28 Kasım 2021 Pazar
27 Kasım 2021 Cumartesi
Un niçin çok tehlikeli bir patlayıcıdır?
Tarihte kayda geçen ilk un patlaması 1785 yılında İtalya'da Turiri'de bir ekmek fırınında, bir lambanın un tozunu tutuşturması sonucu oldu. Ölüme ve fazla zarara yol açmayan bu patlamadan sonra konu unutuldu gitti.
Modern günlerimizin başlangıcında, insanlık tarihinin ana gıdası ekmeğimizin en önemli girdisi olan unun çok ciddi bir şekilde yanarak patlayabileceğini kime söyleseniz herhalde şaka kabul eder gülerdi. 1981'de ABD'de büyük bir hububat silosu infilak edip, 9 kişi ölüp, 30 kişi de yaralanınca gülmeler durdu. 1988'de hububat bulunan yerlere belirli bir emniyet standardı getiren kuralların uygulanmasına başlanmasına rağmen 90'lı yıllarda sadece ABD'de undan kaynaklanan ortalama yılda 13 patlama oldu.
Peki nasıl oluyor da un bu kadar tehlikeli bir şekilde patlayabiliyor? Sebebi basit. Çünkü o bir karbonhidrat. Havada toz olarak asılı duran karbonhidratın miktarı, bir metreküpte 50 gramı aşınca herhangi bir şekilde tutuşturulduğunda patlar. Un tozları o kadar küçüktür ki, anında yanar ve bu yangın diğerlerine zincirleme yayılır. Bu da toz bulutunda, ortama da bağlı olarak, patlayıcı bir güç oluşturur. Benzer durum şeker, puding ve hatta çok ince testere talaşlarında bile oluşabilir.
Bir yangının çıkması için üç şeyin bir arada olması gerekir. Hava (içindeki oksijen), yanıcı madde (burada un oluyor) ve tutuşturucu. Silolarda insanların çalıştıkları yerlerde tutuşmak için gereken metreküpte en az 50 gram un tozu miktarına pek ulaşılamaz. Tabii burada unutulmaması gereken patlamaya sebep verenin yanıcı maddenin havada asılı duran toz miktarı olduğudur, yoksa yere serilen unda böyle bir tehlike yoktur.
Silolarda tutuşmaya sebep olan şeyler, bilinçsizce yapılan bir kaynak, bir kesme işlemi, sigara, asansörler ve konveyörlerin mekanizmalarından çıkan kıvılcımlar olabilir. Şüphesiz ortamın da çok önemi vardır. Patlamanın yarattığı büyük basınç boşalacak yer bulamazsa binayı bile yıkabilir. Açık havada ise patlama olmaz ama yine de tehlikeli bir alevlenme olur.
Hanımlar, endişelenmeyin, kurabiye veya börek yapmak için aldığınız bir kilo undan 50 gramı havaya uçmaz. Bu olay için tonlarca un gerekir. Hamur yoğurmak için balkona çıkmanıza hiç gerek yok!
26 Kasım 2021 Cuma
25 Kasım 2021 Perşembe
24 Kasım 2021 Çarşamba
Romulus ve Remus
Aeneas, Ascanius ve Aeneas'ın torunu Silvius öldükten sonra Alba Lorvga Krallığı, Numitor ve Amulius kardeşler zamanına kadar babadan oğula geçti. Kardeşler miraslarını bölüşmeye karar verdiler ve paylarını kurayla seçtiler. Biri Alba Longa kralı olurken öteki Troya'nın onlara kalan altın, gümüş ve mücevherle dolu hâzinesine sahip olacaktı. Krallığı Numitor kazandı, fakat tahtı Amulius ele geçirdi ve kardeşini Alba Longa'dan sürdü.
Amulius daha sonra Numitor'un oğullarını öldürdü ve kızını, evlenip tahta mirasçı çıkacak çocuk sahibi olamasın diye Vesta rahibesi yaptı. Ama kız gene de hamile kaldı ve ikiz oğulları Romulus'la Remus'u doğurdu. Çocukların babasının Mars olduğu iddiası, ne kendisini ne de çocukları kurtardı. Kral Amulius, yeğenini hapsetti ve bebeklerinin Tiber lrmağı'nda boğulmalarını emretti.
O sırada Tiber, yağmur sularından taşmıştı. Bebekleri boğması emredilen hizmetkârlar onları Tiber'in gerçek yatağı yerine taşkın sularına bırakmanın yeterli olacağını düşündüler. İkizleri bir sepet içinde taşkın sularının kenarına bıraktılar.
Sel suları çekilince, ikizleri taşıyan sepet kuru toprağa oturdu. Tepelerden su içmeye gelen bir kurt onları buldu. Kendi sütüyle emzirerek bebeklere annelik etti. Bir kuş da ağızlarına küçük kırıntılar vererek beslenmelerine yardım etti.
Kralın çobanı tesadüfen bebeklerin bulunduğu yere geldi ve diliyle bebekleri yalayan sevgi dolu kurdu gördü, ikizleri kulübesine getirdi ve karı-koca onları gençlik çağlarına kadar büyüttüler. Bebekler iyi, güçlü ve cesur gençler oldular. Zamanlarının çoğunu çiftçilik ve avcılıkla geçirdiler. Ayrıca soygunculara saldırarak ve bu akınlarında elde ettiklerini çoban arkadaşlarıyla paylaşarak çevreye ün saldılar.
Haydutlar Romulus ve Remus'u tuzağa düşürmek için yerel bir bayram gününü seçtiler. Romulus kendisini çok iyi savundu, fakat haydutlar Remus'u ele geçirdiler ve amcası Kral Amulius'a götürdüler. Remus ve kardeşi, Numitor'un sürüsünü çalmakla suçlandı. Amulius bu suçlamayı duyunca Remus'u, cezasını vermesi için Numitor'a yolladı.
Kralın çobanı, bulduğu çocukların soylu kandan geldiklerinden her zaman kuşkulanmıştı. Bu bebekleri bulduğu sırada, kralın da hanedandan iki bebeği doğaya terk ettiğini duymuştu. Bu kuşkusunu Romulus'a söyledi.
Haydutlar Remus'u Numitor'un önüne çıkarıp onun ikizlerden biri olduğunu söylediklerinde, Numitor da gerçeği tahmin etti. Remus'un yaşı ve soylu tavırları, Numitor'un torunu olabileceğini gösteriyordu. Dolayısıyla kral, Remus'a kim olduğunu ve ailesini sordu. Remus, kardeşinin ve kendisinin, kralın çobanının çocukları olduğunu bildiğini söyledi. Fakat bebekliklerine ilişkin olarak sularda boğulma tehlikesi ve kurt ile kuş tarafından kurtarılma masalları dinlediğini de ekledi.
Numitor'un da yardımıyla, Romulus ve Remus bir grup çoban topladılar, sessizce kralın evinde buluştular ve ani bir saldırıyla Amulius'u öldürdüler. Sonra Numitor halka, Kral Amulius'un tahtı nasıl ele geçirdiğini ve kendi yerini alabilecek herkesi nasıl yok etmek istediğim anlattı. Amulius halk tarafından da sevilmeyen bir kraldı ve Alba halkı onun ölümüne üzülmedi. Hep birlikte Numitor'u kral ilan ettiler.
Romulus ve Remus bundan sonra/ boğulmaya terk edildikleri yerde bir kent kurmaya karar verdi. Ama aynı yaşta olduklarından kente kimin hükmedeceğinde anlaşamadılar. Yanıtı bulmak için kırların tanrılarına başvurmayı kararlaştırdılar. Kutsal yanıtı almak için Romulus ve izleyicileri Palantinus tepesine, Remus ve izleyicileri de Aventinus tepesine çıktı.
Remus ilk işareti gördü: Altı akbaba... Romulus on iki tane gördü. Remus ilk işaret bana verildi diye krallık iddiasında bulundu. Romulus da kendi işareti kardeşininkinin iki katı olduğu için krallık iddia etti, öfkeli sözler ölümcül yumruklara dönüştü ve Romulus Remus'u öldürdü. Romulus yeni kentin kralı oldu ve kendi adından dolayı oraya Roma adını verdi.
Romulus kentini yoksul insanlara, kölelere ve yeni bir yaşam arayan sürgünlere açarak Roma'nın nüfusunu artırdı. Fakat çok az kadın vardı. Komşu topluluklar, kadınlarının Romalılarla evlenmesine izin vermiyorlardı, çünkü onların güçlenmesini istemiyorlardı. Ayrıca kendilerini Roma halkından üstün görüyorlardı.
Romulus, tanrı Neptün'e adanmış kutsal bir günde büyük bir şenlik düzenlenmesine karar verdi. Komşu topluluklardan yüzlerce kişi yeni kenti görmek için bu fırsatı kaçırmak istemedi. Romalı erkekler önceden belirlenen bir işaretle ziyaretçi genç kadınları, güçlü Şahinlerin kızları da dahil aniden yakaladılar. Bütün bu kızların aileleri çok öfkelendiler, fakat kızlarım almadan kentten çıkmaya mecbur edildiler.
Romulus, Romalı erkeklerin çok iyi koca olacakları ve Roma'da birçok ayrıcalıklara sahip olacakları konusunda genç kızlara güvence verdi. Erkekler bu söze bağlı kaldılar ve kadınlar yeni ailelerini ve evlerini benimsediler.
Fakat Romalılar bu kadınların akrabalarının öç alma isteklerini durduramadılar. Birkaç yıl boyunca Romulus ve ordusu komşu toplulukların saldırılarına karşı Roma'yı savunmak zorunda kaldı. Sonunda kendileri ve Romalı aileler için barış sağlayabilmek isteyen Sabin kadınları, akrabalarına karşı tavır aldılar ve onları Romalı kocalarıyla barış yapmaya zorladılar.
Romulus, askeri yetenek ve gücüyle kentini kırk yıl barış içinde yönetti. İyi yasalar yaptı; halk, ordu ve senatörler onu sevdiler.
Bir gün Romulus, senatörleri arasında birliklerini denetlerken güçlü bir fırtına çıktı. Karanlık bulutlar güneşi kapattı, gündüzü geceye çevirdi. Gök gürültüleri ve yıldırımlar insanları barınak aramaya sevk etti. Kalın bir bulut indi ve Romulus'u sardı, kimse onu göremez oldu. Fırtına dinip bulut gözden yittiğinde Romulus da kaybolmuştu.
Kimse ona ne olduğunu görememişti. Senatörlerin çoğu, askerler ve yurttaşlar, Romulus'un tanrı olduğuna karar verdiler. Ne de olsa Mars'ın oğluydu. Ama bazıları da, ordusunu senatonun üstünde tuttuğu için onu bir grup senatörün gizlice öldürdüğünü düşünmüşlerdi.
Zekâsıyla tanınan Julius Proculus, kent halkını yatıştırmak için Roma Meclisi'nde şu konuşmayı yaptı: "Bu sabah kentimizin babası Romulus'un gölgesi üstüme düştü" dedi. "Bana kendisinin Roma'nın koruyucu tanrısı olduğunu ve tanrıların Roma'ya dünyanın en büyük kenti olma kaderini yazdıklarım söylememi emretti. Size asker olmanızı öğütlüyor ve böylece Roma'nın hiçbir güç tarafından fethedilemeyeceğini söylüyor."
Romalılar, Romulus'un ölümsüzlüğe kavuştuğuna ve kentlerinin görkemli bir geleceğe sahip olduğuna inanınca huzur buldular ve dikkatlerini sonraki krallarının düşüncelerine verdiler.
-
Fırtınanın Savurduğu Bir Halkın Mücadelesi AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NİN KURULUŞU (1783) AMERİKA'DA KOLONİLERİN KURULMASI Amerik...
-
PROTESTANLIĞIN DOĞUŞU Reform; kelime anlamıyla; «bir şeyin aslını bozmadan onda yapılan değişiklikler» şeklinde tarif edilirse de ıstılahi...
-
Şu altı şey zararlıdır: 1- Amirlerin sefih olması. 2- Kan dökülmesi. 3- Hükmün satılması. 4- Akrabadan uzak...