Bunun yanında yüzey şekilleri de sıcaklığın dağılışı üzerinde etkili önemli faktörlerdir. Bunun içinde yükselti, rakım gibi özelliklerin yanında toprak nemi ve hatta bitki örtüsünün varlığı veya yokluğu da önemli bir faktördür.
Kara ve Denizlerin Sıcaklığa Etkileri
Kara ve denizlerin özgül ısıları ve ısınma özellikleri birbirinden farklıdır. Karaların özgül ısısı denizden daha düşüktür. Ayrıca, gün içinde gelen güneş ışınları kara yüzeyinin 1m’lik derinliğe kadar olan bölümünü ısıtırken, deniz yüzeyinin 10m’lik bir alanını ısıtmaktadır. Bu nedenle de karalar denizlerden daha hızlı ısınır.
Deniz suyundaki yatay ve dikey yöndeki hareketler denizlerde ısınıp soğumayı yavaşlatıcı etki yaparlar. Deniz suyundaki dikey yöndeki hareketler ile ısınan su alta iner ve yüzeye soğuk su çıkar. Bu nedenle de deniz suyu hareketli bir yüzey olduğu için bu alanı ısıtmak durağan kara yüzeyi ısıtmaktan daha zordur.
Zor ısınan denizin soğuması da karadan daha zordur. Kara yüzeyinde ısınan yüzey hızla soğurken, denizin biriken sıcaklığının kaybedilmesi daha zordur. Bu nedenle, karasal özellik taşıyan bir istasyonun sıcaklıkları, denizel etkileri olan istasyondan daha soğuk olur.
Örneğin, Iğdır ve İzmir istasyonları aynı enlemde yer alırlar. İstasyonların uzun yıllık ortalama sıcaklıklarının aylara göre dağılışı incelendiğinde Iğdır’ın İzmir’den daha soğuk olduğu görülür. Iğdır, çevresine göre mikro klima özelliği gösteren bir istasyondur. Buna rağmen iki istasyon arasında çok belirgin bir sıcaklık farkı bulunur. Ayrıca, burada istasyonların kendi içinde de yaz ve kış mevsimi sıcaklıkları arasında belirgin bir fark vardır. Iğdır istasyonu, en düşük sıcaklığını Ocak ayında yaşar. Şubat ayından itibaren sıcaklıklarda artışlar başlar. Karasallığın etkisiyle yaz ayları fazla ısınır ve yaz-kış mevsimleri arasındaki sıcaklık farkı artar.
İzmir istasyonu da en soğuk ayını uzun süreli ortalamasına göre Ocak ayında yaşamıştır. Fakat Ocak ve Şubat ayları arasındaki sıcaklık farkı oldukça azdır. İzmir istasyonu denizel özelliklerin etkili olduğu bir istasyondur. Bu nedenle İzmir’de kış ve yaz sıcaklıkları arasındaki sıcaklık farkı Iğdır istasyonuna göre oldukça azdır. İzmir’de sıcaklıkların aylara göre değişimi daha yumuşak geçişlidir. Fakat Iğdır’da durum oldukça farklıdır. Iğdır istasyonunda aylar arasındaki değişim daha keskin şekilde gerçekleşmiştir.
Deniz suyundaki yatay ve dikey yöndeki hareketler ısının yüzey suyunun daha derinlere inmesini sağlar ve derinliklerde de yaşamın gelişmesi sağlanmış olur. Ayrıca, deniz suyundaki ısı farklılıkları büyük akıntı sistemlerinin de doğmasını sağlamaktadır. Bu akıntılar ile bazı alanların iklimi ılıman hale gelirken, bazılarının ise soğumasına yol açmaktadır.
Özetlememiz gerekirse;
• Karalar çabuk ısınır ve çabuk soğur. Karalarda günlük sıcaklık farkları fazladır. Bu nedenle de yıllık sıcaklık farkları fazladır.
• Denizler geç ısınır ve geç soğur. Denizlerde günlük sıcaklık farkları azdır. Bu nedenle de yıllık sıcaklık farkları azdır.
• Karaların fazla olduğu kuzey yarımkürede sıcaklık farkları güney yarımküreden
fazladır.
• Denizler ya da göl gibi su yüzeyleri sahip oldukları sıcaklık özellikleri nedeniyle yaşanılan yerin iklimini ılımanlaştırmak gibi bir etki gösterirler.
• Okyanuslarda ısınma farkı nedeniyle gelişen akıntılarda etkili oldukları alanların iklimi üzerinde belirgin bir etkiye sahiptir. Örneğin; Gulf-Stream akıntısı etkili olduğu kuzeybatı Avrupa’daki ülkelerin daha yaşanılabilir bir iklime sahip olmasını sağlar. Soğuk su akıntıları ise etkili oldukları alanların iklimi üzerinde olumsuz etkilerde bulunurlar.
Yer şekillerinin Sıcaklığa Etkisi
Yer şekillerinin farklılığı önemli ısınma farklarının oluşmasını sağlayan sebeplerden biridir. Farklı yüzeylerin ısınma özelliği de birbirinden farklıdır. Ya da topografi olarak farklı olan yüzeyler güneş ışınlarının geliş açısındaki farklılaşma ile farklı ısınma özellikleri gösterirler.
Aydınlanma süresini belirleyen bir etmen olarak da yer şekillerinin etkisi vardır. Sabah ve akşam saatlerinde güneş ışınlarının geliş açısı farklılaştığı için topografik engeller ile ısınma da farklılaşır. Örneğin bir dağ güneş ışınlarını öğle saatlerinde büyük açılarla alırken, öğleden sonra bu etki ışınların geliş açısının artmasıyla azalır ve güneşe dönük olmayan yüzey ısınmasını sürdüremez. Bu alan, güneşe dönük olan alana göre daha serin özellik gösterir. Güneşe dönük olma olayına bakı denir. Birçok yerde bakı etkisi belirgin bir şekilde görülebilir.
Yüksekliğin Sıcaklığa Etkisi
Yüksekliğin, sıcaklık üzerinde önemli etkisi vardır. Serbest atmosferde yükseldikçe her 100 m’de sıcaklıklar 0.5°C azalırken, alçaldıkça her 100 m’de sıcaklıklar 1°C artar . Çünkü yükselirken içinde su buharı bulunan hava kütlesi bunu yoğuşma ile yükseldiği yamaçta yağış olarak bırakmıştır. Diğer yamaçtan (dulda yamaç) aşağıya doğru inerken bu sefer kuru hava sıcaklık değişim oranına göre ısınmaya başlar ki bu, nemli hava sıcaklık değişim oranına göre yüksektir.
Yerin yüksekliğinin etkisi, gelen güneş ışınlarının atmosferde kat ettikleri mesafenin değişmesi ile de farklılık gösterir. Güneşten gelen ışınlar atmosfere girdikleri andan itibaren atmosferdeki gazlar, tozlar vb. nedeniyle dağılmaya, saçılmaya, yansımaya ve absorbe edilmeye başlar. Güneş ışınlarının atmosfer geçirdikleri süre ölçüsünde yukarıdaki nedenlerle enerji kaybı yaşar. Atmosferde geçirilen sürenin az olması, bir yerin güneş ışınlarından daha çok faydalanması anlamına gelir. Bu nedenle de yüksek alanlar alçak alanlara göre daha yüksek enerji alırlar.
Yüksek dağ alanları aldıkları yüksek enerji nedeniyle çabuk ısınırlar. Bu ısınma nedeniyle yoğuşma olduğu zaman bulutlar dağ zirvelerinin altlarında oluşurlar. Güneşin batmasından sonra yeryüzünden ışıma nedeniyle enerji kaybı artar. Bu kayıplar eğer gökyüzünde bulut yoksa daha fazla olur. Dağların zirveleri genellikle bulutsuz olduğu için bu alanlardan ışıma yoluyla enerji kaybı daha fazladır. Bu nedenle de daha hızlı soğurlar.
Sıcaklıkların yüksek olduğu ülkelerde özellikle yaz mevsiminde serinlik yaşamak isteyen insanlar yaylaları tercih etmektedir. Bu alanlar gece sıcaklıkları daha düşüktür. Örneğin; Çukurova çevresinde yaz sıcaklıkları çok yüksektir. Bu nedenle burada yaşayan insanlar ovanın çevresindeki yaylara çıkmayı tercih etmektedirler.
Yüzey Özelliklerinin Sıcaklığa Etkisi
Yüzey özelliklerinin değişmesi, cisimlerin özgül ısılarının farklı olması ve farklı miktarlardaki alanının ısınması nedeniyle cisimlerin ısınma ve soğuma özellikleri değişiklikler gösterir. Bu özellik metropollerde ve büyük şehirlerde farklı ısı alanlarının oluşmasına yol açar. Yüzeydeki bu farklı ısınma, yüzeyden ısınan havanın da farklı şekilde ısınmasın neden olur. Bu da özellikle kentsel alanlarda kentsel ısı adası denilen çevresine göre daha sıcak olan alanların oluşmasına yol açmaktadır.
Yüzeyin nemli ya da kuru olması da yüzey ısınmasındaki farklılıkların bir sebebidir.
Yüzeyde bulunan nem ya da su kütlesi bulunulan yerin fazla ısınıp soğumasını önler.
Nemli toprağın yer sıcaklığı üzerindeki etkisi oldukça fazladır. Çünkü toprağı ıslatmış olan suyun özgül ısısı yüksektir ve çok enerji aldığı halde az ısınır. Yine aynı nedenle nemli toprak geç soğur. Bu özelliği ile nemli toprak kuru yerle su yüzeyleri arasında bir ortam oluşturmaktadır. Ayrıca toprağı ıslatan su ısındıkça buharlaşacağından tıpkı insan vücudundaki terleme gibi toprağın aşırı derecede ısınmasını da önler.
Bitki örtüsü de yüzeyin farklı ısınmasındaki en önemli faktörlerden biridir. Bitki örtüsü de topak nemi ya da su yüzeyleri gibi etki yapar. Yüzeyin aşırı ısınmasını ve hızla soğumasını önleyici bir etkiye sahiptir. Sıcak yaz günlerinde ormanlık bir alana gidildiğinde, bitki örtüsünün yüzey üzerindeki etkisi çok belirgin bir şekilde gözlenebilir. Ormanlık alanlar çevrelerinden daha serin olurlar. Bu nedenle de tıpkı Çukurova çevresinde olduğu gibi insanlar sıcak yaz günlerinin bunaltıcı etkisinden kaçmak için ormanlık alanlara gitmeyi tercih ederler.
Yüzey üzerindeki kar, buz örtüsü yüzeyin ısınmasını farklılaştıran bir faktördür. Kar ve buz örtüleri gelen güneş ışınlarının yansımasına yol açarlar. Bu nedenle gelen güneş ışınlarının önemli bir bölümü yansır. Bu nedenle karlı ya da buzlu yüzeyler, toprak yüzey gibi ısınmaz. Bu durum kar yağışı alan yerlerde karın uzun süre kalmasına yol açar. Yüzeydeki kar gelen ışınları yansıttığı için hızla eriyemez.
Kar yeryüzünde gevşek bir örtü oluşturur ve karın tanecikleri arasında hava bulunur. Bu hareketsiz hava adeta yalıtkan bir rol oynayarak, yerden ışımayı geniş ölçüde önler. Sonuç olarak kar az ısınan, fakat toprağın aşırı soğumasına da fırsat vermeyen bir örtü halinde belirir. Onun için kar örtüsü hava sıcaklığının çok düştüğü kış günleri ve gecelerinde toprak sıcaklığının fazla düşmesini önler ve örneğin memleketimizde kış buğdayını aşırı donlardan koruyan bir örtü görevini görür.
Atmosfer Dolaşımının Sıcaklığa Etkisi
Genel atmosfer dolaşımı yeryüzündeki büyük iklim bölgeleri ve bu iklim bölgelerinin özelliklerini belirlemek açısından önemlidir. Tüm bu iklim tipleri genel atmosfer dolaşımının kontrolünde oluşur ve karakteristik özellikleri bu dolaşıma bağlı olarak şekillenir. Genel dolaşım, yıl içinde güneşten alınan enerjinin kutup bölgeleri ve ekvatoral bölge arasında farklı olmasıyla oluşur. Ekvator ve çevresi yıl içinde kutup bölgelerinden fazla enerji alır ve genel dolaşım bu bölgeler arasındaki enerji bilançosu farkına dayanır. Kutup bölgelerindeki enerji açığını ortadan kaldırmak üzere ekvatordan her iki kutup bölgesine doğru hava hareketi meridyonel yönde ilerler. Bu hava koriyolis etkisiyle sapmalara uğrar. Hava, kuzey yarımkürede sağa, güney yarımkürede sola sapar.
Ekvatoral bölge devamlı bir alçak basınç alanıdır. Buradaki hava ısınarak (güneşten alınan enerji fazlalığı nedeniyle) konvektif olarak yükselir. Yükselen hava her iki yarımkürede de yaklaşık 30° enlemlerinde sübsidansa (alçalım) uğrar. Alçalan hava kütlesi adyabatik olarak ısındığı için doyma noktasından uzaklaşır ve bu enlemler genellikle yağış oluşturan hava özelliklerinin zayıf olduğu kurak alanları oluşturur.
Yerküreyi çevreleyecek biçimde bu enlemlere komşu alanların iklimleri sıcak ve kuraktır; hava açık ve yağmur seyrektir. Sübsidansa uğrayan hava yeryüzüne yakın alanlardan ekvatora ve kutuplara doğru harekete devam eder. Ekvatora doğru yönelen bu sürekli rüzgar kuşağına “alize rüzgarları” denir. Alize rüzgarları da koriyolis etkisiyle sapmaya uğrar ve kuzey yarımkürede kuzeydoğu, güney yarımkürede güneydoğu yönünden eserler. Kuzey ve güney yarımküreden ekvatora doğru esen alize rüzgarları birbirlerine bir konverjans hattı boyunca yaklaşırlar.
Bu hat, “intertropikal konverjans zonu” (ITCZ) olarak da bilinen tropikler arası yaklaşım kuşağıdır. Bu kuşak yıl içinde Dünya’nın Güneş etrafındaki hareketiyle yarımkürelerdeki enerji farklarıyla (kuzey yarımküre için) yazın kuzey yarımküreye, kışın güney yarım küreye doğru yer değiştir. Subtropikal basınç alanlarından kutuplara doğru yönelen rüzgarlar ise 30-60° enlemleri arasında (kuzey yarımkürede) “batı rüzgarları” kuşağı olarak eser (Holton, 2004; Barry ve Chorley, 2003; Ahrens, 2000; 2007).
Polar bölge göreli olarak ekvatora oranla aldığı daha az enerji aldığı ve havanın yoğunluğu nedeniyle (soğuk olan hava çökme eğilimindedir) termik yüksek basınç alanıdır. Burada, yağış oluşma olasılığı zayıftır. Bu akım da, sağa saparak “doğulu rüzgarlar” olarak ekvatora doğru güneybatı yönünde ilerler.
Batı rüzgarları, daha çok yüksek enlemlerde (40-60° enlemleri arasında) polar bölgeden ekvatora doğru gelen soğuk havayla karşılaşır. Yoğunlukları farklı olan batı rüzgarları ve doğu rüzgarlarının karşılaştığı “polar cephe” olarak bilinen gezegensel cephe boyunca batı rüzgarlarının bir bölümü yükselerek ekvatora doğru yönelir, doğu rüzgarlarının bir bölümü ise göreceli olarak ısınarak kutba doğru yönelir.
Alıntıdır.