6 Haziran 2022 Pazartesi

İspanyol İstilacılar

 1519 Kasım ayında, resmi adı Hernan Cortes (1485-1547) olan bir İspanyol  400 kişiden oluşan keşif gücü ile Meksika'ya geldi. Yaklaşık 25 yıl önce 1492 yılında Cenevizli denizci Kristof Kolomb ispanya tahtının desteğiyle Orta ve Güney Amerika'ya yaptığı bir deniz yolculuğunun ardından Küba üzerinden karaya çıkmıştı. Cortes de aynı yolu izleyerek Küba üzerinden seyretti .

Cortes'in ordusu Tenochtitlan'a doğru ilerlerken Aztek yönetimindeki yerli halk İspanyollarla alay etmişlerdi. Aztek lideri Montezuma esir alınınca büyük bir savaş başladı.  İspanyollar yüzlerce Aztek asilini katlettiler. Montezuma da bu sırada öldürüldü. Cortes "Yeni İspanya'nın valisi oldu.

Büyük zenginlik vaadiyle cezbedilmiş İspanyollar, efsanevi "Altın Şehir El   Dorado"nun  peşinde  "Yeni  ispanya "da   keşifler   yapmaya başladı. Altın Şehir asla bulunamadı. Buna karşılık Peru ve Meksika'da gümüş buldular. Bunlar gemilerle İspanya'ya taşındı (Bu gelişme İspanya'yı Avrupa'nın en zengin ve en güçlü ülkesi yapacaktı).

İspanyol yerleşimciler yanlarında Avrupalılara özgü hastalıkları getirmişlerdi, çiçek ve grip gibi. Bu hastalıklar Amerika'daki yerli nüfusun önemli bir bölümünü yok etti. Milyonlarca insan gümüş madenlerinde  ve tarım alanlarında ölene dek çalıştırıldılar. Yaşanan can kayıpları Kara ölümle karşılaştırılabilir düzeydeydi: 1492-1650 yılları arasında yerli nüfusun %80-%90 oranında azaldığı tahmin edilmektedir. Çalışanlar öldükçe onların yerine Afrikalı köleler getirilmeye başlandı. Köle ticaretini büyük ölçüde   1500'lerde Brezilya ' yı işgal eden Portekizliler yapıyordu.


Alıntıdır.


Balıklı Göl / Şanlı Urfa

 


5 Haziran 2022 Pazar

Bitkilerde akılcı Savunma Sistemi

 Bitkiler kendilerini savunmak için çok çeşitli yollara başvururlar. Mekanik savunmada diken, kabuk gibi unsurlar kullanmalarına rağmen, bu silahların etkili olmadığı düşmanlar için özel yöntemler kullanırlar. Bitkilerin böyle durumlarda kullanmak üzere ürettikleri zehirli veya kötü tadı olan kimyasal silahları vardır. Buna verilecek en iyi örnek ısırganlardaki üstün savunma sistemidir. Asetilkolin ve histamin adlı kimyasallar harika bir mekanizmayla "enjeksiyon tüylerinde" biraraya getirilerek, bitkinin içinde stratejik noktalara yerleştirilmiştir. Bu bitkilere dokunulduğunda kimyasallar devreye girerek can yakıcı sıvıyı enjekte ederler.

3000 farklı bitki ailesinde 10.000'den fazla  alkaloid adı verilen zehir çeşidi tespit edilmiştir. Zaten küçük olan hacimlerinde bu kimyasalları depolamak kullanışlı olmadığı için birçok bitki alkaloid, fenol ve terpen gibi kimyasalları sadece ihtiyaçları olduğu zaman üretirler. Çok güçlü etkilere sahip olan bu kimyasallardan dopamin, serotonin ve asetilkolin, insanın merkezi sinir sistemindeki sinirsel taşıyıcılarıyla çok yakın yapısal benzerliklere sahiptirler. Hastalıklarda, ameliyatlarda acıları ve ağrıları dindiren ilaçların büyük bir kısmı bu maddelerden üretilmektedir.

Son zamanlarda araştırmacılar, bitkinin diğer bölümlerine yardım sinyali ulaştırmakla görevli, "jasmonatlar" adı verilen yeni bir kimyasal grubu keşfettiler. Bu sinyal iletim sistemi, memelilerdekine benzer bir şekilde çalışmaktadır: Bir bölgede hasar meydana geldiğinde, vücudun diğer bölümlerinde farklı tepkileri harekete geçiren kimyasalların üretimi başlar. Örneğin, kendisini oldukça zehirli nikotinle savunan tütün bitkisinde, saldırı jasmonik asit adı verilen mesajcı maddenin üretimini başlatır. Ya da bir tırtıl bir yaprağı çiğnemeye başladığında yaprak, köke doğru yol alan ve nikotin üretimini başlatan jasmonik asiti daha fazla üretir. Üretilen nikotin, yaprağın ön tarafına geri gönderilir ve bu kimyasalın yoğunluğu arttığı için en inatçı saldırganlar bile vazgeçmek zorunda kalırlar. Bazı yapraklar her 1 gram yaprak dokusunda 120 miligram nikotin taşıyacak kadar üretim yapabilir. Bu miktar 100 adet filtresiz sigaranın içerdiği nikotinden fazladır.

Bazı bitkiler böceğin salgılarını tadarak kendilerini hangi tırtılın yediğini anlar ve tırtılın türüne uygun karşılığı verirler. Mısır, pamuk ve pancar yaprakları, güve tırtılı (Spodoptera exigua) ordusuna karşı dışarıdan yardım çağırırlar. Yapraklar böcek salgısındaki volisitin adlı maddeyi hissettiklerinde, indol ve terpen adı verilen uçucu karışımları salgılarlar; havaya karışan bu kokular parazit avcısı yaban arılarını (Cotesia marginiventris) yaprağa çeker. Veya bir yaprak yaralandığında savunma genlerinin ürettiği "metil jasmonate" adlı maddeyi salgılar, komşu yapraklar da bu maddeyi koklayarak böceklerin saldırısını durduracak veya avcıları çağıracak diğer kimyasalları üretmeye başlarlar. Örneğin bakla bitkisinin herhangi bir yaprağı yara aldığında, (Vicia faba) komşu yapraklar, yaprak bitleriyle beslenen avcı böcekleri çeken bileşikler salgılamaya başlarlar. Böylece, dışarıdan yardım çağırarak düşmanlarından kurtulurlar.

 

Alıntıdır.

Girlevik Şelalesi / Erzincan

 


Tırnaklarımız nasıl uzuyor?

 Genel anlamda tırnaklarımız saçlarımızla ortak bir özellik gösterir. İkisinin de görülen kısımları ölü hücrelerden oluşmuştur ve komposizyonlardaki ana madde keratindir. Tırnaklarımız parmaklarımızı mekanik dış tehlikelere karşı korurlar. Özellikle el tırnaklarımız parmaklarımız için çok önemlidir. Onlar olmasaydı derimizin yumuşak tabakası ile eşyaları tutup kaldıramazdık.

El ve ayak tırnaklarımız, derimizin altındaki, tırnak diplerine çok yakın köklerinden çıkarlar. Burada tırnak çok inceleşir ve yarım ay şeklinde beyaz bir renk alır. Bu bölüm baş parmaklarda çok belirgindir, diğer parmaklarda çok olabilir de, olmayabilir de ama serçe parmağımızda pek görülmez. Kökteki hücreler ölü bir hücre olan keratin üretirler ve yeni hücreler üredikçe ölü tırnağı dışarı doğru iterler. Bu nedenle de aynen saçlarımız gibi tırnaklarımızı keserken de acı duymayız.

Tırnaklarımız deriye her iki yandan elastik fiberlerle bağlıdırlar. Bu sayede yanlardan bağlı oldukları halde uzadıkça rahatlıkla ilerler. Derideki yatakları ile irtibatı biten tırnaklar beyazlaşır ve kesilmeyi beklerler. Halbuki bu kısmın da küçük objeleri tutmak, bir tarafımızı karıştırmak, sivilce sıkmak gibi çok ciddi fonksiyonları vardır.

Elimizdeki tırnakların ayaktakilerle tek farkı, daha hızlı, yani haftada ortalama 0.5-0.6 milimetre hızla uzamalarıdır. Yani kesilmezlerse yılda 2.5-3.0 santimetre uzunluğa ulaşabilirler. Ayak tırnaklarının uzama hızı bunun dörtte biri kadardır.

En hızlı uzayan tırnak orta parmaktakidir. Buradan parmak ne kadar uzunsa, oradaki tırnak da o kadar hızlı uzar sonucunu çıkartabiliriz. Bütün tırnaklar sıcak havada soğuğa nazaran daha hızlı uzarlar. Tırnaklardaki uzama hızı yaş ilerledikçe yavaşlar. Çok ileri yaşlarda neredeyse yarı yarıya düşer. Bebeklerde de tırnak uzama hızı yetişkinlere göre daha yavaştır.

Dışarıdan çok basit bir yapıymış gibi görünen tırnaklarımız aslında çok karışık ve bugün bile tam olarak anlaşılamamış bir yapıya sahiptirler. Tırnak, daha doğrusu onu oluşturan kısım psikolojik değişmelere de duyarlıdır. Stresli zamanlarda, uzun süren yüksek ateşte, zararlı içkiler alındığında çatlarlar, lekeler oluşur, kalınlaşır ve incelirler, yani deforme olurlar. Bu özellikler tırnaklarımızı sağlık durumumuzu ortaya koyan önemli ipuçları haline getirir.


Alıntıdır.


Hezil Çayı Irak Sınırı / Silopi

 


GÖK-TÜRK DEVLETİNİN İKİYE AYRILMASI VE DOĞU GÖK-TÜRK DEVLETİ - 1

 Işbara Kağan Devri (582-587)


Işbara, bir sürü hadiseden sonra kağan seçilebilmiş, ancak adı gibi çok cesur ve bilge bir şahsiyete sahip olduğu için, devlete bağlı bütün boyların kalbini kazanmıştı. Bununla birlikte Türk olmayan diğer doğu ve kuzey doğudaki Moğol kabileleri de ona itaat etti. Özellikle P'an-tie adlı bir tudun ile onları idare ediyordu. Shih-wei kabilesi ise üç tudun ile idare olunuyordu. Işbara, Çin ile ilişkilere de başlamıştı. 581 kasımında elçi göndererek, Sui hanedanına hediye sundu. Bir ay önce Çin'e elçi gönderen A-po'ya karşı nazire olması için yollanmış olması muhtemeldir. Aslen Chou ailesinden gelen prenses Ch'ien-chin, Çin'de kendi hanedanının yıkılmasından derin üzüntü duyuyordu. Bu yüzden gece-gündüz ağlayarak Isbara'yı etkilemeye ailesinin intikamını vezirine (başbakan-en yüksek devlet adamı) kendisinin yıkılan Chou hanedanıyla akraba olduğunu, simdi Sui devletinin onların yerini aldığını, bu durumda karısının yüzüne bakamadığını "söyleyerek, bir şeyler yapması gerektiğini" diyordu. Mukan Kağan zamanında prenses A-shih-na'nın gelin olarak gönderilişinden sonra Ch'ang-an'da kalan ve rahat bir şekilde yaşayan Gök-Türklerin geri gönderilmesi de Işbara'yı kızdıran bir başka sebep idi.



Bundan sonra Işbara eskiden Ch'i devletinin Ving eyaleti askerî valiliğini yapan, devlet yıkılınca Gök-Türklerle müttefik olup, Chou'lara karşı gelen Kao Pao-ning ile işbirliği yaptı. Beraberce Lin-yû garnizonuna hücum edip, ele geçirdiler. Gök-Türk saldırısından korkmaya başlayan Sui imparatoru derhal Çin şeddinin Shan-tung'daki kalelerinin tamirini ve de You ve Ping eyaletlerinde savunma hazırlıklarının yapılmasını emretti. Bu eyaletlerdeki bütün garnizon kumandanları hemen savunma faaliyetlerine giriştiler.


a - Çinli Casus Ch'ang Sun-sheng'in Gök-Türkleri Bölme Planı:


Ch'ang Sun-sheng, ilk defa 580 yılında Ch'ien-chin prensesin gelin olarak gönderilmesi sırasında elçi Yü-wen Sheng-ch'ing'e yardımcı tayin edilmişti. Onun bu heyete seçilmesinin asıl sebebi Çinlilerin fevkalâde nişancılığı sayesinde Gök-Türklerle daha iyi yakınlaşacağını ve casusluk faaliyetlerinde başarılı olacağını düşünmeleri idi. Bu prensesin Gök-Türklere gönderilmesi sırasında toplam ondan fazla heyet gurubu olduğu halde, Taspar Kağan, onların hiç birine iyi davranmamış sadece Ch'ang Sun-shengi sevmişti. Bu sebepten Çin'e geri gönderilmeyen bu şahıs, yıl sonuna kadar Gök-Türk ülkesinde alıkonulmuştu. Bundan sonra onu, Işbara'nın yanında görmekteyiz. Her ava çıkışında Ch'ang Sun-shengi da götüren Işbara, onun nişancılığını imtihan etmiştir. Et için birbirleriyle mücadele eden iki yırtıcı kuş görüldüğünde Çinliye iki ok vermiş kuşları vurmasını söylemişti. Eğri yayı eline alan Ch'ang Sun-sheng bir ok atışında iki kuşu birden vurdu. Onun nişancılığını çok beğenen Işbara, bütün oğul ve kardeşlerine, ileri gelen devlet adamlarına onunla dostluk kurmalarını, bu vesileyle nişancılık tekniğini kazanmalarını istedi.



Gök-Türk devleti için en büyük tehlike işte bu Çinli casus Ch'ang Sun-shengin devlet adamlarıyla yakınlaşmasıyla başladı. Devletin ileri gelenleri ve hanedan üyelerini daha iyi tanımaya başlayan bu Çinli onların zaaflarını, aralarındaki ihtilafları öğrenme fırsatını buldu. İlk öğrendiği şey Işbara'nın kardeşi Chiı - lo – hou arasındaki kıskançlık duygularının olduğu idi. Şad unvanlı bu şahıs milletin kalbini çok fazla kazandığı için Işbara tarafından kıskanılıyordu. Kardeşi hakkında bir takım gizli planlar yapan Işbara, Ch'ang Sun-sheng ile yemin ederek anlaştı. Bu sıralarda çıktıkları av seyahatlerinde Çinli casus, Gök-Türk ülkesinin dağlarını, derelerini, boylarının sayısını, askerî kuvvetlerini, zayıf olanlarını öğrenmiş, duymadığı bilmediği kuvvet kalmamıştı. 581 yılı başlarında ülkesine geri dönen Ch'ang Sun-sheng, derhal imparatoruna bir rapor hazırlayıp, öğrendiklerini bildirdi.


Gök-Türk devleti kaderini değiştirecek olan söz konusu bu rapor, çok  büyük önem taşımaktadır. Bu casus elçi Ch'ang Sun-sheng, öncelikle Gök-Türklerin Çin için büyük bir tehlike olduğunu belirtiyordu. Diğer taraftan onların başlayan hücumlarına karşı Çin'de seferberlik ilân edilmiş olmasına rağmen şimdi savaşın gerekmediğini, silahlı çatışmanın bir kenara atılmasını tavsiye etti. Çünkü Gök-Türklerin içinde düzensizlik ve çekememezlik olduğundan, gizlice bir plan yapılabilirdi.


Işbaranın ülkesi içinde İhtilaf olanlarla temasa geçilip, anlaşmazlıklar ortaya çıkarılmalıydı. Bu çekememezlik duyguları açığa çıktığında kendiliklerinden gidip, İşbara'yla savaşırlardı. Önce Çinlilerin onun en büyük muhalifi gördükleri ve Tien - chüe olarak adlandırdıkları Tardu ile temasa geçilmeliydi. Bunun yanında bir diğer muhalif kişi Ch'u-lo-hou vardı. Işbara'nın kardeşi idi, çok akıllı, kurnaz ve güçlüydü; bu özelliklerinden dolayı milletinin kalbini kazandığı gibi devlet adamları tarafından da seviliyordu. Onu kıskanan Işbara, şüphe ve korku içinde olmasına rağmen, dışarıya belli etmemeye çalışıyor, huzursuzlukları, anlaşmazlıkları örtmeye çalışıyordu.



Casus-elçinin aslında Işbara için gösterdiği en büyük tehlike A-po idi. Onu baş kemirgen şeklinde niteleyerek, devleti kerttirdiğini belirtiyordu. Bununla birlikte A-po'nun Işbara'dan korktuğu için onun liderliğini kabul ettiğini, kendi gücüne güvenemediğini açıkça ifade etti.


Ch'ang Sun-sheng, Gök-Türk ülkesindeki vaziyeti bütün ayrıntılarıyla imparatoruna anlattıktan sonra Çin'in izlemesi gereken politika konusunda tavsiyelerde bulundu. Buna göre uzak ile dostluk münasebederi tesis etmek, yakında olan düşmanlarla savaşmak Sui hanedanın menfaatlerine daha uygun idi. Gök- Türk devleti içinde kuvvetliyi yalnız bırakıp, zayıflarla dostluk kurmak lazım idi . Bu sebeple önce Tardu'ya elçi gönderilip, onunla iyi diplomatik ilişkiler kurulmalı idi . Ayrıca A-po'yla müttefik olup, ortak hareket etmek teklif edilmeliydi. Bu suretle Işbara, Çin'e saldırmak yerine batıya ve kuzeye yönelerek mücadele etmek zorunda kalacaktı . Bu sayede Işbara'nın askerî gücü bölünürdü . Eğer bu plan uygulanırsa on sene geçmeden Gök-Türk ülkesi bomboş kalacaktı.


Gök -Türk ordularının Çin topraklarına girdiği ve daha büyük saldırılara hazırlanıldığı sırada, kendisine böylesine faydalı bir rapor sunulan İmparator Wen, çok memnun oldu . Ch'ang Sun - shengi özel olarak saraya çağırdı. Bu sefer ağzıyla durumu anlatan Ch'ang Sun-sheng, eliyle gördüğü dağların, derelerin resimlerini bile yazdı. Üstelik Işbara'nın bütün fiilî vaziyetini askerî gücünü belirtti. Bunların hepsini sanki avucunun içi gibi göstermişti. İmparator, buna çok hayran oldu ve planın hepsini kabul etti.


Ch'ang Sun-sheng'in belirttiği gibi Gök-Türkleri bölme faaliyetine başlandı. Yüan Hui adlı bir elçi Hami yakınında bulunan Tardu'nıın yanına gönderilip, ona kurt başlı sancak sunuldu. Böylece bu sancakla onun müstakil bir devlet olduğu gösteriliyordu. Zaten Işbara'ya karşı muhalif duygular taşıdığı anlaşılan Tardu, istiklâlini ilan etti. Üstelik Çin'e elçi göndererek kendi siyasî faaliyetlerine başladı. 

 


Tardu'nun elçisi, Sui başkentine vardığında, imparator, onu Işbara'nın elçisinin üzerine oturttu. Bu şekilde Tardu'ya daha çok değer verildiği ve onun Işbara'dan üstün olduğu gösterilmek istenmişti.


Neticede devletin 552 yılında kuruluşundan itibaren hiç bir zaman doğudaki merkezden ayrılmayan batı kanadı, Tardu'nun kurt başlı sancağı alıp istiklâlini ilân etmesiyle merkezden kopuyordu. Bu tarihten sonra batı kısmın tarihi müstakil olarak gelişecektir. Artık devlet doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Uygulamaya konan çinli elçinin planı başarılı olmaya başladı. Aynı sıralarda Gök-Türk devletinin doğusunda yaşayan Moğol kabileleri Hsi, K'u-mo-hsi ve Ch'i-tan'(Kıtan)lara, Ch'ang Sun-sheng özel olarak Huang-lung yolundan gizlice gönderilerek, hediyeler sunuldu. Bu kabileler de Işbara'ya karşı isyana teşvik edildi. Diğer taraftan Ch'u-lo-hou'nun bulunduğu yere gizlice adam gönderilip, imparatorun, derin saygı ve selâmları sunulup, Çin'e bağlanması teklif edildi Bütün bu faaliyetler başlayıp, durum hızla değişince Işbara endişeye kapılmaya başlamıştı.


b - Işbara'nın Seferleri:


Hızlı ve başarılı bir şekilde başlayan Çin entrikalarına rağmen, Gök-Türk devleti, gücünü hemen kaybetmemişti. Devletin İçindeki nuhalifler halâ dışarıya karşı anlaşmazlıklarını belli etmiyorlardı. Sui imparatorluğunun sınırlarına doğru büyük çapta başlayan askeri harekâtta, önce çinli generallerden ikisi ufak çapta yapılan muharebeler neticesinde Gök-Türk kuvvetleri mağlup edilmişti. Büyük general Han Seng-shou, dördüncü ayda Chi-t'ou dağında galibiyet elde ederken, diğer kumandan Li Ch'ung, Ho-pei dağında Gök-Türk hücumlarını durdurdu. Fakat, asıl Gök-Türk ordusu arkadan geliyordu. Beşinci aydaki seferde Gök-Türk kuvvetleri Ping eyletine girdi. Bu sefere eski Ch'i devletinden kalma Çinli devlet adamı Kao Pao-ning de iştirak etmişti.



Artık durmak bilmeyen Gök-Türk hücumları Çin sınırlarına doğru adeta boşaldı. Beş kağan idaresinde dört yüz bin süvariden müteşekkil Gök-Türk ordusu hızla Sui hanedanı topraklarına daldı. Devletin kağanı ve baş kumandan Işbara idaresindeki orduya Tardu, T'an-han, Ch'u-lo-hou ve A-po'nun kuvvetleri de katılmıştı.


Gök-Türk ordusu hiç bir kuvvetle karşılaşmadan Çin şeddini aştı. Altıncı ayda çinli kumandan Li Kuang, Ma-i'de Gök-Türkler tarafından mağlubiyete uğratıldı. Li Yen isimli kumandan Gök-Türk ordularına karşı koymak için yola çıktı ise de onlarla karşılaşmadan geri döndü. İleri harekata devam eden Gök-Türkler Lan eyaletine girdi. Bunun akabinde Liang eyaletinin askeri valisi Ho-lu Tsu-kan da bozgundan kurtulamadı.

Ülkesi her taraftan istilaya maruz kalan imparator Wen, aslında bir dizi savunma tedbirleri almıştı. Lan eyaletinin baş kumandanı Ch'i-li Ch'ang-ch'a'ya Lin-yü yolunun korunmasını emrederken Li Ch'ung'u da mevzilenmek Üzere You eyaletine gönderdi. Ta-hsi Chang-ju ise Chou-p'an'da savunma vaziyetini almıştı.


581 yılının aralık ayında Sui hanedanı veliahdı Yung da Hsien-yang'a asker yığarak müdafaa hazırlıkları yaptı. Ancak, bu orduların hiç birisi Gök-Türk hücumlarını önleyemedi. Mu-hsia ve Shih-men gibi iki mevkiden ilerleyerek Wu-wei, T'ien-shui, An-ting, Chin-ch'eng, Shang - chün, Hun-hua ve Yen-ani istilâ edip, bütün evcil hayvanları ele geçirdi. Arkasından büyük yağma yaptı. Bu mağlubiyetler esnasında çok üzülen ve şaşkına dönen Sui imparatoru, savaştan dağılmış ve bezmiş ordusunun moralini düzeltmek için uzun bir ferman yayınladı.


Chou-p'an'da Gök-Türkleri durdurmakla vazifeli Ta-hsi Chang-ju'nun ordusu, Işbara'nın yüz bin kişilik ordusunu görür görmez şaşkına dönmüş ve büyük bir korkuya kapılmıştı. Ona yardım etmekle vazifeli dük Yü Ch'ing-tse, takviye kuvvet olarak onların yanına gitmeye çekindi. Kaynağın ifadesine göre o sıralarda havanın çok soğuk olması da Çin ordusunu etkilemişti. Çinli kumandan Ta-hsi Chang-ju heyecanlı bir konuşma yaparak, dehşete düşmüş ordusunu harekete geçirmek istedi ise muvaffak olamadı. Yapılan Gök-Türk hücumu neticesinde Çin ordusu dağıldı. Ancak Gök-Türklerin asıl niyeti Lung ve Ch'in eyaletlerinde yağma yapmak olduğu için burada fazla durmadan gittiler.


Görüldüğü gibi Gök-Türkler Çin içlerindeki yedi büyük merkezi ele geçirmişlerdi. Karşılarında duracak bir kuvvet kalmadığı ve Işbara'nın daha da güneye ilerlemek İstediği sırada Tardu ihanet etti. Birden bire savaşmak istememiş ve kendi askerlerini alarak geri dönmüştü . Bu arada Ch'ang Sun-sheng, Ch'u-lo-hou'nun oğlu Jan-kan (Ch'i-min Kaganin ilk ismi) 'a sahte bir şekilde amcasına "Töles boylarının isyan ettiklerini ve onun otağına sürpriz bir baskın yapmak istediklerini" söyletti. Bunun üzerine büyük bir endişeye kapılan Işbara, ordusunu toplayıp, Çin sınırlarından çıktı, ülkesine geri döndü . Fakat, 582 yılının beşinci ayında başlayıp, yıl sonuna kadar, hatta 583 yılının ikinci ayına kadar süren Işbara'nın bu seferine, geri dönülmüş olmasına rağmen, nisan ayında küçük çapta devam edildi. Bununla birlikte, bu akınlarda sadece Sui imparatorluğunun kuzey sınırları tecavüze uğradı. Ancak daha güneye inilmedi.



c - Sui İmparatorluğunun Gök-Türkleri Bölmek İçin Hazırladığı  Fermanın Etkileri:


582 yılının Temmuz ayından sonra Çin'e büyük saldırılar yapan Işbara Kagan'a karşı, Sui imparatorunun aldığı büyük tedbirler yukarıda görüldüğü gibi muvaffak olamadı. Neticede büyük bir moral bozukluğu içine giren Çin ordularını yeniden canlandırmak üzere bir ferman yayınladı. İmparator fermanında; Wei zamanında başarısızlıkların birbirini kovaladığı anlarda Chou ve Gh'i'lerin birbirleriyle kıyasıya mücadele ettiğini, dolayısıyla Çinli'lerin birbirleriyle kıyasıya mücadele ettiğini, neticede Çin'in bölünüp çok yara aldığını, bu sırada Gök-Türklerin her iki ülkeyle münasebet tesis ettiğini, Chouların Ch'i'lerden, Ch'i'lerin Chou'lardan Gök-Türklerle müttefik olup kendisine saldırmasından korktukları için, onların yani Gök-Türklerin etkisine girdiklerini, Gök-Türklerin isteklerine göre kendilerini emniyette veya tehlikede hissettiklerini, hazinenin zenginliğinin onlara akıtarak, Çinlilerin büyük güçlükler İçinde kaldıklarını, Gök-Türklerin hükmetmesinden ahalinin çok rahatsız olduğunu, yağma yapıp kaleleri ele geçirmedikleri ahaliyi öldürmedikleri yaz ayı olmadığını, nefret ve felakederin, birikip, dolarak o zamana gelindiğini belirtti. Daha sonra kendisi erken gelen talihi ile çok geniş alana yayılarak, tebasının gayretiyle, o zamana kadar olan bütün kötülükleri bertaraf edeceğini, bunun imparatorun, prensin değil göğün (tanrı) arzusu olduğunu söyledi. Daha sonra Gök-Türklerin törenlerine gönderilen hediyelerin boş harcama olmadığını, devletin vergilerden daha fazlasını elde edeceğini, bunun sayesinde savaşçıların çoğaltılarak sınırlara yığılabileceğini, neticede sınırlara yakın bölgelerdeki ahalinin erkeklerinin toprağını işleyebileceğini, kadınların dokuma yapabileceğini, böylelikle sınırların kontrol altına alınabileceğini ve zafere ulaşmak için önemli bir adım atılacağım İzah etti.




Eskiden savaşan devletler (chan-kuo, m.ö. 480-222) zamanındaki gibi şimdiki felaketi atlatacaklarını, orduları dağıtarak mevzilerine yerleştireceğini, sonra Gök-Türklerin derinlere girmelerinin bekleneceğini, arkalarından sarılacağını, kuzeye kaçmalarının önlenip, yarısının ele geçirileceğini, kuvvederinin azaltılacağını söyledi.


Gök-Türklerin kendi içlerinde tam beş liderlerinin olduğunu küçük kardeşin büyük kardeşle kavga ettiğini, baba ve amcalardan şüphelendiğini, dışarıya karşı tek vücut gibi görünüyorlarsa da içeride karışık olduklarını, bunun yanında doğuda Türk olmayan kavimler ile T'u-yü-hun'ların, Ch'İ-tanların kin duyarak Gök-Türklere saldırmak için ayakta hazır vaziyette beklediklerini, dişlerini gıcırdatarak konuştuklarını, bu yüzden Çin'in hesabına onlarla savaşacaklarını bildirdi.


Daha sonra Gök-Türklerin iç mücadelelerinden misâller veren imparator, onlardan ayrılacaklara kucağını açacağını, onların ülkesinde halkın sadece su ve çayırlara bağlı olarak yaşadığını, her kış gök gürültülerinin toprağa dokunduğunu ve ateş çıkardığını, geçen sene yağmur ve kaim hiç yağmadığını, derelerin kuruduğunu çekirge sürülerinin istilâsına maruz kaldıklarını, bitkiler ve ağaçların tümünün kavrulduğunu, ikâmet ettikleri eski toprakların kizıllaştığını ve bu sebepten güneye hareket edip, kendi hayatiyetleri için yağma yaptıklarını anlattı. Arkasından Tanrı'nın onları cezalandırdığını iddia etti. Şimdi Çin ordusunun lojistik desteğinin arttırılmasının gerektiğini, seçme asker ve generallerin iş başına gelmelerini, öncelikle Gök-Türklerin seçme kumandan ve askerlerinin başını istediğini belirtti. Doğuda Mavi Denizden batıda Gobi çölüne kadar kazanılacak çok geniş arazinin ahaliye verileceğini, fakat, kuzeyin karanlık ve ıssız yerlerinin çok vahşi olduğunu ele geçirseler bile oralarda ikâmet edemeyeceklerini, yerleşik ortamın müsait olmadığını açıkladı. En sonunda bütün generallerini, baş kumandanlarını ve askerlerini Gök-Türklere karşı savaşa davet etti.


Bu fermandan sonra çinli kumandanlara büyük bir cesaret geldiği söylenebilir.


583 ilk baharında Gök-Türklere karşı büyük bir sefer düzenlendi . Wei bölgesi prensi Shuang baş kumandan oldu. Ho-chien prensi Hung-tou Lu-chi, Tou Jung-ting ve Yü Ch'ing-tse gibi diğer devlet adamları onun idaresine verildiler. Bu kumandanların her biri kollara ayrılarak, Gök-Tûrklerle savaşmak üzere Çin sınırlarına ilerlediler. Shuangin kendisi Li Ch'ung ve dört generale kumanda ederek Shuo eyaletine çıktı (583 haziran). Pai-tao mıntıkasına ulaştıklarında karşılarında Işbara, A-p'o ve T'an-han kumandasındaki Gök-Türk ordusunu buldular.


Yaklaşık bir yıldan beri Çin ordularına karşı seri zaferler kazanan Işbara ve emrindekilerin, bu sefer tedbirsiz oldukları görülmektedir . Çinli general Li Ch'ung "Gök-Türklerin dört nala zaferden zafere koştuklarını, artık Çin ordularını dikkate almadıklarını, ayrıca hazırlıksız durumda olduklarını, sürpriz bir saldırı yapıldığında rahatça yenilebileceklerini" baş kumandanına bildirdi. Diğer generallerin çoğu bunu şüpheyle karşıladılar. Sadece Li Ch'e, onun fikrine destek verdi. Baş kumandan Shuangin kabul etmesiyle, Li Ch'ung Gök - Türklere ani bir hücum yaptı. Hazırlıksız yakalanan Gök-Türkler mağlup oldular Işbara, bütün altın zırh (kalkan) larını eşyalarını bırakıp bozkırlara doğru uzaklaştı.



Işbara bundan sonra büyük bir kıtlıkla karşılaştı. Orduda yiyecek bulunamadığı için kemik tozu yemek zorunda kaldılar. Daha bu felaketten kurtulamadan Gök-Türk ordusunda salgın hastalık çıktı. Askerlerin büyük bir kısmı öldü. Bu felaketler neticesinde Işbara'nın askerî gücü hızla düşerken Çinliler boş durmuyorlardı. You eyaletinin askerî valisi Yın Shou, yüz bin kişi ile Lu-lung-sai'a çıkıp, aniden ülkesinin muhalifi (Sui hanedanı rakibi) Kao Pao-ning'e hücum etti. Zor durumda kalan Kao Pao-ning, Gök - Türklerden yardım istedi ise de zaten güç durumda olan Işbara yardım edemedi. Kao Pao-ning, Gobi çölünün kuzeyine kaçtı. Bunun üzerine onun elinde tuttuğu Huang-lung bölgesi Sui hanedanının eline geçti, daha sonra doğudaki Moğol Ch'i-tanlara sığınan Kao Pao-ning, orada kendi adamları tarafından öldürüldü. Bu sırada Gök - Türkler Çin'e elçi gönderdiler7 Fakat barış teklifleri Sui imparatoru tarafından kabul edilmedi. Çinliler galibiyetlerine birini daha Mo-na geçidinde eklediler. Burada General Li Huang, Gök-Türkleri mağlup etmişti. Daha evvel Gök-Türkleri durdurmak için 


yola çıkan generallerden Ch'in eyaleti bas kumandanı Tou Jung-ting dokuz süvari kumandanını idare ederek, otuz bin kişi ile Kao Yüe-yüan'de A-po Kağanın karşısına çıktı. Bir kaç defa yapılan ufak muharebelerde A-po başarısız oldu. Tam büyük bir karşılaşma olacak iken Çinli kumandan Tou Jung-ting, Gök-Türklere gereksiz yere fazla askerin ölmemesi için her iki taraf da bir kuvvetli, cesur kişiyi ortaya çıkarıp, dövüştürsün, kazanan taraf zafer kazanmış sayılsın, mağlup geri çekilip gitsin diye teklifte bulundu. Teklifi kabul eden Gök-Türkler kendi adamları kaybetse bile saldırmayacaklarına dair söz verip, hemen bir süvariyi gönderdiler . Fakat, ortaya çıkan Çinli Wan Sui, Gök-Türk'ü yenip kafasını kesti ve geri döndü, Gök-Türkler sözlerinde durup savaşmadılar ve barış yemini edip gittiler.


Gök-Türk devletini bölme planını hazırlayarak, imparatoruna sunmuş olan casus-elçi Ch'ang Sun-sheng, bu sırada Tou Jung-tİng'in ordusunda kanat ordusu generali olarak vazife yapıyordu. Daha sonra A-po'nun yanına elçi sıfatıyla giden bu şahıs, onu Işbara aleyhine kışkırttı. Önce Işbara'nın Çin'e karşı her sefer düzenleyişinde galip geldiğini, A-po'nun hücuma kalkıştığında ise yenildiğini, aslında bunun Gök-Türklerin utancı olduğunu söyledi. Bu şekilde Işbara'nın kasıtlı olarak A-po'ya yardım etmediğini imâ ediyordu, sonra A-po ile Işbara arasında da rekabet olduğunu belirtti. Zamanın zafer günü olduğunu, A-po'nun ise doğuştan yüz karası bulunduğu (annesi Türk asıllı değil) için Işbara gibi avantajlı olmadığını ileri sürerek, tahrik etmeye çalıştı. Arkasından Işbara'nın mutlaka kuzey tarafa yönelip, A-po'nun hakimiyetini yıkacağından bahsederek onu korkuttu ve Işbara'ya karşı kendinin korunmasını tavsiye etti.



Çinli elçinin sözlerinden etkilenen A-po hemen bir adamını Ch'ang Sun-shen-gin bulunduğu yere gönderdi . Burada da A-po'nun Işbara'dan koparılma politikasına Ch'ang Sun-sheng vasıtasıyla devam edilerek: Tardu misâl gösterildi. Tardu'-nıın Sui imparatorluğu ile işbirliği içinde olduğu için, Işbara'nın ona hücuma cesaret edemediğini, A-po'nun da aynı yolu seçmesinin gerektiği söylendi. Eğer bu şekilde başarılı olursa doğuştan yüz karasının ortadan kalkacağı iddia edildi. En sonunda niye hemen harekete geçmiyorsunuz diye soruldu. Neticede A-po, Ch'ang Sun-shengin sözlerinin hepsinin doğru olduğuna inandı ve bir elçiyi onunla beraber Çin sarayına gönderdi.


Ülkesi ihanetler ve tabiî felaketler sonucunda büyük karışıklıklara gark olan Işbara, A-po'nun da kağanlıktan kopmasına müsaade etmek istemiyordu. Derhal kuzeye onun bölgesine yöneldi. Büyük bir hücumla A-po'yu ağır yenilgiye uğratan Işbara, onun Tardu'nun yanına kaçmasına engel olamadı . Ancak yakaladığı annesini öldürdü ve onun boylarını kendine bağladı. Kaynakların ifadesine göre arkasına bakmadan batıya kaçan ve Tardu'nun yanına sığman A-po, burada destek buldu. Tekrar eski topraklarını ele geçirmek için Tardu'nun verdiği askerlerle doğuya harekete geçen A-po'nun ordusunun sayısı yüz bin kişiyi buldu. Işbara ile savaşa tutuştular, defalarca çarpışma yapıldı. Işbara, yine onun ordusunu mağlup etmeyi başardı. 


Işbara'nın idaresine muhalif olanların arasına T'an-han Kağan da katıldı. Bunun üzerine T'an-hanin bulunduğu yeri de ele geçiren Işbara, onun idare ettiği boyları kendisine bağladı. Mağlup olup yalnız kalan T'an-han, Tardu'nun yanına sığınmak zorunda kaldı. Işbara'nın kardeşi olan, bir başka boyu idare eden Ti-chin-ch'a'nın da Işbara ile arasında anlaşmazlık bulunuyordu. O da isyan ederek, kendisine bağlı olan boylarla A-po'ya itaat ettiği gibi Askerî gücünü onun ordusuyla birleştirdi.


Kendilerine Işbara'dan ayrıldıktan sonra Tardu'nun Çin ile münasebet kurmasını misâl alan A-po ve müttefikleri de bu hususta teşebbüse geçtiler. Elçi gönderdikleri Çin'den Işbara'ya karşı kendilerine yardım edilmesini ve siyasî münasebet kurulmasını istediler. Her ne kadar Işbara'nın kuvvetini kaybetmesi ülkesinde isyanlar çıkması Sui imparatorluğunun işine geliyordu ise de tamamen ortadan kalkması Çin'in menfaatlerine uygun değildi. Çünkü Işbara'nın mağlup olarak bertaraf edilmesi sonucunda kıırulacak yeni bir siyasî güç Çin'e çok daha fazla zarar verebilirdi. Bunu göz önüne alan Sui imparatoru Wen, A-po'ya yardıma razı olmadı. Gök-Türk ülkesinde karışık durumun devamını tercih etti.


Gök-Türk ülkesinde bu iç mücadeleler sürüp giderken Çin'e saldırmak da ihmal edilmiyordu. 583 yılında (ağustos ayı) Çin'in You eyaleti Gök-Türkler tarafından işgal edildi. Bu eyaletin muhafazasıyla memur baş kumandan Li Sui karşılarında durmaya çalıştı ise de on gün devam eden savaş neticesinde yenildi. Savaş meydanında Çinli subayların dahi çoğu ölmüştü. Aslında daha önce Gök-Türkleri mağlup etmeyi başarmış ve Moğol kabileleri Ch'i-tan, Hsi ve K'U-rno-hsi'ler, ondan korkarak Çin'e itaat etmişlerdi. Ağır bozguna uğrayan Li Sui, çareyi Sa-ch-'eng'(kale)a kaçmakta buldu. Takip eden Gök-Türk kuvvetleri bu kaleyi kuşattılar. Sağlam olmayan kale duvarları sebebiyle kaledeki çinliler çarpışmak zorunda kaldı. Sabah gün ışımasından akşam karanlığına kadar muharebeler yapılıyordu. Çin ordusunda yiyecek sıkıntısı baş gösterdiğinde, bazı Çinliler geceleri gizlice gidip, Gök - Türklerden hayvan ve darı çaldılar, Gök-Türkler daha sonra bunun farkına vardılar ve hazırlıklar yaparak Çinlileri öyle beklediler. Her halde Çinliler bir daha gidemediler ki; orduları aç olarak savaşmak zorunda kaldı kaydı vardır. Neticede Çin savaş arabaları perişan bir şekilde Gök-Türklerin eline geçti. Kumandan Li Sui ve yüzden fazla kişi tekrar kaleye döndü . Bunların da çoğu yaralı idi. Gök-Türkler, bu Çinli kumandanı canlı yakalamak istiyorlardı. Bir elçi gönderip teslim olmasını istedilerse de Çinli kumandan kabul etmedi. Askerlerine ateşli bir konuşma yaptıktan sonra ileri atılan Li Sui, Gök-Türkler tarafından oklanarak öldürüldü. Kumandanın kimliği kaynaklarda belirtilmeyen Gök-Türk ordusu iç karışıklıkların olanca hızıyla devam ettiği bir zamanda dahi Çin'e ağır bir darbe vurmayı başarmış ve zaferle dönmüştü . Lideri kaynaklarda belirtilmeyen bu kuvvetin Işbara'ya bağlı olması muhtemeldir. Zaten diğerlerinin güçlerini sadece Işbara'ya yönelttikleri bilinmektedir.

 



 


Bu hücumlar üzerine çinli devlet adamlarından Kao Kung, Ning, Yû Ch'ing-tse, Yüan eyaletine, Gök-Türklere sürpriz saldırı için gönderildiler.


Gök-Türk ülkesindeki karışıklıklar bir türlü durmadığı için bazı Türk boyları kopma noktasına gelmişti. Devlete bağlı askerlerin sayısı azaldı. 584 yılının Nisan ayında Su-ni boyu kadın-erkek on binden fazla insanla Çin'e gidip, Sui imparatorluğuna bağlandı . Batı Gök-Türk kağanı Tardu, Çin ile Işbara'ya karşı ittifak yapmayı teklif etti. Bu yılın haziran ayında Ta-hsing-tien (saray)'de Kore, T'u-yü-hun ve Gök-Türk (ihtimal Tardu), elçileri için eğlence tertip edildi.



d-Işbara'nın Çin'in Siyasî Üstünlüğünü Kabul Edişi:


552 yılında kurduğu tarihten itibaren her yönüyle Orta Asya'nın en büyük devlet olan Çin'e karşı daima üstünlük kuran Gök-Türk devleti başta Çin entrikaları, tabiî felaketler neticesinde gücünü kaybetmişti. Çin'e karşı çok büyük zaferler kazandığı ve kazanacağı bir sırada Tardu İhanet ederek, kendisine bağlı kuvvetlerle savaş meydanını terketmişti. İkinci ihanet yeğeninden geldi. (Jan-kan) Çinli casus Ch'ang Sun-sheng'ın tahrikiyle, Töles boylarının isyan ettiğini söyleyerek, kandırdığı amcasını Çin'den geri döndûrttü . A-po, T'an-han ve kardeşi Ti-chin-ch'a da karşısına geçtiler. Neticede kanlı bir iç savaş başladı. Buna ilaveten kıtlık ve hastalık çıkınca devlet bir büyük darbe daha aldı. Otuz yıldan beri Gök-Türklere karşı hiç bir askerî başarısı bulunmayan Çin, casus Ch'ang Sun-sheng'ın hazırladığı entrika planı ve tahrik faaliyetleri sonucu birden bire avantajlı duruma geçti.



Tam bir karmaşa içine sürüklenen Büyük Gök-Türk devleti siyasî açıdan üçe bölünmüştü. Tardu, uzakta batıda müstakil olarak, hüküm sürdüğü İçin, Işbara'nın hücumlarına maruz kalmadı. Dolayısıyla askerî ve siyasî gücü gittikçe arttı. Çünkü bu esnada A-po, T'an-han ve Ti-chin-ch'a İttifakıyla uğraşmak mecburiyetinde kalan Işbara, sadece Çin'e akınlarda bulunabiliyordu. Fakat, Tardu'nun bulunduğu yer çok uzaktı. Oraya uzanma fırsatını bulamamıştı. Ancak, iç savaşın uzun sürmesi neticede Işbara'yı yıldırdı. Kendi hakimiyetinin devamı için dış destek aramaya başladı.



Gök-Türk geleneğine göre koca öldükten sonra dul kalan üvey anne ile ölenin oğlu veya kardeşi evlenirdi. 580 yılında Taspar Kaganin evlendiği Choıı hanedanı prensesi Ch'İen-chin, onun ölümü üzerine dul kalmıştı. Işbara, kağan olunca törelere uygun olarak onunla evlendi. Hatta onun etkisinde kalıp, yeni kurulan Sui hanedanına savaş dahi açmıştı. Askerî ve siyasî gücü azalan Işbara, hatunun Çinli oluşundan faydalanmayı düşündü . Bu fikre prenses de katıldı ve kendisi Çin'e elçi göndererek soyadının değiştirilip, Sui ailesinin soyadı Yang-shih'yı almayı rica etti.


(584 kasım). Prensesin bu mektubundan hayli memnun olduğu anlaşılan Sui imparatoru Wen, derhal Hsü P'ing-ho'yı elçi olarak gönderip, Ch'ien-chin prensesin adını Ta-i (Büyük Gönüllü)  şeklinde değiştirdi.  Bu arada Sui imparatorluğunun Chin bölgesi prensi Kuang sınırlara mevzilenmişti ve Gök-Türklere hücum etmeyi düşünüyordu . Lakin, Gök-Türk hükümdarının hatununun söz konusu teşebbüsünden etkilenen imparator, Kuang'a saldırı izni vermedi. Çin ile dostça münasebetlerin başlamasını fırsat bilen Işbara bir elçiyle Sui imparatoruna bir mektup yolladı. Işbara bu mektupta "Bu yıl 9. ayın 10. günü Gökte doğmuş Büyük Gök-Türk'den, yeryüzünün bilge ve kutsal göğün oğluna; İl Küllüg Şad Baga Işbara Kağan, Büyük Sui imparatoruna mektup gönderir; Elçi K'ai-fu unvanlı Hsü P'ing-ho yanımıza ulaştı. Tenezzülde bulunarak sözle durumu bildirdi. Hepsi duyuldu. İmparator eşimin babası İse kayın pederim olur. Bundan dolayı kızın babası olduğu için oğul statüsünde olmalıyım. Her ne kadar sınırları farklı ise de duygular ve düşünceler aslında bir, şimdi eski akrabalığı yeniden kavuşturalım, oğul oğul, torun torun on bin nesil keslimesin, Tanrı şahit olsun ki; hiç bir zaman karşı gelinmeyecek, bu ülkenin sahip olduğu koyun ve atların hepsi imparatorun sürüsüdür . Oradaki bütün ipekli kumaşlar, buranın malıdır. Bu nasıl garip karşılanabilir?" dedi.




Bu mektupla İyice pekişen dostça ilişkilerin Sui imparatorluğu tarafından da devam ettirilmek istenildiği anlaşılıyor. Sui imparatoru da mukabil elçi göndererek Işbara'ya mektup sundu. Söz konusu mektupta da Çin imparatoru "Büyük Sui göğün oğlu İl Küllüg Şad Baga Işbara Kagan'a mektup gönderir; mektubunuzu aldık, büyük samimiyetinizi öğrendik. Mademki, Işbaranın kayın pederiyim, bugün öteki oğullarımdan farklı görmüyorum . Madem ki, eski akrabalık ve hürmet fikrinde, genelin dışında şimdi özel olarak büyük vezir Yü Ch'ing-tse'yı, kızım ve Işbara'yı görmesi için gönderiyorum" dedi.



Mektuplarla başlayan ve gelişen Gök-Türk-Çin ilişkilerinde artık akrabalık kurulma dönemine girilmişti. Bu çerçevede gönderilen elçi büyük-vezir(başbakan) Yü Ch'ing-tse ve yardımcısı araba süvarileri generali Ch'ang Sun-sheng, Gök-Türk merkezine vardılar, Otüken'de yapılacak törenle Işbara'ya hukuken Sui imparatorunun damadı rütbesi verilecekti. Bunun için hazırlıklar yapan Işbara, askerlerini hediyelerini ve diğer mallarını dizdi. Oturduğu halde çinli elçiyi karşıladı. Ayağı rahatsız olduğu kalkamayacağını, ayrıca baba ve amcalarından beri kimsenin insanların önünde egilmediğini belirtti. Çinli elçi Yü Ch'ing-tse, onu azarlayarak kalkmasında ısrar ederken, devreye giren Işbara'nm hatunu Ch'ien-chin prenses" kağanın çok mücadeleler geçirdiğini, ayrıca kurt tabiatlı olduğunu söyledi. Neticede yardımcı elçi Ch'ang Sun-sheng da ısrarlara katıldı. Bu şahıs Gök-Türkler ve Sui'in ikisinin de büyük ülke olduğu için oğlu sayıldığını, oğulun da babaya saygı göstermesi gerektiğini açıkladı. Daha fazla dayanamayan Işbara eğilerek, imparatorun mektubunu aldı. Sonra başına götürdü . Çok utanmıştı yanındaki devlet adamları büyük bir üzüntü içinde ağlamakta idiler. Bir kere taviz koparmayı başaran Çinli elçi Yü Ch'ing-tse, baskısına devam ederek, Işbara'nın vassal olduğunu ilân etmesini istedi. Buna şaşıran Işbara" nasıl vassal olurum?" diye bağırdı. Küstah tavrını sürdüren Yü Ch'ing-tse" Sui ülkesinin vassalı olduğunu ilan et, tıpkı bir köleliğin ilânı gibi" dedi. Arkasından Işbara "Sui İmparatorunun vassalı ve kölesi olduğunu elçi Yü Ch'ing - tsein gücünü kabul ettiğini" söyledi. Sonra Yü Ch'ing-tse'ya bin baş at sundu ve kız kardeşiyle evlendirdi.


Işbara'ya Çin imparatorunun damadı unvanının verdiği bu tören hadiseyle ilgili bütün kaynaklarda teferruatıyla anlatılmıştır. Çin'e karşı çok büyük darbeler indiren Gök-Türk devletinin siyasî platformda Sui hanedanından düşük seviyede yer alması Çinli tarihçiler tarafından oldukça önemli bir şekilde gösterilmiştir. Gök-Türklerin kazandığı zaferleri çok kısa bir iki kelimeyle ifade eden Çinli tarih yazarları kendi başarılarını daima uzun uzun bütün detayıyla kaydetmektedirler.


Doğu Gök-Türk devletinin hükümdarı Işbara, Sui hanedanıyla yakın ilişkiler içerisine girerken, ülke içindeki muhalifleri gittikçe kuvvetleniyordu. T'an-han ve Ti-chin-ch'a'nın katılmasıyla A-po'nun gücü bir çığ gibi büyüdü. Kaynakların "sel gibi büyüdü" diye ifade ettiği bu güç, devletin merkezi Otüken'e kadar ulaşmıştı. Batıda da Altay dağları aşılmış Kuca, Hami ve Ban ülkelerinin bütün Soğdia ve Töles boyları ona bağlanmış ve Batı Gök - Türkleri diye adlandırılmaya başlanmıştı.


Onların hızlı bir şekilde büyümeleri Sui imparatorluğunun dikkatini çekiyordu. Derhal iyi ilişkiler tesis etmek maksadıyla harekete geçildi. Yüan Ch'i adlı elçi A-po'nun yanına gönderildi. A-po'nun yanına varan elçi ona hediyeler sunmuş ve aziz kılmıştı. B u arada Gök-Türk devletine bağlı doğudaki Moğol kavimlerinden K'u-mo-hsi'ler, Işbara'nın Çin'e vassal olması üzerine, Çin'e elçi göndermişler ve siyasî İlişki kurmak istediklerini bildirmişlerdi. Ancak, cinliler bu tekliflere kesin olarak cevap vermeyip, oyalama yoluna gitmişlerdi.


e - Işbara'nın Çin'den Askeri Yardım Alması:


Askerî gücü zayıflayan ve siyasî yönden Sui imparatorluğunun tesirine giren Işbara, artık muhaliflerine karşı duramıyordu . 585 yılının eylül ayında Tardu'nun hücumlarına maruz kalarak sıkıştı. Doğudaki Moğol Ch'i-tan'lar da devletin karışık durumunu fırsat bilerek itaatten vazgeçmişler ve tehlike oluşturmaya başlamışlardı. Bu durumdan kurtulmak için Çin'e elçi göndererek, kendisine bağlı boylarla Gobi Çölü'nün güneyine geçip, Pai-lao mıntıkasında bir süre geçici yerleşmek istediğini bildirdi.


Sui imparatoru Wen, onun bu isteğini kabul ettiği gibi Chin bölgesi prensi Ku-ang'a askerleriyle Işbara'ya yardım etmesini emretti. Bu prens, Işbara'ya refakat edecek ve elbise, araba ve hizmetçi sunacaktı. Gerekli yardımları alan Işbara, batıya yöneldi. A-po'ya saldırıp onu bozguna uğrattıktan sonra karısını ele geçirdi. Bu mağlubiyete uğrayan A-po'nun elinde tuttuğu kendi kendine A-po adını verdiği ülkesi boşaldı. Çinli subaylar da bu savaşta Işbara lehine katkılarda bulunmuşlardı. Neticede Işbara kaybettiği bütün yerlerin ve kuzeyin en ıssız bölgelerinin tekrar hakimi oldu.



Eski gücüne tekrar kavuşan Işbara, bir mektupla Çin'e elçi göndererek, yardımlarından dolayı teşekkür ettiğini, gökte iki güneş olmadığı gibi, yerde de iki hükümdar olmayacağını, Büyük Sui imparatorunun gerçek imparator olduğunu, kendisinin hiç bir zaman Çin'e karşı tehlike oluşturmayacağını, ona hayranlık ve saygı duyduğunu ilelebed bağlı kalacağını bildirdi. Arkasından oğlu Ku-ho-chcn Tegin'i başkent Ch'ang-an'da ikâmet etmek üzere gönderdi. Ekim ayında bu tegin, Ch'ang-an'a vasıl oldu. Sui imparatoru tesis edilen bu kadar iyi ilişkiye rağmen Işbara'ya halâ şüphe ile bakıyordu. Bunu yayınladığı "Her ne kadar Işbara ile barış akdedilmişse de, şimdi vassal olarak kalması daha uygundur" İfadesini ihtiva eden bir fermanından anlıyoruz. Bundan dolayı Çin imparatorunun fermanı sunulmuş olmasına rağmen yine de diğer vassallara verilen özel unvandan tevcih edilmemiştir.




Işbara'nm oğlu K'u-ho-chcn için iç-sarayda eğlence tertip edildi. Bu eğlence sırasında iınparatoriçeye dahi takdim edilip, kendisine çok fazla hürmet edildi. Bu durumdan çok memnun olan Işbara, bundan sonra her yıl hediye göndermeyi hiç kesmedi.


Aruk iyice Sui imparatorluğunun tesirine giren Işbara'ya Çinliler 586 yılının birinci ayında Gök-Türklere takvim (Çin saltanat devresi) sundular. Bu siyasî alanda Çin'e bağlanmanın bir başka işareti idi. 586 yılında Ch'i-tan'lar ile Gök-Türkler arasında meydana gelen savaşları önlemek için Sui imparatoru elçiler göndererek, her iki tarafı azarlayıp çatışmalarını önledi. 586 yılında muhteviyatı açık olmayan Gök-Türk akınlarının Çin sınırlarına uğradığı görülmektedir. Buna göre bu yıldaki söz konusu Gök-Türk akınları yüz elli bin süvariye kumanda eden çinli Wei-chao prensi Fan ve Tu Cheng tarafından önlenmiştir.

587 yılının mayıs ayında oğlunu Çin'e elçi olarak gönderen Işbara, Heng ile Tai eyaletleri arasında kalan bölgede avlanmak için izin istedi. Bunu kabul eden Çin imparatoru elçiyle içki ve yiyecek yolladı. Işbara, Sui imparatorunun gönderdiklerini büyük bir saygıyla kabul ettikten sonra ava çıktı. Bir günde kendi eliyle on sekiz geyik öldürmüştü . Bunların bir kısmını İmparator Wen'a sundu. Son bir kaç senedir, bu topraklara akın yapılmadığı, Çinlilerin avcılığı sevmemeleri yüzünden buradaki av hayvanı sayısında artış olmuştur. Diğer taraftan Gök-Türklerin ve öteki Orta Asya'lı kavimlerin nişancılıkta mükemmellikleri zaten biliniyordu. Bundan dolayı bir günde on sekiz geyik öldürdü ifadesi mübalağalı kabul edilmemelidir.




Av bittikten sonra Tsu-ho garnizonuna varan Işbara, ateşlenerek hastalandı. Bir aydan fazla hasta yattıktan sonra öldü. Onun ölümünden dolayı üç gün yas ilân eden Çin imparatorunun çok üzüldüğü anlaşılıyor. Bu matem sebebiyle Çin sarayında bütün işler üç gün durdurulmuştu . T'ai-ch'ang unvanlı cenazeleri İdare eden çinli de Gök-Türklere gönderilmiş, beş bin top ipek sunulmuş, onun defin merasiminde kurban kesilmiştir.


Ahmet Taşağıl'ın Göktürkler adlı kitabından alıntılanmıştır.


Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak