9 Eylül 2023 Cumartesi

Peri Bacaları / Ürgüp

 


AKDENİZ MİTOLOJİSİNDE AŞK KAHRAMANLARI ve MÜZİSYENLER-17

 HERMAFRODİT


Bodrum yakınlarında, bugün Bardakçı denen yerde bir su kaynağı vardı. Bazı Bodrumlular içecek sularını bile bu kaynaktan getirirlerdi. Gene aynı yerde, kıyıları yeşil defne ağaçlarıyla, kokulu çiçeklerle dolup taşan bir göl vardı...


Antikçağın insanları, Salmakis Gölü derlerdi ona. Çünkü Salmakis adlı güzeller güzeli bir perikızı, suları duru mu duru bu küçücük gölde yıkanıp serinlerdi sık sık. Doğayı bir bütün olarak sevdiği ve hele hele o güzelim hayvanları avlayıp öldürmek gibi ilkel duygulardan da uzak olduğu için, ne tanrıça Artemis, ne de Atena gibi av silahları vardı onun... Doğanın bağrında, kendi halinde yaşayıp gitmekti onun tek tutkusu... Gölde yıkanıp çıktığında, o pırıl pırıl sulara bakaraktan saçlarını tarar, sonra da kendini yöredeki çiçeklerin, ağaçların arasına atardı. Kayaların yarıklarından fışkırıp çıkmış rengârenk kokulu çiçekleri sever okşar, onların dilleriyle konuşurdu. Baharda açan kimi mavi, kimi beyaz menekşelerden bir-ikisini koparıp saçlarına takmaktan da çok hoşlanırdı...



Böyle böyle Salmakis, güneşin atları yorulup gökyüzünden çekip gidene dek bütün gün gönlünce gezer tozardı... Yaz gecelerinde de sırtüstü uzanıp o derin gökyüzünde uçuşan yıldızlarla konuşurdu; sonra da o ince ve dokunaklı sesiyle, gecenin ta ötelerine doğru süzülüp giden yanık yanık ezgiler döktürürdü... Bu ezgiler Bodrum'un çevresindeki koca koca kayaların birinden ötekine zıplar, yöredeki uykusuz çobanların ve de âşıkların kulaklarında uzun uzun yankılanırdı. Sonra da güzel Salmakis, günlük uykusuna dalar giderdi... Akdeniz göklerindeki bazı yıldızlar ona tutkun olduklarından, o böyle uyurken onun çevresinde oynaşırlardı sabahlara dek... Güneş tanrısı Helyos'un atları da, o yöredeki tepelerin üstünden dörtnala geçerek günü başlatırken, mutlaka güzel Salmakis'i yavaşça uyandırırlardı. 


Kısacası Salmakis; o yörede ne varsa güzel olan, hep onlarla içli dışlıydı. Üstelik canı isterse, hemen o güzel şeylerden birine de dönüşüverirdi! Bazen gölün sularında yıkanırken su olur, balık olurdu. Yüreği aşkla tutuştuğu gecelerde de ay olur, yıldız olur, sonra da yıkanıp serinlediği göle ışık ışık yağardı...


Bu gölün yakınlarındaki karşılıklı iki tepede, tanrı Hermes'le tanrıça Afrodit'in birbirlerine bakan tapınakları vardı. Bir gün Olimpos'taki saraylarında bunalan tanrı Hermes'le evren güzeli tanrıça Afrodit, birbirlerinden habersiz buradaki tapınaklarına geldiler. Bir süre sonra tapınaklarına yakın bayırda gezinirlerken birbirleriyle karşılaşan iki tanrı, biraz yarenlik ettiler; gezip tozdular... Baştanrı kıskanç Zeus'un Olimpos'taki sarayında uyuduğu saatlerde de, sessizce seviştiler... Tanrıların bu kaçamak aşkından dünyalar güzeli bir erkek çocuk dünyaya geldi. Ve kendi adları olan Hermes-Afrodit sözcüklerinden oluşan Hermafrodit adını verdiler bu güzel bebeklerine... Ve geçen zaman içinde de Hermafrodit, tez serpilip büyüdü...


Her zamanki gibi gene çiçekler arasında gezip tozduğu bir gün güzel perikızı Salmakis, yakışıklı delikanlı Hermafrodit'le karşılaştı. Ve ona aniden vuruldu. Çünkü kendini bildi bileli; uykusuz gecelerinde mırıldandığı yanık ezgilerde, sevdiği ve şekillerine büründüğü çiçeklerde, ağaçlarda, yerde gökte aslında hep bu delikanlıyı duyumsamış, onu aramıştı gizliden gizliye...


Ne var ki onunla tanışıp konuşmak istediğinde delikanlı hiç yüz gönül vermedi ona... Bu yüzden de artık uyku durak denen şeyleri unutan güzel Salmakis, onunla konuşabilme ve onu yakından tanıyabilme isteğiyle yanıp tutuşmaya başladı. Bu delikanlının kendisiyle ilgilenmesi ve ona aşk okları göndermesi için anası tanrıça Afrodit'e yalvar yakar oldu. Dileğini yerine getirirse, göl yakınlarındaki tapınağını her gün silip süpüreceği konusunda söz bile verdi. Sonra da en sevdiği rengârenk çiçeklerden bir demet yaptı ve o yöredeki dağlarda kırlarda uzun uzun o delikanlıyı aramaya başladı... Günlerce gezip tozdu, ama izine bile rastlayamadı Hermafrodit'in! Ertesi gün de uzun bir yürüyüşten sonra gene yorgun argın gölüne döndü. Ama orada Hermafrodit'le yüz yüze geliverdi!.. Çok sevinen perikızı, açık açık kim olduğunu sordu ona. Bunca yakışıklı olduğuna göre anne-babasının tanrı olması gerektiğini söyledi gülümseyerek. Sonra da; "Bak güzel delikanlı," diye başladı sözlerine. "Ben ne zamandır seni arıyorum. Gece gündüz gönlüm hep sende!" Bu yeni yetme toy delikanlı, güzel Salmakis'in buncasına doğrudan sözleri karşısında utanıp renkten renge girmeye başladı. Çünkü o bu tür duyguların ve sözlerin yabancısıydı. Bu yüzden kendini rahat bırakmasını istedi güzel perikızından... Salmakis de boynunu büküp oradan uzaklaşmak zorunda kaldı. Ne var ki uzaktan da olsa onu izleyebilmek için az ötedeki çalıların arasına sindi. Bir süre sonra Hermafrodit, karşısındaki dupduru suların çekiciliğine dayanamayıp soyundu ve göle daldı... Salmakis de saklandığı yerden çıktı. Yanıp tutuştuğu delikanlı, bembeyaz mermerden yapılmış bir heykel gibi yüzüyordu gölde. Salmakis kendini tutamayıp göle daldı ve Hermafrodit'i kolları arasına aldı. Delikanlının kendisini itmesine ve bütün gücüyle kaçma isteğine karşın Salmakis daha da sıkı sarıldı ona! Ve bir yandan da âşık olduğu bu delikanlıdan ayrılmaması ve onunla tek beden haline dönüşmesi için yalvarıp yakardı tanrılara... Ve tanrıça Afrodit; bu içi dışı bir, güzeller güzeli perikızının dileğini hemen yerine getirdi.


Böylece Salmakis, çok sevdiği Hermafrodit'le tek beden, tek gönül olarak yaşamaya başladı artık gölde ve çevresindeki kırlarda...


Batı dillerinde hem erkek, hem kadın yaradılışlı kişileri anlatmak için kullanılan "hermafrodit" sözcüğü, işte bu iki mutsuz sevgilinin serüveninden kaynaklanıyordu... 



Akdeniz Mitologyasından Efsaneler Yaşar Atan


Tuz Gölü / Şereflikoçhisar / Ankara

 


RUSYA TARİHİ -11

 ALTIN ORDA'DA BÜYÜK KARIŞIKLIKLAR ZAMANINDA RUS KNEZLİKLERİ


Moskova knezi I. Vasili(Dimitriyeviç) (1389-1425)


Dimitri Donskoy, 1389 yılında,  henüz 39 yaşındayken  öldü. Kendisinden sonra birkaç oğlu kaldı. Büyük oğlu Vasili'ye Vladimir Knezliğini ve Moskova mıntakasından arazi verdi; knezliğin kalan sahası diğer oğulları arasında bölündü. Dimitri Donskoy'un bıraktığı vasiyetnameye göre, ikinci oğlu Yuri, biraderi Vasili'den sonra "Büyük Knezliğin,,  kendisine düşeceğini sanmıştı. Halbuki Vasili Dimitriyeviç,  tahtı oğluna bırakmayı ve Moskova Büyük Knezliğinin " senyorat „ prensibine (aynı sülâlenin en büyük âzasına) göre değil, babadan oğula geçmesi prensibini koymak niyetinde idi. Bu yüzden, Dimitri Donskoy'un evlâtları (ve torunları)  arasında  mücadelenin patlak vereceğini ilerde göreceğiz. Moskova knezi  Vasili, hanın itimadını kazanmak yolunda hiçbir hareketten çekinmedi; 1392 de Tuktamış hanı ziyarete  gitti ve hanın gönlünü yapmağa muvaffak oldu; öyle, ki Moğolların muvafakati ve yardımiyle Nijni-Novgorod şehri tamamiyle Moskova Knezliğine bırakıldı. Bununla Orta İdil ve Aşağı Oka boyunda Moskova hâkimiyeti  kurulmuş ve Rusların İdil boyunca aşağı inmeleri için bir dayanak noktası elde  edilmiş oldu. Moskova Knezliği, bu meşhur  hanın müzahereti sayesinde, yeniden kuvvetlendi ve bütün rus knezliklerini tekrar gölgede bıraktı.


Tağun hastalığı, ve büyük kıtlığı 


1347 "1349 yıllarında Batı ve Orta Avrupa'yı kasıp kavuran "tağun,, (kara ölüm) hastalığı Rusya'ya kadar geldi ve ahali arasında çokça ölüme sebebiyet verdi. Moskova knezi Semeon Gordıy da bundan öldü. 1352 ile 1427 yılları arasında Rusya'nın muhtelif mıntakalannda tağundan yüz binlerce  kişi öldüğü biliniyor. Yalnız Novgorod'da, altı ay içinde 80.000 kişi ölmüştür. Bu müthiş hastalık  yetişmiyormuş gibi, 1419 yılında misli görülmemiş bir kıtlık başgösterdi; o senenin eylül ortalarında, mutadın hilâfına olarak, çok miktarda kar yağması, ekinin, kaldırılmasına engel olmuştu; neticede bütün rus knezliklerinde müthiş bir açlık başladı. Ahali, at eti, köpek ve kediden başka, ölen insanların cesedlerini de yerdi; açlıktan binlerce kişi öldü. Bu durum birkaç yıl sürdü ve 1422 de hiç görülmemiş soğukların âni olarak bastırması yüzünden binlerce kimse yollarda dondu. 1420 de büyük bir kuyruklu yıldız gözükmesi, 1419 da kıtlık, 1421 de karsız ve soğuk bir kış, Novgorod şehrini sel basması ve müthiş fırtınalar olması, rus halkı üzerine büyük bir korku aşıladı; "dünyanın sonu yaklaştığına,, hükmediliyordu. Vasili Dimitriyeviç'in pek parlak olmayan knezliği bu suretle felâketlerle dolu yıllara rastlamıştı; knez, 1425 yılının sonunda öldü ve yerine oğlu Vasili Vasilyeviç geçti.


Vasili Vasilyeviç  Temnıy (kör) (1425-1462)     




Vasili Temnıy zamanında Moskova Knezliğinde mücadele patlak verdi. Genç knezin  amcası Yuri  Dimitriyeviç, "Büyük Knezlik,, sevdasına düştü. Onun  iki oğlu  vardı. Vasili  Kosoy ve Dimitri Şemyaka. Bunlar, Vasili Vasilyeviç'e karşı silâha  sarıldılar; mücadele yıllarında Moskova şehri birkaç defa sahibini değiştirdi. Vasili Kosoy, Moskova knezinin eline esir düşünce gözlerine mil çekildi. Dimitri Şemyaka ise Vasili Vasilyeviç'e karşı şiddetle savaşmağa devam etti. Vasili Vasilyeviç, 1419 yılındanberi muhtelif mıntakalarda fasılalarla hâkimiyet süren, Altın Orda hanı Uluğ Muhammed'den müzaharet görünce galip geldi ve Moskova "Büyük Knezi,, makamını ele geçirebildi.


Vasili Vasil'yeviç'in Kazanlıların eline esir düşmesi (7 temmuz 1445) ve Kazan'ın hâkimiyeti


Muhammed han, 1437 (veya 1438) de Kazan Hanlığını kurduktan sonra hemen Moskova knezine karşı harekete geçti ve kısa bir zaman içinde Volga'nın sağ tarafını, Oka nehrine varıncaya kadar, rus nüfuzundan kurtarmak üzerinde durdu. 1439 yazında, Kazan kuvvetlerinin Moskova şehrine yürüdüklerini görüyoruz; Moskova her taraftan  sarıldı.  Knez  Vasili  Vasil'yeviç karşı çıkmağa cesaret  edemedi  ve Volga'nın kuzeyine kaçtı. Kazanlılar Tver mıntakasına kadar giderek, şehirleri ve köyleri yağma ettikten sonra, döndüler. Moskova şehri, kalın surları sayesinde, tahrib olmaktan kurtuldu. Aynı yılda, Oka nehrinin mansabındaki Nijni-Novgorod şehrinin Uluğ Muhammed han tarafından alındığını öğreniyoruz; burası bir müddet Kazanlıların elinde kaldı ve Ruslara karşı yapılan seferlerin çıkış noktası oldu.


Uluğ Muhammed hanın Moskova knezine karşı büyük bir zaferi, 7 temmuz 1445 tarihinde vukubulmuştur. Kazan ordusu Moskova Knezliği sahasında ilerliyerek, Murom şehrine kadar gelmişti. Vasili Vasil'yeviç'in büyük bir ordu ile harekete geçtiği haberi alınınca, Uluğ Muhammed han askerlerini çekti ve Suzdal şehri yanında Rusları karşıladı. 7 temmuz 1445 te vukubulan meydan savaşında, Ruslar müthiş bir yenilgiye uğradılar. Büyük knez Vasili Vasil'yeviç esir düştü. Moskova knezi ile Uluğ Muhammed han arasında yapılan uzlaşmaya göre, knez mühim bir yekûn tutan kurtuluş parası ödeyecek ve sonra serbest bırakılacaktı. Bunun dışında da bazı maddeler konduğu biliniyor.


Moskova knezi bundan böyle Kazan hanının istediği gibi hareket edecek, Altın Orda yerine, Kazan'a vergi gönderecek, hanın oğullarına Moskova arazisinde "yurt,, verecekti; bu maddeler gereğince, Moskova Knezliği, Kazan'a tâbi bir duruma düştü. Hanzadelere verilecek saha, Vasili'yi hem taahhüd ettiği şartlarını yerine getirmesi için bir garanti idi, hem de buradan Moskova üzerine daima tazyik yapmak mümkün olacaktı. Uluğ Muhammed'in, kendi tarafından, Vasili Vasil'yeviç'e, düşmanlarına karşı yardım vâdinde bulunduğu anlaşılıyor. Moskova knezi bu şartları kabul etti. ödenecek olan kurtuluş parası Stroganov adlı zengin bir zat tarafından temin edildi. Stroganov'lar, aslen Altın Orda'dan Rusya'ya gelip yerleşen ve hıristiyanlaşan bir moğol mirzası soyundan olup, Perm ve Ural sahasında adeta bir prenslik kurmuşlardı. Vasili Vasil'yeviç, Uluğ Muhammed han yanında oğlu İvan'ı rehine olarak bıraktıktan sonra ancak Moskova'ya dönebildi. Bu vak'adan az sonra Uluğ Muhammed hanın hayatı sona erdi. Moskova knezi de, tehlikeli bir komşu olan bu enerjik handan kurtulmuş oldu.



Kasım Hanlığının kuruluşu (1452) 

    

 Vasili Vasil'yeviç'in Kazan hanı ile yaptığı uzlaşma mucibince, hanın oğulları Yakup ve Kasım'a, Moskova arazisinde bir "yurt,, vermeği kabul  etmişti.  Buna  binaen her  iki  hanzade, kendi "il„(asker ve adamları) lerini alarak Rusya'ya gittiler. Dimitri Şemyaka'ya karşı Moskova knezinin kazandığı zaferde Kazanlı kuvvetlerin büyük rolleri oldu.Vasili Vasi'yeviç ancak Kazan hanının askerî yardımı sayesinde yeniden Moskova "Büyük knezi,, olabildi. Büyük knez Vasili, 1450 yılında vaziyete tamamiyle hâkim olunca, Oka nehri boyundaki Gorodets şehrini ve çevresini Yakub'a ve Kasım'a verdi.Yakub'un az sonra sahneden çekildiği anlaşılıyor. Gorodets şehri, de çok geçmeden, "Kasım şehri,, (Kasimov) adını aldı ve burada yeni bir Hanlık kurulmuş oldu. Kasım hanları ve mirzaları çok geçmeden Moskova Knezliğinin tesiri ve nüfuzu altına girdiler; Kasım Hanlığı, 200 yıl süren hayatı boyunca, Moskova Rusyası'nın büyümesinde ve genişlemesinde ehemmiyetli bir rol oynadığı gibi, Ruslar arasında moğol-Türk unsurunun ve Türk tesirinin çoğalmasında da büyük bir âmil oldu.



Floransa ünyonu  ve bunun rus kilisesindeki yankıları (1439)


Bizans İmparatorluğu,  gittikçe  büyüyen  Osmanlı-Türk  tehlikesine  karşı  varlığını  koruyabilmek ümidiyle, Roma Papalığı ile, 1439 da  Floransa'da bir uzlaşma yapmak  zorunda kalmıştı. Buna göre, Bizans imparatoru, ortodoks kilisesi ile Katolikliğin birleşmesine muvafakat etmiş, ortodoks kilisesi üzerinde Papa'nın yüksek reisliği tanınmıştı. Floransa Konsilinde rus kilisesini, bir müddet önce İstanbul patriği tarafından Rusya'ya metropolit olarak gönderilen ve rum olan İsidor temsil etmişti. İsidor, ünyon taraftarı idi. Fakat Moskova knezi ve ruhanileri Floransa Konsilinin kararını tanımadılar, isidor Moskova'ya dönünce tevkif edildi ve yerine Moskovalı bir rus olan Ion getirildi. Rus kilisesi, Papayı baş olarak tanımak isteyen istanbul Patriğinden ayrıldığını ilân etti. İstanbul Patrikhanesi de buna karşılık olmak üzere, Kiyef Metropolitliğinin devamı şeklinde Güney-Batı Rusyası'nda (Galiç'te) yeni bir metropolitlik ihdas etti. Floransa ünyonunu kabul etmeyen Moskova Rusyası ve rus kilisesi, ortodoksluğa sadık kaldığını ve İstanbul Patriğine boyun eğmediğini açıkça ilân etmekle, rus kilisesinin artık kendini tamamiyle olgun sandığını ve Moskova, nın, ortodoksluğun en emin ve sağlam bir diyarı telâkki ettiği açıkça ilân edilmiş oldu.



RUSYA TARİHİ BAŞLANGIÇTAN 1917'YE KADAR

Prof. Dr. AKDES NİMET KURAT


Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak