31 Ocak 2025 Cuma

Amerika Söylenceleri - Bolivya-Peru

 


Güneşin Çocukları: Sunuş


Tarihsel Arkaplan


Bu bereket söylencesi de, Tiyahuanako/ Ay mara ve İnka yaratılış söylenceleriyle yakından ilişkili olduğu için, bu söylencelerin tarihsel arkaplanları buraya da uyarlanabilir.

İnkalar, İspanyollara, “vahşileri fethedip uygarlık yolunda eğittikleri" yolunda, tarihin revizyonist bir versiyonunu sunarak önceki kültürlerin bütün kazanımlarından yararlanmışlar; buna karşılık kendi davranışlarına, değerlerine ve kültürel geleneklerine uydurmak üzere yerli halkların sözlü geleneklerinin söylencelerini de alıp kabul etmişlerdir.

Francisco Pizarro komutasındaki ispanyollar, 1532'de İnka ülkesini fethedince, dillerini öğrenip onları Hıristiyanlığa döndürmeye başlarlar. Ispanya'ya, fethettikleri ülke insanlarının yapısını, pagan inançları dahil, geniş ayrıntılarla anlatan raporlar gönderirler. Bu raporlar İspanyolların kendi tavır, değer ve inançlarını da yansıtır. 


Aslen İnka olup Hıristiyanlığı kabul etmiş pek az insan vardır. Hıristiyan öğretisinin etkisi onların yazdıklarında da görülür; bir sözlü gelenekte yeni düşüncelerin eskileriyle kaynaşması kolay olmaktadır.

Güneşin Çocukları Efsanesi, Inca Garcilaso de la Vega'nın (1539-1616?) büyük eseri, İnka Krallığı Üzerine Yorumlarının birinci cildiyle kayda geçmiş, eser 1609'da Ispanya'da yayımlanmıştır.

Yazar, Peru'nun Cuzco kentinde bir Ispanyol komutanla bir İnka prensesinin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Gayrı meşru olduğu için babasının adı yerine kendisine Gomez Suarez de Figueroa adı verilir. Garcilaso Katolik olur ve 1558'de, babasının ölümünden sonra eğitimini tamamlamak için Ispanya'ya gider, babasının mülklerini elde edebilmek için başarısız girişimlerde bulunur. İnkalarla ilgili ciltler dolusu notlarını da yanında götürmüştür.

1590'da Garcilaso, Cordoba'da, annesinin halkının onuruna, başına "Inca" eklediği babasının adıyla yaşamaktaydı. İlk kitabı o yıl yayımlanır. Üçüncü ve son kitabı ise, ölümüne yakın bir tarihte, 1617'de, şaheserinin ikinci cildi olarak yayımlanmıştır.

Garcilaso, uzun süre, Ispanya'nın Altın Çağı'nda yazmış en büyük düzyazı ustası kabul edilmiştir. Bugünse, Güney Amerikalı ilk büyük yazar ve Espano-Amerikan edebiyatının babası olarak değerlendirilmektedir.


Çekiciliği ve Değeri


Trio bereket söylencesi gibi "Güneşin Çocukları" da, insanları daha uygar bir yaşama yönelten doğaüstü bir varlık çevresinde gelişir. İnkaların bu yaygın söylence temasını alıp nasıl kendi amaçlarına uyarladıklarını göstermektedir.

İnkaların amacı, miraslarını ve halklarını yüceltmektir. Kendilerinden önceki insanların vahşi hayvanlar gibi yaşamış olduklarını anlatarak onları aşağılamaktadırlar. Öykü, İnkaları, yerli halkı, fazladan yiyeceği ve boş vakti olmayan göçebe-avcı, yiyecek toplayıcı bir grup insanken yerleşik, çiftçilik yapan ve iş bölümünün nimetlerini toplayan insanlar durumuna getirerek hayatlarını iyileştiren kişiler olarak gösterir (oysa gerçekte, yerli kabileler de en az İnkalar kadar uygardır.) Bu uygarlaşmamış insanları kurtaran ve eğiten İnkalar, güneşin çocuklarıdırlar ve güneş tüm canlıların koruyucusudur. Öyküde, tanrısal yaratıcı Virakoça'dan söz edilmez.

Öyküdeki altın çubuk, Andların dağlık arazisinde iyi tarım alanlarının az olduğunu vurgular ve İnkaların başkenti Cuzco'nun nasıl kurulduğunu açıklar. Söylencenin sonu, İnka İmparatorluğu'nun yaratılışına giden yolu hazırlar.


Güneşin Çocukları


Eski zamanlarda ülkemiz çalılıklar, küçük ağaçlar ve yüksek dağlarla kaplıydı. İnsanlar görgüsüz ve eğitimsizdiler. Vahşi hayvanlar gibi yaşıyorlardı. Ne dokunmuş kumaştan giysileri ne evleri ne de kendi yetiştirdikleri yiyecekleri vardı. Diğer insanlardan ayrı küçük aile toplulukları olarak doğanın sağladığı barınaklarda, dağlardaki mağaralarda ve büyük kayaların altlarındaki boşluklarda yaşıyorlardı. Bedenlerini hayvan derileri, yapraklar ve ağaç kabuklarıyla örtüyorlardı ya da tamamen çıplak dolaşıyorlardı. Ot, yabani yemişler ve bitkilerin kökleri gibi, yiyebilecekleri ne bulurlarsa onları topluyorlar ve zaman zaman İnsan eti yiyorlardı.

Babamız Güneş, göklerden aşağı baktı ve vahşi yaratıklar gibi yaşayan bu insanlara acıdı. Onlara yaşamlarını nasıl iyileştirebileceklerini öğretmeleri için oğullarından Manko Kapak ve kızlarından Mama Oklo Huako'yu Titikaka Gölü'nde yeryüzüne göndermeye karar verdi.

Güneş, çocukları gitmek için hazır olduklarında onlara "Ben kendimi evrenin iyiliğine adıyorum. Her gün gökyüzünde seyahat ediyorum ki, yeryüzüne bakabileyim ve orada yaşayan insanlar için neler yapabileceğimi görebileyim. Isım onlara rahatlık sağlıyor. Işığım onlara görmekle gelen bilgiyi sağlıyor. Çayırlar ve ormanlar onlara benim çabalarımla yiyecek sağlıyor, çünkü günışığı ve yağmuru uygun mevsimde ben getiriyorum."

"Yine de bütün bunlar, ne kadar iyi olursa olsun yeterli değil. İnsanlar vahşi hayvanlar gibi yaşıyorlar. Evlerde yaşamayı, giysi giymeyi ya da yiyecek üretmeyi bilmiyorlar. Köyleri yok, hiçbir kap kacak kullanmıyorlar ve hiç yasaları yok."

"Bu nedenle" diye Güneş Babamız devam etti, "sizleri Titikaka Gölü çevresindeki tüm ırkların yöneticileri yapıyorum. Bu insanları bir babanın çocuklarını yönettiği gibi yönetmenizi istiyorum. Onlara benim size davrandığım gibi yumuşaklık ve sevgiyle, bağlılık ve adaletle davranın. Onlara benim size öğrettiğim gibi öğretin, çünkü insan ırkları da benim çocuklarımdır. Ben onlara ekmek sağlayan ve onları koruyanım. Artık hayvan gibi yaşamayı sona erdirmelerinin zamanı geldi."

"Bu altın çubuğu yanınıza alın" diye sözlerini tamamladı Güneş. "Yalnızca iki parmak kalınlığında ve bir insan kolundan kısa; fakat size toprağın ekin yetiştirmek için uygun olup olmadığını söyleyecek. Yolculuğunuz sırasında yemek ya da uyumak için her duruşunuzda çubuğu toprağa gömüp günlemeyeceğinize bakın. Tek bir hamleyle toprağa saplandığı yere geldiğinizde benim kutsal kentim, güneşin kenti Cuzco'yu kurun. Bu altın çubuğun girebildiği kadar derinlikte yumuşak toprağı olan yer mutlaka verimlidir”

Böylece Manko Kapak ve Mama Oklo, Huako, Titikaka Gölü'ne indiler ve toprağı incelemek için yola koyuldular. Her durdukları yerde altın çubuğu gömmeye çalıştılar, fakat yapamadılar. Toprak çok taşlıydı.

