gökkuşağıdır. Kızıl renkle simgelenir. Savaşçıları korur. Kuvveti sembolize eder, savaşçılara ve askerlere kuvvet verir. Onların yenilmez olmalarını sağlar. Bazen çok az sayıda askerin kendisinden kat kat fazla büyüklükteki orduları yendiğine tanık olunur. Tarihte bu gibi vakalara rastlanması hiç de az değildir. İşte bu gibi olaylarda Kızagan'ın yardımcı olduğuna inanılır.
KİMSENE
Türk ve Altay halk inancında -evlerde yaşayan anlamında- "ev cini" demektir. Cinlerin adlarının telaffuz edilmesinin onları çağırmak anlamına geleceği gerekçesiyle uygun bulunmaması ona "Kimse, Kimsene" gibi örtülü isimler verilmesine neden olmuştur. Özellikle evlerde yaşadığı düşünülenler için bu tabirler tercih edilir. Ev içinde kavgaları ve dargınlıkları hiç sevmez ve böylesi durumlarda evi terk edebilir. Hasat zamanı harman yerine veya saman taşınan ağıla gidip çalışanlara yardımcı olur.
KİŞTEY
Zina tanrıçası. Baştan çıkarıcı, ayartıcı tanrıça. Sekiz gözü vardır. Siyah bir tilkiye dönüşebilir. İnsanları zina yapmaya, evlilik dışı ilişkiler kurmaya iter. Türk inancında zina büyük günahlardandır.
KORBOLKO
Ateşi insanlara getiren efsanevi kuş. Tanrı Ülgen tarafından gönderilerek bazı söylencelerde ateşi, bazen de yakmaya yarayacak olan çakmaktaşlarını getirdiği söylenir. Bu taşların biri ak, diğeri karadır. Birbirine sürtünce kıvılcım çakar. Kimi söylencelerdeyse Tanrı Ülgen bu kuşun kılığına girerek kendisi getirmiştir bu taşları.
KOROSUN
Sağlık tanrısı. Hastalıkları iyileştiren aydınlık yüzlü bir ihtiyardır. İlave olarak daha özelde "çiçek sayrısı" (çiçek hastalığı) denilen ve eski dönemlerde oldukça tehlike arz eden bir rahatsızlığa şifa veren tanrı olarak görülür. Bu hastalık vücutta çiçek gibi açan kızarıklıklarla ortaya çıktığı için bu şekilde anılır. Türklere göre çiçek sayrılığı yedi kardeştir (yedi türdür) ve korunmak için Korosun Han'dan yardım istenir.
KÖRMÖS
Ruhani varlıkları ifade etmekte kullanılan bir kavramdır. İyilik ve kötülük yapan ruhların tamamına verilen bir addır. Önderleri "Kürmez Han" olarak bilinir (Maniheizm sonrasında ruhlar tanrısı Hürmüz'le özdeşleşmiştir). Yerüstünde yaşayan ruhlar, su ve toprak altında yaşayan ruhlar, gökyüzünde yaşayan ruhlar olmak üzere yaşadıkları alana göre değerlendirilirler. Körmösler en çok gün batımında ve gün doğumunda ortaya çıkar ve etkin olurlar. Bu yüzden tehlikeli sayılan bu vakitlerde uyumak uygun görülmezdi. İnanışa göre insanların ruhlarını ele geçirebilirler. Bu bağlamda "Körmöslü" kavramı ruhsal hastalığı olan kişi anlamında kullanılır. Körmösler üçe ayrılır:
1. Aruğ (Arı) Körmös: İyicil ruhlardır. İnsanları ve ailelerini korurlar. ülgen'in emrindedirler. Yeryüzünde iyilik yaparlar. Tanrı'nın görevlendirdiği varlıklar olan melekler bu grupta yer alır.
2. Caman (Yaman) Körmös: Kötücül ruhlardır. Yeraltı dünyasında Erlik'in hizmetkarıdırlar. İnsanların canını alıp götürebilirler. Şeytani varlıklara Sokor Körmös ( Kör Melek) adı verilirdi.
3. Kal (Gal) Körmös: Acıklı ruhlardır. Eziyet çekerler. Kötülük veya iyilik yapamazlar. Sözcüğün kökeninde gal/kal (ateş) manası bulunur.
Bunlardan başka ölen insanların ruhlarının Körmöse dönüştüğü inancı yaygındır. Örneğin Yakutlarda ölülerin başıboş dolaşan ruhlarına Üğör adı verilir. Kaza sonucu ölmüş olan insanların ruhlarına Obun, intihar edenlerinkine Alban denilir. Ataların ruhlarıysa Ozor olarak anılır.
KÖRTİGES
Hastalık cini. İnsanlar üzerinde türlü çeşitli hastalıklara neden olabilirler. Yaygın olarak insanların el ve ayaklarını tutmaz hale getirirler.
KÜBEY
Doğum tanrıçası. Dişiliğin simgeselleştiği tanrıçadır. Çocukların ve kadınların koruyucusudur. Yeryüzünde saf ve temiz olan şeyleri korur. Bazen temizlik tanrıçası olarak da görülür. Doğum yapan kadınlara yardımcı olur, çocuğa ruh verir. Gökten inerek doğum yapan kadının yanında durur, onun ağrılarını hafifletir. Fakat kadın onu göremez. Süt Gölü'nden yanındaki tulumlarla getirdiği sütü doğacak çocuğun ağzına damlatır. Böylece daha fazla süt isteyen çocuk annesinin karnından dışarıya çıkmak ister. Çocuk doğduktan üç gün sonra gider. Kökünden Bengisu (Yaşam Suyu) akan kutlu ağaç Ulukayının (Yaşam Ağacı'nın) içinde yaşar. Kübey Ana'nın ayaklarıyla bacakları ağaç kökünü andırır ve göğsünden sağaltıcı özelliği olan bir süt verir (Bu aslında onun Yaşam Ağacı'yla özdeş olarak görülmesinin ve verdiği sütün de Bengisu ile eşdeğer tutulmasının bir sonucudur). Yaşam Ağacı ve Kübey'in her ikisi de ışık saçarlar. Yarı beline kadar çıplak, uzun saçlı, orta yaşlı bir görünümündedir. Bedeni hafif zayıftır. Ciddi bakışlıdır. Tatarlarda insanları övünmeye teşvik eden Kupay adında bir ruh vardır.
KÜLDÜRGİŞ
Güldürü cini. Ormanlar ve çöllerde yaşadıklarına inanılır. Bu varlıklar çok büyük göğüsleri olan kızlardır. Özellikle yalnız gezen insanların yollarını keserler yakalayınca da onları güldürecek davranışlar sergilerler ve kimi zaman da gıdıklarlar. Bazen bu kızların cinsel içeriği bulunan davranışlar sergiledikleri de anlatılır. Çünkü gıdıklama ve kahkahayla cinsellik arasında daima bir ilgi bulunduğu düşünülür. Yalnızken sürekli kendi kendine gülen insanların halk arasında deli olarak nitelenmesinin veya o kişilerin uyarılmasının kökeninde de yine bu davranış biçiminin ruhsal varlıklara bağlanmasıyla alakası vardır.
KÜMÜR
Kömür tanrısı. Kapkara bir görünümü vardır. Erlik Han'ın oğludur. Gömleği kara dumandandır. Yeraltında yaşar. Kötü ruhların ve şeytanların başı ve yöneticisi olarak görülür.
KÜPEGİREN
Evler yıkan, bozgunculuk yapan sonra da küpe girip saklanan ve şekil değiştirebilen bir kadındır. Azerbaycan masal karakterlerinin en kötü olanlarından biridir. Bir an için güzeller güzeli de olabilir, gerçek çirkin görünümüne de bürünebilir; gökyüzüne de çıkabilir, yere de inebilir.
LAK-RAK-ZAK
Üç efsane ülke. Bu ülkelerin kendi adlarıyla anılan hakanları vardır: Lak Han, Rak Han ve Zak Han. Oğuz Han bu ülkelere seferler düzenleyerek fethetmiştir. Moğol İmparatorluğu'nda seyahat eden Avrupalı gezgin Rubruk'a göre Başkurtlara komşu olan "Ilac" adlı bir kavim bulunur. Marco Polo da "Lac" ülkesinin son derece karanlık bir diyar olduğundan bahseder, ancak buralara dair bilgileri başkalarından duyarak edinmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Oğuz destanlarının bazı versiyonlarında bu ülke "Ulak" olarak anılır. Slavca "Valah/Vlah" sözcüğüyle ilişkilendirerek buranın Avrupa'da bir bölge (Eflak) olduğunu öne sürenlerde bulunur. "Rak/Irak'' ise doğrudan günümüzdeki "Irak'' topraklarını akla getirir ancak bu hususta bu kadar kestirme bir sonuca varmak doğru değildir. Bir Arap ülkesi olan Irak'ın adı Arapça kıyı, kenar ve suyu bol, bereketli gibi manalarla ilişkilendirilir. Izak kelimesi de genellikle Fars Mitolojisi'ndeki "Zahhak/Zahak'' adlı kişiyle alakalı görülür. Bu iddialara karşın kelime köklerine bakıldığında Irak ve Izak sözcüklerinin Türkçe uzaklık bildirdiği görülür. Ulak/Ilak ise bağlamak, birleştirmek manaları içerir ve yine uzak bir yere haber götürmek anlamı vardır. Dolayısıyla bu kavramlar çok uzak diyarları tanımlamak için kullanılan mitolojik ve düşsel ülkeler olarak düşünülmelidir.
Bahattin Uslu’nun Türk Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.
-
Fırtınanın Savurduğu Bir Halkın Mücadelesi AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NİN KURULUŞU (1783) AMERİKA'DA KOLONİLERİN KURULMASI Amerik...
-
PROTESTANLIĞIN DOĞUŞU Reform; kelime anlamıyla; «bir şeyin aslını bozmadan onda yapılan değişiklikler» şeklinde tarif edilirse de ıstılahi...
-
Şu altı şey zararlıdır: 1- Amirlerin sefih olması. 2- Kan dökülmesi. 3- Hükmün satılması. 4- Akrabadan uzak...