Orhun (Kök-Türk) Yazıtları
Orhun Yazıtlarının Türk Tarihi Açısından Yeri Ve Önemi
İlim dünyası genelde Türklerin uzun tarihi süreçleri içerisinde kendilerine ait çok fazla eser vücuda getirmedikleri noktasında fikir birliği içerisindedir. Ancak burada dikkatlerden kaçan, Türklerin komşuları olan Hintliler ve Çinliler gibi sabit bir şekilde toprağa bağlanmayıp, çok geniş bir coğrafyaya yayıldıklarıdır. Belki batı anlayışındaki gibi surlarla çevrili şehirler kurmamışlardır ancak Hunlardan itibaren şehirler kurduklarını (ki bugün dahi Mogolistan’da varlığını devam ettiren İvolga şehri buna dair en güzel örnektir) ve geçtikleri coğrafyalarda bıraktıkları kurganlara, taşlara, kayalara ya da yazıtlara kültürlerinin en belirgin özelliklerini kazıyarak gelecek nesillere izler bırakmışlardır. Ne yazık ki bunların büyük bir kısmı zamanımıza kadar ulaşamamış, savaşlarda ve büyük göçlerde kaybolmuşlarsa da son dönemlerde bulunanlar bile önemli bilgiler elde edilmesine imkan sağlalmıştır. Nitekim son yıllarda yapılan kazılarda toprak altında kalan kurganlar ve şehirler gün yüzüne çıkarılmış ve bunlar sayesinde bir nebze de olsa Türk tarihinin ve kültürünün günümüze kadar ortaya çıkmayan sırları ortaya çıkarılmaya başlanmıştır.
İslâmiyet öncesi Türk tarihine ait ana kaynak niteliğindeki eserlerden sadece Doğu Türkistan’ın Turfan ilinde, Kırgızistan’ın Issık Göl kıyısında, Özbekistan’ın Fergana’sında bulunan bazı küçük parçalar ile Yenisey’in yukarı kıyısında bulunan ve 5. yüzyıla ait olan Yenisey Yazıtları ile bugünkü Moğolistan’ın Orhun Nehri kıyısında bulunan ve 7-9. yüzyıllara ait olan Kök-Türk ve Uygur yazıtları günümüze ulaşabilmiştir.
Tarihi kaynaklarda Orhun Yazıtlarından ilk defa 13. yüzyıl tarihçisi Alaaddin Ata Melik Cüveyni, Tarih-i Cihangüşa adlı eserinde söz etmiştir. Rus Çarı I.Petro’nun emriyle bu coğrafyanın bitki örtüsünü incelemek üzere görevlendirilen D.G. Messerschmidt ile kendisine yardımcı olmak üzere verilen ve aslen esir bir subay olan İsveçli Johan Von Strahlenberg, 1721 yılında Yenisey Irmağının yukarı mecrasında Kırgızlara ait oldukları düşünülen Yenisey Yazıtlarından bir tanesini bulmuşlardır. Strahlenberg daha sonra ülkesine dönünce 1730 yılında bu yazıtlardan bahseden bir kitap yayınlayarak ilim âleminin dikkatini çekmeyi başarmıştır.
Yazıtları araştırmak için ilk bilimsel heyet Finliler tarafından 1887 ile 1888 yılları arasında gönderilmiştir. 1889’da ise Rus Coğrafya Cemiyeti adına Moğolistan’da araştırmalar yapmak üzere gönderilen N.M.Yadrintsev, Urga (Ulan-Bator)’ya 400 km; Karakurum ve Karabalgasun harabelerinden ise 60 km. kadar uzakta, Orhon nehrinin kıyısı ile Koço-Tsaydam gölü civarında Köl Tigin ve Bilge Kağan Yazıtlarını bulmuştur. Bu gelişmeler üzerine Petersburg İlimler Akademisi 1891 yılında Radlov başkanlığında bir heyeti Orhon bölgesine göndermiştir. Radlov elde edilen bilgileri seri halinde yayımlamıştır. Yazıtların çözümü ilk kez, metinlerin Türkçe olduğunu düşünen Danimarkalı V.Thomsen (1842-1927) tarafından gerçekleştirilmiştir. Thomsen’in yazıtları 25 Kasım 1893 yılında bir saat içinde çözdüğü ifade edilmektedir. Thomsen yazıtları okuduğunu bir mektup ile Radlov’a bildirip, çözümlerini göndermiştir. Kök-Türk alfabesinin 11 harfini çözen Radlov, Thomsen’in gönderdiği alfabe yardımıyla metinleri okumayı başarmış ve 1895 yılında meşhur eserini yayımlamıştır. Bu çalışmalar devam ederken yeni yazıtlar da bulunmuştur. Botanikçi N.Z.Klements, Kuzey Moğolistan’ın bitki örtüsünü incelerken Ulan-Bator’a 66 km uzaklıkta Bain-Tsokto mevkiinde Tonyukuk yazıtını bulmuştur.
Türkiye’de Orhun Yazıtlarının yazıldığı Kök-Türk harfli metinler üzerine ilk çalışma Thomsen’in eserinden istifade edilerek, Şemseddin Sami tarafından yapılmış ancak yayımlanmamıştır. Necib Asım (Yazuksuz) 1897 yılında “En Eski Türk Yazısı” adı ile 35 sahifelik yayınında Kök-Türk harflerini tanıtmıştır. Daha sonra Ragıp Hulusi Özdem, ardından 1930’lu yıllarda Nihal Atsız, Hüseyin Namık Orkun, Orhun ve Yenisey Yazıtları üzerinde değerli çalışmalar ortaya koymuşlardır. Yakın dönemlerde Osman Nedim Tuna, Talat Tekin, Muharrem Ergin, Osman Fikri Sertkaya ve Cengiz Alyılmaz Yazıtlar hakkında yeni eserler yayımlamışlardır.
Yazıtların Türk tarihi açısından önemi;
Yazıtların en önemli özelliklerini kısaca sıralayacak olursak:
Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metinlerdir; tarihte Türklerin bıraktığı en önemli bilgi hazinesi ve kaynağıdırlar; kağanlar kendi özeleştirilerini yapmakla beraber, devletle milletin karşılıklı vazifeleri üzerinde de durmaktadırlar; devletteki nizam, töre, medeniyet ve kültürün varlığının ispatıdırlar; Türk edebiyat tarihinin en büyük ve ilk vesikalarıdırlar; yazı dilinin, hitabet sanatının ve de üslubun mükemmel olduğu, bir boyu millet yapabilecek güçteki muhtevası ile de değerli bir hazine hükmündedirler; Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri konumundadırlar; Türk yazı dilinin başlangıcını miladın ilk yıllarına götüren bir delil niteliğindedirler; Türk ordusunun kuruluşunu asırlarca önceye götüren vesikalardır: Dünyanın en büyük meselelerinden biri olan Çin hakkında asırlarca önceden gelen Türk uyarılarının belgeleridir.
Köl Tigin Yazıtı
Bugün Arhangay Aymag’ın Koçho Tsaydam bölgesinde bulunan Köl Tigin yazıtı, Köl Tigin’in 731 yılında ölümünden sonra 732 yılında ağabeyi Bilge Kağan tarafından diktirilmiştir. Dört cepheli yazıtın doğu yüzünde 40; güney ve kuzey yüzlerinde 13’er satır Kök-Türk harfli Türkçe metin vardır. Köl Tigin yazıtında Kök-Türk tarihine ait olaylar anlatılarak, Bilge Kağan’ın ağzından birlik ve beraberlik mesajları verilmektedir.
Yazarı Bilge Kağan olan Köl Tigin yazıtının doğu yüzünde kısaca; Çinlilerin hediyelerle ve güzel sözlerle insanları kandırarak fenalıklar yaptıkları belirtilerek, bunlara karşı uyanık olunması gerektiği üzerinde durulmaktadır. Doğu yüzünde: Bilge Kağan’ın Türk milletine tarihi uyarıları verilerek, sonraki nesillerin dahi istifade edebileceği önemli tavsiyelerde bulunmaktadır; batı yüzünde, dönemin T’ang İmparatorunun Köl Tigin’in ölümü dolayısıyla duyduğu üzüntü ile evrenin düzeninden, Köl Tigin’in saygın kişiliğinden, barışın öneminden bahseden Çince mesajına yer verilmiştir. Yazıtın doğu, kuzey ve güney yüzlerinin yazıcısı Bilge Kağan’ın yeğeni Yollug Tegin’dir. Batı yüzünün yazıcısı ise T’ang İmparatoru Hiuan Tsong’ın yeğeni Çang Sengün (General Çang)’dür.
Bilge Kağan Yazıtı
Bilge Kağan’ın ölümünden sonra, oğlu Tengri Kağan tarafından 735 yılında diktirilmiştir. Köl Tigin yazıtıyla şekil, yapı ve muhteva açısından büyük benzerlikler göstermektedir.
Kaplumbağa şeklinde bir kaide üzerine oturtulmuş olan yazıtın doğu yüzünde 41, kuzey ve güney yüzlerinde 15’er satır Gök-Türk harfli Türkçe metin bulunmaktadır. Batı yüzünde Çince bir metnin yanında, üst kısmın ortalarına da Türkçe manzum metin yazılmıştır. Yazıtta olayları nakleden, öğütler veren yine Bilge Kağan’dır. Yazıtın Gök-Türk harfli kısımlarının yazıcısı Yollug Tigin’dir.
Bilge Tonyukuk Yazıtları
Bilge Tonyukuk yazıtları Moğolistan’ın Bayn Tsokto (Bayn Çokto) bölgesinde bulunmaktadır. Bu yazıtın Orhun Irmağı civarında olmamasına rağmen Köl Tigin ve Bilge Kağan yazıtları ile birlikte Orhun yazıtları adı altında anılmasının sebebi, aynı döneme ait olması ve aynı konuları ihtiva etmesinden kaynaklanmaktadır.
Yazıtların dikiliş tarihi kesin olarak bilinememektedir. Araştırmacıların bir kısmı bu tarihi 720-725 olarak gösterirken, bir kısmı da 732-734 tarihini işaret etmektedirler. Bilge Tonyukuk yazıtında, tıpkı Köl Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında olduğu gibi Kök-Türk dönemine ait tarihi hadiseler bizzat Tonyukuk’un kendisi tarafından anlatılmaktadır. Tonyukuk tarihi hadiseleri naklederken birlik bütünlük mesajları vermekte; devletin başındakilerin bilge danışmanlara sahip olmaları ve onlarla uyum içinde çalışmaları halinde büyük işler başaracaklarını vurgulamaktadır.
Karabalgasun Yazıtları
Moğolistan’daki tarihi Uygur şehir ve kalıntıları, Türk Kültür ve Medeniyetinin en önemli tanıklarıdırlar. Arhangay Aymag’a bağlı Hotont Sum sınırları içinde kalan Karabalgasun, hem coğrafi konumu, hem yapı özellikleri hem de barındırdığı eserler açısından önem arz etmektedir. Orhun Yazıtlarının bulunduğu Koçho Tsaydam bölgesinin 28 km güneybatısında bulunan şehir, “Ordu Balık” ve “Han Balık” adlarıyla da anılmaktadır.
I. Karabalgasun Yazıtı: Karabalgasun’un bir kilometre güneyinde bulunan yazıt, Uygur Kağanlığı döneminde dikilmiş Kök-Türk harfli bengü (ebedi-sonsuz taş) taşlarımızdan birisidir. 5 satırdan oluşan yazıtın tepe kısmında ejder tasvirlerine yer verilmiştir. Yazıt parçalanmış durumdadır.
II. Karabalgasun Yazıtı: Arhangay Aymag’a bağlı Hotont Sum sınırları içinde kalan Jerentey Irmağı’nın sol tarafından (Karabalagsun’un 8 km kuzeyinden) 1976 yılında
Ulaanbaatar’daki Tarih Enstitüsü’nün bahçesine taşınan II. Karabalgasun yazıtı Uygur Kağanlığı döneminde dikilmiş Kök-Türk harfli bengü taşlardan biridir. 12 satırdan oluşan yazıt üzerinde yazıların dışında bir dağ keçisi bir de boy damgası bulunmaktadır.
III. Karabalgasun Yazıtı: Hotont Sum sınırları içinde kalan Uygur başkenti Karabalgasun’un bir kilometre güneyinde bulunmaktadır. 9 parçası tespit edilebilen ve aslı Kök-Türk harfli Türkçe satırlardan oluşan yazıtın farklı bölgelerinde Soğdça ve Çince satırlara de yer verilmiştir. Zamanla yazıta ait parçalar ve üzerindeki yazılar tahrip olmuştur.
Yukarıda saydığımız yazıtlar Türklere ait yazıtların en önemlileri olup diğer yazıtlar ise şu şekilde sıralanabilir:
Bugut Yazıtı, Çoyr Yazıtı, Köl İç Çor Yazıtı, Hoyd-Tamir Yazıtları, Taryat Yazıtı, Moyun Çor
Yazıtı, Açit Nuur Yazıtı, Hatuu Us Yazıtı (Sert Su Yazıtı).
Yenisey ve Talas Yazıtları
Yenisey (Güney Sibirya’da Hakasya ve Tuva Cumhuriyeti) Nehri havalisinde bulunan bu yazıtların tarihleri Orhun yazıtlarından daha eskidir. Bunlardan ilk keşif olunanı Uybat III yazıtıdır. İlim adamları Yenisey yazıtlarını bu sahalarda yaşayan Kırgızların meydana getirdiğini ifade etmektedirler. V. yüzyıla aittirler. Yazıtların hepsi aynı düzen içerisinde yazılmıştır. Yazıt sahibi kendi ağzından kendisi hakkında bilgi vermekte, akrabaları ve arkadaşlarına doyamadığından bahsetmektedir. Mübalağa ve övünme söz konusu değildir. Birkaç istisna dışında hepsi de mezar taşı hüviyetindedir. Şimdilik adını bilebildiğimiz 23 tane yazıt vardır. Ancak bunların dışında son dönemlerde yapılan araştırmalar neticesinde 130’a yakın yazıtın daha bulunduğu ifade edilmektedir.
Yenisey yazıtları şunlardır:
1-Uyvg-Tarlık yazıtı, 2-Uyug-Arhan yazıtı, 3-Uyug-Turan yazıtı, 4-Ulu-kem Ottok taş yazıtı, 5-Ulu-Kem Kulikem, 6-Ulu-kem yazıtı, 7-Barlık yazıtları, 8-Begre yazıtı, 9-Kemçik, Cirgak yazıtı, 10-Kemçik, Kaya başı yazıtı, 11-Minusinsk müzesindeki bir yazıt, 12-Altın köl yazıtları, 13-Çakul yazıtları, 14-Açura yazıtları, 15-Aybat yazıtları, 16-Oya yazıtları, 17-Oznaçennaya yazıtı, 18-Tuba yazıtları, 19-Taşeba yazıtı, 20-Elegeş yazıtı, 21-Ak-yüs yazıtı, 22-Kara-yüs yazıtı, 23-Ulu-Kem Karasu yazıtı.
Irk Bitig
Çin’in Kan-su vilayetine tabi Tang-Ho’nun batı tarafında yer alan Tun-huang’da bulunan bu el yazması eser, Kök-Türk yazılarıyla yazılmış eksiksiz ve en mükemmel eserdir. Küçük bir kitap halindedir ve 104 sayfadan oluşmaktadır. Eserin isminin “Fal kitabı” manasına geldiği ifade edilmektedir ki bu eserin Doğu Türkistan’da Uygurların hâkim olduğu dönemlere ait olması kuvvetle muhtemeldir. 65 paragraftan oluşan kitabın sayfalarında renkli ve siyah daireler vardır. Hüseyin Namık Orkun, zar atılmak suretiyle belirlenen numaralara göre bu esere bakıldığını belirtmiştir.
Altun Yaruk
Altun Yaruk, Budizm’in kutsal kitabının Uygurca çevirisidir. İslâmiyet öncesi Türk edebiyatının en önemli ve ünlü eserlerinden kabul edilen bu kitap, Uygurların dinî inançlarını, dil zenginliklerini ve milli özelliklerini göstermesi bakımından çok önemlidir. Altun Yaruk “Altın Işık” manasına gelmektedir. 10. yüzyılın ilk yarısında yazıldığı tahmin edilen Altun Yaruk'un tanınması
12.yüzyıldadır. Birkaç nüshası bulunan ve oldukça hacimli olan Altun Yaruk, Budizm’in esaslarını, felsefesini ve Buda’nın menkıbelerini anlatan bir eserdir. Budizm’e ait esaslar eserde geniş anlatımlarla ve oldukça akıcı bir üslupla anlatılmaktadır. Aslında düzyazı biçiminde yazılan Altun Yaruk’un içinde, pek çok manzum parça da bulunmaktadır.
Bu eser çeviri olmakla beraber o dönemde Uygurca dolayısı ile Türkçe’nin ne kadar geniş ve derin bir dini termilojiye sahip olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
İtil- Bulgar Yazıtları
İdil Bulgar Yazıtları üzerindeki araştırmalar Rus Çarı I. Petro’nun 1721 yılında Bulgar şehri harabelerine yaptığı bir ziyaret ile başlamıştır. Öncelikle bu yazıtların kopyası alınarak Rusça’ya tercüme ettirilmiştir. Daha sonra kaybolan bu kitabeler 1942 yılında Bulgar-Tatar Yazıtları Komisyonu’nun işçileri tarafından ortaya çıkarılmıştır. Bulundukları yerler İtil Bulgar Devletine ait (X-XIV. yy) topraklardır.
Bu yazıtlar XIII. ve XIV. yüzyıllara aittir ve tamamı mezar taşlarındaki yazıtlarından oluşmaktadır. Bunlar üç dilde yazılmışlardır: İtil Bulgarcası, Tatarca ve Arapça. Yazılar Bulgar kûfisi olup genellikle oyma, seyrek olarak da kabartma şeklindedir.
İtil Bulgar Yazıtları genel olarak 1-Açılış; 2-Giriş; 3-Künye; 4-Rahmet dileme; 5-Vefat bildirme; 6-Tarih: Ölüm tarihi; 7-Kapanış şeklinde bir yapıya sahiptirler.
Alıntıdır.