Sonunda bir vadiye indiler. Toprak işlenmemişti ve insanlardan yoksundu, ancak yoğun ve yeşil bir bitki örtüsü vardı. Bir tepenin (Ayar Kaçi ve Ayar Uço'nun taşa dönüştükleri tepe) üstüne çıktılar ve altın çubuğu toprağa bastırdılar. Büyük bir mutlulukla gördüler ki, çubuk toprağa gömüldü ve kayboldu.

Manko Kapak, Mama Oklo Huako'ya gülümsedi ve dedi ki: "Babamız Güneş bizim bu vadiyi yönetmemizi istiyor. Onun kutsal kenti Cuzco'yu burada kuracağız. Şimdi seninle ayrılalım. Sen güneye git, ben de kuzeye gideyim. Bulduğumuz insanları bir araya getirelim ve onları bu verimli vadiye getirelim. Burada onlara insanca yaşamayı öğretelim ve babamızın bize emrettiği gibi onlarla ilgilenelim."

Manko Kapak ve Mama Oklo Huako, ülkenin insanlarını toplamak için yüksek yaylalara yöneldiler. Verimsiz bölgelerde buldukları erkek ve kadınlar, onların giysilerinden ve delinmiş kulaklarından, soylu duruşlarından ve getirdikleri mesajdan çok etkilendiler. "Sizlere nasıl daha iyi bir yaşam sürdüreceğinizi öğretelim" dediler Güneş'in çocukları. "Sizlere evler kurmayı, giysiler yapmayı, hayvan ve ekin yetiştirmeyi öğretelim. Şimdi vahşi hayvanlar gibi yaşıyorsunuz. Sizlere insan gibi yaşamayı öğretelim. Babamız Güneş, bunları bize öğretip size öğretmeye gönderdi."

Ülkenin insanları, Güneş'in çocuklarına güvendiler; yeni ve daha iyi bir yaşama giden yolda onları izlediler. Pek çok insan bir araya geldiğinde, Manco Kapak ve Mama Oklo Huako onları yiyecek toplamaktan sorumlu olanlar ve ev yapmayı öğrenecekler olarak ayırdı. Yeni yaşamları artık başlamıştı.

Manko Kapak, erkeklere besinleri arasında, hem tahıllar hem de sebzeler bulunması için hangi yiyeceklerin besleyici olduğunu, en iyi tohumları nasıl seçeceklerini ve her bir bitkiyi nasıl ekip yetiştireceklerini öğretti. Bu süreç içinde, onlara çiftçilik için gerekli alet ve araç gereçleri yapmayı ve sulama yapmak için vadideki akarsulardan suyu tarlalara yönlendirmeyi de öğretti. Hatta onlara ayakkabı yapmayı bile öğretti. Bu arada, Mama Oklo Huako da kadınlara yün ve pamuklu kumaş dokumayı ve bu kumaşlardan giysiler dikmeyi öğretti.

Böylece, İnkalar eğitimli insanlar durumuna geldiler. Onlara pek çok şey veren ve koruyan Güneş'in onuruna Manko Kapak ve Mama Oklo Huako'nun altın çubuğu toprağa gömdüğü ve İnka halkını bir araya getirip eğitmek için yola çıktıkları tepenin zirvesinde bir tapınak yaptılar. Zenginlikleri, diğer halkları onlara katılmaya ve onlardan öğrenmeye yönlendirdi. Manko Kapak, son olarak erkeklere kendilerini savunabilmeleri ve krallıklarını genişletebilmeleri için ok ve yay, sopa ve mızrak gibi silahlar yapmayı öğretti. İnkalar artık büyük bir ulus olma yolundaydılar. 





Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak