21 Mayıs 2022 Cumartesi

DÎNİ SÖZLÜK “A”

 ÂB-I HAYÂT:

 

Hayat suyu. Saf ve berrak su. İnce ve derin mânâlı söz. Tasavvufta mürşid-i kâmil denilen evliyâ zâtların, insanların mânen canlı, kalblerinin uyanık olmalarına vesîle olan mübârek sözleri, mânevî nazarları (bakışları) ve kıymetli kalblerinden fışkıran teveccüh. Bir şeyin kıymetini kuvvetli bir şekilde ifâde için de kullanılır. Âb-ı hayevân, Âb-ı Hızır, Âb-ı zindegânî, Âb-ı bekâ da denir.

 

Evliyânın bâtınları, kalbleri âb-ı hayâttır. Bir katre (bir damla) tadan, ölümsüz hayâtı bulmuş ve sonsuz seâdete, mutluluğa kavuşmuş olur. (İmâm-ı Rabbânî)

 

Her sözünüz kalbime âb-ı hayât katresi,

 

Senden başka rûhumun yok kurtuluş çâresi

 

(Lâ Edrî)

 

Âb-ı hayât olmayıcak kısmet ey gönül

 

Bin yıl gerekse Hızır ile Seyr-i Skender et.


 

(Zeyneb Hâtun)


ÂBİD:

 

İbâdet eden. Farzları ve vâcibleri yerine getirdikten sonra çeşitli nâfile ve yapılması sevab olan işlere de devam eden. Çokluk şekli, ubbâd'dır.

 

Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:

 

Tevbe edenler, âbidler, hamd edenler (cihâd veya ilim öğrenmek için) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, emr-i mârûf nehyi anil münker yapanlar ve Allahü teâlânın sınırlarını koruyanlar (yok mu? İşte onlar da Cennet ehlidir. Habîbim) Sen o mü'minlere dahi Cenneti müjdele.(Tevbe sûresi: 112)

 

Allahü teâlânın haram kıldığı (yasak ettiği) şeylerden sakın, insanların en âbidi olursun. (Hadîs-i şerîf-Miftâh-un-necât)

 

Âbidin en büyük maksadı, âhiret sevâbına kavuşmaktır. Âbid, ibâdetinden öyle zevk alır ki, ibâdetten bir an men' edilse, onun için en büyük eziyet olur. Hattâ âbidlerden biri; "Ölümden korkmuyorum, ancak gece ibâdetime mâni olacak diye korkuyorum" demiştir. Diğeri de; "Allahım mezarımda da bana ibâdet imkânlarını ihsân et" diye duâ etmiştir. (İmâm-ı Gazâlî)

 

ACEM:

 

Arab olmayan.

 

Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir, hepiniz Âdem'in çocuklarısınız. Âdem ise, topraktandır. Allah katında en kıymetliniz takvâsı (Allahü teâlâdan korkarak haramlardan, günâhlardan sakınması) çok olanınızdır. Arab'ın Acem'e bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâ iledir. (Hadîs-i şerîf-İbn-i Hişâm)

 

ÂCİR:

 

Malını kirâya veren.

 

Kirâdaki binânın ve eşyânın tâmiri ve zamanla tıkanmış boruların tâmiri âcire âittir. Tâmir etmezse, kirâcı evden çıkabilir. Fakat yaptırmaya âciri cebr edemez (zorlayamaz). Ev sâhibinin izni ile kendi yaparsa, parasını kesebilir. Kendiliğinden yaparsa kesemez. Kullanmak için lâzım olan şeylerin (meselâ hamur ocağı) tâmir parasını kirâdan kesemez. (Ali Haydar Efendi)

 

Kirâ müddeti bitince, âcir uzatmaz ise, kirâcı çıkar. Malı, olduğu gibi teslim etmesi lâzımdır. Teslim etmezse gasb etmiş olur. Fakat kullanma sebebiyle herkes için âdet (ve mümkün) olan yıpranma ve bozukluklar kabahat sayılmaz. (İbn-i Âbidîn)

 

ÂCİZ:

 

Gücü yetmeyen, güçsüz, zayıf.

 

Allahü teâlâ her şeye kâdirdir (gücü yeter). Eğer gücü yetmezse âciz ve noksan olurdu. Âcizlik ve noksanlık Allahü teâlâ için düşünülemez. (Teftâzânî)

 

İnsanın felâkete uğraması iki sebeptendir: Birincisi âciz olan nefsine (kendine) güvenmesi. İkincisi kendisi gibi âciz olan başka bir mahlûka güvenmesidir. (Abdülhakîm Arvâsî)

 

En iyi kul, Allahü teâlânın karşısında şükürden âciz olduğunu bilendir. (Abdullah Harrâz)

 

ACÛZE:

 

İhtiyar, çok yaşlı kadın.

 

Yaşlı bir kadın Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve selleme geldi. Resûl-i ekrem; "Acûze Cennet'e giremez!"buyurdu. Bunun üzerine kadın ağlamaya başladı. Bunu gören Peygamber efendimiz; "Sen o gün yaşlı değil, genç olursun" buyurdu ve gönlünü aldı. (İhyâu ulûmiddîn)

 

Kızların, kadınların, acûzelerin beş vakit namaz, Cumâ, bayram namazları ve va'z dinlemek için câmiye gitmeleri câiz değildir. (İbn-i Âbidîn)

 

ÂDÂB:

 

Edebler, güzel huylar, iyi haller ve davranışlar; her konuda haddini bilip sınırı aşmamak.

 

Müfredi (tekili) edeb'dir.

 

Âdâba riâyetsiz hizmetin faydası yoktur. (Muhammed Ma'sûm Fârûkî)

 

ADAK:

 

Nezr, Allahü teâlânın rızâsının elde edilmesi veya bir isteğin yerine gelmesi veya bir belâ ve musîbetin giderilmesi maksadıyla Allahü teâlâ için oruç tutmak, kurban kesmek gibi başlıbaşına ibâdet olan veyâ benzeyen bir şeyi kendisine vâcib kabûl etme.

 

Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde buyurdu ki:

 

Adaklarını yerine getirsinler." (Hac sûresi: 29)

 

Adak ibâdettir. Allah için yapılır. Kul için yapılmaz. Adak edilen şeyin farz veya vâcib olan bir ibâdete benzemesi veya başlıbaşına bir ibâdet olması lâzımdır. Namaz, oruç, hacca gitmek, köle âzâd etmek vb. adak edilir. Abdest almak, ölü kefenlemek, ezan okumak, mekteb ve câmi yapmak başlıbaşına ibâdet olmadıkları için adak yapılmazlar. Adak iki türlüdür: 1) Mutlak adak: Allahü teâlâ için bir sene oruç tutacağım demek gibi. Düşünmeden, söz arasında dilinden çıkmış olsa da yerine getirmek vâcibtir. 2) Şarta bağlı adak. Hastam iyi olursa Allah için şu kadar sadaka vermek, sevâbını meselâ Seyyid Ahmed Bedevî hazretlerine bağışlamak nezrim, adağım olsun demek gibi. Hasta iyi oldukdan sonra bunları yapmak lâzım olur. Adağı yerine getirmek vâcibdir. Bâzı âlimler farzdır, dedi. (İbn-i Âbidîn)

Hezil Çayı Irak Sınırı / Silopi

 


TÜRK MİTOLOJİSİ'NDE GEÇEN KİŞİLER, KAVRAMLAR VE TANRILAR - 17

 ALYABAN


Cadı. ''Alyabani" olarak da bilinir. Yabani kadın varlık olarak tanımlanır. Saçları dağınıktır. Gözleri kızıldır. Yakaladığı insanları kaçırır. Genellikle ıssız yerlerde ortaya çıkar. Ortadoğu kültürlerinde Aleybanı (Alyabani) ve Kuleybanı (Gulyabani) adlı varlıklar bazen birlikte anılırlar. Bu isimler Albastı ve Gulbastı şeklindeki ikili bir anlayışın da izlerini taşır.



AMA HANlM


Yaratıcı tanrıça. Yaratıcı güçleri olan bir tanrıça olarak anlatılır. İskitlerdeki Apa (Abay) adlı tanrıçayla arasında bir bağ olması da muhtemeldir. Bazen evi koruyan bir tanrıça olarak adı geçer. Ana Tanrıça Umay'la da ilişkilendirilmektedir. Sümerlerde de ''Ama" adlı bir tanrıça mevcuttur.


AMBAR ANA/ONA


Dişilik tanrıçası. Kadınları ve kadınların yaptığı işleri gözetir, çalışmalarına bolluk verir. Kendisi için yapılan törenler vardır. Kadın şamanlar ondan yardım dilerler. Özbek kültüründeki önemli mitolojik kişiliklerden birisidir. Her ne kadar kiler, depo manası taşıyan Arapça "ambar" sözcüğüyle bağlantısı olmasa da kelime benzerliği nedeniyle  "Kilerin Koruyucu Ruhu" manasını da içerir hale  gelmiştir. Çünkü kilerlerle en çok muhatap olan kişiler evdeki kadınlardır.



AMBAR ATA


Kilerin koruyucu ruhu (erkek). Evin kilerinde (bodrumunda) yaşar. Eşyaların yerini değiştirir hatta kızarsa kırabilir. Bazı geceler kilerden gelen sesleri o çıkarır. Tatar halk inancındaki "Amba'' adlı varlıksa boş evlerde yaşar.



ANDAR


Ateş tanrısı. Ateşi korur. Bazen kızarak yeryüzünde yangınlara neden olur. Elinde bir yolayla (meşale) betimlenir. Saçları ateştendir. Gözleri  alev saçar.  Heybetli  ve  kaslı  bir  görünümü vardır.  Meşalesi kendiliğinden hiç sönmeden sürekli yanar. Bitkilerin koruyucu tanrısı olarak da görülür. Yeraltının veya cehennemin koruyucusu olarak da söylenir. Azerbaycan Türkçesindeki "andıra kalmak'' ve Anadolu Türkçesindeki "ender kalmak" deyimleri beddua içerikli fiiller olarak kullanılır. Ayrıca "andıra kalasın" veya "ender kalasın" ifadeleri "kahrolsun" veya "lanet olsun'' manasında halk ağzında kullanılırlar. Ayrıca Andarhan Hatun adında bir tanrıçanın varlığından da bahsedilir, fakat o yeryüzünün koruyucusu olarak anlatılır.



ARAH HAN


Ruh tanrısı. İnsan ruhları hakkında karar verir. İnsanın geleceğini belirler. Yeraltı aleminde yaşar. Tatar inançlarındaki ruhları öte aleme götüren "Erek" adlı ölüm meleğiyle de bağlantılıdır.



ARAN EFSANESİ


Yaratılış efsanesi. Macar kökenli destana göre, her yerin ormanlarla kaplı olduğu bir çağda periler, devler ve insanlar yeryüzünde birlikte yaşardı. ''Arany Atya'' (Aran Ata) kendi ülkesini yaratmak istediğinde (tıpkı Altay Yaratılış Efsanesi'ndeki gibi) bir yaban ördeğinden yardım ister ve suya dalarak toprak getirmesini söyler. Ama ördek dilinin altında kendisi için biraz çamur saklar. Kendi ülkesini kurmak isteyen Aran Ata toprağın yalnızca denizin karşı kıyısında bulunabileceğini bir tanrıçadan öğrenir. Bütün bunlar olup biterken şeytani varlıklarla (Lidere) olan mücadelesine yer verilir destanın bazı kısımlarında. Uçurumlar, dağlar ve denizler anlatının önemli figürleridir. Üst Dünya'nın tanrı ve tanrıçaları zaman zaman olaylara müdahil olurlar. Destana damgasını vuran 77 sayısıdır. Örneğin 77 uçurum veya 77 gün gibi kavramlar sürekli vurgulanır. Yeryüzünü sular kapladığında insanların bir sal yapmalarına yardımcı olur. Aran Ata'nın salı yapmasına engel olabilecek pek çok durum çıkar ama o hepsinin üstesinden gelir. Son günde salı yapar ve bitirir. Sular yükselirken insanlar ve hayvanlar çiftler halinde sala binerek kurtulurlar. Destanda renkli doğa betimlemelerine sıklıkla rastlanır. Saraylardan ve içindeki eğlencelerden sıkça bahsedilir. Tanrısal yarışmalar yine rastlanan bir motiftir. Tıpkı Türk destanlarındaki gibi yeryüzünün merkezi olarak algılanan ulu bir dağ Aran Atya'nın bazen ulaşmaya çalıştığı, bazen de ikamet ettiği yerdir. Altay söylencelerinde buranın adının "Altın Dağ" olması da Aran Atya'nın isminin anlamıyla bağlantısını net olarak ortaya koyar. Destanda Sarkan/Sarhan (Macarca "Sarkany") adlı ejderhalara da rastlanır. "Aran" adı etimolojik olarak Türklerdeki "Yaran/Arang" adlı su ruhlarıyla da ilişkili görülür. Ayrıca Türkçe Ar/Yar kökü üzerinden "yaratmak" sözcüğüyle de bağlantılıdır.



Bahattin Uslu’nun Türk Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.


Koku ve hafıza

 Kokuların insan hafızasındaki anıları harekete geçirdiği herkesçe bilinir ve sık sık yaşanır. İnsan, bir şeyi kokladığında, kokuya ait moleküller burna girer. Bitkilerin koku molekülleri uçucudur, bu yüzden çok düşük bir sıcaklıkta dahi gaz haline dönüşerek havada yayılırlar. Çok hafif bir rüzgar bu kokuları burna taşır. Burnun arka kısmına ulaşan koku molekülleri nemli bir dokuyla karşılaşırlar. Bu doku nöron adı verilen ve koku algılayan 5 milyon adet hücreden oluşur. Bu 5 milyon hücreden her biri ucunda reseptörler olan püskülümsü uzantıları dalgalandırarak koku moleküllerini yakalar. Bu duyargaların diğer ucu hücrenin içine yapışıktır. Koku molekülü bu tuzağa yakalandığında seri bir sinyal hücre içinde dolaşarak beynin alt tarafındaki koklama merkezine gerekli mesajı ulaştırır. Bütün bu işlemler bir saniyeden çok daha kısa bir zamanda gerçekleşir. Daha sonra sinyaller buradan çıkarak beynin duygu ve motivasyonla ilgili olduğu sanılan bölümüne (limbik sistem) giderler. 

Bu sinyal sonucunda koklanılan kokunun neye ait olduğu, güzel mi yoksa çirkin mi olduğu anlaşılır. Güzel kokular bir hoşluk duygusuna yol açar. Eğer tanıdık bir kokuyla karşılaşıldıysa, o kokunun kaynağıyla ile ilgili hafıza bilgileri yeniden canlanır. Mesela limon kokusu aldığımızda aklımıza bir limonata gelebilir, ya da baharat kokuları aldığımızda iştah açıcı yemekler aklımıza gelir. Veya bir çiçeğin kokusu, insanın yıllar önce başka bir şehirde aynı çiçeği kokladığı bir bahçeyi hatırlatabilir. 


Alıntıdır.


Hz. Nuh AS. Kabri / Cizre

 


20 Mayıs 2022 Cuma

GÖK-TÜRK DEVLETİNİN YÜKSELİŞ DEVRİ-1

 Mukan Kağan Devri (553-572)


Kara Kağan'ın hastalıktan ölmesi üzerine boşalan Gök-Türk tahtına kardeşi Mukan geçti. Aslında Kara Kağan Ölmeden önce kendi oğlu Shet'u'nun yerine, kardeşi Mukan'ın kağan olmasını vasiyet etmişti. 553 yılında vuku bulan söz konusu taht değişikliği çok hızlı büyümekte olan Gök-Türk devletine aksi tesir yapmadı . Bilakis daha yararlı oldu. Mukan'ın şahsiyeti hakkında bütün Çin kaynaklarının müştereken verdiği zeki, bilgili, taktikçi oluşu, askerini iyi kumanda edişi, olağanüstü cesurluğu tahtta kaldığı yirmi yıl içinde kendini gösterecektir.


Mukan'ın, kağan olduktan sonra yaptığı ilk iş babası ve ağabeyinin hedefi olan Juan- juan'ları ezmek politikasına devam etmek oldu. Daha tahta çıktığının ilk yılında (553 sonları) son Juan-juan reisi A-na-kui 'in arta kalan şeflerine hücum etti. Üçüncü defa ağır bozguna uğrayan Juan-juan'lardan kurtulanlar kaçarak Kuzey Ch'i devletine sığındılar". Kuzey Ch'i imparatoru Wen Hsüan, mağlup Juan-juan'ları kabul ettiği gibi, Chin-yang'ın kuzeyinde onları takib eden Gök-Türk kuvvetlerini durdurdu. Fakat, Kuzey Ch'i imparatoru, bu sefer kendisine sığınan juan-juan'ları yeniden teşkilatlandırdı. Hali hazırda reis olan K'u-t'i'yi bir kenara alıp, onun yerine A-na -kui'in oğlu An- lo-ch'en'ı yeni reis yaptı. Ayrıca bunları Ma-i Ch'u-an'da yerleştirip, yaşamaları için gerekli yiyecek ve benzeri şeylerden verdi. Diğer taraftan geri dönen Gök-Türkleri, Shuo eyaletine kadar takip etti. Bu esnada Gök-Türklerle Kuzey Ch'i devleti arasında barış yapıldı. Buna göre her iki ülke kendi topraklarında yetişen mallardan yıllık hediye gönderecekti. Gök-Türkler, düşmanları Juan-juan'ların Çin'de yaşamasına razı olurlarken, karşılığında kendileri için iyi sayılabilecek bir ticaret anlaşması yapmışlardı.




Bu şekilde ilk defa başlayan Gök-Türk - Kuzey Ch'i yakınlaşmasından Batı Wei devleti hayli rahatsız oldu. Ancak, Batı Wei devletinin bu endişesi fazla uzun sürmedi. Kuzey Ch'i'ler ile Gök-Türklerin dostluğunun gelişmesini engellemek İçin K'u Ti-ch'i isimli bir elçi 554 yılında Mukan Kagan'a gönderildi Gök-Türk merkezine ulaşan Çin elçisi kağanla yaptığı görüşmelerde epey etkili oldu. Mukan, bu elçiyle görüştükten sonra, Kuzey Ch'i elçisini tutukladı. Elçi K'u Ti-ch'i'nin kağanı nasıl ikna ettiği açık değildir. Ortaya çıkan sonuç ise Mukan'ın devletinin eski dostu Batı Wei'i doğudaki Ch'ilere karşı tercih etmesidir. Batı Wei devleti Bu gelişmeden çok memnun olmuş, elçilikteki başarısından dolayı dönüşünde K'u Ti-ch'i-'ye orgenerallik rütbesi tevcih edilmişti. Adı geçen elçinin biyografisinde Ch'i elçisinin tutuklandığı belirtilmiş ise de, Mukan Kağan'ın, bu devletle ilişkisini hemen kestiği söylenemez. Çünkü aynı yılın sekizinci ayında (ekim) Mukan Kağan, Kuzey Ch'ilere elçi gönderip hediye sunmuştu.



K'u T'i-ch'i'nin Gök-Türklere kesin gidiş ayı söz konusu metinde belirtilmemiştir. Mukan'ın Ch'i'lere hediye göndermesinin K'u Ti-chi'nin Gök-Türklere gitmesinden önce olması da mümkündür .


Mukan Kağan güneyindeki komşuları olan her iki Çin devletiyle siyasi münasebetlerini geliştirirken, Juanjuan'ların peşini de bırakmıyordu. Onlara dördüncü Gök-Türk darbesini indirdi. Mağlup olan son hükümdar A-na-kui'in küçük kardeşi Teng-shu-tse ve yanındakiler, bu defa Batı Wei devletine sığındılar(555). Onların peşinde ısrarlı bir takipçi olmasından bu sefer Mukan'ın Juan-juan'ları kesin bir şekilde ortadan kaldırmaya niyetli olduğu anlaşılıyor. Çünkü hiç vakit kaybetmeden derhal elçi gönderip, imparator Kung'dan kaçak Juan-juan'ları istedi. Reisleri Teng-shu-tse ile beraberindeki üç bin Juan-juan, Mukan'ın elçisine teslim edilerek Ch'ing-men adlı kapının dışında öldürüldüler. İlk defa bozguna uğradıkları sırada kendisine bağlı kalanlara reis olan T'ie-fa, doğudaki Ch'i-tan'(Kıtan) lar tarafından ortadan kaldırılmıştı. Kuzey Ch'i devleti himayesinde reis olan An-lo-ch'en, daha sonra bu devlete isyan etdi. Fakat, İmparator Wen Hsüan tarafından yakalandı. Ona bağlı Juan-juan kütleleri dağıtılarak, çeşitli bölgelerde Kuzey Ch'i devletine bağlandı.




Bu yılın yaz mevsiminde Mukan, yine Kuzey Ch'i imparatoruna hediye göndermişti. Ancak, hızla büyüyen Gök-Türk tehlikesine karşı Ch'i imparatoru Çin şeddini tamir işine koyuldu. Sonbahara doğru bir milyon sekiz yüz bin kişi You eyaletinin kuzeyindeki Hsia-k'ou'dan Heng eyaletine kadar olan kısımdaki dokuz yüz li (510 km.)'lik bir mesafede bulunan şeddi tamir ve yenilerini İnşa için toplattırıldı


554 yılı Mukan Kağan ve Gök-Türk devleti için bir fetih yılı olmuştu . Gh'i -tan'(Kıtan)lar üzerine sefer düzenleyip onları, kendine bağlayan Mukan'a Baykal Gölü'nün kuzeyindeki Kırgızlar (Ch i-ku) da itaat etti. Bu arada batıda Ye-ta' (Akhun, Eftalit)lar da mağlup edildi. Bu sefer büyük ihtimalle İstemi Yabgu ile birlikte gerçekleştirildi. Doğuda Ch'i-tan'ların batısında yaşayan Ku - mo - hsi, Shih-wei kabileleri de Gök-Türklere bağlandılar.


Bu yılın içinde vuku bulan bir diğer hadise de Gök-Türklerin defalarca Batı Wei topraklarına akınlar yapmalarıdır. Buna karşılık Wei imparatoru da evlenme yoluyla Gök-Türkler ile müttefik olmak istiyordu. Neücedc Yuan Hui yüz bin top ipekli hediye ile Mukan Kağan'a götürüldü. Gök-Türk merkezlerinde çok iyi konuştuğu görülen Yüan Hui , aşırı hürmette de bulunmuştu. Başarılı geçen elçiliği nihayetinde üç makam birden terfi eden Yüan Hui ayrıca Batı Wei-Gök-Türk dostluğunun yeniden gelişmesini sağlamıştı. Onun elçiliğindeki başarısından dolayı üç makam birden terfi ettirilmesi Batı Wei imparatorunun Gök-Türklerle olan münasebetlerine ne kadar çok önem verdiğini göstermektedir.


Kısa zamanda Orta Asya'nın en büyük gücü haline gelen Gök-Türk devleti, Mukan Kağan liderliğinde başarıdan başarıya koşmakta idi . Çin'de hüküm süren iki devletten Batı Wei yüz bin top ipek verme karşılığında barış yapabilmiş, onların hücumlarını bu şekilde durdurabilmişti. Doğudaki Kuzey Ch'i devleti ise bir dizi savunma tedbirleri almaya devam ediyordu. 556 yılı içerisinde Çin seddinde Hsi-ho'dan başlayarak doğuda denize kadar üç bin li (yaklaşık 1700 km.)lik mesafedeki surlar tamir edildi. Bunun yanında yirmi tane yeni garnizon kuruldu. Fakat, Mukan'ın yeni hedefi Çin değil Tibet'in kuzey ve kuzey doğusundaki T'u-yühun'lar idi.



Mukan'ın T'u-yü-hun'lar üzerine gidebilmesi için Batı Wei devletinin Liang eyaletinden geçmesi gerekiyordu. Ancak, bu şekilde sürpriz bir saldırı yapma imkanı vardı. Sadece izin vermekle kalmayan Batı Wei imparatorunun nedimi (T'ai-shih) T'ai, Liang eyaletinin askerî valisi Shih Ning'i süvarilerle, Gök-Türk ordusuna kattı. Gök-Türk ve yardımcı Batı Wei ordusu F'an-ho denilen yere vardıklarında, T'u-yü-hun'lar bunu anladılar, hemen Nan-shan'a (güney dağı) kaçtılar. Derhal onları takip etmek isteyen Mukan, askerlerini çeşitli kollara ayırdı ve Ch'ing-hai(Kuku-nor)da buluşmalarını emretti. Bu arada Çinli kumandan Shih Ning, Mukan'a T'u-yü-hun'ların "perili mağaraları" gibi telakki ettikleri Shu-tun ve Ho - ehen adlı iki kale şehirlerine saldırmayı teklif etti. Böylece onların asıl köklerinin söküleceğini, diğer T'u-yü-hun halkının ise kendiliğinden dağılacağım söyledi. Aslında T'u-yü-hun'ların kağanı Ho-chen'da idi . Shu-tun'da ise onun dükü Cheng-nan Wang bir kaç bin kişi ile savunmak için bulunuyordu. Çinli kumandan Shu-tun'a hücum edip, burayı müdafaaya çalışan Cheng-nan Wang'i yakaladı. Diğer taraftan Mukan Kağan, Ho-chen'a hücum edip, reisleri Kua-lü'nün karısı ve oğlunu ele geçirdi. T'u-yü-hun'ların bütün değerli hazineleri Gök-Türklerin eline geçti. İki galip ordu Ch'ing-hai(Kukunor)'da buluştular. Mukan tavsiyesinin faydalı oluşundan ve kazandığı başarıdan dolayı Shih Ning'e on bin koyun, beş yüz baş at ve yüz kadın hizmetçi sundu. Çinli kumandanın başarısına ve fikirlerine hayran olan Mukan, Çinli kumandana ayrıca en iyi cins atlardan da sunduğu gibi cesaretini övmüş, elini sıkmıştı.


556 yılında meydana gelen bu hadiselerden sonra bir-iki yıl Çin'in kuzeyindeki devletlerle Gök-Türkler arasında daha az münasebet kurulduğu müşahade edilmektedir. Bu durum dolayısıyla kaynaklara yansımış ve Gök-Türklerle ilgili bilgiler azalmıştır. Bunda Batı Wei'in 557 yılında yerini Chou hanedanına bırakması, Juan-juanların tamamen bertaraf edilmesi, bütün Çin kaynaklarının ortak ifadesiyle Çin sınırlarının dışında hiç bir kuvvetin Mukan'a karşı duracak halinin kalmamasının rolünün olduğu söylenebilir. Bu arada kuzey Çin'in iki devleti tek hakim olabilmek maksadıyla birbirleriyle kıyasıya mücadeleye girişmişlerdi. Yine de Gök-Türk elçilerinin, Çin devletleri merkezlerini ziyaret ettiği görülmektedir.



Kuzey Ch'i devleti 557 yılında Çin şeddi üzerinde K'u-lo-pa'dan Wu-ho-shu'ya kadar dört yüz li(yaklaşık 226 km.)'lik tamirler yaparken, Mukan Kağan, 558 yılı sonunda Chou devletine hediye gönderdi. Bu bir çeşit yeni kurulan devleti tanıma anlamına geliyordu. Bundan sonra 560 yılının üçüncü ayında Çin sarayında Chung-yang-k'o pavyonu tamamlandığı zaman Chou imparatoru Ming, bütün devlet adamlarını, generallerini ve Gök-Türk elçisini Fang-lin-yüan denen yerde topladı. Hepsine rütbelerine göre değişen miktarlarda ipek ve bakır para sundu. Gök-Türk elçisinin de söz konusu merasim sırasında çinli devlet adamlarının arasında yer almış olması, Gök-Türk devletinin Chou'lar nezdindeki yerini göstermesi açısından enteresandır. Ertesi sene (561) Mukan Kağan, Chou devletine üç ayrı elçilik heyeti gönderdi . Birinci, ikinci ve beşinci ayda giden Chou sarayına giden Gök-Türk heyetlerinin hepsi Gök-Türk ülkesi mallarından onlara sunmuşlardı . Gök-Türkler, Çin kaynaklarının taraflı olarak vergi diye kaydettiği hediyelerle aslında ticarî maksad güdüyorlardı".





Batı Wei imparatoru Kung zamanında Mukan'ın kızının prenses olarak, Chou'-ların kurucusu Wen'a gelin olarak gelmesine Gök-Türkler rıza göstermişlerdi. Ancak evlilik işi daha gerçekleşmeden imparator ölmüş, bu sebepten tamamlanamamıştı. 563 yılına doğru Chou'larla Ch'i'ler arasındaki mücadele kızıştığı zaman her iki Çin devleti de Gök-Türklerden yardım alma yarışına giriştiler. Chou devleti sarayında yapılan müzakereler sırasında eskiden Gök-Türklerle yapılan anlaşma hatırlatıldı. Yeniden teşebbüse geçmek için karar vermişlerdi. Ancak bu sefer Ch'i'ler, Chou'ların niyetini duymuşlar ve daha önce harekete geçmişlerdi. Çok fazla hediyelerle bir elçiyi Mukan'a gönderip, evlilik teklifinde bulundular. Zengin hediyeleri gören Mukan, bunu ülkesi için ekonomik çıkar sağlama işine çevirdi. Chou'lara, onlardan daha fazla hediye istediğini, aksi takdirde Ch'i'lerin teklifini kabul edeceğini bildirdi. Chou sarayında ortaya çıkan bu yeni durum tartışılırken, eskiden Juan-juan'lar zamanında, onlarla kurulan evlilik İttifakı sayesinde Juan - juan-Ch'i ilişkilerinin kesildiği hatırlatıldı, Eğer bu sefer zamanında önlem alınmazsa durumun tersine dönüşebileceği düşünüldü . Neticede daha fazla hediye gönderilmesine karar verildi. Liang eyaleti askerî valisi Yang Chien heyet başkanı, Sol muhafızları generali Wang Ch'ing yardımcı tayin edilerek oluşturulan, bir elçilik kafilesi Mukan'a gönderildi.


563 yılının dokuzuncu ayında yola çıkan heyet Gök-Türk topraklarına girdiğinde, ülkenin doğu taraflarını idare eden Mukan'ın kardeşi A-shih-na Kutlug Ti - t'ou Kağan ile karşılaştı. Hükümdar ağabeyinin aksine Ch'i'lerle daha yakın ilişki kurmuş olan Ti-t'ou Kağan, Çinli elçilere soğuk davranarak, "ağabeyinin Ch'i devleti ile anlaşma yaptığını ve elçileri Ch'i'lere teslim edeceğini" söyledi. Bunları duyan heyet başkanı Yang Chien yine de yoluna devam etti. Mukan'ın huzuruna çıktığında yolda duyduklarını anlattı ve göz yaşlarını akıtarak, kağanı etkilemeye çalıştı. Mukan Kağan, onun tesirinde kalmış olmalıdır ki; korkmamasını doğudaki Ch'i devletiyle, batıdaki Chou devletinin Gök-Türkler nazarında aynı olduğunu söyledi. Yang Chien'in Mukan'a bahsettiği bir başka konu da yıllıkların hiç birinde olmayıp, sadece T C T C 169'da kaydedilmiş olan  Batı Wei'e sığınan Gök-Türk düşmanı Juan-juan'ların, kağanın teklifi üzerine çok çabuk geri gönderilmesi hadisesidir. Neticede Ch'i elçisini reddeden Mukan, kızının Chou'lara gelin olarak gönderilmesine razı oldu ve nişan yapıldı. Diğer taraftan bu elçilik heyetinin yaptığı en önemli iş daha sonra Çin'in tarihinde önemli gelişmelere sebep olacak bir teklifi Mukan'a kabul ettirmesidir. Yang Chien, kağandan Ch'i'lerin üzerine sefer açmasını istemiş, o da buna olumlu cevap vermişti. Chou devleti için çok mühim olan bu hadise sonrasında geri dönen Yang Chien durumu İmparatoru Wu'ya bir raporla bildirmiş, gelişmelerden memnun kalan imparator da Yang Chien'i büyük generalliğe terfi ettirmişti. Ertesi yıl tekrar Gök-Türk ülkesine giden söz konusu elçi bu sefer kağana çeyiz sundu.





Mukan Kağan'ın, Chou'larla müttefik olup, Ch'i'lere ortak saldırı düzenlenmesine destek vereceğini söylemesi üzerine, aynı yılın sonunda sefer hazırlıklarına başlandı. Büyük kağan Mukan ve kardeşleri küçük kağanlar Börü (Ptı-li), Ti-t'ou ile yüz bin kişilik orduya kumanda ederek, üç koldan harekete geçti. Ordusunu üçe ayırarak diğer ikisinin kumandalarını kardeşlerine verirken, kendisi de birinin başına geçmişti. Aslında Gök-Türk ordusu Çin topraklarına girdikten sonra Heng eyaletinde üçe ayrılmıştı. Çok hızlı hareket eden üç Gök-Türk ordusu hiç bir kuvvetle karşılaşmadan Chin-yang'a kadar ilerledi. Ch'i imparatoru bu sırada adı geçen şehirde idi. Chou sınırına yakın yerde önemli bir stratejik mevkiye sahip bu kale-şehir, Gök-Türk ve Chou orduları için ilk hedef idi. Zor durumda kalan Ch'i'-ler ise Gök-Türk kuvvetlerine karşı koyacak olan ordunun başına Hu Lü-hsien'i tayin etmişlerdi. Bu sırada Gök-Türk yardımı almış olmalarına rağmen Chou'ların devlet adamları hala Ch'i'lerden çekiniyorlardı . Sadece Sui eyaleti dükü Yang Chung onlara karşı çıkabilmişti. Bunun üzerine kendi emrine on kumandan verilen Yang Chung baş kumandan olmuştu. Baş kumandan Yang Chung, önce Ta Hsi-wu'yu piyade ve süvari kuvvetlerden oluşan otuz bin kişilik bir birlikle güney yoldan Chin-yang üzerine gönderdi . Kendisi de Ch'i'lere ait Hsing-ling kalesini ele geçirdikten sonra Chin-yang'a ulaştı. Her iki ordu bu şehrin surlarının dışında buluştular. Ch'i'ler, Tai ve Hsin eyaletlerindeki sürüleri ve atları Wu-t'ai dağının kuzeyindeki Pai-ku'ya, Po Chien idaresinde saklattırdılar.


564 yılının ilk ayında kuşatma başladığı sırada bir kaç on gün süren kar yağışı oldu. Saldırıdan önce yapılan plana göre önce Chou ordusu az kuvvetle hücuma geçecek, arkasından da Gök-Türkler hareket edecekti. Ancak kar yağışı sebebiyle bin li (567 km)lik alan bir metre yüksekliğinde karla kaplanmıştı. Chou ordusu kalenin iki li(1134 m.) yakınına sokulduğunda, Ch'i'ler aniden kaleden çıkarak, onları bozguna uğratmışlardı . Bu arada Gök - Türk ordusu ise Hsi-shan (Batı Dağı)'a çekildi, savaşmak istemediler. Mağlup olan Chou kumandanları geriye doğru kaçtılar. Bundan sonra Mukan, Gök-Türk ordusuna büyük bir yağma yaptırttı . Geri dönülürken yapılan yağmalarda yedi yüz li'lik (400 km.) bir alanda insan ve hayvan sürüsü kalmamıştı. Onları sıkıştırmaya cesaret edememişti. Çin sınırlarını tamamen terkedip, geri dönen Gök-Türk ordusunun başındaki Mukan Kağan, yaptığı yağmayla asıl hedefine ulaşmıştı. Geri dönerken Hsin-ling'e vardıklarında her taraf buz tuttuğundan Sarı Irmak'tan geçmek için, kaymayı önlemek maksadıyla buzların üzerine keçe kilimler yaydılar. Böylece çok zor şartlara rağmen rahat bir şekilde, üstelik yağmadan dolayı kazançlı bir şekilde ülkelerine dönmüşlerdi .  Gök-Türklerin atları zayıflamış, hepsinin dizlerinin altındaki kılları dökülmüştü . Bu sebeple guruplara ayrılarak, mızraklarıyla piyade yürümek zorunda kalmışlardı. Diğer taraftan Ch'i kumandanlarından Hu Lü-kuang kuzeyde Gök-Türklerden binden fazla at ele geçirdi. Bunun yanında ağır mağlubiyete uğrayan Chou ordusu büyük kayıp vermişti. Bir kaç km'lik bir alanda cesetler birbirinin üzerine yığılmış adeta birbirlerini yastık yapıyorlardı.





Bu olaydan sonra 5. ayda (temmuz) Gök-Türkler, Chou'lara elçi gönderip, kendi ülke mallarından sundu. Yaz mevsiminde Gök-Türklerin yardımını almadan Chin-yang üzerine yürümek isteyen Chou ordusu kumandanı Yang Chung, yiyeceğin azlığı sebebiyle bütün generallerin savaşmaması bahanesiyle hücum etmedi. Hemen Gök-Türklere haber göndererek, yüz binden fazla askerle Ping eyaletine gelmelerini ve Çin seddinin alt tarafında (güneyinde) kalmalarını istedi. Arkasından Gök-Türk ordusu Yang Chung ile Ch'i'lere karşı savaşmak için Wo-ye' de buluştular. Pei-ho'ya vardılar, her hangi bir çatışma yapmadan geri döndüler. Mukan Kagan'ın geri dönmesinin sebebi, bu sefer Chou'ların Gök-Türklerle olan ittifaklarına ihanet etmeleridir. Ch'i imparatoru, Chou'lara, daha evvel esir olarak ele geçirdiği Chin eyaleti dükü Hu'nun annesi ve babasının dördüncü kız kardeşini geri göndermek suretiyle Chou'larla barış yapmak istediğini bildirmişti. Böylece iki Çin devleti arasında ittifak yapılırken Gök-Türkler devre dışı kalıyordu. Neticede ortaya çıkan duruma çok kızan Mukan Kağan, sadece ordusunu toplayıp geri dönmekle kalmadı. Bunun yanında daha önce kabul ettiği kızının gelin olarak gönderilmesi kararından vazgeçti.



Daha sonra dokuzuncu ayda Mukan ordusuyla Chou'lardan ayrılarak Ch'i'lerin You eyaletine girdi. Arkasından Çin seddini aşıp, girdikleri bölgelerde yağmalar yaparak geri döndüler . Bir ay sonra bir akın daha yaptılar. Evlilik işinden vazgeçilmesi üzerine tedirgin olan Chou imparatoru hem durumu izah etmek, hem de Mukan'ı sakinleştirmek için Wang Ch'ing'i acele elçi olarak Gök-Türklere gönderdi (564 sonu). Elçinin kendisine yaptığı açıklamalardan memnun kalan Mukan, eski anlaşmayı, yani kızının gelin olarak gönderilmesini yeniden kabul etti. Bu gelişmelerden sonra 565 yılının 2. ayında Chou imparatoru dört eyaletin düklerini ve imparatorluğa ait altı saraydan oluşturulan yüz yirmi kişilik heyeti, Mukan'ın kızının almak için Gök-Türk merkezine gönderdi Bu yılın beşinci ayında Gök-Türkler, Ch'i'lere de kendi mallarından sunmuşlar ve Gök-Türk-Ch'i münasebetleri tekrar başlamıştı 567 yılında Gök-Türkler, Chou'lara da elçi gönderip kendi ülke mallarından sundular. Bir yıl önce kendi mallarından sundukları Ch'i'lere yine kendi ülkelerinde yetişen, üretilen mallardan verdiler.



565 yılında büyük bir elçilik heyeti gönderilmiş olmasına rağmen Mukan, hâlâ kızını göndermeye yanaşmıyordu. Chou elçilerinden Ch'un ve yanındakileri bir kaç sene alıkoydu. Geri dönenlerden Yü Wen-kui, Ch'ang-ye'de ölmüştü.


566 yılında (2. ay) Ch'i meselesini tekrar gündeme getiren Mukan, Chou'ları desteklemekten vazgeçmişti. Elçilerle müzakere sırasında hava birden bire değişip, rüzgar çıktı. Arkasından on gün süren bir kar fırtınası başladı. Orada bulunan çadırların hepsi yıkıldı. Bu felaketle Tanrı'nın kendinin cezalandırdığını zanneden Mukan kızının gelin olarak gönderilmesine razı oldu. Derhal hazırlıklara başlandı. Bunların tamamlanmasından sonra Chou elçilerine teslim edilen prenses A-shih-na'yı, Çin'e vardığında başkent Ch'ang-an'da imparator Wu bizzat karşıladı. Gelin heyeti pensesi getirmek için yola çıktığında kafilede bulunan Gök-Türkler atların zayıflığını ileri sürerek yolculuğun yavaşlamasını istediler. Fakat Chao Wen - piao, onların vazgeçmelerinden korkarak, Gök-Türk elçisi Lo-mo-yüan'e "prensesin zaten yola çıktığını, diğer yabancıların tehdit ettiğini, üstelik kafilenin çölden geçeceğini, yavaşlarlarsa insan ve atların hastalanacağını, doğudan her zaman hücum gelebileceğini, T'u-yü-hun'ların bile aniden değişip, tehlike oluşturacağını, gelinin Kağan'ın sevgili kızı olduğunun göz önüne alınmasını" belirtti. Çin'de çok iyi karşılanıp iyi muamele gören A-shih-na Prenses, bu ülkede imparatoriçelerin yükselebildiği bütün makamlara ulaştı. Nihayet 582 yılında hastalıktan öldü


Prensesin gönderilmesinden bir yıl sonra, sonbaharda Mukan, Çin'e elçi gönderip, at sundu. Bundan sonra binden fazla Gök-Türk, Çin başkentinde oturmaya başladı. Bu gurup güzel elbiseler giyiyor ve etle besleniyordu. Bundan başka Chou hanedanı yıllık yüz bin top ipeği vergi olarak göndermeye başlamıştı. Bu tarihten sonra 572 yılında ölümüne kadar Mukan Kağan hakkında her hangi bir malumata rastlayamıyoruz. Sadece PCS 8 de Gök-Türklerin elçi gönderip hediye sunduğu kaydı vardır. Ancak T C T C l7l'de ölümü için gönderilen taziyet elçisinin bu yılın ikinci ayında gittiği bildirilmektedir. Bundan dolayı bu elçilik hadisesini Mukan'ın ölümünden sonra gittiği şeklinde kabul etmek doğru olacaktır.


Daha önceki başarılı elçilik faaliyetlerinden dolayı sürekli kuzey yabancıları elçisi olan Wang Ch'ing yine Ötüken'de idi. Gök-Türklerde cenaze törenlerinde ölenin yakınları ve diğer katılanlar yüzlerini çizerler, kan ve gözyaşı bir bire karışarak akardı. Tören esnasında Chou elçisinden de yüzünü çizmesini istediler. Gök-Türkler üstelik iki devletin evlilik yoluyla akraba olduğunu da söyledilerse de Çinli elçi direndi ve kesmedi.



Mukan'ın Şahsiyeti:


553-572 yılları arasında Gök-Türk tahtında kalan Mukan Kağan, şahsiyeti hakkında Çin kaynaklarında en çok bilgi verilen Türk hükümdarıdır . Bu bilgiler özellikle onun zeki bilgili ve sert tabiatlı olduğu üzerinde toplanmaktadır . Kırlangıç kalesi (Yen-tou) anlamına gelen bir ismi daha vardı. Yüzünün genişliği bir ayak (30 cm.) tan (ch'ih) fazla olan Mukan'ın gözleri donuk cam gibi idi. Askeri mücadele ve benzeri işlerde çok haşin idi. Yüzünün rengi çok kızıldı. Olağanüstü cesurdu. Askerî taktikleri iyi bildiği gibi, ordusuna çok iyi kumanda ediyordu. Neticede onun bu üstün vasıflarından komşu devletlerinin hepsi çok korkmuştu . Diğer bir ifade ile Çin'in dışındaki bütün ülkeler ona itaat etmişlerdi. Aslında yukarıda da görüldüğü üzere Mukan, Çin'deki iki devlete de üstünlüğünü kabul ettirmişti. Çinli devletlerin her ikisi de Gök-Türklerle dost olmak için birbirleriyle uzun süren bir yarışa girişmişti. Evlilik ittifakını kurabilmek şekliyle ortaya çıkan bu yarışı batıdaki Chou devleti kazandı. Bu sayede doğudaki Kuzey Ch'i devletine karşı büyük bir politik üstünlük sağladı. Chou'lar güçlenirken Ch'i'ler zayıfladı ve çok büyük bir politik üstünlük sağladı. Chou'lar güçlenirken Ch'i'ler zayıfladı ve çok geçmeden yıkıldılar(576). Chou devleti bütün kuzey Çin'e hakim olurken Mukan'ın uyguladığı politika sonucu Çin tarihinin seyri değişmiş oluyordu.


Mukanın idaresindeki fetihler sayesinde Orta Asya'yı tamamen kaplayan Gök-Türk devleti doğuda Kore'den batıda Karadenize kadar uzanıyordu. Güneyde Çin seddinden kuzeyin ıssız yerlerine kadar ulaşan genişliğe sahip idi . Zamanın bütün diğer devletlerinin hepsinden daha büyük ve kuvvetli idi. İpek yolunun büyük bir kısmı Gök-Türklerin eline geçtiği gibi, artık Ön Asya ile Uzak Doğu arasındaki irtibat daha huzurlu yapılıyordu.


Moğolistan'ın doğusundaki Kerulen nehrinden Ural dağlarına kadar çok geniş bir sahada yayılmış olan Töles boylarının hepsi Mukan'ın idaresinde idi . Soğd'luların himaye edilmesi ülke çapında ticaretin gelişmesine sebep olmuştu.


Ahmet Taşağıl'ın Göktürkler adlı kitabından alıntılanmıştır.


Göbekli Tepe / Şanlı Urfa

 


Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak