24 Mayıs 2022 Salı
22 Mayıs 2022 Pazar
DÎNİ SÖZLÜK “A”
ADÂLET:
Her işte hakkı gözetme ve orta yolu tutma. Haklıya hakkını verme. Haksızlıktan sakınma.
Zulmün zıddı, kânun önünde eşitlik.
Allahü teâlâ, âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki:
Ey îmân edenler! Bir millete olan öfkeniz, sizi adâletten alıkoymasın. Âdil olunuz! (Mâide sûresi: 8)
Muhakkak ki Allahü teâlâ adâleti, ihsânı (iyilik yapmayı) ve akrabâya muhtac oldukları şeyleri vermeyi emreder... (Nahl sûresi: 90)
Hak ve adâlet üzere bir gün hâkimlik yapmağı, bir sene devâmlı gazâ etmekten daha çok severim. (Hadîs-i şerîf-Taberânî)
Bir saat adâlet ile idârecilik yapmak, altmış sene nâfile ibâdet yapmaktan daha iyidir. (Hadîs-i şerîf-İslâm Ahlâkı)
Adâlet mülkün temelidir. (Hazret-i Ömer)
Adâlet üç kısımdır: a) Allahü teâlâya kulluk etmek. Bunda sâhibinin hakkını gözetmek vardır. Her insanın yaradanına karşı borçlu olduğu bu kulluk vazîfesini yerine getirmesi vâcibdir. b) İnsanların hakkını gözetmek. c) Vefât eden geçmişlerin hakkını gözetmek yâni onların borçlarını ödemek ve vasiyetlerini yerine getirmek. (Kınalızâde Ali Efendi)
Adâlet-i ictimâiyye:
Sosyal adâlet; Herkesin; çalışması , bilgi ve kâbiliyeti, gördüğü iş nisbetinde ve derecesinde hakkını alması; hiç kimsenin ezilip sömürülmemesi.
Düşmanlık, sebebsiz olarak bir kimseye düşmanlık etmek, husûmet.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Sen kötülüğü, en güzel haslet ne ise onunla önle (Öfkeye sabr ile, cehâlete ilim ile, kötülüğe afv ile karşılık ver). O zaman (görürsün ki) seninle arasında adâvet bulunan kimsebile sanki yakın dostun olmuştur.(Fussilet sûresi: 34)
Kıymetli ömrünü dâimâ adâvet ve husûmet sebebiyle keder ve huzursuzlukla geçiren kimselere yazık. (Ahmed Rıfat)
Üç şey adâvete sebeb olur: Mal hırsı, insanların ikramlarına düşkünlük göstermek, insanların göstereceği îtibâra önem vermek (Ebû Osman Hîrî)
ADEM:
1. Yokluk, varlığın zıddı.
Kâinâtın aslı ademdir. Âlemler yâni her şey var olmadan önce ademde idiler. (Kemahlı Feyzullah Efendi)
2. Tasavvufda sâlikin (tasavvuf yolcusunun) kendisini kaplayan mânevî hal sebebiyle kendinden geçmesi hâli.
ÂDEM (Aleyhisselâm):
Kur'ân-ı kerîmde ismi geçen peygamberlerden. Yeryüzünde yaratılan ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanların babası.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Muhakkak ki, Îsâ'nın hâli de (yâni babasız dünyâya gelişi de) Allah indinde, Âdem'in hâli gibidir. Allahü teâlâ onu topraktan yarattı, sonra ona "Ol" dedi, o da (can gelip) oluverdi. (Âl-i İmrân sûresi: 59)
Allahü teâlâ Âdem'i (aleyhisselâm) yeryüzünün her tarafından aldırdığı topraktan yarattı. Bu sebeple zürriyetinden siyah, beyaz, esmer, kırmızı renkte olanlar olduğu gibi, bâzıları da bu renklerin arasındadır. Bâzısı yumuşak, bâzısı sert, bâzısı hâlis ve temiz oldu. (Hadîs-i şerîf-Müsned-i Ahmed bin Hanbel)
Çeşitli memleketlerden getirilen toprakları melekler su ile çamur yapıp, insan şekline koydu. Bu sûret Mekke ile Tâif arasında kırk yıl kalıp (salsâl) oldu. Yâni pişmiş gibi kurudu. Önce Muhammed aleyhisselâmın nûru alnına kondu. Sonra Muharrem'in onuncu Cumâ günü rûh verildi. Her şeyin ismi ve faydası kendisine bildirildi. Boyu ve yaşı kesin olarak bildirilmedi. Allahü teâlânın emri ile bütün melekler, Âdem'e doğru secde etti. İblis, kibirlenip, bu emre karşı geldi ve secde etmedi. Âdem aleyhisselâm kırk yaşında Firdevs adındaki Cennet'e götürüldü. Cennet'te yâhut daha önce Mekke dışında uyurken, sol kaburga kemiğinden hazret-i Havvâ yaratıldı. Allahü teâlâ onları birbirine nikâh etti. Yasak edilen ağaçtan unutarak önce Havvâ, sonra Âdem aleyhisselâm yedikleri için Cennet'ten çıkarıldılar. Âdem aleyhisselâm Hindistan'da Seylan (Serendib) adasına, Havvâ vâlidemiz ise, Cidde'ye indirildi. Âdem aleyhisselâm iki yüz sene ağlayıp yalvardıktan sonra, tövbe ve duâsı kabûl olup, hacca gelmesi emr olundu. Arafat ovasında Havvâ ile buluştu. Kâbe'yi yaptı.
Her sene hac yaptı. Arafat meydanında veya başka yerde, kıyâmete kadar gelecek çocukları belinden zerreler hâlinde çıkarıldı. Allahü teâlâ tarafından; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye soruldu. Hepsi; "Evet Rabbimizsin" dedi. Sonra hepsi zerreler hâline gelip, beline girdiler. Sonra Şam'a geldiler. Burada çocukları oldu. Neslinden kırk bin kişiyi gördü. Bin beş yüz yaşında iken çocuklarına peygamber oldu. Çocukları çeşitli dillerde konuştu. Cebrâil aleyhisselâm kendisine on iki kere geldi. Oruç, her gün bir vakit namaz, gusül abdesti emredildi. Kendisine kitap verilip; fizik, kimyâ, tıp, eczâcılık, matematik bilgileri öğretildi. Süryânî, İbrânî ve Arabî diller ile kerpiç üstüne çok kitap yazıldı. Bir rivâyete göre iki bin yaşında iken Cumâ günü vefât etti. Hazret-i Havvâ da kırk sene sonra vefât etti. Kabirlerinin Kudüs'de veya Mina'da Mescid-i Hıf'de yâhut Arafat'da olduğu rivâyetleri vardır. (Nişancızâde ve Sa'lebî)
ÂDET:
1. Bir şehir ve memleketteki insanların, yapageldikleri usûller, gelenekler, alışılmış şeyler. An'ane, örf.
Her memleketin âdeti başka başkadır. Hattâ bir memleketin âdeti zamanla değişir. Bulunduğu şehrin dîne uygun olan âdetine uymamak şöhret ve tahrîmen (harama yakın) mekrûh olur. (İmâm-ı Rabbânî)
Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem yaptığı ve kaçındığı şeyler iki kısımdır: Birisi, ibâdet olarak yaptığı ve kaçındığı şeylerdir ki, her müslümanın bunlara tâbi olması , uyması lâzımdır. İkincisi bulundukları memleketin âdeti olarak yaptığı şeylerdir. Bunları yapmak mecbûrî değildir. Âdete bağlı şeylerde de Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) uymak dünyâ ve âhirette insana çok şey kazandırır ve çeşitli saâdetlere ve hayırlara yol açar. (Abdülhakîm Arvâsî)
Müslüman olmayanların yaptıkları ve kullandıkları şeylerden haram olmayıp, insanlara faydalı olanları yapmak ve kâfirlere benzemeği düşünmeyerek kullanmak günâh değildir. Pantolon, çeşitli ayakkabı, çatal, kaşık kullanmak, yemeği masada yemek, herkesin önüne ayrı tabaklar içinde koymak, ekmeği bıçakla dilimlere ayırmak ve çeşitli eşyâ ve âletleri kullanmak hep âdete bağlı şeyler olup, mübâhdırlar. Bunları kullanmak bid'at (günâh) olmaz. Böyle âdetlerden faydalı olmayanları , çirkin ve kötülenmiş olanları kullanmak ve yapmak haram olur. (Abdülgani Nablüsî, İbn-i Âbidîn)
2. Kitab, sünnet, icma' ve kıyasdan sonra ikinci derecedeki dînî delillerden biri. Dînin ve aklın beğendiği şeyler.
Dinde nass (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf) ile açıkça bildirilmiş olmayan bir hükmü anlamak ve bildirmek için umûmî âdetler delîl olur. Âdetin umûmî olması için Eshâb-ı kirâm radıyallahü anhüm zamânından kalma ve müctehidlerin (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs -i şerîfden hüküm çıkarabilen derin âlimlerin) kullanmış olmaları ve devamlı olmaları lâzımdır. Muâmelâttaki (ticâret, rehin, hîbe, mîras, kirâlama, vekâlet v.s.) hükümler için bir beldenin nass'a aykırı olmayan âdetleri delil olur. Bunları fıkıh âlimleri anlıyabilir. Zamânın değişmesi ile örf ve âdete dayanan ahkâm (hükümler) değişebilir. Nass'a (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere) dayanan ahkâm (hükümler) zamanla değişmez. Böyle hükm-i küllî (genel hükümler) değişmeyip, bu hükmün hâdiselere tatbîki zamanla değişebilir. (İbn-i Âbidîn, Ali Haydar Efendi)
Âdet Görme:
Aybaşı hâli. Kadınlardan ve ergenlik, evlenme çağına gelmiş olan kızlardan her ay belli günlerde kan gelmesi hâli.
Âdet Zamânı:
Kadında ve ergenlik çağına gelmiş olan kızlarda hayız (âdet) kanı görüldüğü andan kesilmesine kadar olan günlerin sayısı.
Hanefî mezhebinde âdet zamânı en çok on gündür. En az üç gündür. Şâfiî ve Hanbelî mezheblerinde en çoğu on beş gün, en azı bir gündür. (İbn-i Âbidîn)
Bir kadının âdet ve temizlik zamânı çok defâ her ay aynı gün sayısında olur. Burada bir ay demek, bir âdet görmenin başından, ikinci âdet görmeye kadar geçen zaman demektir. Âdet
zamânı belli olan kadın, bir kerre başka sayıda âdet kanı görürse, âdet zamânı değişir. (İbrâhim Halebî)
Âdette Bid'at:
Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem ve dört halîfesi zamânında olmayıp, ibâdet etmek ve sevâb kazanmak niyyeti ve kasdı olmaksızın sonradan meydana çıkarılan şeyler.
Âdette bid'at, hadîs-i şerîfde dalâlet (sapıklık) olarak bildirilen bid'atlardan değildir. Bunların kullanılması günâh değildir. Un eleği, çatal, kaşık kullanmak ve kahve içmek gibi şeyler âdette bid'attir. (Hâdimî)
Âdet-i İlâhiyye:
Sünnet-i ilâhî; Allahü teâlânın kânûnu. Allahü teâlânın bir şeyi yaratmak için arada bulundurduğu sebebler. Bu sebebler tecrübe ile anlaşılır.
Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyyesi şöyledir ki, her şeyi bir sebeble yaratmaktadır. Fakat sebeblerin, vâsıtaların, O'nun yaratmasına hiç te'sirleri yoktur. O'ndan başka yaratıcı yoktur. (Seyyid Şerîf Cürcânî)
Rızık, maâşa, mala, çalışmaya bağlı değildir. Böyle olmakla berâber, çalışmak farzdır. Çünkü Ef'âl-i ilâhiyye (Allahü teâlânın işleri) sebebler altında meydana gelir. Âdet-i ilâhiyye böyledir. Sebebleri aramak ve öğrenmek istememek âdet-i ilâhiyyeyi bozmak olur. (İmâm-ı Gazâlî)
Allahü teâlâ her şeyi bir sebeb altında yaratmaktadır. Bir iş yapmak ve bir şeyi elde etmek için bu işin sebeblerine yapışmak lâzımdır. Meselâ buğday elde etmek için tarlayı sürmek, ekmek, ekini biçmek lâzımdır. İnsanın işleri, Allahü teâlânın bu âdet-i ilâhiyyesi içinde meydana gelmektedir. (Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî)
Âdet-i ilâhiyye şöyledir ki, insan nasıl yaşadı ise, öyle can verir. Bunun aksi olmuş ise de nâdirdir. Mûcize ve kerâmet gibi şeyler ise, âdet-i ilâhiyye dışında meydana gelir. (Şerefeddîn Yahyâ Münîrî)
Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyyesindendir ki, fitne ve fesad sebebiyle gelen zelzele, kıtlık gibi musîbet ve felâketler umûmî olur. İyi kötü herkese gelir. Sebeb olanlara cezâ, sebeb olmayanlara, mâzur görülenlere yâni fitnenin çıkıp yayılmasına mâni olamayarak, kalbleri ile buğz edenlere şehîdlik nasîb olmak üzere mükâfâtdır. (Abdülhakîm Arvâsî)
Âdet-i İslâm:
İslâm âdeti. Küfür alâmeti olmayan ve en az iki müslüman tarafından kullanılan âdetle ilgili şeyler.
Haramlar âdet hâline gelirse yine helâl olmazlar. Küfür alâmetleri âdet olup müslümanlar arasında yayılsa da, yine âdet-i İslâm olmazlar. Küfür alâmeti olmakdan çıkmazlar. (Abdülhakîm Arvâsî)
Yapraklar Ve Altın Oran
Bitki türüne göre değişen diziliş şekilleri dairesel veya sarmal yapı şeklindedir. Bu özel dizilişin en önemli sonuçlarından biri yaprakların bir diğerini gölgelemeyecek şekilde yerleşmiş olmalarıdır. Botanikte "yaprak diverjansı"olarak tanımlanan bu oranlara göre bitkilerde yaprakların gövde etrafına dizilişlerindeki düzen belirli sayılarla belirlenmiştir. Bu diziliş son derece kompleks bir hesaba dayanır. Bir yapraktan başlayıp, gövde etrafında dönerek aynı hizadaki diğer yaprağa rastlayıncaya kadar yapmamız gereken tur sayısı (N) ile, bu turlar arasında karşılaştığımız yaprak sayılarını (P), sırasıyla N ve P ile gösterirsek, P/N oranı, bitkilerde "yaprak diverjansı" olarak adlandırılır. Bu oranlar çayır bitkilerinde (otlarda) 1/2, bataklık bitkilerinde 1/3, meyve ağaçlarında (elma) 2/5, muz türlerinde 3/8, soğangillerde 5/13'tür.
Ağaç formları içinde en çok rastlanan modellerden biri, gövdenin birbirine tam zıt yönünden çıkan yaprak ve dal çiftleridir. Tohum açıldıktan sonra iki tane yaprak açar, bu yapraklar 180 derecelik bir açıyla karşılıklı olarak dizilmişlerdir. İlk iki yapraktan sonra gelişen diğer iki yaprak ise maksimum dağılımı sağlamak için zıt tarafta, birinci çifte sağdan açı yaparak gelişir. Böyle bir durumda bir dalın etrafında 90 derecelik açılara sahip dört adet yaprak dizilmiş olur. Yani bu dala tepeden bakacak olursak, yaprakların tam bir kare oluşturacak şekilde 90 derecelik açılarla dizildiklerini ve üstteki yaprakların bu sayede alttaki yaprakları örtmediğini görürüz.
Daha karmaşık bir form olan spiral şekline de çok sık rastlanır. Bitkideki bu spiral hareketi gözlemlemek için bir ip kullanılabilir. Bir yaprağın tabanına ip bağlayıp sonra ipi dallara ve budaklara kadar uzatın, geldiğiniz her yaprağın gövdesinde bir kere halka yapın, kavisler mümkün olduğunca düzgün olsun. Bu yöntemle, kara ağaç veya ıhlamur ağacında yaprakların ortalama olarak komşu yaprakta budağın etrafında yarı yol kadar (180 derece) dolandığını görürsünüz; böylece ip yaprak başına 1/2 dönüşle bağlanır. Kayın ağacının yaprakları yalnızca 120 derece aralıklara sahiptir; yaprak başına 1/3 döner. Elma ağacı 144 derece ile 2/5 dönüş, kara çam 5/13. Eğer matematiğe meraklı iseniz, bu oranların nasıl tesadüfen olmayıp, her bir payın ve birimin birbirine hemen bitişik olanların toplamı olduğunu bulursunuz. (aşağıda görüldüğü gibi) Her iki sayı dizilimi de aynı benzer ve basit işlemi yapar:
1, 1, 2 (1+1), 3 (1+2), 5 (2+3), 8 (3+5), 13 (5+8), 21 (8+13), 34 (13+21), 55 (21+34), 89 (34+55), 144 (55+89), 233 (89+144), 377 (144+233), ...
Bu özel dizilim, bu kuralı keşfeden Fibonacci isimli matematikçinin adı ile anılır ve "Fibonacci serisi" olarak bilinir. Bu kural estetik mükemmellik manasına gelir ve resim, heykel, mimari gibi alanlarda temel bir ölçü olarak kullanılmaktadır. Doğada çok sık rastlanılan bu oran bitkilerdeki ince hesap ve tasarımı anlamada önemli bir anahtardır.
3/8'in ötesindeki kesirler yosun, lahana ya da her iki tarafa spiral yönde giden taç yapraklı, ayçiçeği gibi sık tohum ya da yaprak sistemlerinde bulunur. Bu bitkilerin yaprakları merkezin etrafında sağdan veya soldan dolanırken bir spiral çizerler, bu spirallerde tur başına düşen yaprak sayısıda fibonacci kuralına göre belirlenir. Mesela papatyanın merkezi üç ardışık kesir kullanır: 13/34, 21/55 ve 34/89; yani yaprağın merkezi boyunca yapacağı bir tur dönüşteki yaprak sayısı ve buna denk düşen dönüş açısı önceden bellidir.
Fibonacci dizisi doğada çok sık bir biçimde karşımıza çıkar. Bu sayılar kullanılarak üretilen kesirler, bize "Altın Oran"ı verir. Yani Fibonacci sayılarını aşağıda görüldüğü gibi birbirini takip eden kesirler halinde yazdığımızda, ortaya çıkan bölmelerin tamamı estetik mükemmellik manasına gelen ve çoğu zaman "Altın Oran" adı da verilen sayıdır:
1/1, 1/2, 2/3, 3/5, 5/8, 8/13, 13/21, 21/34, 34/55, 55/89...
Görüldüğü gibi bu yolla elde edilen dizinin terimleri Fibonacci dizisinin birbirini takip eden sayılarının bölümü şeklindedir. Ve bu dizinin terimleri olan oranları çam kozalaklarında (5/8, 8/13), ananas meyvesinde (8/13), papatyanın orta kısmındaki floretlerde (21/34), ayçiçeklerinde (21/34, 34/55, 55/89) sağ ve sol spirallerin sayısı olarak görmekteyiz. İşte bu oran ve bu oran sayesinde ortaya çıkan görüntü, doğadaki çiçeklere, ağaçlara, tohuma, deniz kabuklarına ve daha sayısız canlıya estetik bir mükemmellik kazandırır.
Altın oranın doğadaki yeri bununla da kalmayıp, ideal yaprak açılarında da kendini göstermektedir. Bilindiği gibi bitkilerde yapraklar, dik gelen güneş ışınlarından maksimum yararı sağlamak üzere belli bir açıyla sıralanırlar. Örneğin, 2/5'lik yaprak diverjansına sahip bir bitkide yaprak aralarındaki açı,
2 x 360 derece / 5 = 144 derecedir.
Yapraklarda karşımıza çıkan sayısal mucizeler bununla da sınırlı değildir. Yaprak yüzeyleri de belirli matematik hesaplarının sonucunda anlaşılabilecek tasarımlara sahiptirler. Yaprağın ortasından geçen damar (midrib) ve ondan çıkarak yaprak yüzeyine dağılan damarlar ve bunların besledikleri dokular, bitkiye belirli bir şekil ve yapı kazandırırlar. Yapraklar çok farklı formlara sahip olmalarına rağmen bu hassas ölçüleri muhafaza ederler.
Alıntıdır.
21 Mayıs 2022 Cumartesi
GÖK-TÜRK DEVLETİNİN YÜKSELİŞ DEVRİ-2
Taspar Kağan Devri (572-581)
Mukan ölmeden Önce oğlu Ta-lo-pien'in yerine kardeşi Taspar'ın tahta geçmesini vasiyet etmişti. Bundan dolayı Ta-lo-pien'in yerine çince adıyla T'a-po, Sogdça yazılı Bugut kitabesindeki adıyla Taspar, kağan oldu. Taspar hakkında Çin kaynaklarındaki ilk kayıt "Mukan kağan zamanından beri onun ülkesi çok kuvvetli olduğu için, Çin'i zora sokan, sıkıştıran" şeklindedir. Gök-Türk devletinde bu taht değişikliğini yakından takip eden Çin'deki iki devlet hemen harekete geçip, yeni kağanla dostluk ilişkileri kurmaya çalıştılar. Chou devleti işlenmiş ve ham ipekli kumaşlardan yüz bin top ipek sundu. Ch'i devleti de onların saldırısından korktuğu için acele çok miktarda hediyeyi bir elçi ile kağana ulaştırdı. Her iki devlet tarafından iyi münasebet ataklarına maruz kalan Taspar Kağan, ağabeyi Mukan gibi bu hakim durumdan gayet iyi faydalandı. Zaten daha önce Chou'ların başkenti Ch'ang-an'da binden fazla Türk kalmaya başlamıştı. Bunlar Chou merkezinde çok rahat vaziyette oturuyorlar, Çinlilerden farklı olarak ede besleniyorlardı. Ayrıca iyi hürmet görüyorlar ve güzel elbiseler giyiyorlardı.
Taspar Kağan artık iki Çin devletini de tamamen hakimiyeti altına aldığını düşünüyordu . Bu sebeple etrafındakilere "benim güneydeki iki vefakar oğlum sebepsiz yere niye kavga ediyorlar" diyordu. Kuzey Çin devletleriyle arasında bu gelişmeler sürerken Taspar Kağan, çok büyüyen ve genişleyen Gök-Türk devletinde yeni bir idarî teşkilatlanmaya gitti. Ağabeyi ve devletin ikinci kağanı Kara'nın oğlu She-t'u'yu Er-fu Kağan olarak doğu tarafına, kardeşi Ju-tan'in oğlu Börü (Pu-li)'yi batı tarafına kağan tayin etti. Bunların hepsinin unvanı "küçük kağan" idi ve Taspar Kagan'a bağlıydılar.
Bu suretle kağanlar kağanı seviyesine yükselmiş olan Taspar, çok geniş sahaya yayılmış devleti daha iyi idare edebilmek için böyle bir yolu seçmişti. Bir kaç yüz bin yay çeken süvarilerden müteşekkil büyük bir Gök-Türk ordusuna sahip idi . Amcası İstemi Yabgu, 552 yılından beri Tanrı Dağlarının kuzeyindeki Ak-Tağ'da oturarak, devletin batı kısmını idare ediyordu.
Bu sırada güneyde yani kuzey Çin'de Chou-Ch'i mücadelesi olanca hızıyla sürüyordu. Yukarıda bahsettiğimiz gibi her iki devlet de Gök-Türklerle dost olabilmek için yarışıyorlardı. Çin devletleri ondan çok korktukları için hazinelerini boşaltmışlar ve fakirleşmişlerdi.
Taspar Kağan, ağabeyi Mukan gibi her iki devlete de kendi milletinin menfaatleri doğrultusunda politika uygularken, daha sonra ağabeyinin aksine doğudaki Ch'i'lere meyletti. Aslında bu bir bakıma daha evvel Gök - Türklerden aldığı yardımla güçlenen Chou'lara karşı Ch'i'leri tutma teşebbüsü devletin menfaatleri açısından gayet olumlu idi. Ancak, Taspar bundan yeterince faydalanamadığı gibi ülkeye Budizm tesirini sokmak gibi bir hata yaptı.
Ch'i'lerle yakınlaşma siyaseti çerçevesinde Taspar, 572 yılının sonunda onlara elçi göndererek at sundu. Ertesi yılın 12- ayında yine Ch'i'lere elçi göndererek bir prensesleriyle evlenmek teklifinde bulundu. Bu arada Tasparın Chou'lara kesin olarak sırtını döndüğünü söyleyemeyiz. Çünkü, aynı sıralarda (574 1. ay) onlara da elçi gönderip at sundu. Böylece daha önce yapılmış evlilik ittifakına bağlı olduğunu gösteriyordu. Taspar'ın Ch'i'lere karşı izlediği politika yavaş yavaş bir hayranlığa dönüştü . Bunda bir yağma sırasında ele geçirilip, Otüken'e götürülen Budist rahip (sha-men) Hui Lin'in büyük rolü vardı. Bu rahip, kağana Ch'i ülkesinin çok zengin olmasındaki asıl sebebin Budizm prensiplerinin ülkede uygulanmasından ve de herkesin bu dine inanmasından kaynaklandığını söyledi. Taspar da bunlara inandı. Sonra Budistlerin kutsal kitaplarından Nie-p'an, Hua- yen, Ching - min ve Shih-t'ung-lü istedi. Ayrıca bir Budist pagodası (chia-lan) inşa ettirdi. Tamamlandıktan sonra etrafında dolaşarak, Ch'i ülkesinde doğmadığı için pişman olduğunu belirtti. Böylece Tasparın Budizm tesirine girdiği görülmektedir . Bu arada Ch'ilerden Liu Shih-ch'ing vardı ki; bu şahıs Çin'in bütün yabancı komşularının dilinde anlaşabiliyordu. Ch'i imparatoru ona Türk dilinde Nie-p'an-ching (nirvana) yazmasını emretti ve Türkçe yazılan bu kitap, hemen Gök-Türk kağanına gönderildi. Nirvana'nın bu Türkçe nüshası Lo Te-lin adlı elçi tarafından Taspar Kağan'a tanıtıldı (575 sonu). Diğer taraftan 574-584 yılları arasında Hintli bir budist rahib Gök-Türkler arasında kalarak Budizmi yaymaya çalıştı. Ancak onun öğretmeyi hedeflediği başka bir Budist kitabı (Sutra) idi.
Her ne kadar Gök-Türklerle iyi münasebet tesis edilmiş ise de Ch'i'ler yine zor durumda kaldılar. Çünkü, Chou'lar onlara karşı büyük bir hücuma geçmişlerdi.
Mağlup olan Ch'i'li kumandanlar imparatorlarına Gök-Türklere sığınmayı tavsiye ettilerse de o kabul etmedi. Bir ara kendisi Gök-Türklere sığınmak istediyse de fırsatını bulamadı . Neticede Ch'i devleti yıkılırken, toprakları Chou'ların eline geçti.
Diğer taraftan Chou ordularına mağlup olan Fang-yang prensi Kao Chao-i, Pei-sbuo eyaletini korumak için o tarafa yöneldi ise de Chou kumandanlarından Shen-chü, Ma-i'de onu sıkıştırdı. Burada yapılan savaşta tekrar mağlup olan Kao Chao-i bu sefer daha kuzeye kaçıp Gök-Türklere sığındı. Yanında ancak üç bin kadar insan kalmıştı. Taspar Kağan, Kao Chao-i'nin babası eski imparator Wen-hsüan'in kahraman birisi olduğunu bu yüzden bütün Ch'i'lerin kuzeyde hamisi olduğunu Kao Chao-i'yi desteklediğini söyledi.
Bu esnada Chin-yang da Chou kumandanları tarafından fethedildi. Ch'i'ler acele yardım istemek için Ho-hsi Yung-ani Gök-Türklere gönderdi. Fakat, elçi daha yolda iken Ch'i devleti yıkıldı. Bundan dolayı elçi Tasparın yanına vardığı zaman artık diplomatik pozisyonu değiştirilmiş ve o sırada orada kalan T'u-yü-hun elçisinin alt tarafına oturtulmuştu . Görüşme sırasında Ch'i elçisi, Taspar Kağan'a ülkesi yıkıldığı için üzüntüsünden kendisini öldürmek islediğini, ancak utandığını bu sebepten eline kılıç alıp, savaşmak istediğini söyledi. Onun bu cesur halinden memnun kalan Taspar, kendisine yetmiş baş at sunarak, Chou'lara karşı savaşması için ülkesine geri gönderdi. Kao Chao-i'nin Gök-Türklere sığınmasından sonra Ch'i'lerin Yıng eyaleti kumandanı Kao Pao-ning, ona kendisini Ch'i imparatoru ilân etmesini tavsiye etti. Neticede Kao Chao-i kendini imparator ilân ederken, Kao Pao-ning de başbakan (baş vezir) oldu. Onları başından beri destekleyen Taspar Kağan, Kao Chao-i'nin yanına yardım ordusu katarak, Çin'e geri gönderdi .
Gök-Türk ordusu 578 yazında (4. ay) Chou'ların You eyaletine saldırdı. Ele geçirdikleri memur ve halkı yağma edip öldürdüler . Chou'ların kumandanlarından Liu Hsiung askerlerine kumanda ederek, onların karşısına çıktı ise de Gök-Türk ordusuna mağlup oldu . Kendisi savaş meydanında öldürüldü. Bu esnada Chou'lar, Çin seddinde özellikle Ch'ing-k'ou'da tamir ve benzeri önlemler aldılarsa da ilerleyen Gök-Türk akınlarını durduramadılar. Altı büyük Çin ordusu Gök-Türklere karşı hazırlanmıştı. 5. ayda Chou imparatoru ordusuna bizzat kumanda ederek Gök-Türklere karşı koymaya çalıştı. Bu arada Chou'larda taht değişikliği olması sebebiyle Gök - Türklerden gelmiş olan imparatoriçe, imparatorun saygı değer annesi oldu. 572 yılında Türk asıllı prenses gözden düşmüştü . Zor durumda kalan Chou hanedanı bu sayede Gök-Türk baskısını azaltmaya çalışmış, prensesin Türk asıllı olmasından faydalanmak istemişti.
Chou imparatoru Wu'nun ölümü Ch'i devletini yeniden canlandırmak isteyen Kao Chao-i'yi sevindirdi. Bu şekilde Tanrı'nın yardımını kazandığını düşünüyordu.
Arkasından ona destek veren çinli kumandanlarından Lu Ch'ang-ch'i, Fang-yangi istilâ etti. Gök-Türk askerlerinden takviyeli Kao Chao-i onun yanına gitti. Karşılık olarak Chou'lar Shen-chü'yü, onu durdurmak için gönderdiler . Kao Chao-i, You eyaleti askeri valisinin kuvvetleriyle dışarıya çıktığını görünce bu müsait durumdan faydalanmak istedi. Shen-chü'ye büyük bir saldırı yaptı. Yardıma gelen Chou'ların büyük generali Yü Wen-en kumandasındaki ordunun yarısı Gök-Türkler ve Kao Chao-i tarafından öldürüldü. Fakat, Ch'i devletini yeniden canlandırmak için yapılan bu teşebbüs tamamlanamadı . Chou kumandanı Shen Chü, Fang-yangi kuşatıp yeniden ele geçirdi, Ch'i kumandanı Lu Ch'ang-ch'i'yi öldürdü . Bunu duyan Kao Chao-i beyaz yas elbisesi giyerek Gök-Türk ülkesine geri döndü . Kao Pao-ning ise onun öldüğünü duyunca o da geri döndü ve Ho-lung'u işgal etti. Yine de Chou devletine itaat etmedi.
Bir taraftan Ch'i devleti bakiyelerinin umutsuz mücadeleleri sürerken, diğer taraftan Gök-Türk akınları sürüyordu . 578 yılının 11. ayında başlayan hücumda Chiu-chuan kuşatıldı. Büyük yağma yapıldıktan sonra istediklerini elde eden Taspar Kağan geri döndü. 579 yılında (2. ay) Taspar Kağan, Chou'lara elçi göndererek evlilik yoluyla barış yapmayı teklif etti. Bunun sebebi hiç şüphesiz Tasparın artık Kao Chao-i ve beraberindekilerin Ch'i devletini yeniden kurmakla başarısız olduklarını görmesidir. Chou'lar, Taspar'ın teklifini hemen kabul ettiler. Ancak, Prens Kao Chao-i'nin gönderilmesini şart koşuyorlardı. Taspar buna yanaşmadı. Üç ay sonra Gök-Türk taarruzları Chou topraklarına doğru yeniden başladı. Tasparın orduları, Ping eyaletine yeniden girince, telaşa kapılan Chou imparatoru, Shan-tung'un bütün ahalisini Çin seddinin tamirine davet etti.
579 yılının 2. ayında Chou'lara hediye gönderen Gök-Türkler, Ch'ien-chin prensesi gelin olarak kabul ettiklerini bildirdiler. Chou İmparatoru Gök-Türklerin bu hareketinden tatmin olmamış, beş eyaletinin prenslerini görüşmek üzere saraya çağırmıştı (5. ay). Bir ay sonra Ch'ien-chin prenses Shen-ch'ing ve Ch'ang Sun-sheng tarafından Gök-Türklere götürüldü. Ayrıca HoJo-i adlı bir elçi özel olarak Taspar Kağan a gönderildi. Ch'i devletinin prensi Kao Chao-i istendi. Bunun üzerine Taspar Kağan, Çin sınırlarına yakın bir yerde bir av düzenledi . Ava Kao Chao-i'yi de çıkarmıştı. Ma–i yakınlarına gelindiğinde Kao Chao-i, HoJo-i tarafından yakalanıp, başkent Chang-an'a getirildi, Gök-Türklerin desteği ile kuzeyde Ch'i imparatoru ilân edilen Kao Chao-i, bir süre Chou'lar için büyük tehlike oluşturmuştu. Ancak, yaptığı yardımlara rağmen onun başarısız olacağını anlayan Taspar Kağan politikasında değişiklik yaparak, Choularla evlilik ittifakı kurdu.
Kao Chao-i'yi de resmen değilse bile planlanan bir tuzak neticesinde Chou'lara yakalattı. Taspar, bu durumdan ülkesi için gerekli faydaları sağlarken, Chou'lar da kendileri için büyük bir tehlikeyi ortadan kaldırmış oluyorlardı. 581 yazında Taspar Kağan hastalandı, bir süre sonra öldü.
Ahmet Taşağıl'ın Göktürkler adlı kitabından alıntılanmıştır.
-
Fırtınanın Savurduğu Bir Halkın Mücadelesi AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NİN KURULUŞU (1783) AMERİKA'DA KOLONİLERİN KURULMASI Amerik...
-
PROTESTANLIĞIN DOĞUŞU Reform; kelime anlamıyla; «bir şeyin aslını bozmadan onda yapılan değişiklikler» şeklinde tarif edilirse de ıstılahi...
-
Şu altı şey zararlıdır: 1- Amirlerin sefih olması. 2- Kan dökülmesi. 3- Hükmün satılması. 4- Akrabadan uzak...